41- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا اللَّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا “Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin.”
Her zaman takdis, tahmîd, tehlîl ve temcîd gibi her çeşit zikirle Allahı layık olduğu şekilde anın.
42- وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا “Günün evveli ve sonunda O’nu tesbih edin.”
Ve özellikle de günün evvelinde ve âhirinde O’nu tesbih edin.
Bu iki vaktin tahsisi, diğer vakitlere üstün olmalarındandır. Sabah ve ikindi vakitlerinde gündüz ve gece meleklerinin devir teslim yaptıklarına dair rivayetler vardır. Aslında tesbih de üstte ayette emredilen “Allahı zikretmeye” dâhildir. Ayrıca emredilmesi, zikirde umde (esas) olmasındandır.Denildi ki: Ayette emredilen tesbihten murat, namazdır.
43- هُوَ الَّذِي يُصَلِّي عَلَيْكُمْ وَمَلَائِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ “O Allah ki, zulümattan nura (karanlıklardan aydınlığa) çıkarmak için melekleri ile birlikte size salât eder.”
Allah sizi rahmetle, melekler de size istiğfarla ve faydanıza olan şeye ihtimamla yâd ederler.
Ayetin metninde geçen ve hem Allah hem de melekler için kullanılan “salât” kelimesi, “onların faydasına ve şereflerinin zuhuruna olan şeye özen göstermek, inayette bulunmak” manasını ifade eder.
Denildi ki, bunun manası “manevî merhamet ve şefkattir.”
Meleklerin mü’minlere istiğfarı ve duası, onlara bir merhamettir. Özellikle de onlar duaları makbul varlıklar olduğu cihetle, rahmete bir sebeptirler.
Allah ve meleklerin size olan özel inayeti, küfür ve günah karanlıklarından iman ve tâat nuruna sizi çıkarmak içindir.
وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيمًا “Ve O, mü’minlere çok merhametlidir.”
Çünkü,
-Onların maslahatı olan şeye itina göstermiş,
-Kadr u kıymetlerini yükseltmiş,
-Ve bunun için mukarreb meleklerini kullanmıştır.
44- تَحِيَّتُهُمْ يَوْمَ يَلْقَوْنَهُ سَلَامٌ “O’na kavuşacakları gün, mü’minlere esenlik dileği selâmdır.”
“O’na, kavuşacakları gün”den murat,
-Ölüm anı,
-Kabirlerden çıkış zamanı,
-Veya cennete girdikleri zaman olabilir. O günde, her türlü nahoş şeylerden ve afetlerden selâmete erdikleri onlara haber verilir.
وَأَعَدَّ لَهُمْ أَجْرًا كَرِيمًا “Allah onlar için hoş bir mükafat hazırlamıştır.”
“Hoş bir mükâfattan” murat, cennettir.
45- يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا “Ey peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.”
Hz. Peygamberin “bir şahit” olarak gönderilmesi, ümmetinin tasdik ve tekzibine, kurtulmalarına ve yoldan sapmalarına şehadette bulunmasıdır.
46- وَدَاعِيًا إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُّنِيرًا “Ve Onun izniyle, Allah’a bir davetçi ve aydınlatan bir kandil (olarak gönderdik).“Allaha davetçi” olması, O’nun varlığını ve birliğini ikrar ettirmesi ve iman edilmesi gereken sıfatlarını anlatmasıdır.Cenab-ı Hak, Hz. Peygamberin “Allaha davetçi” olmasını mutlak ifade etti, sonra da “O’nun izniyle” diyerek kayıtladı. Çünkü Allaha davet, zor bir iştir. O’ndan bir yardım olmadan yapılamaz.
“Aydınlatan bir kandil...”Cehalet karanlıkları O’nun ziyasıyla aydınlanır ve basîret nurları O’nun nurundan alınır.
47- وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ بِأَنَّ لَهُم مِّنَ اللَّهِ فَضْلًا كَبِيرًا “Mü’minlere müjdele! Onlara Allah’tan büyük bir lütuf vardır.”Mü’minlere verilen “büyük lütuf” müjdesi, onların diğer ümmetlere daha üstün olmaları veya yaptıkları amellere verilecek olan mükâfattır.
48- وَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ “Kâfirlere ve münafıklara itaat etme.”
Hz. Peygamber zâten onlara itaat etmiyorken böyle bir emrin gelmesi, O’nu tehyiçtir, (heyecana getirmek, teşvikte bulunmaktır.)
وَدَعْ أَذَاهُمْ “Onların ezalarını bırak.”
Onların Sana verdikleri ezaya önem verme.
Veya, karşılık olmak üzere, onlara ezada bulunma.
Veya, küfürlerinden dolayı cezalandırma. Bu son mana yönünden “mensuhtur” yani “hükmü kaldırılmıştır” diyenler de olmuştur.
وَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ “Ve Allah’a tevekkül et.”
Çünkü O, onlara karşı Sana kâfidir.
وَكَفَى بِاللَّهِ وَكِيلًا “Vekil olarak Allah yeter.” Bütün işlerde vekîl olarak O yeter.
Allahu Teâlâ Hz. Peygamberi beş vasıfla anlattı, ardından da bunlara uygun olan hitapla mukabelede bulundu.
“Murakebede bulunmak” anlamındaki “Şahid” olarak gönderilmesine mukabil bir şey söylemedi. Çünkü, “Şahid” olduğunu ifadeden sonrakiler, bunun bir tafsili gibidir. Diğerleri ise şöyledir:
“Müjdeleyici” olmasına mukabil, “Mü’minlere müjdele! Onlara Allah’tan büyük bir lütuf vardır.”
“Uyarıcı” olmasına mukabil “Kâfirlere ve münafıklara itaat etme.”
“Allaha davetçi” olmasına mukabil “Onların ezalarını bırak.”
“Sirac-ı Münîr” (nur saçan bir lamba) olmasına mukabil “Ve Allah’a tevekkül et” buyurdu.
Çünkü, bütün mahlukata karşı bir delil olmak üzere Allahın nurlandırdığı kimsenin, başkasına yönelmeyip sadece O’nunla iktifa etmesi layık olur.
49- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نَكَحْتُمُ الْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِن قَبْلِ أَن تَمَسُّوهُنَّ فَمَا لَكُمْ عَلَيْهِنَّ مِنْ عِدَّةٍ تَعْتَدُّونَهَا “Ey iman edenler! Mü’min kadınları nikâh edip de sonra onlara dokunmadan boşadığınız zaman, sizin için üzerlerinde sayacağınız bir iddet yoktur.”
İddet, boşanmış kadının yeni bir evlilik için beklemesi gereken süredir. İfadenin erkeklere isnadı, bu iddetin erkeklerin hakkı olduğuna delâlet eder. Nitekim “sizin için…” ifadesi de bunu hissettirmektedir.Ayetin zâhiri, mücerred halvetle kadın için iddet beklemesi gerekmediğini anlatır.Hüküm genel olduğu halde, “mü’min kadınlar” şeklinde hususî ifade edilmesi, mü’min erkeğin gelecek nesli için ancak bir mü’min hanımı seçmesine tenbihte bulunmak içindir. فَمَتِّعُوهُنَّ “Öyleyse mut’alarını verin.”
Şayet, mehir belirlenmemişse, ona hediye kabilinden yardım edin. Çünkü mehir belirlenmişse, böyle bir durumda mehrin yarısı verilir, ayrıca bir hediye gerekmez.
Ancak, ayette nazara verilen durumu, genel anlamda (her hâl u kârda) kadının faydasına olmak üzere bir şeyler vermek olarak te’vil etmek caizdir.
Veya bu emir, vücub ile mendub arasında müşterek bir emirdir. Çünkü mehri belli olanın faydasına olmak üzere bir şeyler vermek, bir sünnettir.
وَسَرِّحُوهُنَّ سَرَاحًا جَمِيلًا “Ve onları güzel bir şekilde salıverin.”
Onları evlerinizden çıkarın. Çünkü sizin için onların beklemesi gereken bir iddet yoktur. Onları evden çıkarırken zarar vermeden ve herhangi bir hakkı men etmeden çıkarın.
5ّ0- يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَحْلَلْنَا لَكَ أَزْوَاجَكَ اللَّاتِي آتَيْتَ أُجُورَهُنَّ “Ey peygamber! Biz sana şunları helâl kıldık: Mehirlerini vermiş olduğun eşlerini”
Hanımlarının helâl kılınmasının onlara mehirlerini hemen vermekle kayıtlanması (mehr-i muaccel) onların helalliğinin buna bağlı olmasından olmayıp, efdal olanı Peygamberine bildirmektir.Ayetin devamında “ganimet” ibaresinde de benzeri bir durum vardır. Cariyenin helâl olması için esirlerden olması gerekmez. Çünkü satın alınan bir cariye ile de evlenmek caizdir.
وَمَا مَلَكَتْ يَمِينُكَ مِمَّا أَفَاء اللَّهُ عَلَيْكَ “Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden sahip olduğun cariyeleri”
Sonraki ayette nazara verilen Hz. Peygamberin evlenebileceği akraba kızlarının hicret edenlerden olması da, belli bir kayıt değildir.
وَبَنَاتِ عَمِّكَ وَبَنَاتِ عَمَّاتِكَ وَبَنَاتِ خَالِكَ وَبَنَاتِ خَالَاتِكَ اللَّاتِي هَاجَرْنَ مَعَكَ “Amcalarının kızları, halalarının kızları, dayılarının kızları, teyzelerinin kızları ve seninle beraber hicret etmiş olanları”
Ancak, Hz. Peygambere bunların helâl olmasının hicretle kayıtlı olması O’na has bir durum da olabilir. Ebu Talibin kızı Ümmü Hani’nin şu sözü bunu kuvvetlendirir: “Hz. Peygamber evlenmek üzere beni istedi, ben de mazeret ileri sürdüm. O da beni mazur gördü. Sonra Allah bu ayeti indirdi, Onunla hicret edenlerden olmadığım için kendisine helal olmadım. Ben Mekke’nin fethinde “haydi, hepiniz azat edilenlersiniz” denilenlerdenim.’’[1>
وَامْرَأَةً مُّؤْمِنَةً إِن وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِلنَّبِيِّ إِنْ أَرَادَ النَّبِيُّ أَن يَسْتَنكِحَهَا خَالِصَةً لَّكَ مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ “Bir de mü’min bir kadın kendini peygambere (mehirsiz olarak) hibe ederse, peygamber nikâh etmek istediği takdirde, onu başka mü’minlere değil de sadece sana özel olmak üzere helâl kıldık.”
Burada da “eğer kendini mehirsiz olarak peygambere hibe ederse” ifadesi bir kayıt değildir.Çünkü burada mana, böyle vâkiî bu durumun helâlliğini bildirmektir. Bu konuda dört kadının mehir istemeden Hz. Peygambere eş olmak istedikleri zikredilir. Bunlar; Meymune Binti Haris, Zeyneb Binti Huzeyme, Ümmü Şerik Binti Cabir ve Havle Binti Hakîm’dir.
“Peygamber nikâh etmek istediği takdirde”Bu, helâlliğin meydana gelmesi için ayetin evvelinde zikrolunan şartın şartıdır. Çünkü kadının kendini mehirsiz olarak Peygambere vermesi yetmez, peygamberin onu nikâhlamak istemesi hazımdır. Peygamberin istemesi ise, kabul yerine geçer.Ayette önce peygambere hitap ile başlandı. Sonra üçüncü şahıs olarak O’ndan “nebî” (peygamber) olarak söz edildi. Devamında “sana özel olmak üzere” denilerek yine kendisine hitap edildi. Bunda, bu hükümlerin O’na nübüvvetinin şerefine özel olarak verildiğini ve kendisinin böyle bir ikrama layık olduğunu bildirmek vardır.
قَدْ عَلِمْنَا مَا فَرَضْنَا عَلَيْهِمْ فِي أَزْوَاجِهِمْ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ “Onlara eşleri ve cariyeleri hakkında neyi farz kıldığımızı biliyoruz.”
Evlilikle ilgili,
-Nikah akdinin şartları,
-Eşler arasında adalet ölçüleri içinde beraberlik,
-Nikah sonrası beraberliğe terettüp eden önceden belirlenmemiş olan mehrin belirlenmesi gibi ölçüleri bildirdik.
Cariyelerle evlenme hususunda da nelere dikkat edilmesi gerektiğini anlattık.
لِكَيْلَا يَكُونَ عَلَيْكَ حَرَجٌ “Bunlar sana hiçbir darlık olmaması içindir.”
Evlilik hususunda Hz. Peygamberle mü’minler arasında bir fark olması, sadece O’na bir genişlik kasdıyla olmayıp, aynı zamanda bazan O’na genişliği ve mü’minlere sınırlamayı, bazan da aksini gerektiren manalar içindir.
وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا “Allah, Ğafur’dur – Rahîm’dir.”
Allah, sakınılması zor durumlar için bağışlayıcıdır, sıkıntı olabilecek durumlarda genişlik vermek suretiyle de merhamet sahibidir.
51- تُرْجِي مَن تَشَاء مِنْهُنَّ وَتُؤْوِي إِلَيْكَ مَن تَشَاء “Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini yanına alırsın.”Onlardan dilediğini te’hir eder, ailevî beraberliği terk edersin.
Dilediğini de yanına alır, kendisiyle beraber olursun.
Veya bundan şu manadır: Dilediğini boşar, dilediğini yanında tutarsın.
وَمَنِ ابْتَغَيْتَ مِمَّنْ عَزَلْتَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكَ “Uzak durduklarından dilediğini yanına almanda da Sana bir günah yoktur.”Ric’î talakla boşadığına dönmende Sana bir günah yoktur.[2>
ذَلِكَ أَدْنَى أَن تَقَرَّ أَعْيُنُهُنَّ وَلَا يَحْزَنَّ وَيَرْضَيْنَ بِمَا آتَيْتَهُنَّ كُلُّهُنَّ “Onların gözleri aydın olup üzülmemelerine ve kendilerine verdiğin ile hepsinin hoşnut olmalarına en elverişli olan budur.”
Bunun Senin dilemene havale edilmesi,
-Onların gözlerinin aydın olmasına,
-Üzüntülerinin azlığına
-Ve hepsinin razı olmasına daha uygundur.
Çünkü bu konuda hepsi eşit statüdedir. Sonra, aralarında eşit muamele yaptığında, bunu Senden bir lütuf olarak bulurlar. Şayet bazılarına ayrıcalıklı davransan, bunun Allahın hükmüyle olduğunu bilirler, bundan dolayı nefisleri mutmain olur.
وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِي قُلُوبِكُمْ “Allah kalplerinizde ne olduğunu bilir.”
Öyleyse o kalbinizdekileri güzel yapmaya çalışın.
وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَلِيمًا “Allah Alîm’dir – Halîm’dir.”
Allah, Alîm’dir, kalplerde olanı bilir. Halîm’dir, ceza vermede acele etmez.
Böyle olunca, kendisinden sakınılması, emirlerine muhalefet edilmemesi gerekir.
52- لَا يَحِلُّ لَكَ النِّسَاء مِن بَعْدُ “Bundan başka kadınlar sana helâl olmaz.”
Bundan, yani bu dokuz adetten sonrası Sana helal olmaz.
Hz. Peygamber için olan bu adet, mü’minler için dörde kadar izin verilmesi kabilindendir.
Veya mana şöyledir: Bu günden sonra bir başkası Ona helâl değildir. Hatta hanımlarından biri vefat ettiğinde, Onun yerine bir başkasını alması caiz olmaz.
وَلَا أَن تَبَدَّلَ بِهِنَّ مِنْ أَزْوَاجٍ وَلَوْ أَعْجَبَكَ حُسْنُهُنَّ “Güzellikleri hoşuna gitse de, bunları başka eşlerle değiştirmen helâl olmaz.”
Veya onlardan birini boşayıp yerine bir başkasını alman da helâl olmaz.
إِلَّا مَا مَلَكَتْ يَمِينُكَ “Ancak sahip olduğun cariyeler müstesna.”
Ayetin bu kısmı, üstte geçen “kadınlar” ifadesinden istisnadır. Çünkü “kadınlar” ifadesi cariyeleri de içine alır.[3>
وَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ رَّقِيبًا “Ve Allah her şeyi gözetleyendir.”
Öyleyse kendinize çeki düzen verin, size çizilen sınırları aşmayın.
[1> Hz. Peygamber (asm) Mekke’yi fethettiğinde, istese Mekke ahalisini esir edebilirdi. Ama “haydi gidin, hepiniz serbestsiniz” dedi.
[2>Yeni bir nikâh akdi yapılmadan erkeğin eşiyle normal aile hayatına dönmesine imkân veren boşama şekline ric’î talâk denir.
[3> Yani, hür kadınlarla evlilikte sınır getirilmiş olmakla beraber, cariyeler buna dâhil değildir. Onlarla evlilikte genişlik vardır.