16- وَإِبْرَاهِيمَ “İbrahim’i de.”
Bu ifade, iki ayet öncesine atıfla “İbrahimi de gönderdik” anlamına gelir.
Veya “İbrahimi yâd et” şeklinde mana verilebilir.
Veya “Peygamberlerden biri de İbrahimdir” anlamında değerlendirilebilir.
إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ اعْبُدُوا اللَّهَ “Hani o, kavmine şöyle demişti: Allah’a ibadet edin.”
وَاتَّقُوهُ “O’na karşı gelmekten sakının.”Hz. İbrahim, aklı kemâle erip tefekkürü tamam olduğunda hakkı tanıdı ve insanlara da hakka uymalarını söyledi.
ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ “Eğer bilirseniz, bu sizin için çok daha hayırlıdır.”
Allaha ibadet etmeniz ve O’na karşı gelmekten sakınmanız, sizin için içinde bulunduğunuz hâlden çok daha hayırlıdır.“Eğer bilirseniz”Şayet hayrı ve şerri biliyor, hayır olanı şer olandan ayırabiliyorsanız.Veya siz meselelere cehâlet nazarıyla değil de ilim nazarıyla bakabiliyorsanız, bu böyledir.
17- إِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ أَوْثَانًا “Siz Allah’ı bırakıp sadece birtakım putlara tapıyorsunuz.”
وَتَخْلُقُونَ إِفْكًا “Ve yalan uyduruyorsunuz.”Allahtan başka taptığınız şeylere “ilah” namını vererek ve onlardan Allah nezdinde şefaat bekleyerek yalan söylüyorsunuz.
Veya, o putları Allaha bir iftira ve yalan olmak üzere yapıyor, yontuyorsunuz.
Bu, yalan ve batıl olması itibarıyla içinde bulundukları durumun kötülüğüne bir istidlâldir.
إِنَّ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقًا “Allah’ın dışında taptıklarınız, size bir rızık veremezler.”Durumlarının kötülüğüne ikinci bir delildir. Yani, o taptıkları, kendilerine bir rızık veremeyecekler, bir faydaları olmayacaktır.
Ayette “rızık” kelimesinin elif-lamsız gelmesi, tamim içindir. Yani, hiçbir rızık veremezler.
فَابْتَغُوا عِندَ اللَّهِ الرِّزْقَ “O halde rızkı Allah katında arayın.”
Öyleyse rızkın tamamını Allahtan isteyin. Çünkü, rızkın mâliki O’dur.
وَاعْبُدُوهُ “O’na ibadet edin.”
Ona ibadetinizi matlubunuza ulaşmaya vesile yapın.
وَاعْبُدُوهُ “Ve O’na şükredin.”
Şükrünüzle de sizi kuşatan nimetleri muhafaza edin.
Veya ibadet ve şükür ile O’na kavuşmaya hazır hâle geliniz. Çünkü
وَاشْكُرُوا لَهُ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ “Ancak O’na döndürüleceksiniz.”
18- وَإِن تُكَذِّبُوا فَقَدْ كَذَّبَ أُمَمٌ مِّن قَبْلِكُمْ “Eğer yalanlarsanız, bilin ki, sizden önce birtakım ümmetler de yalanlamışlardı.”Eğer beni yalanlarsanız, benden önceki peygamberleri de bir takım ümmetler yalanlamışlardı. Ama onların yalanlaması, o peygamberlere bir zarar vermedi. Onlar, ancak kendilerine zarar verdiler. Bu yalanlamalarıyla başlarına azabın inmesine sebep oldular. Sizin yalanlamanız da öyle olacaktır.
وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ “Peygambere düşen, ancak apaçık tebliğdir.”
Peygambere düşen görev, kendisiyle şekkin zâil olacağı şekilde apaçık tebliğde bulunmaktır. Tasdik edilmesi veya yalanlanması peygamberi ilgilendirmez.
Bu ayet ve yirmi dördüncü ayete kadar olan kısım Hz. İbrahim’in kıssasına dahil olup, O’nun cümlelerini anlatmaktadır.Ancak bu kısmın Hz. Peygamberle Kureyşin durumunu anlatan ara cümleler olması da muhtemeldir. Bu anlatımla, onların gidişatının yanlış olduğu nazara verilmekte ve yaptıkları kötü şeylere mukabil vaîdde bulunulmaktadır. Kıssanın ortasında bu şekilde yer alması,
-Hz. Peygambere teselli vermek
-Ve O’nu rahatlatmak için sevk edilmiş olmasındandır.
Hz. Peygamberin atası Hz. İbrahim Halilullah da Hz. Peygamber gibi müşrik bir kavme muhatap olmuş, onların yalanlamasıyla karşı karşıya kalmıştı. Böyle olunca, Hz. Peygamberin Kureyş içindeki hâli, Hz. İbrahim’in kavmi içindeki hâline benzemektedir.
19- أَوَلَمْ يَرَوْا كَيْفَ يُبْدِئُ اللَّهُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ “Görmediler mi Allah başlangıçta nasıl yaratıyor, sonra da iade ediyor?”
إِنَّ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ “Şüphesiz bu, Allah’a gayet kolaydır.”
Görmediler mi, Allah maddeden ve gayrisinden yaratmaya nasıl başladı?
Sonra da, ölüm sonrası iâde edecek.
Gerçi insan ölüm sonrası dirilmeyi görmemiştir. Ancak her sene yaratılan bitki ve meyvelerin bir önceki senede yaratılanların iâdesi gibi olması, buna bir misâl olarak düşünülebilir.
“Bu” ile işaret edilen, “yeniden yaratmak” veya “hem bidayeten hem de yeniden yaratmak” şeklinde olabilir. Çünkü Allah, fiilinde hiçbir şeye muhtaç değildir.
20- قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ “De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın.”
Bu kısım, Allahın kelâmının Hz. İbrahim veya Hz. Muhammedi (aleyhime’s-selâm) hikaye etmesidir.
فَانظُرُوا كَيْفَ بَدَأَ الْخَلْقَ “Öyleyse başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığına bakın.”
Allah nasıl da muftelif cins ve hâllerde mahlûkatı yaratmaya başladığına nazar edin.
ثُمَّ اللَّهُ يُنشِئُ النَّشْأَةَ الْآخِرَةَ “Sonra Allah diğer yaratmayı da yapacaktır.”
İlk yaratılıştan sonra Allah ikinci defa yaratıyor. Çünkü hem ilk yaratış hem de ikinci yaratışın her biri yoktan yaratmak ve ademden çıkarmak olduğundan müstakil birer yaratmadır.
Allah lafza-i celâlinin ilk yaratılışı ifade ederken değil de ikinci yaratılışta açıktan söylenmesi, burada asıl nazara verilmek istenenin ikinci yaratılış olduğuna delâlet etmek içindir.
Keza, bunda ilk yaratılışı gerçekleştiren kudrete, yeniden yaratmanın zor olmadığına bir işaret vardır. Çünkü, bir şeyi ilk defa yapan kimse için yeniden benzerini yapmak daha kolaydır. İkinci yaratılışın birinci yaratılışa atfındaki incelik, bir önceki ayette anlatıldığı gibidir.[1>
إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ “Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.
Çünkü Allahın kudreti Zâtındandır ve Allahın zâtının bütün mümkinata nisbeti eşittir. Böyle olunca, ilk yaratılışa kâdir olduğu gibi, yeniden diriltmeye de kâdirdir.
21- يُعَذِّبُُ مَن يَشَاء وَيَرْحَمُ مَن يَشَاء “O, dilediğine azab eder, dilediğine rahmet eder.”O, azabı isteyene azap eder, rahmetini dileyeni de rahmetine mazhar kılar.
وَإِلَيْهِ تُقْلَبُونَ “Ve O’nun huzuruna götürüleceksiniz.”
22- وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاء “Siz yerde de gökte de (Allah’ı) aciz bırakamazsınız.”
Sizler, yerde gizlenerek veya mağara gibi yerlere giderek; semada korunarak veya sağlam kalelere sığınarak Rabbinizin sizi yakalamasından kurtulamazsınız.
Şöyle de mana verildi: Siz Rabbinizi âciz bırakamazsınız. Semada olanlar da âciz bırakamazlar.
وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ “Sizin için Allah’tan başka bir dost ve yardımcı da yoktur.”Arzdan zuhur edecek veya semadan inecek bir belâdan sizi koruyacak veya onu sizden def edecek hiç kimse yoktur.
23- وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَلِقَائِهِ أُوْلَئِكَ يَئِسُوا مِن رَّحْمَتِي “Allah’ın âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr edenler var ya, işte onlar rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir.”
Allahın ayetlerinden murat, O’nun birlik delilleri veya kitaplarındaki ayetleridir.
Allaha kavuşmayı inkâr ise, ahireti inkârdır.
“İşte onlar rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir.”
Bunun ayette geçmiş zaman sığasıyla ifade edilmesi, hem tahakkukunu bildirmek, hem de daha etkili olarak anlatmak içindir.Veya, “onlar dünya hayatında ahireti ve amellerinin karşılığının verilmesini inkâr ettiklerinden, rahmetimden ümitlerini kesmişlerdi” manasını ifade eder.
وَأُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ “Ve onlar için çok elîm bir azap vardır.”
Küfürleri sebebiyle, onlar için çok elîm bir azap vardır.
24- فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَن قَالُوا اقْتُلُوهُ أَوْ حَرِّقُوهُ “Kavminin (İbrahim’e) cevabı ise, “Onu öldürün yahut yakın!” demelerinden ibaret oldu.” Bu, bazılarının sözü idi. Lakin onların içinde söylenip diğerleri de buna rıza gösterince, onların tamamına nisbet edildi.
فَأَنجَاهُ اللَّهُ مِنَ النَّارِ “Ama Allah onu ateşten kurtardı.”
Onlar, Hz. İbrahimi ateşe attılar. Allah ise ateşi O’na soğuk ve selâmetli kılarak O’nu kurtardı.
إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ “Doğrusu bunda, iman eden bir kavim için ibretler vardır.”
Hz. İbrahimi ateşten kurtarmasında,
-O’nu ateşin ezasından korumak,
-Ateş çok büyük olmakla beraber, az bir zamanda söndürmek,
-O ateşin yerine bir bahçe meydana getirmek gibi ayetler vardır.
Bu ayetler, iman edenler içindir. Çünkü bunu araştıran ve bunun üzerinde düşünenler, onlardır.
25- وَقَالَ إِنَّمَا اتَّخَذْتُم مِّن دُونِ اللَّهِ أَوْثَانًا مَّوَدَّةَ بَيْنِكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا “Dedi: Sırf aranızda dünya hayatına mahsus bir sevgi (ve çıkar) uğruna Allah’ı bırakıp birtakım putlar edindiniz.”Yani, Allahı bırakıp, şu dünya hayatında birbirinizi sevmenizi ve ibadet vesilesiyle bir araya gelmenizi sağlamaları için putları ilah edindiniz.
ثُمَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُ بَعْضُكُم بِبَعْضٍ وَيَلْعَنُ بَعْضُكُم بَعْضًا “Sonra kıyamet
gününde kiminiz kiminizi inkâr edip tanımayacak; kiminiz kiminize lânet edecektir.”
Kıyamet günü geldiğinde ise, aranızda birbirinizi inkâr ve birbirinize lanet okuma meydana gelir.Veya “Hayır, hayır! (Taptıkları), onların ibadetlerini tanımayacaklar ve onlara hasım olacaklar.” (Meryem, 82) de nazara verildiği üzere, putlar ve onlara tapanlar arasında böyle bir inkâr ve lanetleşme gerçekleşir. Bu durumda hitap şeklinde gelmesinde tağlîb vardır.
وَمَأْوَاكُمُ النَّارُ “Barınağınız cehennemdir.”
وَمَا لَكُم مِّن نَّاصِرِينَ “Ve sizin için hiçbir yardımcı da yoktur.”
Sizi o ateşten kurtaracak bir yardımcı da yoktur.
26- فَآمَنَ لَهُ لُوطٌ “Bunun üzerine Lût Ona iman etti.”
Hz. Lût, Hz. İbrahimin kardeşinin oğludur ve O’na ilk iman edendir.
Denildi ki: Hz. Lûtun iman etmesi, ateşin O’nu yakmadığını görmesi üzerine oldu.
وَقَالَ إِنِّي مُهَاجِرٌ إِلَى رَبِّي “(İbrahim) dedi: Ben Rabbime hicret edeceğim.”
Ben, kavmimden ayrılıp, Rabbimin bana emrettiği yere gideceğim.
إِنَّهُ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ “Şüphe yok ki O Azîz’dir – Hakîm’dir.”
O Azîz’dir, düşmanlarımdan beni korur. Hakîm’dir, bana ancak hayrıma olan şeyleri emreder.Rivayete göre Hz. İbrahim ve hanımı Sare, Hz. Lût ile beraber Kûfe taraflarından Harrana, oradan da Şama hicret etti. Filistine yerleşti. Hz. Lût ise Sedom’a yerleşti.
27- وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ “O’na İshak ve Yakub’u hibe ettik.”
Cenab-ı Hak, Hz. İshakı çocuk olarak, Hz. Yakubu da torun olarak Hz. İbrahime nasip etti. Ayette bunun “hibe” olarak ifade edilmesi, kendisinin yaşlı, hanımının da kısır olduğu halde Hz. İshakın verilmesindendir. Bundan dolayı Hz. İsmail burada zikrolunmadı.[2>
وَجَعَلْنَا فِي ذُرِّيَّتِهِ النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ “Onun neslinden gelenlere peygamberlik ve kitab verdik.”
Onun neslinden pek çok peygamber geldi.
Kitaptan murat, kitap cinsidir. Böyle olunca dört semavî kitabı da içine alır.
وَآتَيْنَاهُ أَجْرَهُ فِي الدُّنْيَا “Ona dünyada ecrini verdik.”
Bize olan hicretine karşılık, ecrini dünyada Ona verdik.
Bu cümleden olarak,
-Normal şartlar altında çocuğu olmayacak iken kendisine çocuk verdik.
-Neslini temiz kıldık.
-Neslinde nübüvveti devam ettirdik.
-Semavî dinden olanları O’na mensup kıldık.
-Kıyamete kadar kendisine sena ve salât edilmesini sağladık.
وَإِنَّهُ فِي الْآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ “Şüphesiz o, ahirette de salihlerdendir.”
Ve O, ahirette de salahatda kâmil olanlardandır.
28- وَلُوطًا “Lût’u da (gönderdik).”
إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ “O kavmine şöyle demişti: Gerçekten siz hayasızlık yapıyorsunuz!”Ayet metnindeki “fahişe”, “son derece çirkin iş” anlamındadır.[3>
مَا سَبَقَكُم بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِّنَ الْعَالَمِينَ “Âlemlerde sizden önce hiçbir toplum böyle bir şey yapmadı.”Bu müstakil cümle, onların yaptığı işin çirkinliğini ortaya koymaktadır. Öyle ki, böyle bir fiilden insan tabiatı tiksinmekte, nefisler bundan kaçınmaktadır. Ama Lût’un kavmi, karakterlerinin habisliği yüzünden böyle bir fiile yeltenmişlerdir.
29- أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ وَتَقْطَعُونَ السَّبِيلَ وَتَأْتُونَ فِي نَادِيكُمُ الْمُنكَرَ “Siz hâlâ erkeklere yanaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda münker şeyler yapacak mısınız?”
“Yol kesmekten” murat, yolculara saldırıp öldürmeleri ve mallarını almalarıdır veya böyle bir cinsel sapıklıkla neslin çoğalmasının önüne geçmeleridir.
“Münker şeyler”den murat şudur: Bunlar, toplandıkları yerlerde açıktan fuhuş, yellenme, uçkurunu çözmek gibi çirkin işler yapıyorlar, bunlara hiç aldırmıyorlardı.
فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَن قَالُوا “Kavminin cevabı şöyle demekten ibaret oldu:”
ائْتِنَا بِعَذَابِ اللَّهِ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ “Doğru söyleyenlerden isen, Allah’ın azabını bize getir!” Bunları çirkin görmekte veya nübüvvet davasında sadık isen, Allahın azabını bize getir de görelim.
30- قَالَ رَبِّ انصُرْنِي عَلَى الْقَوْمِ الْمُفْسِدِينَ “Ey Rabbim! Şu müfsit kavme karşı bana yardım et” dedi.”Hz. Lût, “Ya Rabbi, müfsit kavme azabı indirmek suretiyle bana yardım et” dedi.
Onların müfsit olmaları,
-Homoseksüel duygularına uymaları,
-Ve bunu kendilerinden sonra gelenlere kötü bir âdet olarak bırakmalarıdır.
Hz. Lûtun onları “müfsit kavim” diye nitelemesi azabın başlarına inmesini daha etkili olarak istemek ve bir de onların hemen azaba müstehak olduklarını hissettirmek içindir.
31- وَلَمَّا جَاءتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَى قَالُوا “Elçilerimiz İbrahim’e müjdeyi getirdiklerinde şöyle dediler:”Bundan murat, meleklerin Hz. İbrahime gelip oğlu ve torunu olacağını müjdelemeleridir.
إِنَّا مُهْلِكُو أَهْلِ هَذِهِ الْقَرْيَةِ “Biz bu belde halkını helak edeceğiz.”Belde’den murat, Sedom’dur.
إِنَّ أَهْلَهَا كَانُوا ظَالِمِينَ “Çünkü oranın halkı zalim kimselerdir.”
Onların bu ifadesi niçin helak edeceklerinin illetini gösterir. Çünkü Sedom halkı küfür ve çeşit çeşit günahlardan ibaret olan zulümlerinde ısrar ediyor, asla dönmüyorlardı.
32- قَالَ إِنَّ فِيهَا لُوطًا “(İbrahim) dedi ki: Ama orada Lût var!”
Hz. İbrahim, onlar içinde zâlim olmayan Lûtun da olduğunu nazara verip onlara itiraz etti.
Veya onların helâkine engel olacak bir durumu nazara verdi:
“Onların içinde Lût da var. O ne olacak?”
قَالُوا نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَن فِيهَا “Dediler: Orada kimlerin bulunduğunu biz çok iyi biliyoruz.”
لَنُنَجِّيَنَّهُ وَأَهْلَهُ “Onu ve ehlini elbette kurtaracağız.
Böyle diyerek, “evet, doğru dersin, orada Lût var, hatta Ona tâbi olan başkaları da var. Ama biz O’nu ve O’na uyanları mutlaka kurtaracağız. Orada olanlardan gafil değiliz” manasını ifade ettiler.
إِلَّا امْرَأَتَهُ “Yalnız karısı müstesna.”
كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ “O, geride kalacaklardandır.”O, azapta veya beldede kalanlardan olacak.
33- وَلَمَّا أَن جَاءتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ “Elçilerimiz Lût’a geldiklerin de, onlar sebebiyle tasalandı.”Kavmi, gelenlere bir kötülük yaparlar korkusuyla üzüldü, endişe duydu.
وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا “Ve onlar hakkında eli kolu daraldı.”
Onların durumu ve onlar hakkında ne yapabileceği hususunda eli kolu daraldı.
İnsan bir şeyi yapabileceği zaman “eli rahat” denildiği gibi, çaresiz kaldığında da “eli dar” deyimi kullanılır. Çünkü kolu uzun olan, kolu kısa olanın ulaşamadığına ulaşır.
وَقَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ “Dediler: Korkma ve üzülme.”
Melekler, Hz. Lûtun sıkıldığını görünce “Onların bize gelmelerinden korkma ve üzülme” dediler.
إِنَّا مُنَجُّوكَ وَأَهْلَكَ إِلَّا امْرَأَتَكَ “Biz, seni ve hanımın dışında ehlini kurtaracağız.”
كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ “O, geride kalacaklardandır.”
34- إِنَّا مُنزِلُونَ عَلَى أَهْلِ هَذِهِ الْقَرْيَةِ رِجْزًا مِّنَ السَّمَاء بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ “Şüphesiz biz, bu belde halkı üzerine, fıskları sebebiyle gökten bir azap indireceğiz.”
Fıskları sebebiyle, biz bunlara semadan feci bir azap indireceğiz.
35- وَلَقَد تَّرَكْنَا مِنْهَا آيَةً بَيِّنَةً لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ “Andolsun, aklını kullanan bir kavim için o beldeden apaçık bir ayet bıraktık.”
“Apaçık ayet”ten murat, bunların her tarafta şüyu’ bulan hikâyeleri veya harabe hâline gelen beldelerinden geriye kalanlardır.
Denildi ki: Bundan murat, semadan gönderilen taşlardır. Bunlar, bugün de orada bulunmaktadır.Denildi ki: Bundan murat, bu olaydan sonra siyahla karışık olarak akan nehirleridir.“Aklını kullanan bir kavim için”
Bu ayet, akıllarını basîret ve ibrette kullananlar içindir.
[1>Yani, Allahın nasıl yarattığına bakabiliriz. Ama ikinci yaratılışı görmedik, zira o daha sonra olacaktır. Ama her yıl yenilenen bitki ve ağaçlarda bunun nümunelerini görmekteyiz.
[2>Hz. İsmail, Hz. İbrahim’in diğer hanımı Hacer’den dünyaya geldi.
[3> Bundan murat, homoseksüel olmalarıdır.