232. DERS (Nur Suresi, 27 - 34) Başörtüsü Emri

2ّ7- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتَّى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلَى أَهْلِهَا “Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp) evdekilere selâm vermeden girmeyin.”Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Selâm vermek, kişinin “Selâmün aleyküm, girebilir miyim” demesidir. Duymamışlarsa bunu üç defa tekrarlar. İzin verilirse girer, yoksa geri döner.”

ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ “Bu, sizin için daha hayırlıdır.”

İzin istemeniz veya selâm vermeniz ansızın girmenizden sizin için daha hayırlıdır.

Veya “Selâmün aleyküm” şeklinde selâm vermeniz, cahiliye selamınızdan daha hayırlıdır.

Cahiliyede onlardan biri başkasının evine “iyi sabahlar”, “iyi akşamlar” deyip izin almadan giriyor, hatta bazen içeri girdiklerinde karı-koca yatakta olabiliyorlardı.

Rivayete göre adamın biri Hz. Peygambere “annemin evine girerken de izin alacak mıyım?” diye sordu. Hz. Peygamber (asm) “Evet” diye cevap verdi. Adam “Ona benden başka hizmet eden yok. Böyle iken yine her girişimde izin alacak mıyım?” diye sormaya devam edince, Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “anneni çıplak olarak görmek ister misin?” Adam “hayır” deyince şöyle dedi: “Öyleyse izin al, sonra gir.”

لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ “Ola ki düşünüp anlarsınız.”

“Bu hüküm size, ola ki öğüt alırsınız diye indirildi.”

Veya “Size böyle denilmesi, tezekkür etmeniz ve size en uygun olanı bilmeniz içindir.”

 

2ّ8- فَإِن لَّمْ تَجِدُوا فِيهَا أَحَدًا فَلَا تَدْخُلُوهَا حَتَّى يُؤْذَنَ لَكُمْ “Orada kimse bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin.”

Eğer orada size izin verecek birini bulamazsanız, size izin verecek biri gelmeden başkasının evine girmeyin. Çünkü girmeye engel olan şey, sadece mahrem durumlara muttali olma ihtimali değildir. İnsanların âdeten gizlemek istedikleri başka durumlar da olabilir. Öte yandan başkasının mülkünde izni olmadan tasarrufta bulunmak yasaklanmıştır.

Ancak, başkasının evinde,

-Yangın,

-Su baskını,

-Münker bir durum olması gibi hâllerde izin şartı aranmaz.

وَإِن قِيلَ لَكُمُ ارْجِعُوا فَارْجِعُوا “Eğer size, “Geri dönün!” denilirse, hemen dönün.”

Size “geri dönün” denilirse, ısrar etmeyin, dönün.

هُوَ أَزْكَى لَكُمْ “Bu, sizin için daha temizdir.”

“Geri dönün” denildiğinde dönmek, ısrar etmekten ve kapıda beklemekten daha iyidir. Çünkü böyle ısrar veya bekleyiş nahoş bir hâldir ve mürüvvete de aykırıdır.

Veya “dönün” denildiğinde dönmek, dininiz ve dünyanız için daha faydalıdır.

وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ “Allah, bütün yaptıklarınızı bilendir.”

O, size bildirilen şeylerden neyi yaptığınızı ve neyi terk ettiğinizi bilir, ona göre karşılık verir.

 

29- لَّيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ مَسْكُونَةٍ فِيهَا مَتَاعٌ لَّكُمْ “İçinde size ait bir eşya olan, oturanı bulunmayan evlere girmenizde herhangi bir günah yoktur.”

Tekke, dükkân, han gibi yerlere girmek için izin istemek gerekmez. Böyle yerlere girmekte,

-Sıcaktan – soğuktan korunmak,

-Eşya ve malları koymak,

-Beşerî münasebetler için oturup sohbet etmek gibi maslahatlar olduğunda selâm verilir, girilir.

Önceki ayet, bütün evleri içine almaktaydı. Bu ayetle, öncekinin şümulüne kayıt getirildi.

وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ “Allah, açığa vurduklarınızı da, gizlediklerinizi de bilir.”

Ayet, başkasının evine art niyetle ve gizli bazı şeylere muttali olmak için izinsiz girenlere bir tehdittir.

 

30- قُل لِّلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ “Mü’min erkeklere söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar.”

Gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar ve eşleri ve cariyeleri dışında olanlar ile ilişkiye girmekten kendilerini korusunlar.

Ayette “ırzlarını korusunlar” derken gözü sakınmanın hilafına bundan istisna edilen nikahlı eşler ve cariyeler şaz gibi olduğundan mutlak bırakıldı.[1>

Ayette görmekle ilgili kayıt olarak مِنْ “min” edatı gelmiştir.[2>

Denildi ki: Bu ayette erkeklerin “ferc’lerini korumalarından” murat, buraları örtmektir.

ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ “Bu, onlar için daha temizdir.”

Çünkü, bu şekilde gözüne ve namusuna sahip çıkmak onlar için daha faydalı ve daha temizdir. Böyle yapmakta, şüpheyle bakılmaktan uzak kalmak vardır.

إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ “Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.”

-Gözlerini nerelere çevirdikleri,

-Diğer duyularını nasıl kullandıkları,

-Azalarını nasıl hareket ettirdikleri ve bunlarla neler kastettikleri Allaha gizli değildir. Dolayısıyla her hareket ve sükûn hâlinde kendilerine dikkat etsinler, harama düşmesinler.

 

31- وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ “Mü’min kadınlara da söyle:Gözlerini haramdan sakınsınlar.”

Erkeklerden kendileri için bakılması helâl olmayan kısımlara bakmasınlar.

وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ “Irzlarını korusunlar.”

Tesettürle, zinadan kaçınarak ırzlarını korusunlar.

Her iki ayette de, ırzı korumaktan önce gözü haramdan sakınmak nazara verildi. Çünkü, harama bakmak zinanın öncüsü ve habercisidir.

وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا “Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zînetlerini göstermesinler.”Gösterilmesi helâl olmayan kimselere; değil zînet yerlerini, buralardaki süs, elbise, boya gibi zînetlerini dâhi göstermesinler.

Ancak elbise, yüzük gibi açıkta olanlar müstesna. Çünkü bunların gösterilmemesinde sıkıntı vardır.Denildi ki: “Zînetlerini göstermesinler” ifadesi “zînet yerlerini göstermesinler” demektir.Veya hem fıtrî hem de süslenme tarzındaki bütün zînetlerini içine alır.

Ayetteki istisna, yüz ve ellerdir. Çünkü bunlar avret değildir.

Daha zahir olan şudur: Yüz ve ellerin istisna yapılması, namazdadır, yoksa bakmak yönüyle değildir. Çünkü, hür bir bayanın bedeninin her tarafı avrettir.

Kocası ve mahremi olmayan birinin,

-Tedavi için bakması,

-Şahitliğini edada bakması gibi zaruret hâlleri dışında ona nazar etmesi helâl olmaz.

وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ “Baş örtülerini, yakalarının üzerine(kadar) örtsünler.”Boyunlarını örtmek için başörtülerini yakalarının üzerine kadar örtsünler.

وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ “Zînetlerini göstermesinler.”

Ayetin bu kısmı daha önce geçmişti. Burada tekrar edilmesi, zînetlerini kimlere gösterip kimlere gösteremeyeceklerini beyan etmek içindir.

إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ “Ancak şunlar müstesna: Kocalarına.”

Çünkü, kadının zîneti kocası içindir. Koca, hanımının en mahrem yeri de dâhil her yerine bakabilir.

أَوْ آبَائِهِنَّ “Veya babalarına”

أَوْ آبَاء بُعُولَتِهِنَّ “Veya kocalarının babalarına”

أَوْ أَبْنَائِهِنَّ “Veya kendi oğullarına”

أَوْ أَبْنَاء بُعُولَتِهِنَّ “Veya kocalarının oğullarına”

أَوْ إِخْوَانِهِنَّ “Veya erkek kardeşlerine”

أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ “Veya erkek kardeşlerinin oğullarına”

أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ “Veya kız kardeşlerinin oğullarına”

Çünkü burada sayılanlarla sıkça beraberlik olur. Ve onlar canibinden bir fitne beklentisi çok çok azdır. Zira, insan fıtraten yakınlarına şehvanî nazarla bakmaz. Burada sayılanların, iş ve hizmet esnasında onları görmeleri haram değildir.

Ayette amca ve dayıların geçmemesi,

-Onların da kadının erkek kardeşi gibi olmasındandır.

-Veya onların kendilerini görüp de oğullarına anlatmamaları için onlara karşı tesettürlü olmak ihtiyata daha uygun olmasındandır.

أَوْ نِسَائِهِنَّ “Veya kendi kadınlarına”

Bundan murat, mü’min kadınlardır. Çünkü kâfir kadınlar onları görüp erkeklere anlatmaktan çekinmezler.Veya ayırım yapmadan tüm kadınlar şeklinde de anlaşılabilir. Âlimler bu noktada farklı görüşler belirtmişlerdir.

أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ “Veya ellerinin altında bulunan kölelerine”

Bundan murat sahip oldukları kadın ve erkek kölelerdir. Rivayete göre Hz. Peygamber (asm) kızı Fatıma’ya bir köle getirdi ve onu kendisine hibe etti. Hz. Fatıma elbisesini başına örttüğünde ayakları açıkta kalıyor, ayaklarını örttüğünde başı açıkta kalıyordu. Hz. Peygamber şöyle dedi: “Rahat olabilirsin. Gelen baban ve kölendir.”

Denildi ki: Bundan murat, kadın kölelerdir. Erkek köle, yabancı erkek gibidir.

أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُوْلِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ “Veya erkeklerden kadına ihtiyacı kalmamış (cinsî güçten düşmüş) kimselere”Bunlar pir-i fani ihtiyarlar, âmâ erkeklerdir. Cinsel organı kesik veya iğdiş edilmiş erkeklerin durumu hakkında ulema arasında farklı yorumlar vardır.

Denildi ki: Bundan murat aklı kıt kimselerdir. Bunlar insanların peşinden onlardan yiyecek bir şey alabilmek için giderler. Kadınlarla alakalı bir şey bilmezler, kendilerinde böyle duygular yoktur.

أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاء “Veya henüz kadınların mahrem yerlerinin farkında olmayan çocuklara.”Çünkü henüz büluğa ermemişlerdir, kadınlara karşı bir şehvet taşımamaktadırlar.

وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِن زِينَتِهِنَّ “Gizledikleri zînetleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar.”

Halhal takıp da kendilerine dikkat çekmeye çalışmasınlar. Çünkü böyle bir şey erkeklerde kendilerine bir meyil meydana getirir.

Bu, zîneti izhar etmeyi yasaklamaktan daha beliğ, etkili bir anlatımdır. Bu yasak olunca, sesini yükselterek dikkatleri üzerine çekmenin hayli hayli yasak olduğuna kuvvetli bir delâlet vardır.

وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ “Ey mü’minler! Hep birden Allah’a tevbe edin.”

Çünkü sizden hiçbiriniz bu meselelerde kusuru olmaktan hâli değildir.

Denildi ki: Yapmış olduklarınızdan tevbe ediniz.

لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ “Ola ki kurtuluşa eresiniz.”

Ta ki saadet-i dareyne, yani dünya ve ahiret saadetine ulaşasınız.

 

32- وَأَنكِحُوا الْأَيَامَى مِنكُمْ وَالصَّالِحِينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَإِمَائِكُمْ “Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden de salih olanları evlendirin.”Cenab-ı Hak, önce gayr-i meşru beraberlikten insanları sakındırdı, ardından nesebi ihlâl eden zinaya yol açabilecek açık- saçıklıktan nehyetti.

Nesep (aile bağları),

-Ülfeti meydana getirir.

-Güzel bir terbiyeye vesiledir.

-Ziyade şefkate neden olur.

Bu özellikleriyle nev’in bekasına hizmet eder.

Burada da nesebi koruyan nikahı emretti.

Ayetin muhatabı, gençlerin velileri ve kölelerin efendileridir.Bunda, talep durumunda velinin ve efendinin onları evlendirmelerinin vücubuna bir delil vardır. Aynı zamanda kadının ve kölenin evlilikte müstakil olmadıklarını hissettirmek vardır. Çünkü müstakil olsalardı, veli ve efendiye onları evlendirmek vacip olmazdı.Ayette “kölelerinizden ve cariyelerinizden de salih olanları evlendirin” denilmesi, dindarlıklarını korumak ve kendileriyle ilgilenmenin çok önemli olmasındandır.Denildi ki: Ayetteki “salih olmak” dindarlık anlamında olmayıp “nikâha uygun olan, evliliğin hakkını verebilecek köleleri evlendirin” demektir.

إِن يَكُونُوا فُقَرَاء يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ “Eğer bunlar fakir iseler, Allah lütfu ile onları zenginleştirir.”Ayetin bu kısmı, evliliğe engel olabilecek bir durumu red içindir. Yani, evlenmeyi isteyen erkeğin veya talib olduğu kadının fakir olması, nikaha mani olmasın. Çünkü Allahın lütfunda mala ihtiyaç hissettirmeyecek bir bereket vardır. Lütf-u ilâhî, ferahlatıcı ve rahatlatıcıdır.Veya bu ayet, ihtiyaçlarını karşılama hususunda Allahtan bir vaattir. Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Bu ayetle zenginliği taleb edin.”

Lakin bu, “Eğer yoksulluktan korkarsanız, Allah dilerse lütfuyla sizi zengin kılar.” (Tevbe, 28) ayetinde nazara verildiği gibi Allahın meşieti şartına bağlıdır.

وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ “Allah, Vasi’dir – Alîm’dir.”Allah Vasi’dir, cömerttir, nimetleri bitmez. Çünkü, kudretine bir nihayet yoktur. Alîm’dir, hikmeti gereğince rızkı bol verir veya daraltır.

 

3ّ3- وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذِينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحًا حَتَّى يُغْنِيَهُمْ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ “Evlenme imkânı bulamayanlar ise, Allah lütfundan onların ihtiyacını karşılayıncaya kadar iffetlerini korusunlar.”

-Nikah sebeplerini bulamayanlar,

-Veya evlenecek uygun birini bulamayanlar,

-Veya evlenme imkanı olmayanlar ise iffetlerini korusunlar, şehvetlerini dizginlesinler.

وَالَّذِينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ إِنْ عَلِمْتُمْ فِيهِمْ خَيْرًا “Sahip olduğunuz kölelerden “mükâtebe” yapmak isteyenlere gelince, eğer onlarda bir hayır bilirseniz onlarla mükâtebe yapın.”Mükâtebe, efendinin köleye “şu kadar bedel ödemen karşısında seni azat edeceğim” demesidir. Belirtilen süre içinde köle taksitleri ödediğinde, hürriyetine kavuşur.Ekser âlimlere göre, buradaki “onlarla mükâtebe yapın” emri, mendubiyet ifade eder. Çünkü böyle bir anlaşma, onlara şefkatten gelen bir muameledir, kendilerine bir imkân sunmaktır, bu ise vacib bir şey değildir.[3>Kendilerine güvenir ve bir sanat icra ederek talep edilen bedeli ödeyebileceklerine kanaat getirirseniz, onlara bu fırsatı verin.

Ayette “onlarda bir hayır bilirseniz”den muradın dindarlık olduğu da söylendi.

وَآتُوهُم مِّن مَّالِ اللَّهِ الَّذِي آتَاكُمْ “Allah’ın size vermiş olduğu maldan sizde onlara verin.”

Burası da kölelerin efendilerine bir emirdir. Yani, kendi mallarından fedakârlık yapıp biraz onlara vermeleri uygun düşer. Efendinin köleden talep ettiği bedelden indirim yapması da buna dâhildir.Buradaki emir, ekser âlimlere göre vücub ifade eder. Velev az bir mal da vermiş olsa, emri yapmasında kifayet eder. Hz. Ali “dörtte bir”, İbnu Abbas ise “üçte bir” şeklinde açıklama yapmışlardır.Denildi ki: Ayetteki emir vücup için olmayıp kölelere yardım hususunda bir teşviki ifade eder. Köle, mükatebe bedelini ödeyip hürriyetine kavuştuktan sonra, efendisinin buna bedel olarak aldığı miktarı ona infak etmesine bir teşviktir.Denildi ki: Emir bütün Müslümanlaradır. Mükatebe yapan Müslümanlar, kölelere yardım etmek ve zekattan onlara paylarını vermekle mükelleftirler. Efendinin, velev zengin de olsa, köleye verilen zekâtı, mükâtebe bedeli olarak alması helâl olur. Çünkü sadaka değil, alacağını almaktadır. Hz. Peygamberin Berîre [4>  hadisinde geçen şu ifadesi buna delâlet eder: “Bu, ona bir sadakadır, bize ise bir hediyedir.”

وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَاء إِنْ أَرَدْنَ تَحَصُّنًا لِّتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا “Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, -eğer namuslu kalmak isterlerse-cariyelerinizi fuhşa zorlamayın.”Abdullah Bin Übey’in (Medinede münafıkların reisinin) altı tane cariyesi vardı, bunları zina yapmaya zorluyordu. Bunların bazısı hâllerini Hz. Peygambere şikâyet yolla anlattı. Bunun üzerine ayet nazil oldu.

Ayette cariyelerin iffetli kalmayı istemeleri “iffetli olmak istediklerinde” şeklinde değil de “eğer namuslu kalmak isterlerse” şeklinde söylenmesi, iffetli olmayı istemenin onlarda çok nadir görülen bir durum olmasındandır.

وَمَن يُكْرِههُّنَّ فَإِنَّ اللَّهَ مِن بَعْدِ إِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَّحِيمٌ “Kim onları buna zorlarsa, bilinmelidir ki, zorlanmalarından sonra Allah (onlar için) Ğafur – Rahîm’dir.”Allah, ikraha maruz kalmış bu cariyelere Ğafur – Rahimdir, bağışlar, merhamet eder.Onları zorlayan da tevbe ettiğinde onu da bağışlar, merhametine mazhar kılar. Ancak birinci mana daha muvafıktır. “Zinaya zorlanan köle zâten günahkâr değildir, bağışlanmaya ihtiyacı yoktur” denilmez. Çünkü zorlama ile yapmak bizzat hesaba çekilmeyi ortadan kaldırmaz. Bunun içindir ki, adam öldürmeye zorlanan birinin bunu yapması haramdır. Yaptığında kendisine kısas uygulanır.

 

34- وَلَقَدْ أَنزَلْنَا إِلَيْكُمْ آيَاتٍ مُّبَيِّنَاتٍ وَمَثَلًا مِّنَ الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلِكُمْ وَمَوْعِظَةً لِّلْمُتَّقِينَ “Andolsun ki biz size apaçık âyetler, sizden önce yaşayıp gitmiş olanlardan bir mesel ve müttakiler için bir öğüt indirdik.”Bu ayetler bu sûrede beyan edilmiş ve bunlarda hükümler ve hadler açıklanmıştır.[5>Bu ayetler “mübeyyinat” apaçık ayetlerdir, bunları hem önceki kitaplar, hem de müstakim akıllar tasdik eder.Veya bu ayetlerin “mübeyyinat” olması, ilâhî hükümleri ve hadleri beyan ettikleri cihettendir.“Mesel”den murat, önceki milletlerin kıssaları gibi acip bir kıssanın bildirilmesidir. O da, Hz. Aişe’nin kıssasıdır. Çünkü O’nun kıssası, Hz. Yusuf ve Hz. Meryemin kıssası gibidir.Bunların “müttakiler için” olması, bunlardan yararlananların onlar olmasından dolayıdır.Denildi ki: Bu ayette indirildiği bildirilen “ayetler”den murat Kur’andır. Bahsi geçen sıfatlar ise, Kur’anın sıfatlarıdır.[6>


[1> Çünkü insan meşru olarak sadece eşi ve cariyesiyle ilişkiye girebilir. Bunlar ise son derece sınırlıdır. Ama gözün helal olarak bakma sahası geniştir. Yasaklanan bakış, başkasının hanımına, kızına art niyetle, haince bakmaktır. Bunların kıyafeti dinî ölçülere uygun olduğunda beşerî münasebetler çerçevesinde, mesela bir bakkalın bayan müşterisini görmesi türünden bakmalar haram değildir.

[2> Bu ifade Türkçede “den-dan” yerine kullanılır. Buna göre mana “gözlerini, bakmaları kendilerine haram olan şeylerden sakınsınlar” demek olur. Çıplak bayanlara veya bunların resimlerine bakmak, müstehcen filmler seyretmek gibi.

[3>Yani, böyle bir sözleşme, her ne kadar teşvik edilmişse de, mutlaka yapılması gereken bir hareket değildir.

[4>Berîre, Hz. Aişenin azadlı kölesidir. Rasûlullah bir gün evine girdi. Tencerede et kaynıyordu. Rasûlullaha ekmek ve evde bulunan bir katık getirildi. “Kaynayan tenceredeki etten bir şeyler yok mu” diye sordu. “Ey Allah’ın Rasûlü, o et Berire’ye sadaka olarak verilen ettir. Sen ise sadaka yemezsin” dediler. Bunun üzerine Rasûlullah “O et Berire’ye sadakadır, bize hediyedir” buyurdu.

[5>Bu mana, “mübeyyenat” şeklindeki kıraate göredir.

[6>Yani, Kur’an hak ve hakikatleri, hükümleri ve hadleri beyan eder. Önceki dönemlerde yaşanmış ibretli olayları anlatır. Ve o Kur’an müttakiler için bir öğüttür.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
24. Nur
Gönderi tarihi: 14-04-2014
3,388 kez okundu
Block title
Block content