282. DERS (Ahzab Suresi, 28 - 35) Hz. Peygamberin Aile Hayatı

28- يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُل لِّأَزْوَاجِكَ إِن كُنتُنَّ تُرِدْنَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا فَتَعَالَيْنَ أُمَتِّعْكُنَّ وَأُسَرِّحْكُنَّ سَرَاحًا جَمِيلًا “Ey peygamber! Hanımlarına de ki: Eğer dünya hayatını ve zînetini istiyorsanız, haydi gelin, sizi donatayım ve güzellikle bırakıp salıvereyim.”

Eğer dünya hayatında genişlik ve bolca nimete kavuşmak ve onun yaldızlı ziynetini istiyorsanız, gelin sizin boşanma bedellerinizi vereyim.

Ve sizi, size bir zarar vermeden güzellikle salıvereyim.

Sebeb-i Nüzûl

Rivayete göre, Hz. Peygamberin hanımları güzel elbiseler ve fazla nafaka istediler, bunun üzerine ayet nazil oldu. Hz. Peygamber, Hz. Aişeden başlayarak kararlarını sordu. Hz. Aişe, Allah ve Rasûlünü seçti. Diğerleri de O’nun gibi tercihte bulundu. Hz. Peygamber, onların bu tercihinden dolayı Allaha şükretti. Bunun üzerine “Güzellikleri hoşuna gitse de, bunları başka eşlerle değiştirmek olmaz.” (Ahzab, 52) ayeti indi.

Ayette, boşamanın onların dünyayı istemelerine bağlanması ve bunun Peygamberi seçmelerine alternatif yapılması gösteriyor ki, “Ya şunu seç, ya da seni boşayayım” şeklinde muhayyer bırakılan kadın, kocasını seçtiğinde boşanmış sayılmaz. Ancak bu konuda Zeyd, Hasan-ı Basri ve İmam Malikten farklı görüş nakledilir. Hz. Aliden de her iki şekilde rivayet yapılmaktadır. Hz. Aişenin şu sözü de bizim görüşümüzü te’yid eder: “Rasûlullah bizi muhayyer bıraktı. Biz de O’nu seçtik.’’[1>

Hz. Aişenin bu sözünde boşama geçmemektedir.

Ayette, boşama ifadesinden önce boşamaya terettüp eden bedelinin ifade edilmesi bir kerem ve güzel ahlak göstergesidir.

Denildi ki: Bu olayda boşamak onların iradesine bırakıldı.[2> Şayet onu seçmiş olsalardı Şafiî mezhebine göre ric’î talak, Hanefî mezhebine göre ise bain talak olurdu.[3>

 

29- وَإِن كُنتُنَّ تُرِدْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ الْآخِرَةَ فَإِنَّ اللَّهَ أَعَدَّ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنكُنَّ أَجْرًا عَظِيمًا “Eğer Allah ve Rasûlünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız,

haberiniz olsun ki, Allah sizden iyi işler yapanlara pek büyük bir ecir hazırladı.”

Öyle ki, Allahın vereceği bu çok büyük mükâfat yanında, dünya ve dünyanın zîneti çok hakîr kalır.Ayette geçen مِن “min” ifadesi beyân içindir. Çünkü onların hepsi iyi işler yapan kimselerdi.

 

30- يَا نِسَاء النَّبِيِّ مَن يَأْتِ مِنكُنَّ بِفَاحِشَةٍ مُّبَيِّنَةٍ يُضَاعَفْ لَهَا الْعَذَابُ ضِعْفَيْنِ “Ey peygamber hanımları! Sizden her kim açık bir terbiyesizlik ederse ona azab iki kat katlanır.”

Sizden herhangi biri açıkça büyük bir günah yaparsa, başkasına verilen azabın iki katı ona verilir.Çünkü peygamber hanımının yaptığı bir hata, çok daha çirkin düşer. Günahın çirkinliğinin ziyade olması, onu işleyenin derecesine ve ona yapılan nimete göre farklılık arzeder. Bundan dolayı, mesela hür bir insana verilen had cezası, köleye verilen cezanın iki katıdır ve Peygamberlere yapılan itap, başkasına yapılmamıştır.[4>

وَكَانَ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا “Bu, Allah’a göre çok kolaydır.”

Onların peygamber hanımı olmaları, azabın kat kat olmasına engel olmaz. Nasıl olsun ki, zaten azabın böyle olması, Peygamber hanımı olarak yaptıkları hatadan dolayıdır.

 

3ِِ1- وَمَن يَقْنُتْ مِنكُنَّ لِلَّهِ وَرَسُولِهِ وَتَعْمَلْ صَالِحًا نُّؤْتِهَا أَجْرَهَا مَرَّتَيْنِ “Ama sizden her kim Allah ve Rasûlü için boyun eğer, salih bir amel işlerse, ona da mükâfatını iki kat veririz.”Ayette “Allah için” ifadesinin zikri, tazim için gelmiş olabilir.

Veya ayetin devamında gelen salih amelden dolayı böyle gelmiştir.

“İki kat veririz.”

Bunlardan biri, Allaha taatten dolayı, diğeri de kanaat ve güzel geçim ile Hz. Peygamberin rızasını talep etmelerinden dolayıdır.

وَأَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقًا كَرِيمًا “Hem onun için hoş bir rızık hazırladık.”

Cennette mükâfatına ilâve olarak, biz ona hoş bir rızık hazırladık.

 

32- يَا نِسَاء النَّبِيِّ لَسْتُنَّ كَأَحَدٍ مِّنَ النِّسَاء “Ey peygamber hanımları! Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz.”Siz fazilette diğer kadınlar gibi değilsiniz.

إِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذِي فِي قَلْبِهِ مَرَضٌ “Eğer takva ile korunacaksanız, konuşurken cilveli bir şekilde konuşmayın ki, kalbinde bir hastalık bulunan kimse ümide kapılmasın.”Şayet Allahın hükmüne ve Rasûlünün rızasına muhalefetten korkuyorsanız, yabancı erkeklerle konuştuğunuzda hafif meşrep kadınların konuştuğu gibi cilveli konuşmayın ki, kalbinde bir hastalık bulunan kimse kötü bir beklentiye girmesin.[5>

وَقُلْنَ قَوْلًا مَّعْرُوفًا “Güzel ve doğru söz söyleyin.”

Şüpheden uzak, yanlış anlaşılmaya meydan vermeyecek şekilde güzel söz söyleyin.

 

33- وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ “Ve evlerinizde durun.”

وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى “İlk cahiliyede kadınların açılıp saçılması gibi açılıp saçılmayın.”Eski cahiliye günlerinde kadınların açılıp saçılarak ve süslenerek dışarıya çıkmaları tarzında dışarıya çıkmayın.

Ayette geçen “cahiliye-i ûlâ”, “ilk cahiliye” demektir. Bununla alakalı şöyle görüşler söylenmiştir:

-Bu, Hz. Âdemle Hz. Nûh dönemi arasıdır.

-Hz. İbrahimin dünyaya geldiği dönemdir. O dönemde kadın ince ve süslü elbise giyer, yolda bununla yürür, kendini erkeklerin bakışlarına arzederdi.

-Bundan murat, İslâm öncesi küfrün cahiliyesidir.

“İlk cahiliye” ifadesi “son cahiliyeyi” çağrıştırır. Bu da:

-Hz. İsa ile Hz. Peygamber arasındaki dönemdir.

-Veya İslâm dönemindeki fasık kimselerin ortaya koyduğu cahiliyedir. Bunu, Hz. Peygamberin Ebu Derda’ya söylediği şu söz de te’yit eder: “Sende cahiliyeden bir eser var!”

Ebu Derda “Küfür cahiliyesi mi, İslam cahiliyesi mi?” diye sorar. Hz. Peygamber “küfür cahiliyesi” buyurur.

وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ “Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, Allah ve Rasûlü’ne itaat edin.”Namaz ve zekâtın dışında size emrettikleri ve yasakladıkları şeylerde Allah ve Rasûlüne itaat edin.

إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا “Ey ehl-i beyt! Allah sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.”

Yani, size emredilenler ve yasaklananlar, sizi lekedâr edecek günahları Allahın sizden gidermesi ve masiyetlerden sizi tertemiz kılması içindir.

Ayetin metninde geçen “rics” kelimesi “kir-pislik” gibi manalar taşır, masiyet için istiare yoluyla kullanılmıştır. Devamında gelen “tertemiz yapmak” ifadesi ise, masiyetten nefret ettirmek için gelmiştir[6> Şöyle rivayet edilir: “Bir sabah Hz. Peygamber (asm) üzerinde, hayvan kılından yapılmış siyah bir aba olduğu hâlde dışarı çıktı, oturdu. Hz. Fatıma yanına geldi, onu abası altına aldı. Sonra Hz. Ali geldi, onu da abası altına aldı. Sonra da Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin geldi, onları da abasının altına aldı, ardından “Ey ehl-i beyt! Allah sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor” ayetini okudu.”

Şîa, bu rivayete dayanarak ehl-i beytin Hz. Fatıma, Hz. Ali ve bunların iki oğlundan ibaret olduğunu söylerler, bununla onların ismetine (masum olmalarına) ve bunların icmaının delil olmasına istidlâlde bulunurlar. Ancak bu rivayetten bunları çıkarmak zayıftır. Çünkü ehl-i beyti hadiste mezkur olanlara tahsis etmek, ayetin öncesine ve sonrasına münasip değildir. Hadis, onların ehl-i beytten olmalarını iktiza eder, ama ehl-i beytin onlardan ibaret olmasına bir delâleti yoktur.

 

34- وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلَى فِي بُيُوتِكُنَّ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ وَالْحِكْمَةِ “Ve evlerinizde okunan Allah’ın âyetlerini ve hikmeti anın.”Allahın kitabı, hem ayetleri, hem de hikmeti cem etmektedir.

Ayet, Allahın ehl-i beyte olan nimetlerini hatırlatmaktadır. Peygamber hanımları, nübüvvet evinin ve vahyin iniş yerinin sakinleri olmuşlardır. Kendilerinde imanı kuvvetlendirecek ve onları taate sevkedecek şekilde vahyin feyizlerini müşahede etmektedirler.

Cenab-ı Hakkın bu hatırlatmasında akıbetlerinin de iyi olmasına ve mükellef oldukları şeyleri yapmalarına bir teşvik vardır.

إِنَّ اللَّهَ كَانَ لَطِيفًا خَبِيرًا “Şüphe yok ki Allah Latîf - Habîrdir. (Lütuf sahibidir ve her şeyden haberdardır.)

Dinde maslahat olanı bilir ve tedbirde bulunur. Bunun içindir ki –ey peygamber hanımları- sizi peygamberi seçmek veya dünyayı seçmekte serbest bıraktı ve bu şekilde nasihatte bulundu.

Veya şöyle mana verilebilir: O, nübüvvetine kimin uygun olduğunu ve kimlerin peygamberin ehl-i beyti olmaya liyakati bulunduğunu bilir.

 

35- إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ “Şüphe yok ki müslüman erkeklerle müslüman kadınlar”

Yani, Allahın hükmüne boyun eğerek selâmete erenler,

وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ “Mü’min erkeklerle mü’min kadınlar”

Tasdik edilmesi gerekenleri tasdik edenler,

وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ “İtaat eden erkeklerle itaat eden kadınlar”

Allaha tâate devam edenler,

وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ “Sadık erkeklerle sadık kadınlar”

Söz ve amelde doğru olanlar,

وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ “Sabreden erkeklerle sabreden kadınlar”

Taat hususunda ve günahlardan korunmada sabredenler.

وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ “Allah’a derinden saygı duyan erkeklerle

Allah’a derinden saygı duyan kadınlar”

Kalpleriyle ve azalarıyla Allah için tevazu gösterenler,

وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ “Sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar”

Mallarından vermeleri zorunlu olanı tasadduk edenler,

وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ “Oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar”

Farz olan orucu tutanlar,

وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ “Irzlarını koruyan erkeklerle ırzlarını koruyan kadınlar”

Irzlarını haramdan muhafaza edenler,

وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ “Allah’ı çok zikreden erkeklerle Allah’ı çok zikreden kadınlar var ya”Kalpleriyle ve dilleriyle Allahı çokça zikredenler,

أَعَدَّ اللَّهُ لَهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا “İşte Allah onlar için bir mağfiret ve çok büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”

Allah, onlardan sadır olan küçük günahları bağışlar. Çünkü sayılan bu özellikleri, günahlara kefaret olur.Ayet, hem Hz. Peygamberin hanımlarına, hem de emsallerine; tâatleri ve üstte sayılan hasletleri taşımaları sebebiyle mağfiret ve çok büyük bir mükâfatı vaat etmektedir.

Sebeb-i Nüzûl

Rivayete göre, Hz. Peygamberin hanımları “Ya Rasûlallah, Allah Kur’anda erkekleri hayırla zikretti, bizim için kendisiyle yâd edileceğimiz hayır yok mu?” deyince, üstteki ayet nazil oldu.Denildi ki: Hz. Peygamberin hanımlarıyla ilgili ayetler inince, Müslümanların kadınları “bizim için bir şey yok mu?” dediler. Bunun üzerine üstteki ayet indi.

Ayette bu özelliklerin tek tek sayılıp en sonunda, “bunlara mağfiret ve çok büyük bir mükâfat hazırlandığını” bildirmek, yapılan vaadin bu özellikleri cem edenler için olduğunu anlatır.


[1>Muhayyer bırakmak “ya şu ya bu” şeklinde tercih sunup bunlardan birini seçmesini istemektir.

[2> Yani, dünyayı istemiş olsalar, aynı zamanda boşanmayı da tercih etmiş olacaklardı.

[3>Ric’î talak, yeni bir nikâh akdi yapılmadan erkeğin eşiyle normal aile hayatına dönmesine imkân veren boşama şekline denir. Bain talak ise, yeni bir nikâh akdedilmeden erkeğin normal evlilik hayatına dönüşüne imkân vermeyen boşama şeklidir.

[4>Mesela, Hz. Peygamberin Bedir savaşı esirlerinden fidye almasıyla ilgili olarak şu ayetler gelmiştir: “Hiçbir peygamber için, arzda ağır basmadıkça esirleri olması uygun değildir. Siz dünya malını istiyorsunuz. Oysa Allah ahireti diliyor. Şayet önceden Allah’tan bir hüküm bulunmasa idi, aldığınızdan dolayı size mutlaka büyük bir azab dokunurdu.” (Enfal, 67-68)

[5> Ayette peygamber hanımlarına yönelik bu ilâhî beyan, aslında “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” kabilinden bütün kadınlara yöneliktir.

 

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
33. Ahzab
Gönderi tarihi: 15-04-2014
1,573 kez okundu
Block title
Block content