46- قُلْ إِنَّمَا أَعِظُكُم بِوَاحِدَةٍ “De ki: Size sadece bir tek nasihat edeceğim.”
Tek bir haslete sizi irşad ediyor ve nasihatte bulunuyorum:
أَن تَقُومُوا لِلَّهِ مَثْنَى وَفُرَادَى ثُمَّ تَتَفَكَّرُوا “Şöyle ki: Allah için ikişer ikişer ve birer birer kalkarsınız, sonra da iyice düşünürsünüz:”
Bundan murat,
-Hz. Peygamberin meclisinden kalkmaları,
-Veya tartışma ve taklidden yüz çevirip sırf Allah rızası için iş yapmalarıdır.
“İkişer ikişer veya birer birer kalkarsınız” denilmesi şundandır: Çünkü kalabalık, insanın kalbini dağıtır ve sözü karıştırır.
Ayette iyice düşünülmesi istenen durum, Hz. Peygamber ve O’nun getirmiş olduğu şeylerdir.
مَا بِصَاحِبِكُم مِّن جِنَّةٍ “Arkadaşınızda (peygamberde) delilikten eser yoktur.”
O zaman, arkadaşınızda böyle şeyler söylemeye O’nu sevkeden herhangi bir cünun (delilik) olmadığını bilirsiniz.Ayetin “Arkadaşınızda (peygamberde) delilikten eser yoktur” ifadesi müstakil cümle de olabilir. O zaman bu cümle, O’nun aklının üstünlüğünü görmenin, O’nun doğru olduğunu anlamada yeterli olduğuna tenbihte bulunur. Çünkü böyle bir akıl, O’nu tahkîk etmeden ve delile dayanmadan tehlikeli bir şeye ve haddini aşan şeyler söylemeye sevk edip de insanların içinde mahcup düşürmez, kendini helâke terk etmez. Kaldı ki, O’nun aklının kemâli yanında pek çok mu’cizeler de O’nun doğruluğunu göstermektedir.
Denildi ki: ayetteki “ma” ifadesi soru manası da ifade edebilir. O zaman mana şöyle olur: “…Sonra da delilik eseri olarak O’nda ne olduğunu tefekkür edin…”
إِنْ هُوَ إِلَّا نَذِيرٌ لَّكُم بَيْنَ يَدَيْ عَذَابٍ شَدِيدٍ “O, yalnız şiddetli bir azabın önünde, sizin için bir uyarıcıdır.”Çünkü Hz. Peygamber kıyamete en yakın peygamberdir.
47- قُلْ مَا سَأَلْتُكُم مِّنْ أَجْرٍ “De ki: Ben sizden herhangi bir ücret istemedim.”
De ki: Risalete mukabil ücret olarak ben sizden ne istedim?
فَهُوَ لَكُمْ “O sizin olsun.”
Ayetten murat, herhangi bir ücret talebi olmadığını bildirmektir.
Bir insan gaybtan bir şeyler söylüyorsa,
-Ya delidir, böyle şeyler saçmalıyordur.
-Ya böyle şeyler söyleyerek dünyevî bir menfaat elde etmeye çalışıyordur.
Hz. Peygamberde ikisi de olmadığına göre, O Allahın elçisidir.
Denildi ki: Ayetteki مَا “ma” harfi nefiy için olmayıp mevsul olarak gelmiştir. Yani, “Ben, buna karşı sizden bir ücret değil, ancak Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen kimse istiyorum.” (Furkan, 57) ve “Ben buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Ancak akrabalıktan gelen sevgi istiyorum.” (Şûra, 23) denilmesi misali, “benim mükâfat olarak istediğim, aslında sizin faydanıza olan şeylerdir. Allaha bir yol bulmanız size fayda verdiği gibi, bu yakınlık da yine size fayda vermektedir.”
إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى اللَّهِ “Benim ecrim ancak Allah’a aittir.”
وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ “Ve O, her şeye şahittir.”
O, her şeye muttalidir, doğruluğunu ve niyetimin hâlis olduğunu bilir.
48- قُلْ إِنَّ رَبِّي يَقْذِفُ بِالْحَقِّ “De ki: Şüphesiz Rabbim gerçeği ortaya koyar.”
O, kullarından seçmiş olduğu kimselere hakkı ilka eder, indirir.
Veya hakkı batıla atar, batılın işini bitirir.
Veya hakkı afâk-ı âleme neşreder.
Bu mana esas alındığında, ayet-i kerime İslâmın galebesi ve intişarı için bir vaat hükmünde olur.
عَلَّامُ الْغُيُوبِ “O, gaypları hakkıyla bilendir.”
49- قُلْ جَاء الْحَقُّ “De ki: Hak geldi.”
وَمَا يُبْدِئُ الْبَاطِلُ وَمَا يُعِيدُ “Artık batıl ne bir şey ortaya çıkarabilir, nede geri getirebilir.”
Haktan murat, İslâmdır. Hakkın gelmesiyle batıl yani şirk zâil olur, kendisinden bir eser kalmaz.[1>
Denildi ki: Batıldan murat İblis’tir veya puttur. Yani, İblis veya put ne bir şeyi yoktan yaratabilir, ne de tekrar iâde edebilir.
Veya, “İblis veya put kendine uyanlara ne başında bir hayır getirir, ne de sonunda.”
Denildi ki: Ayetteki “ma” soru manası da ifade edebilir: Yani, “Batıl, neyi baştan yaratmış, neyi yeniden diriltmiştir?”
50- قُلْ إِن ضَلَلْتُ فَإِنَّمَا أَضِلُّ عَلَى نَفْسِي “De ki: Eğer ben yanılırsam,yalnız kendi adıma yanılırım.”De ki: Şayet ben haktan saparsam kendi aleyhimde sapmış olurum. Çünkü sapmamın vebâli, kendime aittir, nefsim buna sebebiyet vermiştir. Zira nefis, hadd-i zâtında cahildir ve kötülüğü emredicidir.
وَإِنِ اهْتَدَيْتُ فَبِمَا يُوحِي إِلَيَّ رَبِّي “Ve eğer hidayeti bulmuşsam, bilinmeli ki Rabbimin bana vahyetmesiyledir.”Çünkü doğruyu bulmak, Onun yol göstermesi ve muvaffak kılmasıyladır.
إِنَّهُ سَمِيعٌ قَرِيبٌ “Çünkü O, Semi’ – Karîb’tir (işitir, yakındır).”
O, velev gizli de yapsa, her yoldan çıkanın ve doğru yolu bulanın sözünü ve fiilini idrak eder.
51- وَلَوْ تَرَى إِذْ فَزِعُوا “Dehşete kapıldıklarında onları bir görsen…”
-Ölüm anında,
-Kıyamette diriltildiklerinde,
-Veya Bedir günü mağlup olduklarında onları bir görsen...
“Bir görsen” ifadesinin cevabı hazfedilmiştir. Şöyle takdir edilebilir: “O zamanlarda onları bir görsen, elbette çok dehşetli bir durum görmüş olurdun!”
فَلَا فَوْتَ “Artık kaçmak yoktur.”
O zaman kaçmakla veya bir yere sığınmakla kurtulamazlar.
وَأُخِذُوا مِن مَّكَانٍ قَرِيبٍ “Yakın bir yerden yakalanmışlardır.”
O zaman arzın üstünden altına alınırlar.
Veya mahşer meydanından cehennem ateşine alınırlar.
Veya Bedir sahrasından, leşlerinin bırakıldığı çukura alınırlar.
52- وَقَالُوا آمَنَّا بِهِ “(Azabı görünce), “ona inandık” derler.”Bu sûrenin kırkaltıncı ayetinde “O, yalnız şiddetli bir azabın önünde, sizin için bir uyarıcıdır” denilerek Hz. Peygamberin bahsi geçmişti. “Ona inandık” derken, bundan murat Hz. Peygamberdir. (asm)
وَأَنَّى لَهُمُ التَّنَاوُشُ مِن مَكَانٍ بَعِيدٍ “Ama onlar için, artık uzak bir yerden (dünyadan) iman elde etmek nasıl mümkün olur?”Onlar nereden böyle kolay bir şekilde imanı elde edecekler?!
Çünkü iman, mükellef oldukları dünyada onlardan istenmişti. Şimdi ise dünya onların çok uzağında.Ayet, iman konusunda fırsatın ellerinden kaçtığını ve artık iman etmelerinin bir anlam ifade etmediğini anlatan bir temsildir.[2>
53- وَقَدْ كَفَرُوا بِهِ مِن قَبْلُ “Hâlbuki daha önce onu inkâr etmişlerdi.”Hâlbuki onlar ahiretten önce, dünyada mükellef oldukları zamanda Hz. Peygamberi veya azabı inkâr etmişlerdi.
وَيَقْذِفُونَ بِالْغَيْبِ مِن مَّكَانٍ بَعِيدٍ “Ve uzak bir yerden gayba taş atıyorlardı.”
Hz. Peygamberin izhar etmediği meselelerde, zanna dayalı bir şekilde ileri geri konuşuyor, O’nu tenkid ediyorlardı.Veya azap konusunda atıp tutuyorlardı.
Hz. Peygamber hakkında, O’nunla alakası olmayan hakikatten uzak şeyler söylüyorlar, O’nun dini hakkında şüphe uyandırıyorlardı.Veya ahiret hâlleri hakkında rastgele konuşuyorlardı.
Ayet, onların hâlini çok uzakta olan bir şeye görmeden taş atan kimsenin misaliyle anlatan bir temsildir. Temsildeki adam atmakla vuramayacağı gibi, bunlar da atıp tuttukları bu meselelerde isabet etmekten çok çok uzaktırlar.
54- وَحِيلَ بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ مَا يَشْتَهُونَ كَمَا فُعِلَ بِأَشْيَاعِهِم مِّن قَبْلُ “Tıpkı bundanönce benzerlerine yapıldığı gibi, artık kendileriyle arzularının arasına set çekilmiştir.”
Onlarla, ulaşmak istedikleri
-İmanın fayda vermesi
-Cehennem ateşinden kurtulmak gibi arzuladıkları şeyler arasına girilmiştir.
Daha önceki ümmetlerden onların emsali olanlara da böyle muamele edildi.
إِنَّهُمْ كَانُوا فِي شَكٍّ مُّرِيبٍ “Çünkü onlar derin bir şüphe içinde idiler.”
Hz. Peygamber şöyle buyurur:“Kim Sebe sûresini okusa, bütün Nebi ve Rasûller kıyamet günü O’na arkadaş olur, musafaha ederler.”
[1> Bu, karanlığın ömrünün ışık yanıncaya kadar olmasına benzer. Işığın olmaması, karanlığı her tarafa hükmetmiş gösterir. Ama güneş doğduğunda, o karanlıktan bir eser kalmaz.
[2> Yani, dünyada iken iman etmeleri gerekirdi, o zaman iman onları kurtarırdı. Ama artık imtihan bitmiş, ölüm ve kıyametle gaybî gerçekler açığa çıkmış. Böyle bir hâlde “iman ettim” demek bir fayda vermeyecektir.