220. DERS (Hac Suresi, 25 - 37) Hac ve Kurban

25- إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ الَّذِي جَعَلْنَاهُ لِلنَّاسِ سَوَاء الْعَاكِفُ فِيهِ وَالْبَادِ “İnkâr edip Allah’ın yolundan ve içinde yerli ve misafir bütün insanları eşit kıldığımız Mescid-i Haram’dan alıkoyanlar (azabı hak etmişlerdir.)

“Alıkoyanlar” ifadesi geniş zaman sığasıyla gelmesiyle, onların devamlı böyle yaptıklarını anlatır.

وَمَن يُرِدْ فِيهِ بِإِلْحَادٍ بِظُلْمٍ نُذِقْهُ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ “Kim de orada zulmederek haktan sapmak isterse, biz ona elem dolu bir azaptan tattıracağız.”

 

26- وَإِذْ بَوَّأْنَا لِإِبْرَاهِيمَ مَكَانَ الْبَيْتِ “Hani İbrahim’e Kâbe’nin yerini belirlemiştik:”

Denildi ki: Ka’be, tufan günlerinde semaya yükseltildi, yeri kayboldu. Allahu Teâlâ Hz. İbrahime gönderdiği bir kokuyla, onun yerini bildirdi. Hz. İbrahim de Ka’benin çevresini temizledi, eski temeli üzere onu bina etti.

أَن لَّا تُشْرِكْ بِي شَيْئًا (Ve Ona şöyle demiştik:) Sakın bana hiçbir şeyi ortak koşma!”

وَطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْقَائِمِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ “Ve tavaf edenler, kıyamaduranlar, rükû edenler ve secdeye varanlar için Beytimi tertemiz et.”Yani, Ka’beyi İbrahime “ibadette hiçbir şeyi Allaha ortak koşma, Beytimi onu tavaf eden ve orada namaz kılanlar için putlardan ve kirlerden tertemiz kıl” diye hazırladık.

Ayette namazdan, namazın rükünleri olan “kıyam, rükü ve secde” ile bahsedilmesi, bunların her birinin tek başına Ka’benin hazırlanması için yeterli olduğuna delâlet içindir. Böyle olunca, hepsini birden yapanlar için, elbette böyle bir Ka’be hazırlanması layıktır.

 

27- وَأَذِّن فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ “İnsanları hacca çağır.”

Rivayete göre Hz. İbrahim Ebu Kubeys dağına çıktı, “ey insanlar! Rabbinizin Beytini haccediniz” diye nida etti. Allahu Teâlâ haccetmesi ilminde mukadder olanlara, dünyanın doğusunda batısında her yerdeki insanlara, babalarının sulbünde ve analarının rahminde bu sesi duyurdu.

Denildi ki: Hitap, Hz. Peygamberedir. Veda haccında bununla emredilmişti.

يَأْتُوكَ رِجَالًا وَعَلَى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْتِينَ مِن كُلِّ فَجٍّ عَمِيقٍ “Gerek yaya olarak gerekse derin vadiler aşarak uzak yollardan gelen yorgun binekler üzerinde sana gelsinler.”Gerek yaya, gerekse bineklerine binmiş bir şekilde, yorgun – argın vaziyette uzun yollar kat ederek gelsinler.

 

28- لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ “Ta ki kendilerine ait birtakım menfaatlere şahid olsunlar.”

Dinî ve dünyevî menfaatlerine ulaşsınlar.

“Menfaatler” anlamındaki “menafi” kelimesinin elif-lâmsız gelmesi, bundan muradın bu ibadete mahsus bir kısım menfaatler olmasındandır.

وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ فِي أَيَّامٍ مَّعْلُومَاتٍ عَلَى مَا رَزَقَهُم مِّن بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ “Kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlara karşılık belli günlerde (kurban ederken) Allah’ın adını ansınlar.”

Kurbanlıkların hazırlanması ve kesilmesinde Allahın adını ansınlar.

Denildi ki: “Allahın adını anmak” hayvanların boğazlanmasından kinayedir. Çünkü, Müslümanlar nezdinde Allah adı anılmayan bir boğazlama düşünülemez. Boğazlamadan böyle söz edilmesi, bundan asıl maksadın Allaha yakınlık olduğuna tenbihte bulunmak içindir.

“Belli günler”den murat, Zilhicce ayının onudur.

Veya kurban günleridir.

“Allah’ın adını ansınlar.”

Çünkü, Allahu Teâlânın eti yenilen kurbanlık hayvanları ihsan etmesi, zikri gerektirir.

فَكُلُوا مِنْهَا “Artık siz de onlardan yiyin.”

Burada “onlardan yiyin” emri, “yiyebilirsiniz” anlamında mubahlık ifade eder. Ayrıca, İslam öncesi cahiliye döneminde, hacc günlerinde kurbanlık hayvanların etini yemekten sakınırlardı. Ayetin bu ifadesi, öyle yanlış bir anlayışı da ortadan kaldırmak içindir.

وَأَطْعِمُوا الْبَائِسَ الْفَقِيرَ “Yoksula, fakire de yedirin.”

Buradaki emir ise, vücup ifade eder.

 

29- ثُمَّ لْيَقْضُوا تَفَثَهُمْ “Sonra kirlerini giderip temizlensinler.”Sonra, ihramdan çıkarken bıyıklarını kısaltmak, tırnaklarını kesmek, koltuk altını ve kasıklarını traş etmek gibi temizliklerle kirlerini gidersinler.

وَلْيُوفُوا نُذُورَهُمْ “Adaklarını yerine getirsinler.”

Haclarında adamış oldukları iyilikleri yerine getirsinler.

Denildi ki: Bundan murat, haccın gerektirdiği durumlardır.

وَلْيَطَّوَّفُوا بِالْبَيْتِ الْعَتِيقِ “Ve Beyt-i atik’i tavaf etsinler.”

Farz olan tavafı yapsınlar.

Denildi ki: Bundan murat, veda tavafıdır.

Ka’beye “Beyt-i atik” yani “eski, kadim Beyt” denilmesi, yeryüzünde ilk mabed olmasındandır.

Veya bu kelime “hür” anlamındadır. Ka’be, zorba hükümdarların saldırısından daima korunmuş, hep hür kalmıştır. Ka’beye yönelip onu yıkmak isteyen nice hükümdar çıkmış, ama Allah bunlara engel olmuştur. Haccacın durumu ise, farklıdır. O, Ka’beye saldırmak için değil, oraya sığınmış olan İbnu Zübeyr’i çıkarmak için gelmişti.

 

30- ذَلِكَ “Durum budur.”

ذَلِكَ Bu ve emsali edatlar, iki kelâm arasını ayırmak için kullanılır.

وَمَن يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللَّهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَّهُ عِندَ رَبِّهِ “Kim Allah’ın haramlarına saygı gösterirse; bu, Rabbinin katında kendisi için bir hayırdır.”

Kim, Allahın hükümlerine ve çiğnenmesi caiz olmayan esaslara veya hareme ve hacla ilgili mükellefiyetlere saygı duyarsa, kendisi hakkında hayırlı olur.

Denildi ki: “Allahın haramları” ifadesinden murat; Ka’be, Mescid-i Haram, Beled-i Haram, yani Mekke, Haram aylar ve Muharrem ayıdır.[1>

Bunlara tazimde bulunmak, o kimse için elbette hayırlıdır. Rabbi nezdinde sevaba ulaşır.

وَأُحِلَّتْ لَكُمُ الْأَنْعَامُ إِلَّا مَا يُتْلَى عَلَيْكُمْ “Size bildirilenler dışında diğer hayvanlar helal kılındı.”

Ölü eti ve Allah adına değil de başkası namına kesilenler gibi haram kılınanlar arızi bir durumdan dolayı haram kılınmışlardır. Öyleyse, aslında Allah’ın haram kılmadığı bahira ve saibe gibi hayvanları bu hükümden dışarıya çıkarmayın.[2>

فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْأَوْثَانِ “O halde putlardan kaynaklanan pislikten kaçının.”

Pislikten kaçar gibi putlardan uzak durun.

Ayet, onları tazimden son derece nehyeder ve onlara ibadetten de uzaklaştırır.

وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِ “Ve yalan sözden kaçının.”

Bu ifade, “tahsisden sonra tamim”dir.[3> Çünkü putlara tapmak, yalanın başı durumundadır.

Kâfirler bahira ve saibe gibi hayvanları haram kılıyor, putlara saygı gösteriyor ve bir de üstelik bunları Allah emretmiş gibi O’na iftira ediyorlardı.

Cenab-ı Hak, saygı gösterilmesi gereken ilâhî hükümlere teşvikte bulunduktan sonra, burada da kâfirlerin durumunu reddetti.

Hz. Peygamber “Yalan söz, Allaha şirk koşmaya denk gelir” buyurdu. Bunu üç kere tekrarladı ve ardından bu ayeti okudu.

Yalan söylemek, realiteden sapmak ve çevrilmektir.

 

3ِِ1- حُنَفَاء لِلَّهِ غَيْرَ مُشْرِكِينَ بِهِ “Allah’a yönelen, O’na ortak koşmayan kimseler (olun).”

Put pisliklerinden ve yalan sözden kaçınırken, ibadetinizi sırf Allah için yapın, hiçbir şeyi Ona şerik kılmayın.

وَمَن يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَكَأَنَّمَا خَرَّ مِنَ السَّمَاء فَتَخْطَفُهُ الطَّيْرُ أَوْ تَهْوِي بِهِ الرِّيحُ فِي مَكَانٍ سَحِيقٍ “Allah’a ortak koşan kimse, sanki gökten düşmüş de kuşlar onu kapıyor veya rüzgar onu uzak bir yere sürüklüyor gibidir.”Allaha ortak koşan kimse, imanın zirvesinden küfür çukuruna düşmüş olur. Bu cihetle gökten düşen kimseye benzetilmiştir.

Kuşların onu kapması, süflî arzuların onun fikrini dağıtmasını anlatır.

Rüzgârın onu uzak bir yere sürüklemesi ise, şeytanın onu dalalete sevkiyle bütün bütün yoldan çıkmasıdır.

Ayette geçen “veya” ifadesi (Bakara, 19) da olduğu gibi muhayyerlik ifade edebilir.[4>

Veya, şirk koşanların sınıflarını gösterir. Çünkü, müşriklerden bir kısmı için artık bir kurtuluş yolu kalmamıştır. Bir kısmı ise, tevbe ile kurtuluşu mümkün kimselerdir.[5>

Ayette anlatılan durum, “mürekkep teşbih” de olabilir. Yani, kim Allaha şirk koşarsa kendini helâk etmiş olur. Onun hâli, bu iki helâkten birine benzer.

 

32- ذَلِكَ “Bu böyledir.”

وَمَن يُعَظِّمْ شَعَائِرَ اللَّهِ فَإِنَّهَا مِن تَقْوَى الْقُلُوبِ “Ve kim Allah’ın şeairine saygı gösterirse, şüphesiz o kalplerin takvasındandır.”

Allahın şeairi,

-Allahın dini,

-Haccın farzları ve onunla ilgili belli ibadet yerleri,

-Ka’beye adanmış kurbanlıklardır. Sonrası nazara alındığında en uygunu budur.

Bu kurbanlıkların tazimi; güzel, gösterişli ve pahalı olanı seçmektir.

Rivayet edilir ki, Hz. Peygamber, hacda yüz deve kurban etmişti. Bunlar içinde Ebu Cehile ait burnunda altından nişan olan seçkin bir deve de vardı.

Hz. Ömer de, kendisinden üçyüz dinara satın alınmak istenen asil bir deveyi hacda kurban etmişti.

Takvanın kalbe nisbet edilmesi,

-Kalbin, takva ve fücurun kaynağı olmasından,

-Veya bunları emretmesinden dolayıdır.

 

33- لَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى “Sizin için onlarda belli bir süreye kadar bir takım faydalar vardır.”

ثُمَّ مَحِلُّهَا إِلَى الْبَيْتِ الْعَتِيقِ “Sonra varacakları yer, Beyt-i atik’tir.”

Bunlar Allah için kurban edilinceye kadar, siz bunların sütünden, yavrulamalarından, yünlerinden, kıllarından istifade edersiniz. Sonra kurban etme vakti gelince, bunlar Ka’beye götürülür.

Yani, kurban edinceye kadar, bunlarda sizin için dünyevî menfaatler vardır. Sonrasında ise dinî menfaatleri çok daha büyüktür.

Beyt-i Atik’den murat, amellerin kendisine yükseldiği veya sevaplarının verildiği Beyt-i Mamur veya cennet de olabilir.

Bununla, onlara yapılan muamelelerin diğer âlemde değerlendirileceği anlaşılır.

 

34- وَلِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَى مَا رَزَقَهُم مِّن بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ “Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık.”Biz, her din ehline, başkasını değil yalnızca Allahı ansınlar ve ibadetlerini (kurbanlarını) sırf O’nun rızası için yapsınlar diye kendisiyle Allaha yaklaşacakları bir kurban ibadeti koyduk.

Kurban ve benzeri ibadetlerden maksad, Mabudun hatırlanması, anılmasıdır.

Ayette, kurbanın sadece koyun, sığır, deve gibi hayvanlardan olacağına bir tenbih vardır.[6>

فَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَلَهُ أَسْلِمُوا “Öyleyse ilâhınız bir tek ilâhtır. Şu hâlde yalnız O’na teslim olun.”Öyleyse sırf O’na yakın olmaya çalışın, sadece O’nun ismini anarak kurbanlarınızı kesin, yaptığınız ibadetlere şirk şaibesi karıştırmayın.

وَبَشِّرِ الْمُخْبِتِينَ “Mütevazi olanları müjdele!”

İhlaslı, alçak gönüllü kimseleri müjdele.

 

35- الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ “Ki onlar, Allah anıldığında kalpleri ürperir.”Bunlar, Allah zikredildiğinde, celâl şualarının kalplerine doğması sebebiyle, O’nun heybetinden kalpleri ürperir.

وَالصَّابِرِينَ عَلَى مَا أَصَابَهُمْ وَالْمُقِيمِي الصَّلَاةِ “Başlarına gelene sabreden, namaz kılan kimselerdir.”Dinî mükellefiyetler ve musibetler karşısında sabrederler. Namazlarını vaktinde kılarlar.

وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ “Ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizdeninfak ederler.”

Onlara rızık olarak verdiklerimizden hayır yollarında harcarlar.

 

36- وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُم مِّن شَعَائِرِ اللَّهِ “Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın şeairinden kıldık.”

Ayet metninde geçen “büdn” “bedene” kelimesinin çoğuludur, develer için kullanılır. Deveye bu isim verilmesi, bedeninin iri olmasındandır.

O develeri, Allahın yol olarak ortaya koyduğu dinin alâmetlerinden kıldık.

لَكُمْ فِيهَا خَيْرٌ “Sizin için onlarda hayır vardır.”

Size, bunlarda dinî ve dünyevî menfaatler vardır.

فَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا صَوَافَّ “Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde) üzerlerine Allah’ın adını anın.”

Bunları boğazlarken “Allahu Ekber, Allahu Ekber, La ilahe illallahu Vallahu Ekber. Allahım, bunlar Sendendir, yine Sana gelmektedir.” diyerek üzerlerine Allahın adını anın.

فَإِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْقَانِعَ وَالْمُعْتَرَّ “Yanları üzere yere düştüklerinde onlardan hem siz yiyin, hem de istemeyene ve isteyene yedirin.”

“Yanları üzeri yere düşmek” ölmelerinden kinayedir.

كَذَلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ “Onları böylece hizmetinize verdik, ola ki şükredersiniz.”

Vasfettiğimiz şekilde onları ayakta iken kesebilmeniz gibi, büyük ve kuvvetli olmalarıyla beraber biz onları size musahhar kıldık. Onları alıp götürebiliyor, bağlayabiliyor, ayakta tutabiliyor, sütlerini alabiliyorsunuz.Bizim bunları size itaatkâr kılmamız, ibadetle ve ihlâsla nimetlerimize şükretmeniz içindir.

 

37- لَن يَنَالَ اللَّهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَاؤُهَا “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz.”

Bu kurban edilen hayvanların, hem sadaka olarak verilen etleri, hem de akıtılan kanları Allaha ulaşmaz, O’nun rızasını ve kabulünü celbetmez.

وَلَكِن يَنَالُهُ التَّقْوَى مِنكُمْ “Ancak sizin takvanız O’na ulaşır.”

Lakin, bunları kalplerinizdeki takvanın bir tezahürü olarak yaptığınızda, böylesi Allaha ulaşır. Çünkü kalbinizdeki takva sizi,

-Allahın emrini tazime,

-O’na yakınlık aramaya,

-İbadeti O’nun için yapmaya sevkeder.

Sebeb-i Nüzûl

Denildi ki: Cahiliye insanları kurban kestiklerinde, kurbanın kanını Ka’beye sürer, bunu Allaha yakınlık vesilesi sayarlardı. Müslümanlar da böyle yapmaya niyetlenince ayet nazil oldu.

كَذَلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ “Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız.”

Kurban edilen hayvanlar ve özellikle o iri bedenli develerin musahhar kılınması bir önceki ayette nazara verilmişken burada tekrar söylenmesi, nimeti hatırlatmak içindir.

Ve başkasının kâdir olmadığı şeylere O’nun kâdir olduğunu görüp azametini bilmeniz, kibriyanın (büyüklüğün) O’na mahsus olduğunu ilan etmeniz içindir.

Denildi ki: Bundan murat ihramdan çıkışta ve kurban keserken tekbir getirmektir

Allah size bunlardan istifade yolunu ve bunlarla kendisine yakınlık elde edilmesini göstermesine mukabil, siz de O’nu büyük olarak tanıyınız, büyüklüğünü “Allahu Ekber” ile ilan ediniz.

وَبَشِّرِ الْمُحْسِنِينَ “Muhsin olanları müjdele.”

Yaptıklarını Allah için yapan, terk ettiklerini de yine Onun için terk eden muhlisleri müjdele!


[1>Haram ve hürmet aynı kökten gelir. Burada, Allahın önem verdiği şeylere in sanların da hürmet etmesi gerektiğine dikkat çekilmiştir.

[2>Bunlarla ilgili olarak bkz. Maide, 103. ayetin açıklaması.

[3> “Putlar ilahtır” sözü de bir yalandır. Önce putlardan kaçınma emri verilmiş, ardından da genel anlamda her türlü yalandan sakınma emri gelmiştir.

[4>Yani, “Allaha şirk koşan birinin hâli şuna benzer… Veya şöyle de bakabilirsin” şeklinde bir anlatımdır 

[5> Bu yoruma göre, birinci temsil artık kurtuluşa yol kalmamış olanlara, ikinci temsil ise, kurtulma ihtimali olanlara bakar. Çünkü semadan düşüp parça parça olan ve kuşların parçalarını toplayıp yediği kimsenin tekrar hayata dönmesi düşünülemez. Ama, rüzgarın uzak bir yere götürdüğü kimse, tekrar yola gelebilir.

[6> Ayette geçen “behîmetü’l-en’am” ifadesi bunu anlatır. Dolayısıyla, tavuk, kaz gibi eti yenilen hayvanlardan kurban olmaz.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
22. Hac
Gönderi tarihi: 14-04-2014
2,627 kez okundu
Block title
Block content