293. DERS (Fatır Suresi, 1 - 9) Kanatlı Melekler

1- الْحَمْدُ لِلَّهِ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ “Her türlü hamd, gökleri ve yeri yaratan Allah’a mahsustur.”Fâtır kelimesi “yarmak” anlamından gelir. Allahu Teâlâ yokluk karanlığını yarmış, gökleri ve yeri oradan çıkarmıştır.

جَاعِلِ الْمَلَائِكَةِ رُسُلًا أُولِي أَجْنِحَةٍ مَّثْنَى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ “O, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler kılandır.”Allah, melekleri kendisiyle peygamberleri ve salih kulları arasında aracı kıldı. Melekler bunlara vahiy, ilham ve sadık rüya ile tebliğde bulunurlar.

Meleklerin aracı kılınması, Allah ile mahlûkat arasında da söz konusudur. Melekler, mahlûkata Allahın sun’unun eserlerini ulaştırırlar.

Melekler, mertebelerine göre değişen müteaddit ve farklı farklı kanatlara sahiptirler, bunlarla nazil olurlar ve bunlarla yükselirler.

Veya bu kanatlarla Allahın görevlendirdiği şeyi yapmaya koşarlar, O’nun emrine göre tasarrufta bulunurlar.

Ayette ifade edilen kanat rakamları, tahsis için ve daha ziyade olmasını nefiy için olmayabilir. Nitekim Hz. Peygamber (asm), Cebraili (as) miraçta altıyüz kanatlı olarak görmüştür.

يَزِيدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَاء “O, yaratılışta dilediğini ziyade kılar.”

Ayetin bu kısmı, şu manaya delalet eder: Meleklerin bu şekilde farklı farklı olması Allahın meşieti gereği ve hikmetinin muktezasıdır, onların zâtlarının bir lâzımı değildir. Çünkü sınıfların ve nevilerin özellikler ve fasılalarla farklı farklı olması müşterek cevherlerinden dolayı olsa, ittifak hâlindeki şeylerin levazımının birbirlerini nefyetmeleri gerekirdi, bu ise imkânsızdır.

-Yüz güzelliği,

-Ses güzelliği,

-Aklın kalitesi,

-Nefisteki hoşgörü gibi şeylerde ve emsalinde görülen şekil ve manadaki ziyadelikler, ayetin şümûlüne dâhildir.

إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ “Şüphesiz Allah, her şeye kâdirdir.”

Ve bazı şeylerin meydana gelmesi, bazılarının ise olmaması, ancak ilâhî bir tercihledir.

 

2- مَا يَفْتَحِ اللَّهُ لِلنَّاسِ مِن رَّحْمَةٍ فَلَا مُمْسِكَ لَهَا “Allah insanlara rahmet olarak neyi açarsa, artık onu (rahmeti) tutacak biri yoktur.”İnsanlara Allahın açmış olduğu emniyet içinde yaşamak, sıhhat, ilim ve peygamberlik gibi ne kadar nimet varsa, bunlara engel olacak kimse yoktur.

وَمَا يُمْسِكْ فَلَا مُرْسِلَ لَهُ مِن بَعْدِهِ “Neyi de tutarsa, ondan sonra onu gönderecek yoktur.”

Ayette لَهَۚا “lehe” ve لَهُ “lehü” zamirlerindeki farklılık, birincinin rahmete râci olması, ikincisinin ise mutlak olup hem rahmete, hem de başkasına raci olabilmesindendir. Bunda, Allahın rahmetinin gadabını geçtiğini hissettirmek vardır.

وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ “O, Azîz’dir – Hakîm’dir.”O, her yaptığını ilimle ve mükemmel bir şekilde yapar.Allahu Teâlâ mülk ve melekûtun yaratıcısı ve kayıtsız – şartsız onlarda tasarrufta bulunanı olduğunu beyan ettikten sonra, insanları nimetlerine mukabil şükretmeye davet etti ve şöyle buyurdu:

 

3- يَا أَيُّهَا النَّاسُ اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ “Ey insanlar! Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın.”

Yani,

-Hakkını, kadr-u kıymetini bilerek,

-Allahtan olduğunu itiraf ederek,

-Gönderene itaatte bulunarak bu nimetleri muhafaza edin.

Cenab-ı Hak, ardından bu nimetlerde bir başkasının medhali, müdahalesi olup da, kendisine şerik olmaya layık bulunmasını inkâr ile şöyle buyurdu:

هَلْ مِنْ خَالِقٍ غَيْرُ اللَّهِ يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاء وَالْأَرْضِ “Gökten ve yerden size rızık veren Allah’tan başka her hangi bir yaratıcı mı var?”

لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ “O’ndan başka ilâh yoktur.”

فَأَنَّى تُؤْفَكُونَ “O halde nasıl çevrilirsiniz?”

Durum böyleyken nereden tevhidi bırakıp Allaha başka şeyleri şerik kılmaya dönüyorsunuz?!

Ayette “…Allah’tan başka her hangi bir yaratıcı mı var?” denilmesi, öğrenmek için olmayıp nefiy içindir. Yani, Allahtan başka gökten ve yerden size rızık yaratan biri yoktur.

 

4- وَإِن يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِّن قَبْلِكَ “Eğer onlar Seni yalanlıyorlarsa, Senden önce nice peygamberler de yalanlandı.”Dolayısıyla, onların yalanlamalarına karşı, önceki peygamberler gibi Sen de sabret, onların yolundan git.

Ayette “rusül” yani “nice peygamberler” ifadesinin elif-lâmsız gelmesi, ziyade teselliyi ve sabır yarışına girmeyi gerektiren tazim içindir.

وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ “Ve bütün işler Allah’a döndürülür.”

İşler O’na döndürüldüğü için, Sana sabrından dolayı mükâfat verir, onları da yalanlamaları sebebiyle cezalandırır.

 

5- يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ “Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın vaadi haktır.”

Allahın haşir ve amellerin karşılığı ile ilgili vaadi haktır, asla bir hilaf söz konusu değildir.

فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا “Öyleyse sakın sakın dünya hayatı sizi aldatmasın!”

Ta ki dünya hayatına dalmak ve lezzetlerinden faydalanmak, sizi ahireti talep etmekten ve orası için çalışmaktan alıkoymasın.

وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ “Ve sakın sakın o aldatıcı şeytan, Allah hakkında sizi aldatmasın.

Şeytan da “günahlara devam etseniz bile Allah sizi bağışlar” şeklinde hülyalarla sizi aldatmasın. Gerçi, Allahın o kadar çok günah içinde olan insanları affetmesi mümkündür. Ama bundan yola çıkarak günahlara devam etmek, “bünyem kuvvetlidir” diyerek zehir içmeye benzer.

 

6- إِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمْ عَدُوٌّ “Çünkü şeytan size bir düşmandır.”

Onun düşman olması, ta Hz. Âdeme dayanan kadîm ve genel bir düşmanlıktır.

فَاتَّخِذُوهُ عَدُوًّا “Öyleyse siz de onu düşman edinin.”

Siz de inançlarınızda ve fiillerinizde onu düşman edinin. Bütün hâllerinizde ona karşı ihtiyatlı davranın.

إِنَّمَا يَدْعُو حِزْبَهُ لِيَكُونُوا مِنْ أَصْحَابِ السَّعِيرِ “O, kendi taraftarlarını ancak alevli ateşe girenlerden olmaya çağırır.”Ayetin bu kısmı onun düşmanlığını takrîrdir ve kendi taraftarlarını hevâya tabi kılmaktan ve dünyaya meylettirmekten maksadının ne olduğunu beyandır.

 

7- الَّذِينَ كَفَرُوا لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ “İnkâr edenler için, çok şiddetli bir azap vardır.”

وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ “İman edip Salih amel işleyenler için ise, büyük bir mağfiret ve çok büyük bir mükafat vardır.”

Ayet, şeytanın davetine icabet edenlere bir vaîd ve ona muhalefet edenlere de bir vaattir. Aynı zamanda onun boş hülyalarını keser, bütün işin imana ve salih amele dayandığını gösterir.

 

8- أَفَمَن زُيِّنَ لَهُ سُوءُ عَمَلِهِ فَرَآهُ حَسَنًا “Artık kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse (ameli iyi olan kimse gibi midir?)

Ayet, üstteki manayı takrirdir. Yani:Vehim ve hevâsı aklına galip gelen ve bunun sonucu olarak düzgün karar veremeyip batılı hak, çirkini güzel gören kimse, hiç böyle olmayıp muvaffak kılınan ve hakkı hak olarak bilen, böylece amelleri gerçek mahiyetlerine uygun bir şekilde güzel ve çirkin olarak gören kimse gibi midir?

فَإِنَّ اللَّهَ يُضِلُّ مَن يَشَاء وَيَهْدِي مَن يَشَاء “Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir.”

فَلَا تَذْهَبْ نَفْسُكَ عَلَيْهِمْ حَسَرَاتٍ “Öyleyse, onlar için duyduğun üzüntüler yüzünden kendini helâk etme!”

Yani, “onların sapmalarına ve yalanlamada ısrarlarına karşılık kendini yiyip bitirme!”

Ayette üç defa geçen فَ “fe” harfleri sebebiyet bildirir. Ancak ilk iki “fe”, sebebe dâhil olurken üçüncü “fe”, neticeye dâhil oldu.

“Haserat” (üzüntüler) kelimesinin çoğul gelmesi, Hz. Peygamberin onların hâllerine karşı çok üzüldüğüne veya onların üzülmeyi gerektiren nice kötü fiiller yaptıklarına delalet içindir.

إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِمَا يَصْنَعُونَ “Şüphesiz ki Allah, onların yaptıklarını hakkıyla bilendir.”

Merak etme, Allah onların neler yaptıklarını bilir, ona göre karşılıklarını verir.

 

 9- وَاللَّهُ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ فَتُثِيرُ سَحَابًا “Ve Allah rüzgârları gönderdi, derken rüzgârlar bir bulutu harekete geçirir.”Ayette, mazi fiil ile başlanmışken “derken rüzgârlar bir bulutu harekete geçirir” diye geniş zaman ile devam etmesi, Allahın hikmetinin kemâline delâlet eden bu harika durumu zihinde canlandırmak, ayrıca, rüzgarlar sebebiyle bulutların harekete geçtiğini beyan etmek içindir. Bundan dolayı bulutun hareketi, rüzgârlara isnat edilmiştir.Her iki fiilin farklılığının, işin sürekliliğine delâlet etmek için olması da caizdir.[1>

فَسُقْنَاهُ إِلَى بَلَدٍ مَّيِّتٍ “Derken onu (bulutu) ölü bir beldeye sevk ettik.”

فَأَحْيَيْنَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا “Böylece ölümünden sonra onunla arzı hayatlandırdık.”

Buluttan inen yağmurla yeryüzünü ihya ettik, canlandırdık.

Ayette bulutun zikri, yağmurun zikri gibidir.Veya şöyle mana verilebilir: “O bulutla arzı ihya ettik.” Çünkü bulut yerin dirilmesine sebep olan yağmurun sebebidir veya o bulut olarak gördüğümüz, neticede yağmur olmaktadır.Allahu Teâlâ, önce rüzgârları gönderdiğini anlattı. Ardından “Derken onu (bulutu) ölü bir beldeye sevk ettik… Onunla arzı hayatlandırdık” şeklinde “biz” diyerek devam etti. Bunda, ölü beldeye bulutu sevketmenin ve ondan indirilen yağmurla yeri diriltmenin, ziyadesiyle ilâhî sanatla meydana gelmesine işaret vardır.

كَذَلِكَ النُّشُورُ “İşte ölümden sonra diriliş de böyledir.”

Ölü yerden canlıların çıkarılması gibi, ölüler de böyle diriltileceklerdir. Ona kâdir olan, buna da kâdirdir.Çünkü her iki diriltme arasında sadece maddelerinde bir farklılık vardır. Bunun ise, sonuca bir tesiri söz konusu değildir.Denildi ki: “İşte ölümden sonra diriliş de böyledir” derken, bundan murat, yeniden hayat vermenin keyfiyetidir. Çünkü Allahu Teâlâ arşın altından bir su gönderir, mahlûkatın cesetleri bununla büyür.


[1>Yani, rüzgârın ve bulutların hareketliliğinde süreklilik vardır. Devamlı rüzgârlar eser ve buna bağlı olarak da bulutlar daima hareket hâlinde olurlar.

 

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
35. Fatır
Gönderi tarihi: 15-04-2014
1,408 kez okundu
Block title
Block content