268. DERS (Ankebut Suresi, 56 - 69) Hicret Edenlere Müjdeler

 

56- يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ آمَنُوا “Ey iman eden kullarım!”

إِنَّ أَرْضِي وَاسِعَةٌ “Şüphesiz benim arzım geniştir.”

فَإِيَّايَ فَاعْبُدُونِ “O halde yalnız bana ibadet edin.”Ey kullarım! Bir beldede ibadetinizi yapamaz ve dininizi orada açıktan yaşayamaz hâle geldiğinizde, bunları kolaylıkla yapabileceğiniz yerlere hicret edin.

Hz. Peygamber şöyle buyurur:

“Her kim dininden dolayı –velev bir karış da olsa- bir yerden başka bir yere kaçsa, cennet ona vacip olur. İbrahimin ve Muhammedin (aleyhimes-selâm) refiki olur.”

Ayetteki

فَ “fe” harfi mahzuf bir şartın cevabıdır. Çünkü mana şöyle

dir: “Benim arzım geniştir. Eğer bir yerde bana kolayca ibadet edemezseniz, o zaman başka bir yerde bunu yapınız.”

 

57- كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ “Her nefis ölümü tadacaktır.”

ثُمَّ إِلَيْنَا تُرْجَعُونَ “Sonra bize döndürüleceksiniz.”Sonra, yaptığınız amellerin karşılığını almak üzere bize döndürüleceksiniz. Sonu ölüm ve Allaha döndürülmek olan kimsenin buna hazırlık yapması gerekir.

 

58- وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُم مِّنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا “İman edip salih ameller yapanları, elbette cennet köşklerine yerleştireceğiz.”

تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ “Onların altlarından ırmaklar akar.”

خَالِدِينَ فِيهَا “Orada ebedî kalacaklardır.”

نِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ “İyi işler yapanların mükafatı ne güzeldir!”

 

59- الَّذِينَ صَبَرُوا “Ki onlar, sabretmişlerdir.”

Cenneti hak eden bu kimseler, müşriklerin eziyetlerine, din için hicrete ve diğer çile ve meşakkatlere sabretmiş kimselerdir.

وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ “Ve yalnız Rablerine tevekkül ederler.”

Ve onlar sadece ve sadece Rableri olan Allaha tevekkül ederler.

 

60- وَكَأَيِّن مِن دَابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَا “Nice canlı var ki, rızkını taşıyamaz.”

اللَّهُ يَرْزُقُهَا وَإِيَّاكُمْ “Allah hem onları, hem de sizi rızıklandırır.”

Nice canlı vardır ki, zaafından dolayı rızkını taşıyamaz veya onu biriktiremez. Sabaha, yanında yiyecek hiçbir şey olmadığı hâlde çıkar. O, zaafiyetine rağmen Allaha tevekkül eder. Sizler ise kuvvet ve çalışmanıza rağmen rızıkta onunla eşit olursunuz. Onları da sizi de rızıklandıran ancak Allahtır. Çünkü her canlının rızkı sebeplerledir. O sebepleri hazırlayan ise sadece Allahtır. Öyleyse hicretten dolayı maişetiniz hususunda korkmayınız.

Sebeb-i Nüzûl

Rivayete göre, sahabelere hicret emri geldiğinde, içlerinden bazıları “maişetimiz için hiçbir imkâna sahip olmadığımız bir yere nasıl hicret ederiz” demişlerdi. Bu münasebetle bu ayetler indi.

وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ “Ve O, Semi’ – Alîm’dir.”

Allah, bu sözünüzü işitir, içinizden neler geçtiğini bilir.

 

61- وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ “Andolsun ki onlara, “Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı musahhar kılan kimdir?” diye sorsan, elbette ‘Allah’ derler.”Ayette bahsi geçenler Mekke ehlidir.

“Allah” derler.”Çünkü, imkân dairesinde olan şeylerin bir Vacibu’l-vücuda dayanması akıllarda kabul görmüştür.

فَأَنَّى يُؤْفَكُونَ “O halde nasıl çevrilip döndürülüyorlar?”

Bunu ikrar ettikten sonra, nasıl da Allahın birliğinden (tevhidden) çevriliyorlar?

 

62- اللَّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ “Allah, kullarından dilediğine rızkı bol verir ve kısar.”Burada medar-ı bahs olan rızkı genişletilen ve daraltılan aynı kimse olması muhtemeldir. Yani, Allah aynı kimseye sırayla hem genişlik verir, hem de daraltır.

Veya “Allah kimi kullarına genişlik verir, kimi kullarına da rızkı daraltır” manası vardır.

إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ “Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.

Allah, kullarının maslahatlarını ve onlara zarar verecek şeyleri bilir.

 

63- وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّن نَّزَّلَ مِنَ السَّمَاء مَاء فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ مِن بَعْدِ مَوْتِهَا لَيَقُولُنَّ اللَّهُ “Andolsun ki onlara, “Gökten bir su indirip, onunla ölümünden sonra yeryüzünü canlandıran kimdir?” diye sorsan, mutlaka, “Allah “ derler.”

Onlara bu sorulduğunda bütün mümkinatın (varlığı ve yokluğu eşit olan, kendi kendini var edemeyip varlıklarında ve varlıklarının devamında Allaha muhtaç olan varlıkların) usûl ve füruunu yaratanın Allah olduğunu itiraf ederler. Ama ardından bu ilâhî tasarruflardan hiçbirine gücü yetmeyen varlıklardan bazısını O’na şerik yaparlar.

قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ “De ki: Elhamdülillah.”

Seni böyle bir dalaletten koruduğu için “Elhamdülillah” de.

Veya seni tasdik ettiği ve delilini galip kıldığı için “Elhamdülillah” de.

بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ “Fakat onların çoğu akıllarını kullanmazlar.”

Akletmediklerinden dolayı çelişkili hâllere düşüyorlar. Hem her şeyi yoktan yaratanın O olduğunu ikrâr ediyorlar, hem de putları O’na şerik kılıyorlar.

Denildi ki: Mana şöyle de olabilir: Sen onlarla konuşurken “Elhamdülillah” dediğinde ne murat ettiğini akıl etmiyorlar.

 

 64- وَمَا هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ “Şu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundur.”

Ayetteki “şu” ifadesi tahkîr içindir. Nasıl olmasın ki, şu dünya Allah katında (ahirete nisbetle) bir sivrisineğin kanadı kadar kıymete haiz değildir.[1>

İşte şu dünya hayatı, çocukların oynadığı, eğlendiği bir oyun ve eğlence gibidir. Oynamak için toplanırlar, bir müddet hoşça vakit geçirirler, sonra yorgun argın dağılırlar.

وَإِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ “Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur.”Ahiret hayatı, gerçek hayattır, orada insanlara ölüm arız olmayacaktır.

Veya orası hadd-i zâtında hayattır.[2>

“Hayvan” kelimesi “hayat” kelimesiyle aynı kökten gelmekle beraber, ona nisbetle daha etkili bir ifadedir. Çünkü bu kelimede hayatın lâzımı olan hareket ve çalkantı manası vardır ve bunun için burada kullanımı tercih edilmiştir.

لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ “Keşke bilselerdi.”Şayet bunu bilselerdi, dünyayı ahirete tercih etmezlerdi. Çünkü dünyanın zatında hayat yoktur, şu anda var olan hayat da ârızî olup sür’atle zevâle doğru gitmektedir.

 

65- فَإِذَا رَكِبُوا فِي الْفُلْكِ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ “Gemiye bindikleri zaman, dini yalnız O’na has kılarak (ihlâsla) Allah’a yalvarırlar.”

Onlar, üstte vasfedildiği şekilde Allaha şirk koşar bir hâlde iken gemiye bindiklerinde, Allahı anan mü’minler gibi dinî Allaha hâlis kılarak dua ederler, O’ndan başkasına yalvarmazlar. Çünkü, denizde karşılaşılan zorlukları ancak Allahın açacağını bilirler.

فَلَمَّا نَجَّاهُمْ إِلَى الْبَرِّ إِذَا هُمْ يُشْرِكُونَ “Fakat onları salimen karaya çıkarınca, bir bakarsın ki, (Allah’a) ortak koşmaktadırlar.”Ama karaya çıktıklarında bir de bakarsınız tekrar şirke dönerler.

 

66- لِيَكْفُرُوا بِمَا آتَيْنَاهُمْ وَلِيَتَمَتَّعُوا “Kendilerine verdiklerimize nankörlük etmek ve safâ sürmek için (böyle yaparlar.)Onlar bu hareketleriyle, kurtulma nimetine şirk ile mukabelede bulunmuş olurlar.

“Safâ sürmek için”Bu şirkleri ile, putlara ibadet ve onlara sevgi üzere bir araya gelmelerinden bazı faydalar elde etmeye çalışırlar.

Ayetteki lâm harfi emir de ifade edebilir. Bu durumda tehdîd manasını taşır.[3>

فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ “Ama sonra bilecekler.”

Cezalandırıldıklarında, bunun akıbetini bilecekler!

 

67- أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا حَرَمًا آمِنًا وَيُتَخَطَّفُ النَّاسُ مِنْ حَوْلِهِمْ “Çevrelerin de insanlar kapıp götürülürken (Mekke’yi) güvenli bir harem yaptığımızı görmediler mi?”

Mekke ahalisi görmediler mi, biz onların beldesini yağmalama ve saldırıdan korunmuş kıldık. Ehlini de katledilmekten ve sürgüne gönderilmekten emin yaptık.

Hâlbuki çevrelerindeki yerlerde yaşayan insanlar hem öldürülüyor, hem de sürgüne gönderiliyorlar. Çünkü Mekke çevresinde yaşayanlar birbirlerine saldırıyor, birbirlerinin mallarını talan ediyorlardı.

أَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَةِ اللَّهِ يَكْفُرُونَ “Artık batıla inanıp Allah’ın nimetini inkar mı ediyorlar?”Ancak Allahın kudretiyle meydana gelen bu kadar açık bir nimet ve daha diğer nimetler varken tutup puta veya şeytana inanıyorlar, Allahın nimetini ise inkâr mı ediyorlar? Öyle ki başka şeyleri O’na şerik kılıyorlar?!

“Batıla inanmak” ve “Allahın nimetini inkâr etmek” ifadelerinde, ayetin metninde batıl ve nimet kelimelerinin öne alınması ihtimam veya mübalağa yoluyla hâssaten bunlara dikkât çekmek içindir.[4>

 

 68- وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءهُ “Allah’a karşı yalan uyduran, yahut kendisine hak gelmişken onu yalan sayandan daha zalim kim olabilir?”

Allahın şeriki olduğu iddiasıyla O’na iftira edenden daha zâlim kim olabilir?

Veya kendisine gelen hakkı yalanlayandan?

Burada hak’tan murat Peygamber veya Kitap’tır.

Ayetteki لَمَّا “lemma” ifadesinde onların akılsızlıklarını göstermek vardır. Çünkü onlar hak kendilerine geldiğinde “hele durumuna bir bakalım” demediler, onun hakkında düşünmediler. Aksine, daha duyar duymaz yalanlamaya koşuştular.

أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِّلْكَافِرِينَ “Cehennemde kâfirlere yer mi yok?”

Buradaki soru üslûbu, onların cehennemi hak ettiğini göstermek içindir. Yani, onlar bu şekilde bir yalanla Allaha iftira etmiş ve kendilerine gelen hakkı yalanlamış iken, cehennemde kalmayı hak etmezler mi? Evet, hak ederler.Veya bu üslûb, onların cür’etlerini ifade içindir. Yani, onlar cehennemde kâfirler için böyle bir yer olduğunu bilmiyorlar mı ki böyle bir şeye cür’et edebiliyorlar?!

 

69- وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا “Uğrumuzda cihad edenleri mutlaka yollarımıza sevk edeceğiz.”Bizim için cihad edenleri, bize ulaştıran yollara sevk edeceğiz.

Veya onları hayır yoluna gitmede ziyadesiyle muvaffak kılacağız. Şu ayette de bu manaya dikkat çekilmektedir:

“Hidayete erenlere gelince, Allah onların hidayetini artırdı.” (Muhammed, 17).

Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Kim bildiğiyle amel etse, Allah ona bilmediğini de öğretir.”

Ayette cihadın mutlak ifade edilmesi zâhirî ve batınî (görülen ve görülmeyen) bütün düşmanlara karşı mücadeleyi içine alması içindir.

وَإِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ “Şüphesiz Allah, iyilik yapanlarla beraberdir.”

Allah, iyi işler yapanlarla, zafer ve yardımıyla beraber olur.

Hz. Peygamber şöyle der: “Kim Ankebut sûresini okusa, ona bütün mü’min ve münafıkların sayısınca mükâfat verilir.”


[1>Çünkü dünya geçici, ahiret ise ebedidir. Böyle olunca kafirlerin dünyadaki saltanatları, rüyadaki saltanata benzer. 

[2>Yani her şeyiyle hayattardır. Oranın dağı-taşı da hayat sahibidir.

[3> Yani, verdiğimiz nimetlere nankörlük yapsınlar ve biraz faydalansınlar bakalım.

[4> Yani, insan iman eder ama batıla iman etmez ve etmemeli. İnkâr eder ama Allahın nimetini inkâr etmez ve etmemeli!

 

 

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
29. Ankebut
Gönderi tarihi: 15-04-2014
2,326 kez okundu
Block title
Block content