1- طسم “Tâ, Sîn, Mîm.”
2- تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ “Bunlar, kitab-ı mübinin âyetleridir.’’[1>
3- نَتْلُوا عَلَيْكَ مِن نَّبَإِ مُوسَى وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ “İman edecek bir
kavim için, Musa ve Firavun’un haberlerinden sana gerçek olarak okuyoruz.”
Cebrailin kıraati ile Sana okuyoruz.
“İman edecek bir kavim için” denilmesi, bundan istifade edenlerin mü’min kimseler olmasındandır.
4- إِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْأَرْضِ “Gerçekten Firavun, arzda büyüklük tasladı.”
Arz’dan murat, Mısır diyarıdır.
وَجَعَلَ أَهْلَهَا شِيَعًا “Ve halkı sınıflara ayırmıştı.”
-Onları sınıflara ayırmıştı. Her bir sınıfı belli bir işte kullanıyordu.
-Veya bundan murat onları birbirine düşman hizipler hâline getirmesidir. Aleyhinde ittifak etmelerine fırsat vermiyordu.
يَسْتَضْعِفُ طَائِفَةً مِّنْهُمْ يُذَبِّحُ أَبْنَاءهُمْ وَيَسْتَحْيِي نِسَاءهُمْ “Onlardan bir taifeyi eziyor, oğullarını boğazlayıp, kadınlarını ise sağ bırakıyordu.”Bu taife, İsrailoğullarıdır.
Böyle yapması şundandı: Bir kâhin firavuna “İsrailoğullarında bir çocuk doğacak, senin saltanatın O’nun eliyle son bulacak” demişti.
Firavunun, böyle bir tedbire müracaat etmesi son derece ahmak olduğunu gösterir. Çünkü, kâhin eğer doğru söylüyorsa, öldürmekle bu akıbetten kurtulamaz. Yalan söylüyorsa da, sözüne itibar etmemek gerektir.
إِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ “Şüphesiz o, müfsitlerdendi.”
Ortalığı fesada verenlerden olduğu için, fasit bir hayal yüzünden peygamber torunlarından nice kimseleri öldürmeye cür’et edebildi.
5- وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْأَرْضِ “Biz ise, istiyorduk ki arzda ezilmekte olanlara lütufta bulunalım.”
وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَ “Ve onları önderler yapalım ve onları varisler yapalım.”
Biz ise, onları Firavunun baskısından kurtararak kendilerine lütufta bulunmak, din hususunda onları öncüler kılmak ve Firavun ve kavminin saltanatına mirasçılar yapmak istiyoruz.
6- وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْأَرْضِ وَنُرِي فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُم مَّا كَانُوا يَحْذَرُونَ “Ve arzda onları hâkim kılalım, Firavun ile Hâmân ve ordularına, onlardan çekinmekte oldukları şeyi gösterelim.”
Arz’dan murat Mısır ve Şam bölgesidir.
Firavuna, Hamana ve bunların askerlerine,
-Saltanatlarının bitmesini gösterelim.
-Ve İsrailoğullarından gelen birinin eliyle helâk olma endişelerini gerçek kılalım, korktuklarını başlarına getirelim.
7- وَأَوْحَيْنَا إِلَى أُمِّ مُوسَى أَنْ أَرْضِعِيهِ “Musa’nın annesine şöyle vahyettik: Onu emzir.”
Hz. Musa’nın annesine gelen vahiy,
-Ya ilham şeklindedir.
-Veya rüyada gerçekleşmiştir.
فَإِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَأَلْقِيهِ فِي الْيَمِّ “Ona zarar geleceğinden kaygılandığın da denize (Nil nehrine) bırak.”Belirgin bir şekilde Ona zarar verilmesinden korktuğunda ise, onu Nil nehrine bırak.
وَلَا تَخَافِي وَلَا تَحْزَنِي “Korkma ve üzülme.”
Çocuğunun zayi olmasından korkma. Onun ayrılığından da üzülme.
إِنَّا رَادُّوهُ إِلَيْكِ “Biz onu sana geri döndüreceğiz.”
Yakında biz O’nu sana güvenli bir şekilde geri vereceğiz.
وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَلِينَ “Ve onu peygamberlerden kılacağız”
Rivayete göre Hz. Musa’nın annesine doğum sancıları geldiğinde İsrailoğullarının hâmile kadınlarına bakan ebeyi çağırdı. Ebe, onun doğumuyla ilgilendi. Hz. Musa dünyaya geldiğinde, kadın onun gözlerindeki nurdan çok etkilendi, mafsallarını bir titreme aldı, kalbi bebeğe muhabbetle doldu, onu Firavunun adamlarına vermedi.
Hz. Musanın annesi onu üç ay emzirdi. Bu arada Firavun yeni doğan bebeklerle ilgili uygulamasını ısrarla sürdürüyor, onun casusları Musa’nın annesinin hâlini de araştırıyorlardı. Bunun üzerine Musa’nın annesi bir sandığa bebeğini yerleştirip Nil nehrine bıraktı.
8- فَالْتَقَطَهُ آلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُوًّا وَحَزَنًا “Nihayet al-i Firavun kendilerine düşman ve keder kaynağı olacak o çocuğu bulup aldı.”
Aslında düşman ve keder olsun diye almadılar. Ama olaylar öyle gelişti, netice itibariyle onlara bir düşman ve keder oldu.
إِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِئِينَ “Şüphesiz Firavun, Hâmân ve onların askerleri hata yapıyorlardı.”Onlar her şeylerinde hatalı idiler. Bu, onların ilk hatası değildi. Kendi saltanatlarına son verecek çocuk için binlerce masumu öldürdüler, ardından da tutup O’nu kendi elleriyle büyüttüler. O da sonunda korktuklarını başlarına getirdi.
Onların hatalı olmaları, günahkâr olmaları yönünden de olabilir. Allah, günahlarına ceza olarak düşmanları olan çocuğu onların eliyle büyüttü.
9- وَقَالَتِ امْرَأَتُ فِرْعَوْنَ “Firavun’un hanımı şöyle dedi:” Firavunun hanımı, Musayı sandıktan çıkarınca şöyle dedi:
قُرَّتُ عَيْنٍ لِّي وَلَكَ “Bana da, sana da göz aydınlığı (bir çocuk)!”
Sandıktan çıkan bebeği görünce her ikisi de ona muhabbet duymuşlardı.
Hadiste şöyle anlatılır: Firavunun hanımı “Bana da, sana da göz aydınlığı (bir çocuk)!” deyince Firavun “Senin gözün aydın olsun, benim değil” dedi. Şayet “ikimizin de gözü aydın olsun” deseydi, Allah Firavunun hanımına hidayet nasip ettiği gibi Firavuna da ederdi.
Veya rivayete göre Firavunun cüzzamlı bir kızı vardı. Doktorlar onu bir deniz hayvanının salyasıyla tedavî etmişlerdi.
Firavunun hanımını bu kanaate sevk eden şey, Hz. Musa’nın gözlerindeki parlayan nur ve ağzından çıkan akıntıdan cüzzamlıya sürüldüğünde iyileşmesi idi.
لَا تَقْتُلُوهُ “Sakın onu öldürmeyin. ”
Firavunun hanımı, kocasına hitap ederken çoğul sığasıyla “onu öldürmeyin” demesi, saygı içindir.
عَسَى أَن يَنفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا “Belki bize faydası dokunur, ya da onu evlat ediniriz.”
Çünkü onda mübareklik alâmetleri ve faydalı olma emâreleri var.
وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ “Oysaki onlar (olacak şeylerin) farkında değillerdi.”
Onlar bebek Musa ile ilgili böyle söylerken, ilerde neler olacaklarının farkında değillerdi, işin sonunu sezemiyorlardı.
Veya ayetin son kısmı Firavunun hanımının sözü de olabilir: Yani, “insanlar farkına varmadan onu evlât ediniriz. Kimse bunun bizden başkasına ait olduğunu, onu evlât edindiğimizi bilmez.”
10- وَأَصْبَحَ فُؤَادُ أُمِّ مُوسَى فَارِغًا “Mûsâ’nın anasının gönlü bomboş kaldı.”
Çocuğunun Firavunun elinde olduğunu öğrenince korku ve şaşkınlıktan dolayı Musa’nın annesinin aklı başından gitti. Benzeri bir manayı şu ayette görürüz:
“Ve gönülleri bomboştur.” (İbrahim, 43) Yani orda akıl kalmamıştır.
Musa’nın annesinin maruz kaldığı bu şok, Allahın vaadine güvenmesi karşısında ilk anda maruz kaldığı kederden veya Firavunun ona ilgi duyup evlat edinmesinden de olabilir.
إِن كَادَتْ لَتُبْدِي بِهِ لَوْلَا أَن رَّبَطْنَا عَلَى قَلْبِهَا لِتَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ “Şayet inananlardan olması için kalbine güç vermeseydik, neredeyse bunu açıklayacaktı.”Şayet biz onun kalbine sabır ve sebatı netice veren itminan vermeseydik, o çocuğun kendi oğlu olduğunu söyleyiverecekti.
Bunu söylemek istemesi,
-Ya şiddetli sıkıntısından,
-Veya Firavunun evlât edinmesini öğrenince ferahından olabilir.
Bizim ona itminan verişimiz,
-Allahın vaadini tasdik edenlerden,
-Firavunun evlât edinmesi ve ilgi duymasına değil, Allahın hıfz ve inayetine güvenenlerden olması içindi.
11- وَقَالَتْ لِأُخْتِهِ قُصِّيهِ “Annesi, Musa’nın ablasına, “Onun izini takip et” dedi.”
Musa’nın annesi, kızına “Onun izinden git, neler olup bittiğini öğren” demişti.
فَبَصُرَتْ بِهِ عَن جُنُبٍ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ “O da, onlar farkına varmadanuzaktan kardeşini gözetledi.”
Onlar, bu kızın onu takip ettiğini veya onun Musa’nın kız kardeşi olduğunu bilmiyorlardı.
12- وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ مِن قَبْلُ “Biz daha önce, süt annelerin sütünü kabulüne izin vermedik.”
فَقَالَتْ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَى أَهْلِ بَيْتٍ يَكْفُلُونَهُ لَكُمْ وَهُمْ لَهُ نَاصِحُونَ “Sonra da ablası, “Onun bakımını sizin namınıza üstlenecek, hem de ona iyi bakacak bir aile göstereyim mi?” dedi.”
O aile, çocuğun emzirilmesinde ve terbiyesinde görevlerini tam yaparlar.Rivayete göre, Firavunun veziri Haman Musa’nın kız kardeşinin dediklerini duyunca “kız bunu ve ailesini tanıyor. Onu getirin, durumuna bir bakalım” dedi. Musa’nın kızkardeşi saraya alınınca “ben ancak onların hükümdara faydalı olmalarını istedim” dedi. Bunun üzerine Firavun sütanneyi getirmesini istedi. Musanın kız kardeşi, annesini saraya getirdi. O sırada Musa, Firavunun kucağındaydı ve ağlıyordu. Annesinin kokusunu hissedince rahatladı, onun memesinden emmeye başladı. Firavun “Kimseden emmedi, ama senden emdi. Sen bunun nesi oluyorsun?” diye sordu. Musa’nın annesi “ben kokusu hoş, sütü hoş bir kadınım. Hangi çocuk bana getirilse benden emer” diye cevap verince Firavun emzirmesi için Musayı annesine verdi, bunun için de bir ücret takdir etti. Böylece Musa’nın annesi aynı gün içinde çocuğuyla eve döndü. Ayetin devamı bunu bildirir:
13- فَرَدَدْنَاهُ إِلَى أُمِّهِ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ “Böylece biz onu, gözü aydın olsun, gam çekmesin ve Allah’ın vaadinin gerçek olduğunu bilsin diye annesine geri verdik.”Gerçi Hz. Musa’nın annesi Allahın vaadinin hak olduğuna inanıyordu. Ama bu şekilde bizzat görmesini sağladık.
وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ “Fakat yine de pek çoğu (bunu) bilmezler.”
Ama onların çoğu O’nun vaadinin hak olduğunu bilmezler, bundan şüpheye düşerler.
Veya mana şöyle de olabilir: Bizim ona Musa’yı geri döndürmemizden asıl maksat, Allahın vaadinin hak olduğunu bilmesi idi. Diğerleri tebeî durumlardı.
Bu manaya göre değerlendirildiğinde, çocuğunun Firavunun elinde olduğunu duyunca maruz kaldığı şok hâline bir tariz söz konusudur.
[1>Kitab-ı Mübin, “manası apaçık olan, gerçekleri beyan eden kitap” demektir. Kur’ân hakkında kullanıldığı gibi, kainat kitabı hakkında da kullanılır. Bu ayette, Kur’ân’ın bir özelliği olarak ifade edilmiştir.