1- يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ اتَّقِ اللَّهَ “Ey peygamber! Allah’tan kork!”
Cenab-ı Hak bu ifadeyle Peygambere nida etti. Böyle nida etmesinde,
-Hem peygambere bir tazim,
-Hem de takvanın şanını büyütmek vardır.
Bu emirden murat, takva üzere sebat etmektir. Ta ki devamında gelen yasağa uymayı netice versin.
وَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ “Kâfirlere ve münafıklara itaat etme.”
Dinde taviz vererek kâfirlere ve münafıklara itaat etme!
Sebeb-i Nüzûl
Rivayete göre Ebu Süfyan, İkrime Bin Ebi Cehl ve Ebu A’ver Hudeybiye sonrasındaki barış döneminde Hz. Peygamberin yanına geldiler ve onlarla beraber İbnu Übey ve Muattib Bin Kuşeyr ve Cedd Bin Kays da bulundu. Bunlar Hz. Peygambere “Bizim ilahlarımızın aleyhinde konuşma ve “onların şefaati olacak” de, biz de Seni Rabbinle baş başa bırakalım” dediler. Ayet, bu vesileyle nazil oldu.
إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا “Muhakkak ki Allah Alîm – Hakîm’dir.”
Şüphesiz Allah faydanıza ve zararınıza olan durumları bilir.
Ancak ve ancak hikmetli bir şekilde hükmeder.
2- وَاتَّبِعْ مَا يُوحَى إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ “Rabbinden sana vahyedilene uy.”
Rabbinden vahiyle Sana gelen “onlara itaat etme” gibi emirlere tâbi ol.
إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا ا “Muhakkak ki Allah ne yaparsanız haber dardır.”
Yaptıklarınızdan haberdar olduğu içindir ki faydalı olan ve kâfirleri dinlemekten Seni müstağni kılan şeyleri Sana vahyetmektedir.
3- وَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ “Allah’a tevekkül et!”
İşini O’nun tedbirine bırak.
وَكَفَى بِاللَّهِ وَكِيلًا “Vekil olarak Allah yeter.”
Bütün işlere Vekîl olarak O yeter.
4- مَّا جَعَلَ اللَّهُ لِرَجُلٍ مِّن قَلْبَيْنِ فِي جَوْفِهِ “Allah bir adamın içine iki kalp koymamıştır.”
Allah, insanın içinde iki kalp bırakmadı. Çünkü kalp, insanî nefisle (ruhla) alakalı olmak üzere hayvanî ruhun kaynağıdır ve bütün kuvvelerin menbaıdır. Bu ise, birden fazla olmaya manidir.[1>
وَمَا جَعَلَ أَزْوَاجَكُمُ اللَّائِي تُظَاهِرُونَ مِنْهُنَّ أُمَّهَاتِكُمْ “Kendilerine zıhar yaptığınız eşlerinizi analarınız kılmamıştır.”
وَمَا جَعَلَ أَدْعِيَاءكُمْ أَبْنَاءكُمْ “Evlatlıklarınızı da oğullarınız kılmamıştır.”
Ve Allah bir kadında eş olmak ve anne olmayı cem etmedi. Adamda da evlatlık olmakla gerçek oğul olmayı bir arada bulundurmadı.
Bundan murat, Arabların çok zeki kimsede iki kalp olduğu iddialarını reddetmektir. Ebu Muammer veya Cemil Bin Esed hakkında “çift kalpli” denilmekteydi.
Yine Arablarda, evlatlık kimse doğrudan o kişinin çocuğu gibi telakki edilirdi. Bundan dolayı Hz. Peygamberin azatlı kölesi Zeyd Bin Harise’ye “Muhammedin oğlu” demekteydiler.
Ayetten murat, zıhar yapılan kadının gerçekte o kişinin annesi olmadığını, evlatlığın da gerçek oğul olmadığını anlatmaktır. Evvelinde insanda iki kalp olduğunu reddetmek, bu ikisinin hamledildiği bir asla hazırlık olmasıdır. Yani, Allah tenakuza yol açacağı için insanın içinde iki kalp yaratmadığı gibi, bir insanda da hem annelik hem de eş olmayı, hem evlatlık hem de oğul olmayı bir arada bulundurmamıştır.
Zıharın manası, kişinin hanımına “Sen bana anam gibisin” demesidir.
Zıhar, cahiliye döneminde (İslâm öncesinde) bir boşama şekliydi. İslâmda da boşanmayı gerektirir. Ama kefaret ödemek suretiyle evlilik devam eder.[2>
ذَلِكُمْ قَوْلُكُم بِأَفْوَاهِكُمْ “İşte bu, ağızlarınızla söylediğiniz (ama gerçek olmayan) sözünüzdür.”
“İşte bu” ifadesi, bütün zikrolunanlara veya son zikrolunan duruma işaret eder.
Bu, ağzınızla söylediğiniz bir söz olup, saçmalayan kimsede olduğu gibi, bizâtihi bir hakikatı yoktur.[3>
وَاللَّهُ يَقُولُ الْحَقَّ “Allah ise hakkı söyler.”
Allahın söylemiş olduğu ise, bizâtihi gerçektir, hakka mutabıktır.
وَهُوَ يَهْدِي السَّبِيلَ “Ve doğru yola iletir.”
Ve O, hak yola sevkeder.
5- ادْعُوهُمْ لِآبَائِهِمْ “Onları babalarına nisbet ederek çağırın.” Evlâtlıklarınızı kendi öz babalarına nisbetle çağırın.
هُوَ أَقْسَطُ عِندَ اللَّهِ “O, Allah yanında çok daha adildir.”
Çünkü Onları babalarına nisbetle çağırmanız Allah nezdinde çok daha âdildir. “Çok daha adildir” ifadesinden murat, “işin doğru olanı budur” manasını anlatmaktır.[4>
فَإِن لَّمْ تَعْلَمُوا آبَاءهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ فِي الدِّينِ وَمَوَالِيكُمْ “Eğer babalarını bilmiyorsanız, onlar sizin dinde kardeşleriniz ve dostlarınızdır.”Şayet kendilerini nisbet edeceğiniz gerçek babalarını bilmiyorsanız, onlar dinde sizin kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Dolayısıyla onlardan bahsederken “bu kardeşim, bu dostum” gibi ifadeler kullanın.
وَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ فِيمَا أَخْطَأْتُم بِهِ “Bununla beraber hata ettiklerinizde üzerinize bir günah yoktur.”Bu nehiyden önce onlara “oğlum”, demenizde size bir günah yoktur.
Veya unutarak veya sürç-ü lisanla “oğlum” demenizde de bir günah yazılmaz.[5>
وَلَكِن مَّا تَعَمَّدَتْ قُلُوبُكُمْ “Fakat kalblerinizin kasdettiğinde vardır.”
Lakin kalplerinizin bizzat yönelerek kasten “oğlum” demenizde günah vardır.
وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا “Allah, Ğafur – Rahîm’dir.”
Allah, hata ile böyle diyeni affetmesiyle, Ğafur’dur, Rahîm’dir.
Bil ki: Şâfii mezhebine göre, evlatlık edinmek yoktur. Hanefi mezhebine göre ise, kölesini evlâtlık edinse, onu azat etmesi gerekir.
6- النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ “Peygamber, mü’minlere kendi ne fislerinden önce gelir.”Peygamber, bütün durumlarda mü’minlere kendi nefislerinden daha evlâdır. Çünkü nefislerinin hilafına onlara emrettiği ve onlar için razı olduğu şeylerde hep onların faydasını ve başarısını düşünür. Bundan dolayı ayette “şu açıdan daha evlâdır” denilmeyip mutlak ifade edildi. Bu sebeple, O’nun kendilerine kendi nefislerinden daha sevgili, Ondan gelen bir emrin daha etkili ve Ona olan şefkatlerinin kendilerine olan şefkatten daha ileri olması gerekir.
Sebeb-i NüzûlRivayete göre Hz. Peygamber Tebük seferine niyetlendi ve insanlara bu sefere katılmalarını emretti. Bunun üzerine insanlardan bir kısmı “babalarımızdan ve analarımızdan izin alalım” deyince, ayet nâzil oldu.Hz. Peygamber din hususunda ümmetin babasıdır. Her peygamber de kendi ümmetine bir nevi babadır. Çünkü, ebedî hayatla ilgili hususta, işin başında peygamber yer almaktadır. Bundan dolayı da mü’minler birbiriyle kardeş sayılmışlardır.
وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ “O’nun hanımları da onların anneleridir.”
Hz. Peygamberin hanımlarının mü’minlerin anneleri olmaları,
-Kendileriyle evlenilmeleri yasak olması,
-Ve anne gibi saygıya layık olmaları yönündendir. Bunun dışındaki hâllerde, diğer yabancı kadınlar gibidirler.[6>
Bundan dolayı Hz. Aişe şöyle demiştir: “Biz kadınların anneleri değiliz.”
وَأُوْلُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ “Akraba olanlar da Allah’ın kitabında birbirlerine, diğer mü’minler-den ve muhacirlerden daha yakındırlar.”Akraba olanlar miras hususunda birbirlerine daha yakındırlar.Ayet, İslâmın ilk döneminde hicretten ve din kardeşliğinden meydana gelen birbirine varis olmayı yürürlükten kaldırmaktadır.
“Allah’ın kitabında”
Bundan murat
-Levh-i mahfuz
-Veya nazil olan bu ayet veya diğer miras ayetleridir.
Yani, akrabalık hakkı, miras noktasında din hakkından ve hicret hakkından önce gelir.
إِلَّا أَن تَفْعَلُوا إِلَى أَوْلِيَائِكُم مَّعْرُوفًا “Ancak dostlarınıza marûf bir fiilde bulunmanız müstesna.”
Marûf fiilden murat, mü’min kardeşlerine ve hicretten dolayı mağdur olanlara mirastan vasiyette bulunmaktır.
كَانَ ذَلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا “Bu, Kitapta yazılıdır.”Bu iki ayette zikrolunan durum, Kitapta yazılıdır.
Kitaptan murat,
-Levh-i Mahfuz,
-Kur’an-ı Kerîmdir.
-Tevrat olduğu da söylenmiştir.
7- وَإِذْ أَخَذْنَا مِنَ النَّبِيِّينَ مِيثَاقَهُمْ وَمِنكَ وَمِن نُّوحٍ وَإِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ “Hani biz peygamberlerden misak (sağlam söz) almıştık; Senden, Nûh’tan, İbrahim, Mûsâ ve Meryem oğlu İsa’dan.”
Peygamberlerden alınan misak, yüklendikleri risalet mesajlarını tebliğ etmeleri ve doğru dine insanları çağırmalarıyla ilgili kendilerinden söz alınmasıdır.
Bu beş peygamberin ismen belirtilmeleri, şeriat sahibi peygamberler içinde meşhur oldukları cihetledir.Hz. Peygamberin başta zikredilmesi, O’na bir tazim ve şanına saygıdan dolayıdır.
وَأَخَذْنَا مِنْهُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا ا “Ve onlardan bir mîsak-ı ğaliz almıştık.”
Misak-ı ğaliz, alınan sözün büyüklüğünü ifade eder.Veya yeminle bir söz alındığını anlatır.
Ayetin evvelinde misak alındığı ifade edilmişken ayetin sonunda bunun tekrarlanması, bu vasfa tazim olarak gelmiştir.
8- لِيَسْأَلَ الصَّادِقِينَ عَن صِدْقِهِمْ “(Allah bunu), sadıklara sadakatlerinden sormak için yaptı.
Ayetin başında “onlardan misak aldık” denildikten sonra, ayetin sonunda bunun tekrarlanması, doğrulara sadakatlerinden sormak içindir.
Sadıklara sadakatlerinin sorulması,
-Allahın kıyamet günü peygamberlere kavimlerine ne söylediklerini sorması,
-Veya Allahın onları tasdik edip kavimlerini susturması,
-Veya o peygamberleri tasdik edenlerin tasdikinden sorulması olabilir. Çünkü sadık olanı tasdik eden de sadıktır.
-Veya bundan murat, Allah “ben Rabbiniz değil miyim?” diye insanların kendilerini kendilerine şahit yaptığında “evet, Rabbimizsin” diye şehadet eden ve bunda da sadık olan mü’minlere, doğruluklarından ve ahitlerinden sormasıdır.[7>
وَأَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا أَلِيمًا “Kâfirler için ise elem verici bir azab hazırladı.”
Demek ki, peygamberlerin gönderilmesi ve onlardan misak alınması mü’minleri mükâfatlandırmak içindir. Kâfirlere gelince, Allah onlar için çok elîm bir azap hazırlamıştır.
Veya şöyle bir münasebet olabilir: Allah, sadık olan mü’minlere mükâfat verecektir. Kâfirlere ise, elim bir azap hazırlamıştır.
[1> Ayet, Kur’ân’ın evrensellik özelliğinden hareketle bir irsal-i mesel olarak da yorumlanabilir. Mesela bu ifade, “iman ile inkâr bir gönülde birleşmez” manasını te’kiden kullanılabilir. Zira, bir kalpte birbirine mugayir iki inanç bir arada bulunamaz.
[2> Mücadile suresinin başında bu konuda açıklama yapılmaktadır.
[3> Saçmalayan bir kimse, söz gelimi “ben bu ülkenin kralıyım” diyebilir. Böyle demekle gerçek kral olmayacağı gibi, hanımlarınıza “anam gibisin” demenizle onlar anneniz gibi olmaz, evlatlıklarınıza da “oğlum” demenizle gerçek oğlunuz olmaz.
[4> Yani, “çok daha âdildir” denildiğinde, “evlatlık edinenlere nisbetle çağrıldıklarında bir mahzur yok” manası anlaşılmamalıdır.
[5> “Kanun, makabline şâmil değildir” denilir. Yani kanun, çıkmazdan öncesini içine almaz. Öte yandan bu meselede, kasten söylememek şartıyla hataen söylenen “oğlum-kızım” gibi ifadelerde bir vebâl söz konusu değildir. Burada ülkemizde sıkça görülen bir duruma açıklık getirmekte yarar vardır: Günlük hayatta, sözgelimi bir idareci çalışanlarına, bir öğretmen öğrencilerine “oğlum-kızım” tabirini sıkça kullanabilmektedir. Bu durumla, evlatlıklara “oğlum-kızım” denilmesini birbirine karıştırmamak gerekir.
[6> Mesela, onlara varis olunmaz, annesinin evine girer gibi serbestçe yanlarına varılmaz.
[7> Bkz. A’raf, 172.