14- وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَاسْتَوَى آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا “Mûsâ, olgunluk çağına ulaşıp gelişimini tamamlayınca, biz ona hüküm ve ilim verdik.”Bundan murat, otuz-kırk yaş arasıdır. Çünkü, akıl o dönemde kemâle erer. Rivayette şöyle gelmiştir: “Her peygamber kırk yaşında iken kavmine elçi olarak gönderildi.”Hükümden murat nübüvvet, ilimden murat dinî ilimlerdir.
Veya bundan murat, nübüvvet öncesi sarayda kendisine öğretilen hükema, ulema ve benzerlerinin ilmidir. Dolayısıyla, bilmediği şeyi söylemez ve yapmazdı.
Bu mana, kıssanın nazmına daha uygundur. Çünkü kendisine peygamberlik, Mısırdan Medyene hicretinden sonra Mısıra geri dönüşünde verilmiştir.
وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ “İyilik edenleri biz işte böyle mükâfat-landırırız.”Musa’ya ve annesine yaptığımız gibi, iyi işler yapanların iyiliğine mukabil biz işte böyle karşılık veririz.
15- وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ “Musa, halkının gaflet halinde olduğu bir sırada şehre girdi.”Firavunun sarayından çıkıp şehre girmişti. O vakitte Onu şehirde pek görmezlerdi. Bu vaktin insanların genelde istirahatta olduğu öğle sıcağı vakti veya akşam- yatsı arası olduğu söylenir.
فَوَجَدَ فِيهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلَانِ “Orada, iki adamı birbirleriyle dövüşür buldu.”
هَذَا مِن شِيعَتِهِ وَهَذَا مِنْ عَدُوِّهِ “Bunlardan biri kendi tarafından, diğeri düşmanı tarafındandı.”Bunlardan biri kendi milleti olan İsrailoğullarından, diğeri ise muhalifi olan Kıbtî’lerden idi.
فَاسْتَغَاثَهُ الَّذِي مِن شِيعَتِهِ عَلَى الَّذِي مِنْ عَدُوِّهِ “Kendi tarafından olan,düşmanından olana karşı ondan yardım istedi.”
فَوَكَزَهُ مُوسَى فَقَضَى عَلَيْهِ “Musa da ötekine bir yumruk indirip onun ölümüne sebep oldu.”
قَالَ هَذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ “Dedi: Bu, şeytanın amelindendir.”Çünkü Hz. Musa’ya kâfirleri öldürmek emredilmemişti.Bu öldürme hatâen olduğundan, Hz. Musa’nın ismetine (masum oluşuna) zarar vermez.Hz. Musa’nın bu hata ile öldürme olayını şeytanın ameli sayması, bunu zulüm olarak görmesindendir.
إِنَّهُ عَدُوٌّ مُّضِلٌّ مُّبِينٌ “O, gerçekten saptırıcı, apaçık bir düşmandır.”
16- قَالَ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي فَاغْفِرْ لِي “Mûsâ, “Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmettim, beni affet” dedi.”Bundan dolayı Allahın bağışlamasını istemesi, büyük zâtların kendilerinden sadır olan küçük hataları bile büyük saymaları âdetindendir.
فَغَفَرَ لَهُ “Allah da onu affetti.”
إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ “Şüphesiz O, Ğafur’dur – Rahîm’dir.”
Çünkü Allah kullarının günahlarına karşılık bağışlayıcıdır, onlara merhamet edendir.
17- قَالَ رَبِّ بِمَا أَنْعَمْتَ عَلَيَّ فَلَنْ أَكُونَ ظَهِيرًا لِّلْمُجْرِمِينَ “Musa, “Rabbim! Bana lutfettiğin nimetlere andolsun ki, artık mücrimlere asla arka olmayacağım” dedi.”Ayetin bu kısmı, cevabı hazfedilmiş bir yemindir. Yani, “Beni bağışlaman ve daha diğer nimetlerle bana in’amda bulunmana yemin ederim ki, mutlaka tevbe edeceğim.”Veya Hz. Musa’nın bu ifadeleri, Cenab-ı Hakkın merhametini talep de olabilir. Yani, “Bana olan nimetlerin hakkı için beni muhafaza et, ta ki yardım ettiğim kişi yüzünden günaha girmeyeyim, böyle kimselere yardım etmeyeyim.”İbnu Abbas şöyle der: “Hz. Musa böyle dediğinde “inşaallah” demediğinden aynı hâl ile bir daha mübtelâ kılındı.”Denildi ki: Mana şöyle de olabilir:
“Bana verdiğin kuvvetle Senin dostlarına yardım edeceğim, Senin düşmanlarına yardımda bu kuvveti asla kullanmayacağım.”
18- فَأَصْبَحَ فِي الْمَدِينَةِ خَائِفًا يَتَرَقَّبُ “Şehirde korku içinde etrafı gözetleyerek sabahladı.”
فَإِذَا الَّذِي اسْتَنصَرَهُ بِالْأَمْسِ يَسْتَصْرِخُهُ “Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen yine feryat ederek ondan yardım istiyor.”
قَالَ لَهُ مُوسَى إِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُّبِينٌ “Mûsâ da ona, “Belli ki sen azgın bir kimsesin” dedi.”
Çünkü birinin ölümüne sebep oldun, bugün de bir başkası ile dövüşmektesin.
19- فَلَمَّا أَنْ أَرَادَ أَن يَبْطِشَ بِالَّذِي هُوَ عَدُوٌّ لَّهُمَا قَالَ “Mûsâ, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince, adam dedi:”
Her ikisi, yani Hz. Musa ve İsrailoğullarından olan kimse için düşman olması,
-Onların dininden olmamasından,
-Veya Kıbtî’lerin İsrailoğullarına düşman olmalarındandır.
يَا مُوسَى أَتُرِيدُ أَن تَقْتُلَنِي كَمَا قَتَلْتَ نَفْسًا بِالْأَمْسِ “Ey Mûsâ! Dün birini öldürdüğün gibi, beni de mi öldürmek istiyorsun.”Bunu söyleyen İsrailoğullarından olandır. Çünkü Hz. Musa ona “azgın” deyince kendisini yakalayacak zannetti.
Veya Kıbtî de bunu söylemiş olabilir. Onun sözünden, Hz. Musa’nın bu adamdan dolayı dün bir Kıbtiyi öldürdüğünü, bugün de kendisini öldürmeyi düşündüğünü tevehhüm etmiş olabilir.
إِن تُرِيدُ إِلَّا أَن تَكُونَ جَبَّارًا فِي الْأَرْضِ “Sen ancak yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun.”Sen ancak yeryüzünde insanlara üstten bakmak istiyor, işin sonuna bakmıyorsun.
وَمَا تُرِيدُ أَن تَكُونَ مِنَ الْمُصْلِحِينَ “Islah edenlerden olmak istemiyorsun.”
İnsanlar arasında muslih kimselerden olmak istemiyorsun. Yoksa böyle hareket etmez, düşmanlığı en güzel şekilde bertaraf etmeye çalışırdın.
Kıbtî’nin bu sözleri etrafta duyuldu, ta Firavuna ve çevresindeki adamlarına kadar gitti. Bunun üzerine Hz. Musa’yı öldürmeye niyetlendiler. Firavun hanedanından, onun amcaoğlu olan kişi, Hz. Musaya haber vermek için saraydan çıktı.[1> Ayetin devamında onun gayreti ifade edilir:
20- وَجَاء رَجُلٌ مِّنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ يَسْعَى “Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam geldi.”
قَالَ يَا مُوسَى إِنَّ الْمَلَأَ يَأْتَمِرُونَ بِكَ لِيَقْتُلُوكَ فَاخْرُجْ “Dedi ki: Ey Musa! İleri gelenler seni öldürmek için hakkında müzakere ediyorlar, durma (buradan) çık!”
إِنِّي لَكَ مِنَ النَّاصِحِينَ “İnan ki ben senin iyiliğini isteyenlerdenim.”
21- فَخَرَجَ مِنْهَا خَائِفًا يَتَرَقَّبُ “Musa korka korka, etrafı gözetleyerek oradan çıktı.”
قَالَ رَبِّ نَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ “Rabbim! Beni zalimler güruhundan kurtar” dedi.”
“Beni onlardan kurtar, yetişip yakalamalarından koru!”
22- وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَاء مَدْيَنَ قَالَ “Medyen’e doğru yöneldiğinde şöylededi:”
Medyen, Hz. Şuaybın kavmidir. Medyen ismi Hz. İbrahimin oğullarından birinin adı olup, zamanla bir kavmin ismi olarak kalmıştır.
Medyen, Firavunun idaresi altında değildi. Mısırla Medyen arasında sekiz konaklık mesafe vardı.
عَسَى رَبِّي أَن يَهْدِيَنِي سَوَاء السَّبِيلِ “Umarım Rabbim beni doğru yola iletir.”
Hz. Musa, Allaha tevekkülle ve O’nun hakkında hüsn-ü zanla böyle dedi. Yolu bilmiyordu. Derken önüne üç yol çıktı, o orta yolu tercih etti. Onu arayanlar ise diğer iki yoldan gittiler, kendisini bulamadılar.
23- وَلَمَّا وَرَدَ مَاء مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ أُمَّةً مِّنَ النَّاسِ يَسْقُونَ “Musa, Medyensuyuna varınca, orada (hayvanlarını) sulayan bir çok insan buldu.”
Burası bir kuyu idi, insanlar bundan su alıyorlardı.
Bu insanlar, hayvanlarını suluyorlardı.
وَوَجَدَ مِن دُونِهِمُ امْرَأتَيْنِ تَذُودَانِ “Onların gerisinde de (hayvanlarını suyun olduğu yerden) geri çeken iki kadın gördü.”Onların aşağı kısmında da iki kadın gördü, bunlar hayvanları diğerlerinin hayvanlarıyla karışmasın diye onlara engel olmaya çalışıyorlardı.
قَالَ مَا خَطْبُكُمَا “Onlara “Durumunuz nedir?” dedi.”
قَالَتَا لَا نَسْقِي حَتَّى يُصْدِرَ الرِّعَاء “Dediler: Çobanlar sulayıp çekilinceye kadar biz hayvanlarımızı sulamayız.”Bizler erkeklerle karışmamak için çobanların işlerini bitirip ayrılmalarını bekliyoruz.
وَأَبُونَا شَيْخٌ كَبِيرٌ “Babamız ise çok yaşlı bir adamdır.”
Babamız çok yaşlı olduğu için hayvanları sulamaya kendisi gelemiyor, mecburen bizi gönderiyor.
24- فَسَقَى لَهُمَا “Bunun üzerine, onların davarlarını suladı.”
Hz. Musa onların hâline acıdı, hayvanlarını suladı.
Denildi ki: Çobanlar kuyunun üzerine ağır bir taş koyuyorlardı. Bunu yedi adam ancak kaldırabiliyordu. Hz. Musa yorgun, aç, ve ayakları yaralı olmasına rağmen bunu tek başıyla kaldırdı.
Denildi ki: Üzerinde kaya olan başka bir kuyu vardı, Hz. Musa o kayayı kaldırıp ordan çıkardığı suyla hayvanları suladı.
ثُمَّ تَوَلَّى إِلَى الظِّلِّ فَقَالَ “Sonra gölgeye çekildi ve şöyle dedi:”
رَبِّ إِنِّي لِمَا أَنزَلْتَ إِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ “Rabbim! Doğrusu bana indireceğin her hayra muhtacım.”Denildi ki: Manası şöyledir: “Bana ikram ettiğin din sebebiyle dünyada fakîr oldum.”Çünkü Firavunun yanında geniş imkânlara sahipti.
Bunu söylemekten maksadı, sevinmek ve buna şükretmekti.
25- فَجَاءتْهُ إِحْدَاهُمَا تَمْشِي عَلَى اسْتِحْيَاء “Derken, kızlardan biri utana utana ona geldi.”
قَالَتْ إِنَّ أَبِي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ أَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَا “Dedi: Bizim için hayvanlarımızı sulamanın ücretini vermek üzere babam seni çağırıyor.”Muhtemelen Hz. Musa yaşlı zâtı görüp ziyaret etmek ve marifetinden destek almak için gitti, yoksa mükafat olarak yiyecek elde etmek için değil. Hatta rivayete göre kendisine yemek getirildiğinde yemeyip “biz ehl-i beytiz, dinimizi dünya ile satmayız” dedi. Hz. Şuayb da O’na şöyle dedi: “Bu, Sana bir ücret değildir. Evimize gelen herkese ikramda bulunmak bizim âdetimizdir.”
Bir iyilik yapan kimseye bu yüzden hediye verilse, bunu almak haram değildir.
فَلَمَّا جَاءهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَ قَالَ “Musa, ona gelip başından geçeni anlatınca, o dedi:”
لَا تَخَفْ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ “Korkma, o zalim kavimden kurtuldun.”
“Zalim kavim”den murat, Firavun ve kavmidir.
26- قَالَتْ إِحْدَاهُمَا يَا أَبَتِ اسْتَأْجِرْهُ “Kızlardan biri dedi: Babacığım, onu ücretle tut.”
Hz. Musayı çağırmak için giden kız, babasına “Babacığam, hayvanlarımızı kollayıp bakması için ücretle Onu çoban olarak tut.”
إِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْأَمِينُ “Çünkü ücretle tuttuklarının en hayırlısı, güçlü ve güvenilir olan bu adam olacaktır.”Hz. Şuaybın kızı, Hz. Musa’yı “hem güçlü, hem de güvenilir biri” olarak niteledi. Böyle nitelemesi, niçin O’nu teklif ettiğini açıklamak içindir.
Rivayete göre Hz. Şuayb, kızına “Onun güçlü olduğunu nerden biliyorsun?” diye sordu. Kızı, Hz. Musa’nın kuyunun taşını nasıl kaldırdığını anlattı. Emin oluşuyla ilgili olarak, yolda gelirken kendisine “arkamdan gel” dediğini söyledi.
27- قَالَ إِنِّي أُرِيدُ أَنْ أُنكِحَكَ إِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلَى أَن تَأْجُرَنِي ثَمَانِيَ حِجَجٍ “Dedi ki: “Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum.”
فَإِنْ أَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِندِكَ “Eğer on yıla tamamlarsan, o da senden bir lütuf olur.”
Şayet on yıla tamamlarsan, bu da Senden bir lütuf olur, yoksa ben Seni on yıla zorlamam.
Bu, yapılacak akde bir hazırlıktır, yoksa akdin kendisi değildir.[2>
Muhtemelen belli bir ücret ve mehirle ilgili olarak da başka bir madde ile aralarında akit yapıldı.Veya Hz. Musa sekiz yıl üzerinden akdi kabul etti, şayet şartlar uygun olursa on yıl olarak kalacağını akit öncesi söyledi.
Bununla beraber, şeriatlarda bu konuda farklılıklar olması da mümkündür.
وَمَا أُرِيدُ أَنْ أَشُقَّ عَلَيْكَ “Yoksa sana zorluk çıkarmak istemem.”
On yıl olarak tamamlamanı isteyerek veya hayvanlara çobanlık yapma vakitleri hususunda tartışarak veya işin hakkını tam verme hususunda Sana zorluk çıkarmak istemiyorum.
سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ “İnşaallah beni salihlerden bulacaksın.”
İnşaallah beni,
-Hüsn-ü muamelede,
-Yumuşak yüzlülükte,
-Ahde vefada salihlerden bulacaksın.
28- قَالَ ذَلِكَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ “Mûsâ dedi: Bu, benimle senin arandadır.”
أَيَّمَا الْأَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّ “İki süreden hangisini tamamlarsam bana bir kınama yok.”Uzun ya da kısa, hangi süreyi tamamlarsam benden daha ziyadesini istemeyeceksin.
Veya mana şöyle olabilir: Hangi süreyi tamamlasam, ziyade olanı terkimden dolayı bana bir kınama olmayacak.Böyle ifade edilmesi, “kısa olanı yaparsam bana söz söylenmeyecek” denilmesine nisbetle,
-Muhayyerliği göstermede,
-Ve iki müddetin de hükümde eşit olduğunu bildirmede çok daha beliğdir.
وَاللَّهُ عَلَى مَا نَقُولُ وَكِيلٌ “Ve Allah, söylediklerimize vekildir.”
Allah, ortaya koyduğumuz bu karşılıklı şartlara şahiddir, hafîzdir.
[1> Bu zat, Mü’min suresinde 28. ayetten itibaren uzun bir şekilde kıssası anlatılan kimsedir. Hz. Musa bir peygamber olarak Mısıra döndüğünde gizlice Ona iman etti, yardımcı oldu.
[2> Çünkü akitte bu gibi ayrıntıların ihtimalli değil, açık ve net olarak yazılması lâzımdır.