228. DERS (Mü'minun Suresi, 78 - 98) Şeytanın Hemezatı

78- وَهُوَ الَّذِي أَنشَأَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ “O ki, sizin için kulak, gözler ve gönüller yarattı.”Kulak ve gözlerin verilmesi, ortaya konulan ayetleri hissetmeniz içindir.

Kalpler verilmesi ise, bunlar üzerinde düşünmeniz, bunlardan yola çıkarak dinî ve dünyevî menfaatlere istidlalde bulunmanız içindir.

قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ “Ne de az şükrediyorsunuz!”Çünkü bunların şükründe temel esas, yaratılış gayesine uygun kullanılmalarıdır ve bunları veren Zâtı da, Ona hiçbir şerik kılmadan tanımaktır.

 

79- وَهُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي الْأَرْضِ “O ki, yeryüzünde sizi yaratıp çoğalttı.”

O Allah, yeryüzünde sizi yarattı, tenasül yoluyla yerin her tarafına sizi yaydı.

وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ “Ve siz O’nun huzuruna sevk edileceksiniz.”

Böyle her tarafa dağılmanızdan sonra, kıyamet günü O’nun huzurunda bir araya getirileceksiniz.

 

 80- وَهُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ “O ki hayatı verir ve öldürür.”

وَلَهُ اخْتِلَافُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ “Gece ve gündüzün birbirini takibi O’na aittir.”

Gece ve gündüzün birbirini takip etmesi O’nun tasarrufudur, başkası buna güç yetiremez.

Ayet, bunu güneşe verenlere bir reddir.

Gece ve gündüzün ihtilafından murat, peşpeşe gelmeleri olduğu gibi, birbirinden farklı olmaları, biri kısalırken diğerinin uzaması da olabilir.

أَفَلَا تَعْقِلُونَ “Hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?”

Tefekkürle ve teemmülle bunları akletmiyor musunuz?

Ta ki,

-Bunların hepsinin bizden olduğunu,

-Kudretimizin bütün mümkinatı içine aldığını,

-Öldükten sonra sizi diriltmek de imkân dâhilinde olup tahakkuk edeceğini anlayasınız.

 

81- بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْأَوَّلُونَ “Hayır, onlar öncekilerin söylediklerinin benzerini söylediler.”

O Mekke kâfirleri, önceki ecdadları ve kendi dinlerinden olanlar gibi dediler.

 

82- قَالُوا أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَبْعُوثُونَ “Dediler ki: Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı tekrar diriltileceğiz?”

Onların böyle demeleri istib’ad içindir. Yani akıldan uzak görerek yeniden dirilmeyi inkar etmektedirler. “Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı tekrar diriltileceğiz?” diyorlar. Hâlbuki öncesinde zaten toprak idiler, topraktan yaratıldılar.

 

83- لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا هَذَا مِن قَبْلُ “Andolsun, bize de bizden önce atalarımıza da bu vaat yapıldı.”

إِنْ هَذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ “Bu, öncekilerin uydurduğu masallardan başka bir şey değildir.”

 

84- قُل لِّمَنِ الْأَرْضُ وَمَن فِيهَا إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ “De ki: Eğer biliyorsanız söyleyin: Arz ve içinde bulunanlar kimindir?”Eğer ehl-i ilimden iseniz veya bunu bilenlerden iseniz söyleyin bakalım, yeryüzü ve içindekiler kimindir?

Bu üslûbta onları hafife almak ve çok cahil olduklarını ortaya koymak vardır. Öyle ki böyle açık bir meseleyi bile bilmemektedirler. Hâlbuki zerre miktar ilmi olan birinin Allahı inkârı mümkün değildir. Bunun için, onlar daha cevap vermeden verecekleri cevabı şöyle bildirdi:

 

 8ِِ5- سَيَقُولُونَ لِلَّهِ “Allah’ındır” diyecekler.”

Çünkü sarih akıl, en edna bir nazarla bile baktığında, arzın ve içinde olanların yaratıcısının Allah olduğunu itirafa onları mecbur bırakır.

قُلْ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ “De ki: Öyle ise siz hiç düşünüp öğüt almaz mısınız?”

Onlar “Allah” dedikten sonra kendilerine de: Öyleyse tezekkür etmez misiniz, ta ki arzı ve içindekileri yoktan yaratanın, onlara yeniden vücut vermeye kâdir olduğunu bilesiniz. Çünkü ilk olarak yaratmak, onu yeniden yaratmaktan daha kolay değildir.

 

86- قُلْ مَن رَّبُّ السَّمَاوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ “De ki: Yedi kat göklerin Rabbi, büyük Arş’ın Rabbi kimdir?”

Çünkü bunlar, arzdan daha büyüktürler.

 

 8ِِ7- سَيَقُولُونَ لِلَّهِ “Allah’ındır” diyecekler.

قُلْ أَفَلَا تَتَّقُونَ “De ki: Öyle ise O’na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”

Öyleyse, yedi kat göklerin ve o büyük arşın Rabbi olan Zâtın cezasından sakınmanız gerekmez mi? O’ndan sakının, bazı mahlukâtını kendisine şerik yapmayın ve kudretine gayet kolay gelen öldükten sonra yeniden hayat vermek gibi şeyleri inkâr etmeyin.

 

 88- قُلْ مَن بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُجِيرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ “De ki: Eğer biliyorsanız söyleyin: Her şeyin melekûtu elinde olan, kendisi koruyan ama kendisi korunmaya muhtaç olmayan kimdir?”Melekûttan murat, her şeyin yönetimidir. Bundan muradın, Allahın hazineleri olduğu da söylendi.O, dilediğine yardım eder ve korur. Ama O, kimsenin yardımına muhtaç değildir. Yardım ettiğine de kimse mani olamaz.

 

8ِِ9- سَيَقُولُونَ لِلَّهِ “Allah’ındır” diyecekler.”

قُلْ فَأَنَّى تُسْحَرُونَ “De ki: Öyle ise nasıl büyüleniyorsunuz?”Durum bu kadar açık ve deliller bu derece aşikâr iken nereden aldanıyor ve doğru yoldan çevriliyorsunuz?

 

90- بَلْ أَتَيْنَاهُم بِالْحَقِّ “Doğrusu biz onlara hakkı getirdik.”Biz onlara tevhid ve öldükten sonra dirilme gibi gerçek şeyleri getirdik.

وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ “Ama onlar ise yalancıdırlar.”Ama onlar, bunları inkâr ile yalancı hâle geliyorlar.

 

91- مَا اتَّخَذَ اللَّهُ مِن وَلَدٍ “Allah hiçbir evlat edinmemiştir.”

Çünkü Allah, herhangi birinin kendisine denk olmasından mukaddestir.

وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ إِلَهٍ “Ve O’nunla beraber hiçbir ilâh da yoktur.”

O’na ulûhiyette ortak olacak bir ilah yoktur.

إِذًا لَّذَهَبَ كُلُّ إِلَهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ “Aksi takdirde her ilâh kendi yarattığını yanına alır ve elbette onlardan bazısı bazısına galip gelirdi.”Yani, şayet dediğiniz gibi O’nunla beraber ilahlar olsaydı onlardan her biri kendi yarattığını sevk ü idare eder, onlar üzerinde hükümran olur, mülkü diğer ilahların mülkünden farklı bulunurdu. Dünya hükümdarlarında görüldüğü gibi, o zaman ilahlar arasında da karşılıklı savaşlar ve üstün gelme mücadelesi meydana gelirdi. O zaman her şeyin melekûtu Allahın elinde olmazdı.

Bu durumda, Allahtan başka ilahlar olması,

-İcma ile,[1>

-İstikra ile,[2>

-Bütün mümkinatın (varlıkların) Vacib-Vahid olan Allaha dayanmasının delillerle sabit olması ile batıldır.

سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ “Allah, onların yakıştırdıkları şeylerden münezzehtir.”

Allah, çocuğu olmak, şeriki bulunmak gibi onların vasfettikleri şeylerden yücedir, münezzehtir.

Onların vasıflarının fasid olduğu geçen delilden anlaşılmıştır.

 

92- عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ “O, gaybı da, şehadeti de bilir.”

Bu da, Allaha şerik olmasını nefyeden bir başka delildir. Çünkü onlar, gaybı ve şehâdeti bilmekte O’nun tek olduğunda ittifak halindedirler.

فَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ “Öyleyse O, ortak koştukları şeylerden çok yücedir.”

Bundan dolayı, onların ortak koştukları şeylerden çok yücedir.

 

93- قُل رَّبِّ إِمَّا تُرِيَنِّي مَا يُوعَدُونَ “De ki: Ya Rabbi! Eğer onlara yöneltilen tehdidi göstereceksen…”Ya Rabbi, onlara dünya ve ahirette vaat edilen azabın gerçekleştiğini bana göstereceksen…

 

94- رَبِّ فَلَا تَجْعَلْنِي فِي الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ “Ya Rabbi! Bu durumda beni, o zalimler topluluğunda bulundurma.”

Ya Rabbi, beni o zâlimlerle azapta arkadaş kılma.

Hz. Peygambere böyle demesinin emredilmesi,

-Nefis terbiyesi için olabilir.[3>

-Veya “Ve öyle bir fitneden sakının ki, sizden yalnızca zulüm yapanlara dokunmakla kalmaz.” (Enfal, 25) ayetinde nazara verildiği gibi, zâlimlere gelecek bir azabın uğursuzluğunun çevresinde olanları da içine alması ihtimalindendir.

Hasan-ı Basriden şöyle rivayet edilir: Cenab-ı Hak Peygamberine ümmeti içinde bir azap olacağını haber verdi, vaktini ise söylemedi. Böyle bir azaptan sakınması için de bu duayı yapmasını emretti.Ayette “Ya Rabbi” ifadesinin iki defa tekrarı ve başta yer almaları Allaha yalvarmanın, dua etmenin faziletini gösterir.

 

95- وَإِنَّا عَلَى أَن نُّرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَادِرُونَ “Biz, onlara vaat ettiğimiz tehdidi sana göstermeye elbette kadiriz.”Buna kâdiriz, ama tehir ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki onların veya onların nesillerinden gelenlerin bir kısmı iman edecekler.Veya şu mana da olabilir: Sen onların içindeyken de azap vermeye kâdiriz. Ama Sen onların içinde olduğun sürece azap etmeyeceğiz.Ayetin bu kısmı, onların kendilerine vaat edilen azabı inkârları ve alay ederek bir an önce gelmesini istemelerine bir reddir.

Denildi ki: Allahu Teâlâ, Hz. Peygambere onlara vaat edilen azabı gösterdi. Bedir’de önde gelenlerinin öldürülmesi ve daha sonra da Mekkenin fethi ile bu gerçekleşmiş oldu.

 

96- ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ السَّيِّئَةَ “Kötülüğe en güzeliyle karşılık ver.”

Bu da, ona ceza vermemek ve mukabilinde iyi muamelede bulunmakla olur.

Lakin bu, dinde zaafa yol açmayacak şekilde yapılmalıdır.[4>

Denildi ki: İyi karşılıktan murat tevhid, kötülükten murat ise şirktir. Yani, onların şirkine, Sen tevhidi anlatarak mukabelede bulun.Veya, münkere karşı marûf olanı anlat.

Ayette en üstünlük derecesiyle “Kötülüğe en güzeliyle karşılık ver” denilmesi, “kötülüğe iyilikle mukabele et” denilmesinden çok daha beliğdir.

نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ “Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyi çok iyi bilmekteyiz.”Biz onların Seni ne ile vasıflandırdıklarını, Seni hâlinden farklı bir şekilde anlatmalarını en iyi bileniz ve onları cezalandırmaya da her an muktediriz. Öyleyse, onların işini bize bırak:

 

97- وَقُل رَّبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ “Ve de ki: Ya Rabbi! Şeytanların hemezatından sana sığınırım!”Şeytanların hemezâtından murat, onların vesveseleridir. “Hemz” kelimesi “dürtüklemek” manasına gelir. “Atı mahmuzlamak” da bu kökten gelen bir kullanımdır. Şeytanların insanları günahlara teşvikleri böyle dürtüklemeye benzetilmiştir.[5>

“Hemezât” kelimesinin çoğul gelmesi,

-Şeytanların bir defa değil defalarca vesvese vermelerindendir.

-Veya vesveselerin çeşit çeşit olmasındandır.

-Veya muzaf-ı ileyhin çok olmasındandır.[6>

 

98- وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَن يَحْضُرُونِ “Ve onların yanımda bulunmalarından da ya Rabbi sana sığınırım.”Her hangi bir durumda çevremde dolanmalarından da yine Sana sığınırım.

Bazı tefsirlerde,

“Namaz kılarken,

-Kur’an okurken,

-Sekerat hâlinde iken yanımda olmalarından Sana sığınırım” şeklinde açıklanması, bu hâllerin şeytanların vesveselerinden en ziyade sakınılması gereken haller olmasındandır.


[1>İcma, ümmetin her hangi bir meselede ittifak halinde olmasıdır.

[2> İstikra, ayrı ayrı olaylardaki ortak özelliklere dikkat ederek genel bir sonuca varmaktır. “Tümevarım metodu” olarak da isimlendirilir. Mesela, değişik insan fertlerinin ölümünü gördüğümüzde, “bütün insanlar ölümlüdür” şeklinde genel bir sonuca ulaşırız.

[3>Yani, öyle ki, Hz. Peygamber bile kendini garantide görmüyor, kavmine gele cek bir azapta onlarla beraber azap görmekten korkuyor, bundan Allaha sığınıyor.

[4> Merhum Mehmet Akif şöyle der:

“Yumuşak başlı isem kim demiş uysal koyunum.

Kesilir belki ama, çekmeye gelmez boyunum.”

[5> Mahmuzlanan hayvan daha sür’atli gider. Şeytanlar da vesveseleriyle insanları çok daha fazla günah işlemeye sevk ederler. Şimdiki tabirle söylersek “gaz verirler.

[6> Çünkü, şeytan bir tane olmayıp, pek çoktur. “İnsan” dediğimizde bir tür ol duğu gibi, “şeytan” dediğimizde de bir türü ifade eder. Zaten ayette de “şeytan” değil de, “şeytanlar” denilmiştir.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
23. Müminun
Gönderi tarihi: 14-04-2014
1,218 kez okundu
Block title
Block content