294. DERS (Fatır Suresi, 10 - 14) Bütün İzzet Allah’ın

1ّ0- مَن كَانَ يُرِيدُ الْعِزَّةَ فَلِلَّهِ الْعِزَّةُ جَمِيعًا “Her kim izzet istiyorsa, bilsinki bütün izzet Allah’ındır.”

Öyleyse izzet arayan Allahtan istesin. Çünkü bütün izzet Onundur.

Ayette, “bütün izzet Allahındır” denilerek bunun medlulü ayrıca zikredilmedi.[1>

إِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ “Kelim-i tayyib (hoş kelimeler) O’na yükselir.”

وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُ “Salih amel onu yükseltir.”

Ayetin bu kısmı izzetin niçin talep edilmesi gerektiğini beyan eder. O da, tevhid ve salih ameldir.Güzel söz ve salih amelin Allaha yükselmesinden murat, Allahın onları kabulüdür. Veya insanın amelini yazan meleklerin, bunları Allaha arz etmeleridir.

“Salih amel onu yükseltir” derken “onun” zamiri ile kastedilen, temiz sözdür. Çünkü amel, ancak tek Allahı kabulle (tevhid ile) kabul edilir.

Veya bundan murat, ameldir. Çünkü amel, imanı tahkîke yükseltir ve onu takviye eder.

Veya şu mana verilebilir: “Allah, salih ameli yükseltir.” Amele bu şerefin verilmesi, onda olan külfetten dolayıdır.Denildi ki: “Kelim-i tayyib”, zikir, dua ve Kur’an okumayı da içine alır.Hz. Peygamberden şöyle nakledilir: “Bundan murat, “Subhanallahi velhamdûlillahi ve la ilâhe illallahu vallahu ekber’’dir.” Kul bunları söylediğinde melek bunlarla semaya yükselir, bunları Rahmâna takdim eder. Ama bunları söyleyenin salih ameli yoksa, kendisinden bunlar kabul edilmez.”

وَالَّذِينَ يَمْكُرُونَ السَّيِّئَاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ “Kötülükler kuranlara gelince, onlara çok şiddetli bir azab vardır.”

Bundan murat, Kureyşin Hz. Peygamber hakkında,

-Hapsetmek,

-Öldürmek,

-Veya sürgüne göndermek şeklinde Dârun-Nedvede kendi aralarında görüş alış-verişinde bulunmalarıdır.[2>

وَمَكْرُ أُوْلَئِكَ هُوَ يَبُورُ “Onların tuzakları hep boşa gider.”Bunların mekri (hilesi) fasittir, gerçekleşmeyecektir. Çünkü bütün işler mukadder olup hile ile değişmez. Ayetin devamı ilâhî takdire delâlet etmektedir:

 

11- وَاللَّهُ خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ “Allah sizi bir topraktan yarattı.”

Allah Âdemi topraktan yaratmak suretiyle sizi de topraktan yarattı.

ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ “Sonra bir nutfeden…”Sonra da O’nun neslini nutfeden meydana getirdi.

ثُمَّ جَعَلَكُمْ أَزْوَاجًا “Sonra sizi çiftler kıldı.”Sonra sizleri erkekli dişili yaptı.

وَمَا تَحْمِلُ مِنْ أُنثَى وَلَا تَضَعُ إِلَّا بِعِلْمِهِ “O’nun bilgisi olmadan ne bir dişi hamile olur, ne de doğurur.”Bunların hepsi, Allah nezdinde malumdur.

وَمَا يُعَمَّرُ مِن مُّعَمَّرٍ وَلَا يُنقَصُ مِنْ عُمُرِهِ إِلَّا فِي كِتَابٍ “Kendisine ömür verilenin ömrünün uzatılması ve ömründen kısaltılması mutlaka bir kitapta yazılıdır.”Yaşlılık hâline varan kimsenin ömrünün uzunluğu, ömrü az olanların böyle takdir edilmesi mutlaka kitapta yazılıdır.Veya bundan murat, aynı kişinin ömrünün levhi mahfuzda sabit olan çeşitli sebeplerle çok veya az olması da olabilir. Mesela “Amr, şayet hacca giderse ömrü altmış sene olacak, yoksa kırk yıl yaşayacak.”Denildi ki: Ömürden noksanlıktan murat, şu ana kadar geçen ömrüdür. Çünkü şu ana kadarki geçen kısım, gün be gün amel defterine yazılmaktadır.

Kitap’tan murat,

-Allahın ilmi,

-Levh-i mahfuz,

-Veya amel defteridir.[3>

إِنَّ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ “Şüphe yok ki bu, Allah’a çok kolaydır.”

“Bu” ifadesi ile kastedilen,

-Bunların hıfzı,

-Ömrün ziyade veya noksan kılınmasıdır.

 

12- وَمَا يَسْتَوِي الْبَحْرَانِ “Hem iki deniz aynı olmaz.”

هَذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ سَائِغٌ شَرَابُهُ “Şu tatlı, hararet keser, içimi kolaydır.”

وَهَذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ “Şu da tuzlu, yakar kavurur.”

Ayet mü’min ve kâfir için bir darb-ı meseldir.

Furat, susuzluğu gideren, sâiğ ise kolayca boğazdan geçen, “ücac” ise, tuzluluğuyla yakan demektir.[4>

وَمِن كُلٍّ تَأْكُلُونَ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُونَ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا “Bununla beraber her birinden taze bir et yersiniz ve bir ziynet çıkarır, giyinirsiniz.”

Ayetin bu kısmı, iki denizin sıfatı ve onlarda olan nimetleri beyan etmede tebeî olarak zikredilmiştir.

Veya bunlar da temsilin devamıdır. Şöyle ki: “Bunlar her ne kadar bazı faidelerde müşterek olsalar da, sudan bizzat maksut olan şeylerde eşit olmadıkları cihetle eşit sayılmazlar. Çünkü bunlardan biri, kendini bozacak ve fıtratının kemâlini değiştirecek şeyleri karıştırmıştır.

Benzeri bir şekilde her ne kadar cesaret ve cömertlik gibi bazı sıfatlarda müşterek olsalar da, mü’min ve kâfir bir olmazlar. Çünkü en büyük özellikte farklıdırlar. Mü’min aslî fıtratı üzere kalmış, kâfir ise bunu bozmuştur.

Denizden çıkarılan süslerden murat, inciler ve yakutlardır.

وَتَرَى الْفُلْكَ فِيهِ مَوَاخِرَ لِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ “Onun lütfundan istemeniz için gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün.”

وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ “Ve ola ki şükredersiniz.”

Ayette “ola ki…” denilmesi, zâhir hâlin bunu gerektirmesi yönündendir.

 

13- يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ “O, geceyi gündüze sokuyor, gündüzü de geceye sokuyor.”

وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ “Güneşi ve ayı emrine âmâde kılmıştır.”

كُلٌّ يَجْرِي لِأَجَلٍ مُّسَمًّى “Bunların her biri bir ecel-i müsemmaya akıp gidiyor.”

“Ecel-i müsemma”, “belli bir ecel” demektir. Bundan murat,

-Dönme müddeti,

-Veya dönmesinin nihayet bulacağı yer veya zaman,

-Veya kıyamet günüdür.

ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ “İşte bunları yapan Allah, sizin Rabbinizdir.”

Ayette “işte bu” ile, bu şeylerin faili olan Allaha işaret edilmektedir. Bunda, bu işleri yapmanın, benzerlerini yapmanın sübutunu da gerektirdiğini hissettirmek vardır.

لَهُ الْمُلْكُ “Mülk (hükümranlık) O’nundur.”

“Mülk O’nundur” kısmı, yeni bir cümle de olabilir.

وَالَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِهِ مَا يَمْلِكُونَ مِن قِطْمِيرٍ “O’ndan başka taptıklarınız ise, bir çekirdek zarına bile malik değillerdir.”Çünkü Allah, ulûhiyette ve rububiyette tektir.[5>

 

14- إِن تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَاءكُمْ “Kendilerine dua ederseniz duanızı işitmezler.”

Çünkü cansızdırlar.

وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْ “İşitseler bile size cevap veremezler.”

Faraza işitseler, size icabet edemezler. Çünkü fayda vermeye güçleri yoktur.

Veya sizin onlara duanızdan teberri etmeleri yönüyle, size icabet etmezler.

وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْ “Kıyamet günü de kendilerini Allah’a ortak koşmanızı inkâr ederler.”Kıyamet günü onları Allaha şerik kılmanızı inkâr edecekler, batıl olduğunu söyleyecekler veya başka ayette geçtiği üzere

“Siz bize tapmıyordunuz” diyecekler. (Yunus, 28)

وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَبِيرٍ “Sana Habîr gibi haber veren olmaz.”

Habîr (Her şeyden haberdar) olanın Sana durumu söylemesi gibi, kimse Sana haber veremez.

Habîr’den murat, Cenab-ı Haktır. Çünkü her şeyin hakikatini bilen O’dur, O’ndan başkası tam bir vukufiyetle bilemez.

Bundan murat, onların ilâhlarıyla ilgili söylenenlerin tahkik edilmesi ve onların dua ettikleri şeylerin nefyidir.


[1>Dinî meselelerde soruları olan birine “falan âlime sor” denilebileceği gibi, “falan zât büyük bir âlimdir” şeklinde de söylenebilir. Bu ikinci cümlede, her ne kadar zikredilmese bile “git ondan sor” manası vardır. Ayette “bütün izzet Allahındır” denilmesinde de, “öyleyse” izzet isteyen O’ndan talep etsin” manası bulunmaktadır.

[2>Bu durum, Enfal suresi 30. ayette anlatılmaktadır.

[3>Aslında bunlardan biri, diğerini reddeden şeyler değildir. Çünkü bunların hepsi Allahın ilminde bulunduğu gibi, O’nun ilminin tecelligâhı olan levh-i mahfuzda da yer alır, her şahsın amel defterinde de bulunur.

[4>Yani, mü’min susuzluğu gideren tatlı, hoş bir su gibidir. Kâfir ise, tuzlu acı suya benzer.

[5> Böyle olunca, Allahın mülkünde Allahtan başkası için en küçük bir tasarruf yetkisi yoktur.

 

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
35. Fatır
Gönderi tarihi: 15-04-2014
1,109 kez okundu
Block title
Block content