261. DERS (Kasas Suresi, 52 - 60) Hidayet Allah’tan

52- الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ مِن قَبْلِهِ هُم بِهِ يُؤْمِنُونَ “Ondan (Kur’ân’dan)önce kendilerine kitap verdiklerimiz, ona iman ederler.”

Sebeb-i Nüzûl Ayet, ehl-i kitaptan iman edenler hakkında nazil oldu.

Denildi ki: Hristiyanlardan kırk kişi hakkında indi. Bunlardan otuz ikisi Hz. Caferle beraber Habeşistandan, sekizi de Şamdan gelmişlerdi.

 

53- وَإِذَا يُتْلَى عَلَيْهِمْ قَالُوا آمَنَّا بِهِ “O kendilerine okunduğu zaman şöyledediler: “Ona iman ettik”

إِنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّنَا “Şüphesiz o Rabbimizden gelen gerçektir.”

إِنَّا كُنَّا مِن قَبْلِهِ مُسْلِمِينَ “Biz ondan önce de müslümandık.”Yani, onların imanı yeni bir şey değildir. Daha önceki kitaplarda Kur’andan behsedildiğini görmüşler, daha Kur’an inmeden İslâm üzere olmuşlardı.Veya mana şöyle olabilir: Daha evvelinde Kur’anın Allahtan geldiğine az çok kanaatleri vardı, bizzat okununca bu kanaatleri pekişti, hakka teslim oldular.

 

54- أُوْلَئِكَ يُؤْتَوْنَ أَجْرَهُم مَّرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا “İşte onlara, sabretmelerinden ötürü mükâfatları iki defa verilecektir.”Birincisi, kendi kitaplarına imanları, diğeri ise Kur’ana imanlarıdır. Her iki imanda da sabır ve sebat göstermeleri yüzünden, bunlar iki defa mükafat alacaklardır.

Veya bundan murat, Kur’ana hem inmeden, hem de indikten sonra imanlarında sabır ve sebat göstermeleridir.Veya hem müşriklerin ezasına, hem de eski dinlerinden olan kimselerin bunları dışlamalarına sabır ve sebat göstermeleridir.

وَيَدْرَؤُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ “Bunlar kötülüğü iyilikle savarlar.”

Bunlar, masiyetin peşinde taat yaparlar.

Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Kötülüğün peşinden onu ortadan kaldıracak iyilik yap.”

وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ “Ve onlara rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.”

Ve bunlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden hayır yolunda harcarlar.

 

55- وَإِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ أَعْرَضُوا عَنْهُ “Onlar, boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler.”

Onlar, boş söz işittiklerinde güzellikle ondan yüz çevirirler.

وَقَالُوا لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ “Ve şöyle derler: Bizim işlerimiz bize,sizin işleriniz de size.”

سَلَامٌ عَلَيْكُمْ “Size selam olsun.”Ayrılırken selâm ile ayrılırlar.Veya muhatapların içinde bulundukları kötü hâlden dolayı onlara “Allah selâmet versin” şeklinde dua ederler.

لَا نَبْتَغِي الْجَاهِلِينَ “Biz cahilleri istemeyiz.”

“Biz kendini bilmezlerle sohbet etmeyiz, böyle bir sohbeti arzulamayız” derler.

 

56- إِنَّكَ لَا تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ “Sen sevdiğini hidayete eriştiremezsin.”

Sen sevdiğini İslama sokmaya güç yetiremezsin.

وَلَكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَن يَشَاء “Lakin Allah dilediğine hidayet verir.”

Lakin Allah dilediğine hidayet eder ve onu İslâma dâhil kılar.

وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ “Ve O, hidayete girecek olanları en iyi bilendir.”

Allah buna ehil olanları en iyi bilendir.

Sebeb-i Nüzûl

Cumhura göre, ayet Ebu Talib hakkında inmiştir. Vefatına yakın Hz. Peygamber onun yanına vardı ve “amca, La ilâhe illallah de, Allah katında seni savunayım” dedi. Ebu Talib, “kardeşimin oğlu, biliyorum Sen doğru

bir insansın, lâkin “ölümü anında boyun eğdi” demelerinden hoşlanmam” cevabını verdi.

 

57- وَقَالُوا إِن نَّتَّبِعِ الْهُدَى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ أَرْضِنَا “Onlar, “Seninle beraber yol tutarsak, kendi yurdumuzdan koparılıp çıkarılırız” dediler.”

Sebeb-i Nüzûl

Ayet, Abdi Menaf oğullarından Hars Bin Osman hakkında indi. Hz. Peygamberin yanına gelip şöyle demişti: “Senin hak üzere olduğunu biliyoruz. Lakin biz bir avuç insanız, Sana tâbi olsak ve Arab müşriklere muhalefet etsek bizi diyarımızdan sürüp çıkarmalarından korkarız.”

Allahu Teâlâ, şöyle buyurarak cevap bildirdi:

أَوَلَمْ نُمَكِّن لَّهُمْ حَرَمًا آمِنًا “Biz onları emin bir hareme yerleştirmedikmi?”

Harem içinde yer alan Ka’be hürmetine, çevrede insanlar birbirini boğazlasa bile, Mekkede güven içinde yaşamakta idiler.

يُجْبَى إِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقًا مِن لَّدُنَّا “Tarafımızdan bir rızık olarak,her türlü mahsul oraya sevk olunur.”Onlar putlara taptıkları hâlde Ka’be hürmetine durumları böyle ise, Ka’benin hürmetine ilave olarak tevhidin hürmetini de katarlarsa nasıl biz onları korkuya mübtela kılar, diyarlarından çıkartırız!?

وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ “Lakin onların çoğu bilmezler.”

Lakin onların çoğu cahildirler, bunu anlamazlar, bilmek için tefekkür etmezler.

Denildi ki: Onlardan çok azı düşünür ve bu rızkın Allahtan olduğunu bilir. Çoğu ise, bilmezler. Çünkü şayet bilseler, başkasından korkmazlardı.

Ama onlar Allahtan değil de insanlardan korkarlarsa, bu hâllerinden dolayı Allahın ceza vermesinden korkmaları gerekir. Ayetin devamı bunu anlatır:

 

58- وَكَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَعِيشَتَهَا “Biz, maişetleriyle şımarmışnice beldeyi helak ettik.”Onlar gibi güven içinde ve geçimi rahat olan, bundan dolayı şımaran nice belde insanlarını Allah helâk etti ve diyarlarını harabeye çevirdi.

فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ “İşte onların meskenleri!”

İşte şunlar onların ıpıssız meskenleri…

لَمْ تُسْكَن مِّن بَعْدِهِمْ إِلَّا قَلِيلًا “Kendilerinden sonra pek az oturuldu.”

Onların yaşadıkları yerlerde artık kimse yaşamıyor, ancak bir gün veya daha az olacak şekilde insanlar gelip geçiyor.Veya onların günahlarının uğursuzluğundan, onların helâkinden sonra o diyarlarda oturacak kimse kalmadı, dağılıp gittiler.

وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِثِينَ “Onlara varis olan Biz olduk.”

Çünkü yerlerinde onlar gibi tasarrufta bulunacak kimse kalmadı.

 

5ّ9- وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَى حَتَّى يَبْعَثَ فِي أُمِّهَا رَسُولًا يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا “Rabbin, beldelerin merkezî yerlerine, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir elçi göndermedikçe oraları helâk edici değildir.”

Peygamberin ana yerleşim merkezlerinde gönderilmesi, oralarda yaşayanların daha zeki ve daha asil olmasındandır.Peygamberin gönderilmesi,

-Allahın onlara karşı delili olması,

-Ve onların mazeretleri kalmaması içindir.

وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرَى إِلَّا وَأَهْلُهَا ظَالِمُونَ “Ve biz, ahalisi zalim olmadıkça beldeleri helâk etmeyiz.”

Onlar,

-Peygamberleri yalanlayarak,

-Küfür içinde taşkınlıklar yaparak zulmettiklerinde helâk edildiler.

 

60- وَمَا أُوتِيتُم مِّن شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَزِينَتُهَا “Size verilen her şey,dünya hayatının meta’ı ve zînetidir.”Size, dünyayı güzelleştiren şeylerden ne verilmişse, bunlar geçici dünya hayatınız süresince faydalanacağınız, kendilerini süs olarak kullanacağınız şeylerdir.

وَمَا عِندَ اللَّهِ خَيْرٌ وَأَبْقَى “Allah katında olan ise, daha hayırlı ve daha kalıcıdır.”

“Allah katında olan”dan murat, Allahın vereceği sevaptır. İşte bu,kendi zâtında geçici dünya menfaatlerinden çok daha hayırlıdır. Çünkü özel bir lezzettir ve mükemmel bir mutluluktur. Ebedî olduğu için de daha devamlıdır.[1>

أَفَلَا تَعْقِلُونَ “Hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?”

Aklınızı kullanmıyor musunuz ki, ednâ (değersiz) olanı hayırlı olanla değiştiriyorsunuz?


[1> Allahın vereceği sevap bizâtihi hayırdır. Geçici dünya malı ve zînetine göre “daha hayırlıdır” denilmesi, “okyanus dereden daha büyüktür” denilmesi gibi bir manayı ifade eder. Çünkü, ebedî ve daimi olanla, geçici ve fanî olan kıyasa girmez.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
28. Kasas
Gönderi tarihi: 15-04-2014
1,045 kez okundu
Block title
Block content