23- وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ “Andolsun biz, Nûh’u kavmine gönderdik.”
فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ “O da dedi: Ey kavmim Allah’a ibadet edin.”
Kıssa, insanlara verilen o kadar nimetler varken bunlara nankörlük yapmalarını ve sonunda bu nimetlerin ellerinden alınmasını anlatır.
مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ “Sizin için O’ndan başka bir ilah yoktur.”
Ayetin bu kısmı, ibadet emrinin illetini anlatır.
أَفَلَا تَتَّقُونَ “Artık sakınmaz mısınız?”
Ona ibadeti reddedip başkasına ibadet etmeniz ve sayamayacağınız kadar nimetler vermişken bunlara nankörlük yapmanızdan dolayı size olan nimetlerini elinizden alıp sizi helak etmesinden ve azap vermesinden korkmuyor musunuz?
24- فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِن قَوْمِهِ “Bunun üzerine kavminden inkâr eden ileri gelenler şöyle dediler:” Nûhun kavminin önde gelen kâfirleri, avamdan olanlara şöyle dedi:
مَا هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ “Bu ancak sizin gibi bir beşerdir.”Nûh da sizin gibi bir insan.
يُرِيدُ أَن يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْ “Size üstünlük taslamak istiyor.”
Size üstün gelmek ve hükmetmek istiyor.
وَلَوْ شَاء اللَّهُ لَأَنزَلَ مَلَائِكَةً “Şayet Allah dileseydi, bir melek gönderirdi.”
Şayet Allah peygamber göndermek istese, melekleri peygamber olarak gönderirdi.
مَّا سَمِعْنَا بِهَذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ “Biz önceki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.”
Yani, atalarımızdan O’nun peygamber olduğunu işitmedik.
Veya O’nun demiş olduğu “Allaha ibadet etmek, başka ilahı reddetmek” gibi şeyleri atalarımızdan hiç duymadık.Veya peygamberlik diye bir şeyi atalarımızdan duymadık.
Böyle demeleri,
-İnatlarından olabilir,
-Veya üzerlerinden uzun bir fetret dönemi geçmesindendir.
25- إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ بِهِ جِنَّةٌ “Bu, ancak cinnet getirmiş bir adamdır.”
Onun böyle şeyler söylemesi, kendisindeki cünundandır.
فَتَرَبَّصُوا بِهِ حَتَّى حِينٍ “Öyle ise bir müddet onu bekleyin.”
Dolayısıyla bir süre ona dayanın, bekleyin. Olur ki cünun hâli geçer, normale döner.
26- قَالَ رَبِّ انصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ “Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!” dedi.”Nûh, onların imana gelmesinden ümidini kesince şöyle dua etti:
Ya Rabbi, beni yalanlamalarına karşılık veya yalanlamaları sebebiyle onları helâk ederek veya onlara vaat ettiğin azabı vererek bana yardım et.
27- فَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ أَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا “Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: Bizim nezaretimiz altında ve vahyimizle gemiyi yap.”Biz bu gemiyi nasıl yapacağını Sana öğreteceğiz, hatalı yapmaktan Seni koruyacağız.
فَإِذَا جَاء أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ فَاسْلُكْ فِيهَا مِن كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَن سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْ “Bizim emrimiz gelip de tandır kaynayınca, hercinsten birer çift ve bir de içlerinden, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki ehlini gemiye al.”
“Bizim emrimiz” ifadesinden murat, gemiye binmeleri veya azabın inişiyle ilgili emirdir.
Rivayete göre Hz. Nûha şöyle denildi: “Su, tandırdan fışkırdığında Sen ve Sana tâbi olanlar gemiye binin.”Hanımı, tandırdan suyun fışkırdığını Hz. Nûha haber verince, gemiye bindiler.
Hz. Nûhun ehlinden murat, aile fertleri olabileceği gibi, O’na iman edenler de olabilir.
Gemiye alınmayanlar, küfrü sebebiyle helâkine önceden hükmedilen kimselerdir.
وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا “Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma!”
O zalim olanların kurtulması için bana dua etme.
إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ “Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır!”Çünkü onlar Allaha şirk koşmaları ve günahları sebebiyle zulmetmişlerdir, buna ceza olarak suda boğulacaklardır. Bu durumdaki kimselerle beraber olunmaz, kendilerine şefaat edilmez. Hatta onlardan kurtulmakla Allaha hamdedilir. Ayetin devamı bunu ifade eder:
28- فَإِذَا اسْتَوَيْتَ أَنتَ وَمَن مَّعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ “Sen, yanındakilerle beraber gemiye yerleştiğinde şöyle de:”
الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي نَجَّانَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ “Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah’a hamdolsun.”Nitekim bir başka ayette de şöyle denilmektedir:
“Böylece zulmeden kavmin kökü kesildi. Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.” (En’am, 45)
29- وَقُل رَّبِّ أَنزِلْنِي مُنزَلًا مُّبَارَكًا “Ve de ki: Ey Rabbim! Beni bereketli bir yere kondur.”
Dünya ve ahirette daha ziyade hayra vesile olsun.
وَأَنتَ خَيْرُ الْمُنزِلِينَ “Sen, konuk edenlerin en hayırlısısın.”Bu, Hz. Nûh’un duasına uygun bir senâdır. Bu şekilde senâ, duaya icabet edilmesine bir vesiledir.
Hz. Nûh yalnız olmadığı halde emrin sadece O’na verilmesi,
-Faziletini ortaya koymak,
-O’nun duasının diğerlerine de yeterli olduğunu hissettirmek vardır. Çünkü duası onları da içine almaktadır.
30- إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ “Şüphesiz bunda nice ayetler vardır.”
İşte bunda, yani Nûh’a ve kavmine yapılanlarda, basiret sahibi olan ve ibret alanlara istidlalde bulunacakları, ibret alacakları deliller vardır.
وَإِن كُنَّا لَمُبْتَلِينَ “Biz gerçekten (kullarımızı) imtihan ederiz.”
Biz Nûhun kavmini büyük bir belâ ile mübtela kıldık.Veya “biz bu ayetlerle kullarımızı imtihan etmekteyiz.”
31- ثُمَّ أَنشَأْنَا مِن بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ “Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.”
Bundan murat Âd veya Semud kavmidir.
32- فَأَرْسَلْنَا فِيهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ “Bunun üzerine, onlar arasından şöyle diyen bir elçi gönderdik: Allah’a ibadet edin.”Bu kavim Âd kavmi ise, gönderilen Peygamber Hz. Hûd, Semud kavmi ise Hz. Salihtir. Gönderilen peygamber dışarıdan gelmemiştir, içlerinde yaşarken kendisine vahyedilmiştir.Onlara peygamberin diliyle şöyle dedik: “Allaha ibadet edin...”
مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ “Sizin için O’ndan başka bir ilah yoktur.”
أَفَلَا تَتَّقُونَ “Artık sakınmaz mısınız?”Allahın azabından sakınmaz mısınız?
33- وَقَالَ الْمَلَأُ مِن قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاء الْآخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا “Onun kavminden, Allah’ı inkâr eden, ahirete kavuşmayı yalanlayan ve dünya hayatında kendilerine bol nimet verdiğimiz ileri gelenler şöyle dediler:”“Ahirete kavuşmaktan” murat,
-Ondaki sevap ve cezaya kavuşmaktır.
-Veya haşir yoluyla ikinci hayata gönderilmektir.
مَا هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ “Bu ancak sizin gibi bir insandır.”
يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ “Sizin yediğinizden yer.”
وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ “Ve sizin içtiğinizden içer.”
34- وَلَئِنْ أَطَعْتُم بَشَرًا مِثْلَكُمْ إِنَّكُمْ إِذًا لَّخَاسِرُونَ “Andolsun, kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz mutlaka ziyana uğrarsınız.”Size emrettiği şeylerde, sizin gibi bir insana itaat ederseniz, kendinizi böyle bir itaatle zelil yaptığınızdan dolayı, mutlak zararda olursunuz.
35- أَيَعِدُكُمْ أَنَّكُمْ إِذَا مِتُّمْ وَكُنتُمْ تُرَابًا وَعِظَامًا أَنَّكُم مُّخْرَجُونَ “Öldüğünüz,toprak ve kemik hâline geldiğiniz zaman sizin diriltilip çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?”
Böyle bir hâlde iken mi kabirlerden veya yokluktan tekrar varlık sahasına çıkarılacaksınız?
36- هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَ “Heyhât, o size vaad edilen şey ne kadar uzak!”
Heyhat, o vaat olunduğunuz şey gerçek olmaktan çok çok uzak!
37- إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا “Hayat, bu dünya hayatımızdan ibarettir.”
نَمُوتُ وَنَحْيَا “Ölürüz ve yaşarız.”
Bazımız ölür, bazımız dünyaya gelir.
وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ “Biz tekrar diriltilecek değiliz.”
Biz, ölümden sonra diriltilecek değiliz.
38- إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا “Bu ancak Allah’a karşı yalan uyduran bir adam.”
Söylemiş olduğu “ben Allahın elçisiyim. Öldükten sonra diriltileceksiniz” iddialarında Allah adına yalan uyduran biridir.
وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِنِينَ “Ve biz ona inanacak değiliz.”
39- قَالَ رَبِّ انصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ “Dedi: Ya Rabbi, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!”Peygamber dedi: Ya Rabbi, onlara karşı bana yardım et. Benim için onlardan intikam al. Çünkü onlar beni yalanlıyorlar, inanmıyorlar.
40- قَالَ عَمَّا قَلِيلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِمِينَ “Dedi: Pek yakında onlar pişman olacaklar!”Allah buyurdu: Az zaman sonra onlar gözleriyle azabı gördüklerinde çok pişman olacaklar!
41- فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ “Derken hak sayha (o korkunç ses) onları kıskıvrak yakalayıverdi.”Hz. Cebrail, kalpleri parçalayan dehşetli bir sayha ile seslendi, hepsi ölüp gitti.Sayha ile helâk edilmelerinden hareketle, bu kavmin Hz. Salihin kavmi olduğuna istidlalde bulunuldu.Bu sayhanın “hak” olması,
-Karşı koyulamaz olması,
-Allah tarafından âdil bir ceza olması,
-Veya doğru bir vaat olması yönünden olabilir.
فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاء “Onları çer çöp yığını hâline getirdik.”
Onları, selin geride bıraktığı süprüntü hâline getirdik.
فَبُعْدًا لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ “Zalimler topluluğu Allah’ın rahmetinden uzak
olsun!”Ayet, hem onların hâlini haber vermek, hem de onlara bir beddua manası taşıyabilir. Yani:
-Böylece, zâlimler topluluğu helâk olup gitti.
-Zalimler topluluğunun canı cehenneme!
Ayette “onlar” demek yerine “zâlimler” denilmesi, niçin helâk olduklarının illetini beyan eder.
42- ثُمَّ أَنشَأْنَا مِن بَعْدِهِمْ قُرُونًا آخَرِينَ “Sonra onların ardından başka nesiller getirdik.”
Bunlar, Hz. Lût, Hz. Şuayb gibi peygamberlerin kavimleridir.,
43- مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ “Hiçbir ümmet ne ecelinin önüne geçer, ne de geri kalır.”Hiçbir ümmet, kendi helâki için belirlenen vaktin önüne geçemez, geri de kalmaz.
44- ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَا “Sonra arka arkaya peygamberlerimizi gönderdik.”
كُلَّ مَا جَاء أُمَّةً رَّسُولُهَا كَذَّبُوهُ “Her ümmete peygamberi geldikçe, onuyalanladılar.”
فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُم بَعْضًا “Biz de onları birbiri ardından helâk ettik.”
وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ “Ve onları birer ibretli hikâye yaptık.”
Onlardan geriye sadece hikâyeler kaldı, ibret-i âlem için kendilerini dillere destan kıldık.
فَبُعْدًا لِّقَوْمٍ لَّا يُؤْمِنُونَ “Artık inanmayan böyle bir kavim Allah’ın rahmetinden uzak olsun!”
45- ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَى وَأَخَاهُ هَارُونَ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُّبِينٍ “Sonra birtakım âyetlerimiz ve açık bir ferman ile Musa’yı ve kardeşi Harun’u gönderdik.”
Başka ayette, onların “dokuz mu’cizeyle” gönderildikleri bildirilir.[1>
Ayet metnindeki “sultan-ı mübin”, “hasmı ilzam eden açık delil” demektir.
Bundan murat asa da olabilir. Ayrıca tek olarak zikredilmesi, Hz. Musanın mu’cizelerinin ilki ve esası olmasındandır. Bununla alakalı olarak,
-Asanın yılana dönüşmesi,
-Sihirbazların sihir aletleriyle meydana getirdiklerini yutması,
-Denizi yarması,
-Vurulduğu taştan su fışkırması
-Bekçilik yapması,
-Işık vermesi,
-Meyveli, yeşil bir ağaç hâline gelmesi,
-İp ve kova hâline gelmesi gibi çok mu’cizeler meydana gelmiştir.
Keza, bundan murat Hz. Musanın bütün mu’cizeleri ve ayetlerden murat ise Ona verilen deliller olabilir.
Veya her ikisinden murat, Hz. Musaya verilen mu’cizelerdir. Çünkü mu’cizeler
-Nübüvvetin alâmetleridir,
-Peygamberin iddiasına apaçık delillerdir.
46- إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ “Firavun’a ve ileri gelenlerine.”
فَاسْتَكْبَرُوا “Ama onlar kibre kapıldılar.”
Ama onlar imana ve Peygambere uymaya karşı kibirlendiler.
وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ “Ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk idiler.”
Onlar, ululuk taslayan mütekebbir bir kavim idi.
47- فَقَالُوا أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَ “Bu yüzden şöyle dediler: Kavimleri bize kul köle iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız?”“Beşer” kelimesi hem “Biz ona (Meryem’e) ruhumuzu gönderdik de ona düzgün bir beşer (insan) şeklinde temessül etti.” (Meryem, 17) ayetinde olduğu gibi tek kişi için, hem de “Eğer beşerden (insanlardan) birini görürsen şöyle de: Ben Rahmâna bir oruç adadım.” (Meryem, 26) ayetinde olduğu gibi çok kimse için kullanılır.
Gördüğümüz gibi bu kıssalar, beşer olmakta müştereklikleri sebebiyle peygamberlerin hâllerini kendi hallerine kıyasla nübüvveti inkâr eden kimselerin şüphelerinin ne kadar mesnetsiz olduğunu ortaya koyuyor. Basiret sahibi olanlar, en edna bir dikkatle bunu anlayabilirler. Çünkü her ne kadar insanların ruh cevheri duyular ve idrakte müşterek olsa da, bunlardaki mertebeleri çok çok farklıdır.
Nasıl ki, duyu ve idrakte noksan olan kimseler vardır, idraki kıt bir kimse kolayca bir şeyi anlayamaz. Duyu ve idraki keskin olan kimseler ise çoğu şeyde ve çoğu hallerde tefekkür ve taallüme muhtaç olmadan hemen anlayıverirler. Böylece başkalarının idrak etmediklerini idrak ederler, onların bilmediklerini bilirler. Cenab-ı Hak şu ayetle buna işaret eder:
“De ki: Ben de ancak sizin gibi bir beşerim. Bana ilâhınızın ancak bir ilâh olduğu vahyolunuyor.” (Kehf, 110)
48- فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَكِينَ “Böylece o ikisini yalanladılar, bu yüzden de helâk edilenlerden oldular.”
Böylece denizde boğulmak suretiyle helak edildiler.
49- وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ “Andolsun, Musa’ya kitabı verdik.”Kitaptan murat Tevrattır.
لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ “Ola ki hidayete gelirler.”
Ayetteki “Ola ki hidayete gelirler” diye bahsedilenler Benî İsraildir. Zamirin Firavun ve kavmine ait olması uygun düşmez. Çünkü Tevrat, onların boğulmasından sonra inmiştir.
Ayette hidayetten murat, ilim sahibi olmaları, ilâhî hükümleri bilmeleridir.
50- وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً “Meryemoğlunu ve annesini de bir ayet kıldık.”
Hz. Meryemin, hiçbir beşerle teması olmadan Hz. İsa’yı dünyaya getirmesini bir ayet kıldık.
Burada, ikisinin tek ayet olarak nazara verilmesi vardır.Mana şöyle de olabilir: Hem Meryem oğlu İsa’yı, hem de annesini birer ayet kıldık.
Hz. İsa,
-Yeni dünyaya gelmişken insanlarla konuştu.
-Kendisinden daha nice mu’cizeler zâhir oldu.
Hz. Meryem ise, hiçbir insanla cinsel beraberliği olmadan Hz. İsa’yı dünyaya getirdi.
وَآوَيْنَاهُمَا إِلَى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ “Ve onları, yerleşmeye elverişli,sulu bir tepeye yerleştirdik.”Tepe’den murat, Beyt-i Makdis arazisidir, çünkü yüksek bir yerdir. Veya
-Şam,
-Filistindeki Remle,
-Veya Mısır’da bir tepe de olabilir.Ayetten öyle anlaşılıyor ki, Hz. Meryem ve oğlu Hz. İsa’nın yerleştirildiği yer, geniş bir alandır, sebzesi-meyvesi boldur. Çünkü insanlar böyle bereketli yerleri mesken olarak seçerler.
Burası aynı zamanda suyu bol bir yerdir, akarsuları vardır, bir yeri güzel kılacak, tenezzühe vesile olacak özellikleri kendinde toplamıştır.
51- يَا أَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا “Ey peygamberler! Temiz ve helal olan şeylerden yiyin ve salih amel işleyin.”Ayet, bütün peygamberlere bir nida ve bir hitaptır.
Onlara bir defada böyle hitap edilmiş değildir, çünkü birbirinden farklı zamanlarda gönderilmişlerdir. Bu durumda ayet, her peygambere kendi zamanında böyle hitap edildiğini gösterir. Hz. İsa’ya da böyle hitap edildiği evleviyetle sabit olur.
Ayette,
-Bu tarz hoş nimetlerle nimetlenme sebeplerinin sadece Hz. İsa için söz konusu olmadığına,
-Temiz şeylerin peygamberlere mubah kılınmasının eskiden beri devam eden ilâhî bir hüküm olduğuna bir tenbih vardır.
-Ayrıca, helâl-temiz şeylerden yararlanmayan ruhbanlığa karşı da bir delil söz konusudur.
Veya “ey peygamberler…” ifadesi, Hz. İsa ve annesi tepeye yerleştirildiklerinde onlara hikâye yoluyla anlatılan bir durumdur. Yani, “biz peygamberlere böyle dedik.”
Dolayısıyla siz de onlara uygun, size rızık olarak verilen temiz şeylerden yiyin.”
Denildi ki: Hitap Hz. İsa’yadır. Çoğul olarak gelmesi tazim içindir.
Ayet metnindeki tayyibat, mübah kılınan şeylerin lezzetli olanlarıdır.
Tayyibatın tarifinde şöyle de denildi: Helâl, sâfi, kıvamlı yiyeceklerdir.
Helâl, kendisinde Allaha isyan olmayandır.Sâfi, kazanırken kişinin Allahı unutmadan kazandığıdır.Kıvamlı olan ise, nefsi tutan, aklı muhafaza edendir.“Salih amel işleyin”Çünkü sizin varlığınızdan maksad ve Rabbiniz nezdinde fayda veren, salih ameldir.
إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ “Çünkü ben yaptıklarınızı bilenim.”
Dolayısıyla, ne yapmışsanız onun karşılığını veririm.
52- وَإِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً “Ve işte bu, tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir (tek din olarak
sizin dininizdir).”İşte böyle, sizin dininiz bir tekdir. İnançta ve dinin asıllarında hep aynıdır.
وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ “Ve ben de Rabbinizim, öyleyse benden sakının.”
Öyleyse ayrılığa düşmekten, dine ters şeyler söylemekten sakının!
53- فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ زُبُرًا “(İnsanlar ise, din) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler.”Ama onlar din işlerini parça parça ettiler, her biri bir tarafından tutup çektiler, çeşitli dinler hâline getirdiler.
Veya fırkalara bölündüler, gruplara ayrıldılar.
كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ “Her grup kendinde bulunan ile sevinmektedir.”
Bu gruplardan her biri kendini beğenir, kendilerinin hak üzere olduklarına inanır.
54- فَذَرْهُمْ فِي غَمْرَتِهِمْ حَتَّى حِينٍ “Öyleyse sen onları bir zamana kadar, gaflet ve şaşkınlıklarıyla baş başa bırak!”Öyleyse sen, onlar öldürülünceye veya ölünceye kadar kaldıkları cehalet havuzunda onları terk et.Ayet metninde geçen “ğamre” kelimesi, “boyu aşan su” demektir. Cehaletin her taraftan kendilerini kuşatması böyle bir teşbihle ifade edilmiştir.
[1> Bkz. İsra 101 ve Neml 12.