9ّ9- حَتَّى إِذَا جَاء أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِ “Nihayet onlardanbirine ölüm gelince, “Rabbim! Beni (dünyaya) geri döndürün” der.”
Ayet, daha önce bahsi geçen (90 ve 91. ayetlerdeki) kimselerle alakalıdır.
Bu durumda olan birine ölüm gelip de duruma muttali olunca iman ve taat hususundaki ihmaline pişman olarak şöyle der:
“Rabbim! Beni (dünyaya) geri döndürün”
“Döndürün” ifadesinin çoğul sığasıyla gelmesi, saygı içindir.
100- لَعَلِّي أَعْمَلُ صَالِحًا فِيمَا تَرَكْتُ “Ola ki, dünyada terk ettiğim Salih bir amel yapayım”
“Olur ki imana gelir ve onunla ilgili amel yaparım.”Denildi ki: Kâfir kimse ölüm anında “beni malıma döndürün, beni dünyaya döndürün” der.
Hz. Peygamberden şöyle rivayet edilir:
Melekler ölüm vakti mü’mine geldiklerinde “Seni dünyaya geri döndürelim mi?” diye sorarlar. Mü’min “gam ve hüzün diyarına mı döndüreceksiniz? Hayır, istemem. Beni Allahın huzuruna götürün” der.
Ama melekler aynı şekilde kâfire geldiklerinde, “Rabbim! Beni (dünyaya) geri döndürün” der.
كَلَّا إِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَائِلُهَا “Hayır! Bu, sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir.” “Kella!”Bu ifade, onların dönüş isteklerinin reddini ve dünyaya dönmelerinin gerçekleşmeyeceğini anlatır.
Bu, tümüyle pişman olması için onun söyleyeceği bir sözdür.
Ayette bu söz, “kelime” ile söylenmiştir. Kelime, “birbiriyle alakalı dizilmiş kelâm” anlamındadır.
وَمِن وَرَائِهِم بَرْزَخٌ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ “Onların arkasında, tekrar diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır.”Önlerinde, kendileriyle dönüş arasında kıyamet gününe kadar bir perde vardır.Ayet, onların dünyaya dönme ümitlerini bütün bütün ortadan kaldırır. Çünkü dirilme gününde dünyaya dönüş yoktur. O gündeki dönüş, ancak ahiretteki hayatadır.
101- فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ فَلَا أَنسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ “Sûr’a üfürüldüğü zaman, (işte) o gün aralarında soy-sop yakınlığı kalmaz.”
Kıyamet için sura üfürüldüğünde, artık o zaman kişi kardeşinden, anasından – babasından, hanımından – çocuğundan kaçacak şekilde büyük bir şaşkınlık ve dehşet istilası altında kaldığından, yakınlarıyla kendi arasında birbirini tanıma ve birbirine acıma olmaz, dolayısıyla nesep bağı artık bir fayda vermez.
Veya nesep bağının olmayışı, “ben falan soylu ailedenim” demenin o gün bir fayda vermeyeceğini ifade ediyor da olabilir.
وَلَا يَتَسَاءلُونَ “Ve birbirlerini arayıp soramazlar.”
Herkes kendi başının derdiyle meşgul olduğundan, o gün birbirlerinin hallerini soramazlar. Bu durum, “Birbirlerine dönüp sormaya başladılar.” (Tur, 25) ayetiyle çelişki arzetmez. Çünkü burada anlatılan kıyamet hengâmesidir. Oradaki durum ise, amellerinin muhasebesi yapıldıktan veya ehl-i cennetin cennete, ehl-i cehennemin cehenneme girmesinden sonradır.
102- فَمَن ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ “Artık kimin tartıları ağır basarsa, işte kurtuluşa erenler bunlardır.”
Artık her kimin inanç ve amel tartıları ağır gelirse… Yani, kimin Allah katında kadr u kıymeti olan inancı ve salih amelleri varsa, işte onlar kurtulacak ve yüksek derecelere nail olacaklardır.
103- وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ “Kimin de tartıları hafif gelirse, işte kendilerine yazık edenler bunlardır.”Bunlar “İşte onlar, Rabb’lerinin âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr etmişlerdi. Böylece amelleri boşa gitmiştir.” (Kehf, 105) ayetinde nazara verildiği gibi, kâfirlerdir. Bunların tartıya girecek bir şeyleri yoktur.
Çünkü, ruhlarını kemâle erdirme zamanını boşa harcadılar, kemâle ulaşmak için kendilerine verilen kabiliyeti ibtal ettiler.
فِي جَهَنَّمَ خَالِدُونَ “Cehennemde onlar ebedîdirler.”Bu kısım, “kendilerine yazık etmekten” bedel olabileceği gibi, “işte…” ifadesinin ikinci haberi de olabilir. Yani, “İşte onlar nefislerine zulmedenlerdir, cehennemde de ebedidirler.”
104- تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ “Ateş yüzlerini yalar.”
وَهُمْ فِيهَا كَالِحُونَ “Ve onlar orada sırıtır kalırlar.”Yanmanın şiddetinden dudakları büzülür, dişleri sırıtır bir görünüme gelir.
105- أَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَكُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ “Âyetlerim size okunuyor, ama siz onları yalanlıyordunuz, değil mi?”Ayet, onların niçin bu azaba müstehak olduklarını hatırlatmaktadır.
106- قَالُوا رَبَّنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا “Onlar da şöyle derler: Ey Rabbimiz! Biz azgınlığımıza yenik düştük.”
وَكُنَّا قَوْمًا ضَالِّينَ “Ve yoldan sapan kimseler olduk.”
“Ya Rabbena, dediler. Kötü talihimiz bize galip geldi. Öyle ki, hâllerimiz kötü akıbete sevkedici oldu. Ve Haktan sapan bir topluluk olduk.”
107- رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْهَا “Ya Rabbena! Bizi buradan çıkar.”
فَإِنْ عُدْنَا فَإِنَّا ظَالِمُونَ “Eğer (ettiklerimize) dönersek, artık biz zalimleriz.”
Ya Rabbena, bizi bu ateşten çıkar. Tekrar yalanlamaya dönersek, nefsimize yazık edenler oluruz.
108- قَالَ اخْسَؤُوا فِيهَا “Dedi: Sesinizi kesin orada!”
Ateşte zillet içinde sesinizi kesin. Çünkü orası istekte bulunulacak bir yer değildir.
Ayette geçen “sesinizi kesin” mealindeki ibare, köpeği susturmak için ona bağırılması ve onun da sesini kesmesini anlatır.
وَلَا تُكَلِّمُونِ “Ve benimle konuşmayın!”
“Azabın kaldırılması için benimle konuşmayın.”
Veya “benimle her hangi bir konuda konuşmayın.”
Denildi ki:Cehennem ehli bin sene “Ey Rabbimiz! Gördük ve işittik. Artık bizi döndür de salih bir amel işleyelim. Biz artık kesin olarak inanmaktayız.” (Secde, 12) derler.
Kendilerine “Eğer dileseydik, herkese hidayetini verirdik. Fakat benim şu sözüm hak olmuştur: Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan dolduracağım.” (Secde, 13) ile cevap verilir.Bin sene “Ey Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa da dirilttin. Artık günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkmaya bir yol var mı?” (Mü’min, 11) derler.
Kendilerine “Bu azab size şu sebeptendir: Siz tek Allaha davet olduğunda inkâr ettiniz. Ama O’na ortak koşulunca inandınız. Artık hüküm, Aliyy – Kebîr olan Allah’ındır.” (Mü’min, 12) ile cevap verilir.
Bin sene “(Görevli meleğe şöyle seslenirler:) “Ey Mâlik! Rabbin bizim işimizi bitirsin.” (Zuhruf, 77) derler.
Kendilerine “Şüphesiz siz kalacaksınız.” (Zuhruf, 77) ile cevap verilir.
Bin sene “Ey Rabbimiz! Bizi yakın bir zamana kadar ertele de Senin davetine uyalım ve peygamberlere tâbi olalım.” (İbrahim, 44) derler.
Kendilerine “Daha önce sizin için bir zeval olmadığına dair yemin etmemiş miydiniz?” (İbrahim, 44) şeklinde cevap verilir.
Bin sene “Ey Rabbimiz! Bizleri çıkar, yapa geldiklerimizden farklı salih bir amel yapalım.” (Fatır, 37) derler.
Kendilerine “Size düşünecek olanın düşüneceği kadar bir ömür vermedik mi?” (Fatır, 37) ile cevap verilir.Bin sene “Ya Rabbena! Bizi buradan çıkar. Eğer (ettiklerimize) dönersek, artık biz zalimleriz.” (Mü’minun, 107) derler.
Kendilerine “Sesinizi kesin orada! Ve benimle konuşmayın!” (Mü’minun, 108) ile cevap verilir.Sonra da onlar için o ateşte ancak zefir, şehîk ve feryattan başkası olmaz.[1>
109- إِنَّهُ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْ عِبَادِي يَقُولُونَ “Çünkü kullarımdan bir zümre şöyle diyorlardı:
Bu seçkin kullardan murat,
-Mü’minler,
-Sahabeler,
-Suffe ehli olabilir.
رَبَّنَا آمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَأَنتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ “Rabbimiz! İman ettik; artık bizi bağışla, bize merhamet et. Sen, merhamet edenlerin en hayırlısısın.”
110- فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِيًّا “Ama siz onları alaya aldınız.”
حَتَّى أَنسَوْكُمْ ذِكْرِي “Sonunda bu haliniz beni anmayı size unutturdu.”Onları alaya almak sizi öyle meşgul etti ki, benim dostlarım hakkında benden korkmaz bir hâle geldiniz.
وَكُنتُم مِّنْهُمْ تَضْحَكُونَ “Ve siz onlara gülüyordunuz.”
111- إِنِّي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُوا “Sabretmiş olmaları sebebiyle, bugün ben onları mükâfatlandırdım.”Sizin eziyetlerinize sabretmelerine karşılık bu gün ben onları mükâfatlandırdım. أَنَّهُمْ هُمُ الْفَائِزُونَ “Şüphesiz onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”Onlar, bütün umduklarını elde ettiler.
112- قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْأَرْضِ عَدَدَ سِنِينَ “Dedi: Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?”
“Arzda canlı olarak veya kabirlerde ölü olarak kaç yıl kaldınız?”
Suali soran Allahu Teâlâdır veya onlara sualle görevli olan melektir.
113- قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ “Onlar dediler: Bir gün, ya da bir günden daha az bir süre kaldık.”Cehennemde ebedi kalmalarına nazaran, dünyadaki kalma sürelerini gayet kısa olarak gördüler.Veya bununla sürûr günlerini kastettiler. Sürûr günleri ise kısa olur.
Veya dünya hayatı geçici olduğundan böyle dediler. Geçici olan bir şey, sanki yok hükmündedir.
فَاسْأَلْ الْعَادِّينَ “Hesap tutanlara sor.”Eğer tahkikini istersen, o günleri sayma imkanı olanlara sor. Çünkü biz azapta olduğumuz için hatırlamaktan ve saymaktan uzağız.Veya “bize değil, meleklere sor. Onlar insanların ömürlerini saymışlar ve amellerini tek tek kaydetmişlerdir.”
114- قَالَ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا “Dedi: Çok az bir zaman kaldınız.”
لَّوْ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ “Keşke bunu (daha önce) bilmiş olsaydınız.”
Ayet, onların bu sözlerini bir tasdiktir.
115- أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ “Yoksa sizi boş yere yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?”Ayet, onların bilmezden gelmelerini kınamadır. Yani, “Biz sizi sizinle vakit geçirip eğlenmek için yaratmadık. Sizi ancak Bize ibadet etmeniz ve bizim de amellerinize göre karşılık vermemiz için yarattık.”Ayetin bu kısmı, öldükten sonra dirilmeye bir delil gibidir.
116- فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ “Mutlak hâkim ve hak olan Allah, çok yücedir.”
Mülk ve saltanat ancak O’na layıktır. O’ndan başkaları hadd-i zâtında memlüktür, arızî olarak mâlik görünür. Bu da bir cihetten diğerine, bir hâlden bir başka hâle göre değişir.[2>
لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ “O’ndan başka ilâh yoktur.”Ondan başka hak Mabud yoktur. Mâadası O’nun kuludur. رَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمِ “O, kerem Arş’ının sahibidir.”Onun kerem arşı ecrâmı kuşatır. O’nun arşından muhkem kaza’lar ve hükümler iner. Bundandolayı arşını “kerem” ile vasfetti.
Veya “Kerem arşı” denilmesi, Ekremü’l-Ekremîn’e (yani en cömert olan, keremi her şeyi kuşatana) nisbetledir.
117- وَمَن يَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِهِ فَإِنَّمَا حِسَابُهُ عِندَ رَبِّهِ “Her kim hiçbir delil olmadığı halde Allah ile birlikte başka bir ilah edinirse, o kimsenin hesabı ancak Rabbinin nezdindedir.”
“Allah ile beraber başka ilah edinmek”,
-Ya sadece o batıl mabudu ilah edinmek,
-Veya onu Allaha ortak kılarak ilah edinmek şeklinde olabilir.
Böyle bir kabulün delili yoktur. Çünkü bâtıl olan bir şeyin delili de olmaz. Bunun ayrıca ifade edilmesi te’kid içindir. Hükmün buna bina edilmesi, yani “hakkında delil olmayan başka bir ilah” denilmesinde delili olmayan bir şeyden yola çıkarak bir dine bağlanmanın yasak olduğuna bir tenbih vardır. Nerde kaldı, aleyhinde delil olana bağlanılsın?
“O kimsenin hesabı ancak Rabbinin nezdindedir.”Rabbi, onun müstehak olduğu cezayı verecektir. إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ “Şurası muhakkak ki, kâfirler kurtuluşa eremezler.”
Onun hesabının sonucu şu olur: Felah bulmamak.Sûre, mü’minlerin felah bulduğunu ifadeyle başladı, sonunda da kâfirlerin felah bulmayacaklarını bildirdi.Sonra da Rasûlüne Allahtan mağfiret ve rahmet istemesini emrederek şöyle buyurdu:
118- وَقُل رَّبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَأَنتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ “De ki: “Rabbim! Bağışla, merhamet et. Çünkü sen merhamet edenlerin en hayırlısısın!”Hz. Peygamber şöyle buyurur:
“Her kim Mü’minun sûresini okusa, melekler onu ravh u reyhanla ve ölüm meleğinin gelişinde gözünün aydın olmasıyla müjdelerler.”
“Bana on ayet indirildi. Kim onları yerine getirse, Cennete girer.’’[3>
“Mü’minun sûresinin evveli ve âhiri cennet hazinelerindendir. Her kim bu sûrenin evvelinden üç ayetle amel etse ve âhirinden de dört ayetten öğüt alsa, kurtulur ve felâha erer.”
[1>Zefir ve şehik, dehşetli bir bela karşısında, insanın nefesini içeriye alırken ve dışarıya verirken çıkardığı inilti seslerini ifade eder.
[2> Mesela, vezir bir cihetle mâliktir, ama padişaha nisbetle memluktür, emir al tındadır. Dün âmir olan biri bugün memur olabilir. Dünün zengini bugün sadakaya muhtaç hâle gelebilir. Allah ise, bizâtihi Mâliktir, her şeyin sahibidir. Mülkünde saltanatı dâimîdir, şeriki yoktur.
[3>Bundan murat, Mü’minun suresinin ilk on ayetidir.