296. DERS (Fatır Suresi, 27 - 37) Kitab’ın Vârisleri

27- أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنزَلَ مِنَ السَّمَاء مَاء “Görmedin mi Allah gökten bir su indirdi.”

فَأَخْرَجْنَا بِهِ ثَمَرَاتٍ مُّخْتَلِفًا أَلْوَانُهَا “Derken biz onunla renkleri başka başka meyveler çıkardık.”Bunların her birinin cinsleri ve sınıfları farklı farklıdır. Ayrıca her birinin de kendi arasında çeşitli sınıfları vardır.

Veya bundan murat, renklerinin sarı, yeşil ve diğer renkler ile farklı farklı olmasıdır.

وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ بِيضٌ وَحُمْرٌ مُّخْتَلِفٌ أَلْوَانُهَا وَغَرَابِيبُ سُودٌ “Dağlarda da yollar, beyazlı kırmızılı çeşitli renklerde ve kapkara topraklar var.”

Bunların da rengi şiddet ve zaafta (koyu ve açıklıkta) farklı farklıdır.

 

28- وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَابِّ وَالْأَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ كَذَلِكَ “Ve insanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da böyle muhtelif renkliler var.”İnsanlar, hayvanlar ve davarlardan da, meyvelerin ve dağların farklı renkte olmaları gibi çeşitli renklerde yarattık.

إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاء “Kulları içinde Allah’tan ancak âlimler haşyet duyar.”

Çünkü haşyetin (ürpermenin) şartı, kendinden korkulanı tanımak ve onun sıfatlarını ve fiillerini bilmektir. Kim daha çok bilse, daha çok korkar. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Allahtan en çok korkanınız benim, O’ndan en çok sakınanız da benim.”

Bundan dolayı bu ayetin devamında Allahın kudretinin kemâline delâlet eden fiillerinin zikri yer aldı.Ayete mecazen “Allah ancak âlim kullarından korkar, yani saygı duyar” manası da verilmiştir.

إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ غَفُورٌ “Şüphe yok ki Allah Azîz’dir – Ğafur’dur.”

Allahın Azîz olması, tuğyanında ısrar eden kimseyi cezalandıracağına delâlet etmesiyle, O’ndan korkmanın gerekli oluşunun illetini gösterir.

Allah Azîz olmakla beraber, isyanından tevbe eden kimse için ise Ğafur’dur, bağışlayıcıdır.

 

29- إِنَّ الَّذِينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللَّهِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَنفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَّن تَبُورَ “Allah’ın kitabını okuyan, namazı dosdoğru kılan ve kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık olarak verenler, asla zarar ihtimali olmayan bir ticaret umarlar.”

Allahın kitabını okumaktan murat,

-Onu okumaya devam etmek,

-Ona tâbi olmayı prensip edinmektir.

“Allahın kitabı”ndan murat, Kur’andır veya Allahın indirdiği bütün kitaplardır. Bu son manaya göre ayet, Allahın ayetlerini yalanlayanları anlattıktan sonra, diğer ümmetlerden tasdik edenleri medih yoluyla anlatmaktadır.“Gizli ve açık” denilmesi, onların bunlardan herhangi birinde infakı özel olarak kastetmeksizin vermelerini anlatır.Denildi ki: Farz olmayan infakları gizliden, farz olanları ise açıktan verirler.İşte bu özellikleri taşıyanlar, hiç kesada uğramayacak ve asla zarar etmeyecek bir ticaret umarlar.

 

30- لِيُوَفِّيَهُمْ أُجُورَهُمْ “Çünkü O, mükâfatlarını kendilerine eksiksiz ödeyecek.”

Ayetin bu kısmı, evveliyle bağlı olarak şu manaları ifade edebilir:

-Onlar bu yaptıklarını Allahın onlara mükafatlarını eksiksiz vermesi için yaptılar.

-Onlar hiç zarar etmez bir ticaret umuyorlardı. Allah da onlara mükafatlarını eksiksiz verdi.

وَيَزِيدَهُم مِّن فَضْلِهِ “Ayrıca lütfundan onlara fazlasını da verecektir.”

Allah, onların amellerine mukabil olana, lütfuyla daha ziyadesini verecektir.

إِنَّهُ غَفُورٌ شَكُورٌ “Çünkü O, Ğafur’dur – Şekur’dur.”

Şüphesiz O, kullarının hatalarına karşı çokça bağışlayandır. Taatlerine karşı ise, çokça karşılık verendir.Cenab-ı Hakkın Ğafur ve Şekûr olması, amellerin karşılığını eksiksiz vermesi ve lütfuyla fazlasıyla mukabelede bulunmasının sebebini beyan eder.

 

31- وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ هُوَ الْحَقُّ “Kitaptan Sana vahyettiğimiz hakkın ta kendisidir.”

Kitaptan murat, Kur’an’dır. Bu durumda ayetteki مِنْ “min” ifadesi beyan manası taşır. Yani, “kitap olarak Sana indirdiğimiz.”

Veya kitaptan murat, cinstir. Bu durumda “min”, baziyet bildirir. Yani, “kitaptan Sana indirdiğimiz…”

مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ “Kendinden öncekileri tasdik edici olarak gönderilmiştir.”

Sana indirilen, daha önceki semavî kitapları tasdik edici olarak gelmiş olup, hakkın ta kendisidir.

Kur’anın hak oluşu, akaid ve temel hükümlerde onlara muvafık olmasını gerekli kılar.

إِنَّ اللَّهَ بِعِبَادِهِ لَخَبِيرٌ بَصِيرٌ “Şüphe yok ki Allah, kullarına Habîr –Basîr’dir.”

Allah, kullarının hem içlerini, hem de dışlarını bilir. Dolayısıyla Senin hâllerinde nübüvvete aykırı bir durum olsaydı, diğer kitapların miyarı olan böyle mu’ciz bir kitabı sana vahyetmezdi.

Ayette, Cenab-ı Hakkın Habîr, yani her şeyden haberdar olmasının önce gelmesi, böyle meselelerde esas olanın ruhanî durumlar olması yönündendir.[1>

 

32- ثُمَّ أَوْرَثْنَا الْكِتَابَ الَّذِينَ اصْطَفَيْنَا مِنْ عِبَادِنَا “Sonra biz kullarımızdan seçtiklerimizi Kitab’a mirasçı yaptık.”

-Senden miras olarak kalmasına hükmettik.

-Veya bundan murat “kitaba varis kılacağız” demektir. Bu mananın geçmiş zaman ile ifade edilmesi, mutlaka tahakkuk edeceği içindir.

-Veya kitabı önceki milletlerden miras olarak intikal ettirdik.

Bu ayet, yirmidokuzuncu ayete atıfla gelmiştir. Otuzbirinci ayet ise, kitaba mirasçı olmanın keyfiyetini beyan için ara cümle olarak gelmiştir.

“Kullarımızdan seçtiklerimizi Kitab’a mirasçı yaptık” denilmesinden murat, sahabeden ve sonraki devirlerde gelen kimselerden âlim olanlardır.

Veya genel anlamda bütün ümmettir. Çünkü Allah, ümmet-i Muhammedi diğer ümmetler üzerine seçkin kılmıştır.

فَمِنْهُمْ ظَالِمٌ لِّنَفْسِهِ “Onlardan bir kısmı nefsine zulmeder.”

Onlardan bir kısmı, o Kur’anla amelde kusur ederek nefsine zulmeder.

وَمِنْهُم مُّقْتَصِدٌ “Bir kısmı orta bir yol tutar.”

Bir kısmı da çoğu vakitte o Kur’anla amel eder, orta bir yolda gider.

وَمِنْهُمْ سَابِقٌ بِالْخَيْرَاتِ بِإِذْنِ اللَّهِ “Bir kısmı da Allah’ın izniyle hayırlarda yarışır.”

Bir kısmı da Allahın izniyle kendileri Kur’anla amel etmelerinin yanında, talim ve irşadda bulunur.Ayetin manasıyla ilgili şu manalara da dikkat çekilmiştir:

Nefsine zulmeden, cahildir. Orta halli olan ilim öğrenendir. Hayırda yarışan ise, âlimdir.

Nefsine zulmeden günahlara dalar. Orta halli günahla salih ameli karışık yapar. Hayırda yarışan ise, hasenatı seyyielerinden fazladır. Öyle ki, seyyieleri örtülür. Bu, Hz. Peygamberin şu sözünün manasıdır: “Hayırda yarışanlar, işte onlar cennete girerler, orada hesapsız bir şekilde rızıklandırılırlar. Orta hâlli olanlar kolay bir muhasebe ile hesaba çekilirler. Nefislerine zulmedenler ise, onlar mahşer süresince tutulurlar, sonra Allah onlara rahmetiyle muamele eder.”

Denildi ki: Zalimden murat, kâfirdir. Diğer iki gruptan önce zalim olanların nazara verilmesi, zâlimlerin çokluğu sebebiyledir. Ayrıca zulüm, cehil ve hevâya uyma manasıyla, fıtratın bir gereği gibidir. Orta halli olmak ve hayırda yarışmak ise, arızî birer durumdur.

ذَلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَبِيرُ “İşte bu, büyük lütuftur.”

“İşte bu” ifadesinden murat

-Kitaba varis kılmak,

-Allahın bir kısım kullarını seçmesi,

-Veya hayırda yarışmak olabilir.

 

33- جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا “Onlara Adn cennetleri vardır, oraya gireceklerdir.”

Cennete girecek olanlar hakkında şu cihetler nazara verilmektedir:

-Bunlar, ayetin üst kısmında anlatılan üç gruptur. Yani, nefsine zulmeden, orta halli ve hayırda yarışanlar.

-Allahın seçmiş olduğunu beyan ettiği kullar,

-Orta halli olanlar ve hayırda yarışanlardır. Çünkü bu iki gruptan murat, cinstir.[2>

يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِن ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤًا “Orada altın bilezikler ve incilerle süsleneceklerdir.”

وَلِبَاسُهُمْ فِيهَا حَرِيرٌ “Ve orada elbiseleri ipektir.”

 

3ِِ4- وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَذْهَبَ عَنَّا الْحَزَنَ “Ve şöyle derler: Bizden üzüntüyü gideren Allah’a hamdolsun.”

“Üzüntü”den murat,

-Akıbet korkusudur.

-Veya geçim ve buna arız olan hâllerle ilgili endişedir.

-Veya İblisin vesvesesinden ve başka durumlardan endişe içinde olmaktır.

إِنَّ رَبَّنَا لَغَفُورٌ شَكُورٌ “Gerçekten Rabbimiz Ğafur – Şekûr’dur.”

Şüphesiz bizim Rabbimiz, günahkârlar için çokça bağışlayıcı ve itâat edenler için de karşılığını ziyadesiyle verendir.

 

35- الَّذِي أَحَلَّنَا دَارَ الْمُقَامَةِ مِن فَضْلِهِ “Ki O, lütfundan bizi beka yurduna yerleştirdi.”

Allahın böyle nimet vermesi ve ikramda bulunması, tamamen O’nun lütfundandır. Çünkü O’na vacip bir şey yoktur.

لَا يَمَسُّنَا فِيهَا نَصَبٌ “Bize orada bir yorgunluk dokunmaz.”

وَلَا يَمَسُّنَا فِيهَا لُغُوبٌ “Ve bize orada bir usanç da gelmez.”

Çünkü ahirette insanlar mükellef olmayacaklardır. Orası meşakkat yeri değildir.

Ayette, orada yorgunluk olmayacağını ifadeden sonra, yorgunluğa terettüp eden usancın da olmayacağını peşinden söylemek, etkili bir anlatımdır.

 

36- وَالَّذِينَ كَفَرُوا لَهُمْ نَارُ جَهَنَّمَ “İnkâr edenlere gelince, onlar için cehennem ateşi vardır.”

لَا يُقْضَى عَلَيْهِمْ فَيَمُوتُوا “Onlar öldürülmez ki ölsünler.”

Orada kendileri için ölüm yoktur ki istirahata kavuşsunlar.

وَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُم مِّنْ عَذَابِهَا “Ve kendilerine cehennem azabından hafifletilmez.”

Bilakis, ne zaman onlara azap veren ateş sönse, yeniden tutuşturulur.

كَذَلِكَ نَجْزِي كُلَّ كَفُورٍ “İşte biz her nankörü böyle cezalandırırız.”

İşte küfür ve küfranda ileri giden herkesi, bu ceza gibi bir cezayla cezalandırırız.

 

37- وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ فِيهَا “Onlar, orada şöyle feryat ederler:”

رَبَّنَا أَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ “Ey Rabbimiz! Bizleri çıkar, yapa geldiklerimizden farklı salih bir amel yapalım.”

Onların “salih amel yapalım” demek yerine “yapa geldiklerimizden farklı salih bir amel yapalım” demeleri, hem şu dünyada yaptıkları salih olmayan amelleri için pişmanlıklarını gösterir, hem de amellerinin salih olmağını itiraf etmeleridir.

Ayrıca bu isteklerinde, cehennemden çıkmak isteyişlerinin bunları telâfi etmek için olduğunu ve kendilerinin dünyada o amellerini salih zannettiklerini, ama şimdi bunun tersinin tahakkuk ettiğini hissettirmek vardır.

أَوَلَمْ نُعَمِّرْكُم مَّا يَتَذَكَّرُ فِيهِ مَن تَذَكَّرَ (Onlara denir): “Size düşünecek olanın düşüneceği kadar bir ömür vermedik mi?”

Ayetin bu kısmı, Allahtan onlara bir cevap ve kendilerini kınamaktır.

Ayette verildiği bildirilen ömür, mükellefe tefekkür ve tezekkürü mümkün kılan her ömrü içine alır. Bununla beraber bazıları yirmi ile altmış yıl arasını nazara vermişlerdir. Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Altmış yıl yaşamış bir kimse için Allah nezdinde bir mazeret olamaz.”

وَجَاءكُمُ النَّذِيرُ “Hem size uyarıcı da gelmişti.”

Ayette geldiği bildirilen “nezîr” yani uyarıcı hakkında değişik cihetler nazara verilmiştir. Mesela,

-Bundan murat Hz. Peygamberdir (asm)

-Veya Kitap’tır.

-Akıl,

-Yaşlılık,

-Yakınların ölümü de birer uyarıcıdır.

فَذُوقُوا “O halde tadın (azabı).”

فَمَا لِلظَّالِمِينَ مِن نَّصِيرٍ “Artık zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.”

O zalimler için kendilerinden azabı def edecek bir yardımcı yoktur.


[1> Haberdar olacak ki, kimin risalete ehil olduğunu bilsin, ona göre görevlendirsin.

[2> Yani, bu üç grup içinde bu ikisi, cennete girme yönüyle bir grup gibidir.

 

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
35. Fatır
Gönderi tarihi: 15-04-2014
1,126 kez okundu
Block title
Block content