263. DERS (Kasas Suresi, 76 - 88) Karun Kıssası

76- إِنَّ قَارُونَ كَانَ مِن قَوْمِ مُوسَى “Karun, Musa’nın kavminden idi.”Karun, Hz. Musa’nın amcaoğlu olup O’na inananlardan idi.

فَبَغَى عَلَيْهِمْ “Onlara karşı taşkınlık etmişti.”

Onlara üstünlük tasladı, onların emri altında olmalarını istedi.

Veya onların üzerinde kibirlendi. Veya onlara zulmetti.

Denildi ki: Karunun bu durumu, Firavunun onu İsrailoğullarına idareci yaptığında oldu.

Veya bundan murat onun hasedidir. Rivayete göre Karun Hz. Musa’ya şöyle demişti: “Sana risalet verildi, Haruna da âlimlik. Ben ise bir şey değilim. Ne zamana kadar sabredeceğim?”

Hz. Musa ona şöyle cevap verdi: “Bu, Allahın işi, böyle takdir etmiş.”

وَآتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَا إِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُوءُ بِالْعُصْبَةِ أُولِي الْقُوَّةِ “Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı.”

Ayet metnindeki “mefatih” kelimesi hem anahtar hem de hazineleri ifade edebilir. Birinciye göre O’nun hazinelerinin anahtarlarını güçlü – kuvvetli topluluğun taşıdığı anlaşılır. İkinciye göre ise, hazinelerini güçlü kuvvetli bir topluluğun taşıdığı anlaşılır.

إِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ “Kavmi ona demişti ki:”

لَا تَفْرَحْ “Şımarma!”

Dünya ile şımarmak mutlak olarak kınanmıştır. Çünkü böyle bir şımarma,

-Dünyayı sevmenin,

-Ona razı olmanın,

-Geçici olmasından gafletin bir neticesidir. Onda olan lezzetlerin geçici olduğunu bilmek ise, üzülmeyi icab ettirir. Bunun içindir ki Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

 “Ta ki elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Onun size verdikleriyle şımarmayasınız.” (Hadîd, 23)

Ayetin devamı, şımarmanın yasaklanmasını Allahın muhabbetine mani olması yönünden açıklayıp şöyle bildirdi:

إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِحِينَ “Çünkü Allah şımaranları sevmez.”Çünkü Allah, dünyanın geçici yaldızlarıyla şımaranları sevmez.

 

77- وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ “Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara.”

Allahın sana vermiş olduğu zenginliği, sana ahireti kazandıracak şeylerde sarfederek ahiret yurdu için harca. Çünkü zenginlikten maksat, ahireti kazandırmak olmalıdır.

وَلَا تَنسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا “Dünyadan da nasibini unutma.”

Dünyadan nasip, onunla ahireti kazanmaktır. Ayrıca, dünyadan kişinin kendisine yetecek kadarını almasıdır.

وَأَحْسِن كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَ “Allah sana ihsanda bulunduğu gibi sende ihsanda bulun.”

Allah sana verdiği nimetlerle ihsanda bulunduğu gibi, sen de Allahın kullarına iyilik yap.

Denildi ki: Allah sana nimetle ihsanda bulunduğu gibi, sen de şükür ve taat ile iyilikte bulun.

وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ “Ve yeryüzünde bozgunculuk arama.”

Zulüm ve haksızlığa yol açacak bir emir vererek arzda fesat arzulama.

Bu, Karunun işlemiş olduğu zulüm ve haksızlıktan sakındırmadır.

إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ “Çünkü Allah, bozguncuları sevmez.”

Allah, kötü fiillerinden dolayı bozguncuları sevmez.

 

78- قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَى عِلْمٍ عِندِي “Kârûn, “Bunlar bana bendeki bir ilimden dolayı verilmiştir” dedi.”Dedi ki: Ben, bende olan ilimle insanlara üstün kılındım, bununla onların fevkinde makam ve mala kavuştum.

“Onda olan ilim”,

-Tevrat olabilir. İçlerinde Tevratı en iyi bilen idi.

-Kimya ilmi olabilir.

-Ticaret ve kazanç ilmi olabilir.

-Denildi ki: Yusufun hazinelerinin bilgisine sahipti.

أَوَلَمْ يَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ قَدْ أَهْلَكَ مِن قَبْلِهِ مِنَ القُرُونِ مَنْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَأَكْثَرُ جَمْعًا “O, Allah’ın kendinden önceki devirlerde, ondan daha kuvvetli

ve daha çok mal biriktirmiş kimseleri helâk etmiş olduğunu bilmedi mi?”

Karun, bu gerçeği aslında Tevrat’ta okumasına ve tarihî menkıbeleri anlatanlardan duymasına rağmen kuvvetiyle ve malının çok olmasıyla aldanmıştı. Ayet, onun bu hâline karşı bir taaccüptür ve halini kınamaktır.Veya bu ilmin kendisinden nefyi ile ilim iddiasına ve bununla büyüklük taslamasına bir reddir. Yani, “Bunu bilmedikten sonra, iddia ettiği gibi kendisini helâk olanların maruz kaldığı hâllerden koruyacak bir ilmi mi var?”

وَلَا يُسْأَلُ عَن ذُنُوبِهِمُ الْمُجْرِمُونَ “Mücrimlerden günahları sorulmaz.”

Buradaki sualden murat, öğrenmek amacıyla onların günahlarından sorulmamasıdır. Çünkü Allahu Teâlâ, onların günahlarına muttalidir.Veya ayıplama tarzında sorulmayacaklardır. Çünkü buna lüzum kalmadan, günahları sebebiyle ansızın cezalandırılacaklardır.Sanki Allahu Teâlâ, önceki devirlerde kendisinden daha kuvvetli ve daha zengin olanların helakini zikrederek Karunu tehdit edince, onun Allahın onlara has kıldığı cezalara muttali olmadığını, Allahın ise mücrimlerin bütün günahlarına muttali olduğunu ve hiç şüphesiz buna göre ceza vereceğini bildirerek te’kidde bulundu.

 

79- فَخَرَجَ عَلَى قَوْمِهِ فِي زِينَتِهِ “Derken Karun, ihtişam içinde kavminin karşısına çıktı.”

قَالَ الَّذِينَ يُرِيدُونَ الْحَيَاةَ الدُّنيَا يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَا أُوتِيَ قَارُونُ “Dünya hayatını arzulayanlar şöyle dediler: Keşke Karun’a verilenin benzeri bizim de olsaydı.”

Hasedden sakınmak için bizzat onun malını değil, benzerini temenni ettiler.

إِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظِيمٍ “Gerçekten o, çok büyük devlet sahibidir.”

 “Onun dünyadan çok büyük bir payı var” dediler.

 

80- وَقَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ “Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, şöyle dediler:”

Ahiretin hâllerini bilenler, Karun gibi servete kavuşmayı temennî edenlere şöyle dediler:

وَيْلَكُمْ “Yazıklar olsun size!”

“Veyl” ifadesi, razı olunmayan şeylerden sakındırmak için kullanılır.

ثَوَابُ اللَّهِ خَيْرٌ لِّمَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا “İman edip salih amel yapanlar için Allah’ın sevabı daha hayırlıdır.”Allahın ahirette vereceği karşılık, Karuna verilenden, hatta dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır.

وَلَا يُلَقَّاهَا إِلَّا الصَّابِرُونَ “Ona, ancak sabredenler kavuşurlar.”

Böyle bir karşılığa, ancak taatte ve günahlardan kaçınmada sabredenler nâil olurlar.

 

81- فَخَسَفْنَا بِهِ وَبِدَارِهِ الْأَرْضَ “Derken, onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik.”

Rivayete göre, Karun her zaman Hz. Musayı incitir, O ise yakınlığından dolayı durumunu idare ederdi. Derken zekât hükmü bildirildi. Karun malının binde birini vermeyi kabul etti. Ama hesaplayınca çıkan miktar kendisine çok geldi.İsrailoğulları O’nu terk etsinler diye, Hz. Musa’yı onların nazarında küçük düşürecek bir plan yaptı. “Musa benimle ilişkiye girdi” demesi için fahişe bir kadını ayarladı.

Bayram günü Hz. Musa insanlara hitap etmek üzere ayağa kalktı. Şöyle konuştu: “Hırsızlık yapanın elini keseriz. Bekâr olarak zina yapana sopa cezası uygularız. Evli olarak zina yapanı ise recmederiz.”

Bunun üzerine Karun “Sen de bu hükümlere dâhil misin?” diye sordu.

Hz. Musa “evet, dâhilim” dedi.

Karun, “İsrailoğulları Senin falan kadınla ilişkin olduğunu iddia ediyorlar!” dedi.

Bu söz üzerine o kadın getirildi. Hz. Musa ondan Allah hakkı için doğru söylemesini istedi. Kadın, bir ücret karşılığında böyle iftira etmesi için Karun tarafından tutulduğunu anlattı. Hz. Musa, gerçeğin anlaşılması üzerine secdeye vardı, Karunun helâki için Allaha yalvardı.

Allahu Teâlâ, “yere dilediğini emret” diye O’na vahyetti. Hz. Musa da “ey arz! Onu içine al!” dedi. Arz onu dizlerine kadar içine aldı. Hz. Musa “onu içine al” dedi. Arz, Karunun vücudunun yarısını içine aldı. Sonra Hz. Musa “Onu içine al!” dedi, arz Karunu boynuna kadar içine aldı. Sonra Hz. Musa tekrar “onu içine al” deyince, arz Karunu tümüyle içine aldı. Bütün bu merhalelerde Karun Hz. Musaya yalvarıyordu. Ama Hz. Musa ona acımadı.

Allahu Teâlâ O’na vahyen şöyle bildirdi: “Ne kadar katısın ki, defalarca Senden merhamet istedi, ama Sen ona merhamet etmedin! İzzetime ve celâlime yemin ederim ki, bir kere bana dua etseydi, kendisine icabet ederdim.”

Bu olaydan sonra İsrailoğullarından “mirasına konmak için böyle yaptı” diyenler olunca Hz. Musa Allaha dua etti, bu dua neticesinde Allah O’nun sarayını ve mallarını yerin dibine geçirdi.

فَمَا كَانَ لَهُ مِن فِئَةٍ يَنصُرُونَهُ مِن دُونِ اللَّهِ “Allah’a karşı ona yardım edebilecek adamları da yoktu.”

وَمَا كَانَ مِنَ المُنتَصِرِينَ “Kendisini savunup kurtarabileceklerden de değildi!”

 

82- وَأَصْبَحَ الَّذِينَ تَمَنَّوْا مَكَانَهُ بِالْأَمْسِ يَقُولُونَ “Daha dün onun yerinde olmayı arzu edenler şöyle demeye başladılar.”

وَيْكَأَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ “Vay! Demek ki Allah,kullarından dilediği kimselere rızkı bol verir ve kısarmış.”

Demek ki Allah meşietine göre rızkı bol veriyor, veya daraltıyormuş, yoksa bu durum bol vermeyi gerektiren bir itibar veya daraltmayı gerektiren düşük bir hâlden değilmiş.

لَوْلَا أَن مَّنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَا “Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi.”

Bizim de öyle malımız olsa, Karunun akıbetine biz de maruz kalırdık. Allah bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki, bize verilmemesi bir nimet imiş.

وَيْكَأَنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ “Vay! Demek ki kâfirler iflah olmayacak.”

Ayette “kâfirlerden” murat küfran-ı nimette bulunan nankörler veya Peygamberleri ve kendilerine vaat edilen ahiret sevabını yalanlayanlar da olabilir.

 

 83- تِلْكَ الدَّارُ الْآخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذِينَ لَا يُرِيدُونَ عُلُوًّا فِي الْأَرْضِ وَلَا فَسَادًا “İşte şu ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde büyüklenmeyi ve bozgunculuğu istemeyen kimselere veririz.”

Ayetteki “işte şu” ifadesi bir tazim işaretidir. Sanki şöyle demiştir: Haberini işittiğin ve vasfı sana ulaşan şu ahiret yurdu…

İşte biz onu, Firavun ve Karunun yaptığı gibi insanlara zorla hükmetmeye çalışan ve zulmedenlere değil, onların aksine hareket edenlere nasip edeceğiz.

وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ “Akıbet, müttakilerindir.”

Güzel akıbet, Allahın razı olmadığı şeylerden sakınan kimseler içindir.

 

84- مَن جَاء بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِّنْهَا “Kim bir iyilikle gelirse, ona bundan daha hayırlısı vardır.”Kim iyilikle gelirse, ona zât, miktar ve vasıf olarak daha hayırlısı vardır.

وَمَن جَاء بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذِينَ عَمِلُوا السَّيِّئَاتِ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ “Kim de kötülükle gelirse, bilsin ki, kötülük işleyenler ancak yapmakta olduklarının cezasına çarptırılırlar.”

Ayette “kim de kötülükle gelirse” denildikten sonra “onlara..” denilebileceği halde “kötülük işleyenlere…” denilmesinde, kötülüğün kendilerine nisbetinin tekrarlanmasıyla, onların hâllerini ayıplamak vardır. “Onlara yaptıklarının misli vardır” yerine “ancak yapmakta olduklarının cezasına çarptırılırlar” denilmesi, kendilerine verilecek cezayı ifade etmede daha etkili bir anlatımdır.

 

85- إِنَّ الَّذِي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لَرَادُّكَ إِلَى مَعَادٍ “Kur’an’ı sana farz kılan (Allah), şüphesiz seni dönülecek bir yere döndürecektir.”

Sana Kur’anı okumayı ve tebliği ve onda olanlarla ameli vacip kılan Allah, elbette Seni, Sana vaat etmiş olduğu makam-ı mahmuda vardıracaktır.

Veya bundan murat, Hz. Peygamberin tekrar Mekkeye döndürülmesini vaat etmektir. Nitekim, Mekkenin fethi gününde bu vaat gerçekleşmiştir.

Allah, akıbetin müttakiler için olduğunu bildirdi ve bunu iyilik yapanlara daha güzeliyle iyilik, kötülük yapanlara da benzeri bir kötülük vaadiyle te’kid etti. Devamında da Hz. Peygambere dünya ve ahirette güzel akıbet vaadinde bulundu.

Sebeb-i Nüzûl

Rivayete göre Hz. Peygamber (asm) hicret esnasında Cuhfe denilen yere ulaştığında kendisinin ve ecdadının doğduğu Mekkeye özlem duydu, bunun üzerine bu ayet nazil oldu.

قُل رَّبِّي أَعْلَمُ مَن جَاء بِالْهُدَى وَمَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ “De ki: Rabbim hidayetle geleni ve apaçık bir dalalet içinde olanı en iyi bilendir.”

Kimin sevaba ve yardıma layık olduğunu en iyi bilir

Apaçık bir dalâlette olup ta azabı ve zilleti hak edeni de bilir.

Bundan murat, Hz. Peygamber ve müşriklerdir. Ayetin bu kısmı, önceki ayette yer alan vaadin takriridir. Bundan sonraki ayet de öyledir:

 

86- وَمَا كُنتَ تَرْجُو أَن يُلْقَى إِلَيْكَ الْكِتَابُ “Sen, sana kitap vahyolunacağını ummuyordun.”

Sen, nasıl ki Sana Kitabın vahyedilmesini hiç ummazken Kitabı Sana indirdi. Onun gibi, vatanın olan Mekkeye de Seni geri döndürecektir.

إِلَّا رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ “Bu ancak Rabbinden bir rahmettir.”

Allahın Sana Kitabı vermesi, Rabbinden bir rahmettir.

Şöyle de mana verilebilir: “Allah Kitabı Sana ancak bir rahmet olarak verdi.”

فَلَا تَكُونَنَّ ظَهِيرًا لِّلْكَافِرِينَ “O halde sakın kâfirlere arka çıkma!”

Onlara mudara yaparak, kendilerine tahammül ederek ve taleplerini yerine getirerek sakın sakın kâfirlere arka çıkma!

 

87- وَلَا يَصُدُّنَّكَ عَنْ آيَاتِ اللَّهِ بَعْدَ إِذْ أُنزِلَتْ إِلَيْكَ “Allah’ın âyetleri sana indirildikten sonra, sakın onlar seni bu âyetlerden alıkoymasınlar.”

Sakın sakın onlar Seni Allahın ayetlerini okumaktan ve uygulamaktan alıkoymasınlar.

وَادْعُ إِلَى رَبِّكَ “Rabbine davet et.”

Sen Rabbinin ibadetine ve tevhidine davet et.

وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ “Ve sakın müşriklerden olma!”

Onlara yardım ile sakın müşriklerden olma.

 

88- وَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ “Allah ile beraber başka bir ilâh çağırma.”Bu ve bundan önceki ayet tehyiç kabilindendir.[1>

Aynı zamanda bu ifadeler, müşriklerin tolerans ve yardım beklentilerini kesmek içindir.

لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ “O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur.”

كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ إِلَّا وَجْهَهُ “O’na bakan cihet dışında, her şey helak olucudur.”

Onun zâtı dışında her şey helâk olucudur. Onun dışında olanlar mümkindir, helâke mahkûmdur. Hadd-i zâtında madumdur.

لَهُ الْحُكْمُ “Hüküm yalnızca O’nundur.”

Mahlukatta nafiz hüküm O’nundur.

وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ “Ve O’na döndürüleceksiniz.”

Hak ettiğinizi görmek üzere O’na döndürüleceksiniz.

Hz. Peygamber şöyle buyurur:

“Her kim Kasas sûresini okusa, Hz. Musayı tasdik eden ve yalanlayanlar sayısınca mükâfat alır. Göklerde ve yerde ne kadar melek varsa, bunların hepsi kıyamet gününde o kimsenin sadık olduğuna şahitlik yapar.”


[1>Yani, Hz. Peygamberin bunları yapması zâten söz konusu olamaz. Ama böyle ifade edilmesi, ümmete bir ders ve irşaddır. “Sakın sakın böyle yapmayın” mesajını vermektedir.

 

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
28. Kasas
Gönderi tarihi: 15-04-2014
3,511 kez okundu
Block title
Block content