58- وَالَّذِينَ هَاجَرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ ثُمَّ قُتِلُوا أَوْ مَاتُوا لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللَّهُ رِزْقًا حَسَنًا “Allah yolunda hicret edip de sonra öldürülmüş veya ölmüş olanlara gelince, elbette Allah, onları güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır.”Savaşta şehit olan veya normal yolla vefat eden bu muhacirler için cennet ve cennet nimetleri vardır.
Ayette savaşta şehit olanla normal yolla vefat edene aynı vaatte bulunulması, her ikisinin de aynı maksatta olmaları ve aynı ameli yapmalarındandır.
Sebeb-i Nüzûl
Rivayete göre bazı sahabiler Hz. Peygambere şöyle sordular: “Ya Rasûlllah, savaşta şehit olanlar Allahın vereceği hayrı öğrendik. Onlar cihad ettikleri gibi biz de Seninle beraber cihad ediyoruz. Öldüğümüzde bize ne var?”
Onların bu suallerine cevap olarak üstteki ayet nazil oldu.
وَإِنَّ اللَّهَ لَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ “Çünkü Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır.”
Çünkü O, hesapsız rızık verir.
59- لَيُدْخِلَنَّهُم مُّدْخَلًا يَرْضَوْنَهُ “(Allah) elbette onları hoşnud olacakları bir yere koyacaktır.”Sevdikleri her şeyin içinde olduğu cennete onları alacaktır.
وَإِنَّ اللَّهَ لَعَلِيمٌ حَلِيمٌ “Şüphesiz Allah Alîm’dir – Halîm’dir.”
Allah Alîm’dir, onların hem şimdiki hem de ahiretteki hallerini bilir.
Halîm’dir, ceza vermekte acele etmez.
60- ذَلِكَ “Bu böyledir.”
وَمَنْ عَاقَبَ بِمِثْلِ مَا عُوقِبَ بِهِ ثُمَّ بُغِيَ عَلَيْهِ لَيَنصُرَنَّهُ اللَّهُ “Kim kendisine yapılan saldırıya aynı ile karşılık verir de, sonra kendisine zulüm yapılırsa, muhakkak ki, Allah ona yardım eder.”
Her kim kendisine verilen eziyete misliyle mukabele eder, kısasta ileri gitmezse, sonra tekrar kendisine eza ve zulüm vaki olursa Allah elbette ona yardım eder.
إِنَّ اللَّهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ “Şüphesiz Allah Afüvv – Ğafur’dur (çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır).”
Şûra, 43 ayetinde daha efdal olan sabır ve bağışlamak nazara verildi. Ama kişi bunu terk ile, keyfine uyup intikam almada haddini aşsa, Allah bu kimseye affedicidir, bağışlayıcıdır.
Ayette, tarîz yoluyla af ve mağfirete teşvik vardır. Çünkü Allahu Teâlâ sonsuz kudretiyle ve şanının yüceliğiyle beraber mademki af ve mağfiret ediyor. Başkasının böyle bir durumda benzeri şekilde affetmesi evleviyetle sabit olur.
Ayette, o durumda Allahu Teâlânın ceza da verebileceğine bir tenbih vardır. Çünkü af, ancak ceza verebilecek iken vermeyen kimse için söz konusudur.
61- ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ “Çünkü Allah, geceyi gündüzün içine girdirir, gündüzü de gecenin içine girdirir.”
İşte bu yardım şu sebepledir:Allahu Teâlâ, işlerin bir kısmını bir kısmına üstün kılmaya kadirdir. Onun âdeti, birbirine zıt şeyler arasında münavebeyi esas almıştır. Bunlardan biri de, gece ve gündüzün birbirine girdirilmeleridir. Allah, bunlardan daha önce noksan kıldığını ziyadeleştirir. Veya güneşi batırarak gündüzün ışığının yerine gecenin karanlığını getirir. Güneşi doğdurarak da aksini yapar.
وَأَنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ “Ve şüphesiz Allah, Semî’dir – Basîr’dir.”
Ve şüphesiz Allah Semi’dir, hem eziyet edeni, hem de edileni işitir. Basîr’dir, her ikisinin fiillerini bilir, hiçbirini ihmâl etmez.
62- ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ “Çünkü Allah, şüphesiz Hak’tır.”
İşte, işaret edilen Allahın mükemmel kudret ve ilmi şundandır:
O, tek Vacibu’l-vücuddur. Çünkü O’nun vacibu’l-vücud ve tek olması, icad edilen her şeyin O’na dayanmasını, O’nun hem zâtını, hem de başka her şeyi bilmesini gerektirir.
Cenab-ı Hakkın “Hak” olması şöyle de değerlendirilebilir: O’nun ilah oluşu sabittir. Çünkü her şeye gücü yetmeyen ve herşeyi bilmeyen ilah olamaz.
وَأَنَّ مَا يَدْعُونَ مِن دُونِهِ هُوَ الْبَاطِلُ “O’nu bırakıp tapındıkları ise hep bâtıldır.”İnsanların O’nun dışında ilah olarak çağırdıkları, hadd-i zâtında madumdur, uluhiyeti batıldır.
وَأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ “Ve şüphesiz Allah, Aliyy – Kebîr’dir.”
Ve şüphesiz Allah, mahlûkatına karşı yücedir, kendisine bir şerik olmasından büyüktür. Şanı O’ndan daha yüce, saltanatı O’ndan daha büyük bir şey yoktur.
63- أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنزَلَ مِنَ السَّمَاء مَاء فَتُصْبِحُ الْأَرْضُ مُخْضَرَّةً “Görmedin mi Allah gökten bir su indirdi de yeryüzü bununla yemyeşil oluyor?”Burada soru, takrir içindir. Yani, böyle olduğunu gördün.Yağmurun indirilişi geçmiş zaman sığasıyla anlatılırken, yeryüzünün yeşillenmesi geniş zamanla ifade edildi. Bunda, yağmurun eserinin hemen bitmeyip bir süre devam ettiğine delâlet vardır.
إِنَّ اللَّهَ لَطِيفٌ خَبِيرٌ “Şüphesiz Allah Latîf – Habîr’dir.”Şüphesiz Allah Latîf’tir, O’nun ilmi veya lütfu büyük – küçük her şeye ulaşır.Habîr’dir, zâhirî ve batınî, (görülen ve görülmeyen) tedbirlerden haberdardır.
64- لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ “Göklerde ve yerde ne varsa hep O’nundur.”
Onun olduğu için, onları size itaat ettirdi, menfaatinize uygun hâle getirdi.
وَإِنَّ اللَّهَ لَهُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ “Ve şüphesiz Allah, Ğanî – Hamîd olan O’dur.”
65- أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُم مَّا فِي الْأَرْضِ وَالْفُلْكَ تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِأَمْرِهِ “Görmedin mi, Allah bütün yerdekileri ve emriyle denizde akıp giden gemileri emrinize verdi.”
وَيُمْسِكُ السَّمَاء أَن تَقَعَ عَلَى الْأَرْضِ إِلَّا بِإِذْنِهِ “Göğü de izni olmaksızın yere düşmekten o tutuyor.”Semanın arza düşmesi, kıyamet günü gerçekleşecektir.
Ayette semanın kendi zâtı itibarıyla durduğunu söyleyenlere bir red vardır. Çünkü sema cisim olmada diğer cisimlere eşittir. Böyle olunca, diğer cisimlerin düşmesi söz konusu olduğu gibi, sema da ilâhî irade olmasa yere düşecek konumdadır.
إِنَّ اللَّهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ “Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatlidir,çok merhametlidir.”
Çünkü,
-Onlara âleme bakıp istidlalde bulunma sebeplerini müheyya kıldı.
-Kendilerine fayda kapılarını açtı.
-Zarar verici ne varsa, onlardan def etti.
66- وَهُوَ الَّذِي أَحْيَاكُمْ “Size hayatı veren O’dur.”
Sizler bir zaman cansız unsurlar ve nutfeler iken, O size hayat verdi.
ثُمَّ يُمِيتُكُمْ “Sonra sizi öldürür.”
Eceliniz geldiğinde sizi öldürür.
ثُمَّ يُحْيِيكُمْ “Sonra (yeniden) hayat verir.”
Ahirette sizi diriltir.
إِنَّ الْإِنسَانَ لَكَفُورٌ “İnsan gerçekten çok nankördür.”
Ama insan, Allahın nimetleri bu kadar aşikar iken, yine de nankörlük yapar, nimetleri inkâr eder.
67- لِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنسَكًا هُمْ نَاسِكُوهُ “Biz her ümmet için kendisiyle amel edecekleri bir ibadet yolu verdik.”Biz, her dinin ehline bir ibadet tarzı, kendisiyle ibadet edecekleri bir şeriat verdik. Onlar, o şeriata göre dinlerini yaşarlar.
Denildi ki: Ayetten murat, her din ehline verilen özel bayramdır.
فَلَا يُنَازِعُنَّكَ فِي الْأَمْرِ “O hâlde, din işinde asla seninle çekişmesinler.”
Öyleyse, diğer din mensupları din hususunda veya ibadetler hakkında Seninle tartışmasınlar. Çünkü çoğu cahil ve inatçı kimselerdir.
Veya mana şu olabilir: Çünkü Senin dinin, tartışma kabul etmeyecek şekilde gözler önündedir.Denildi ki: Ayetten murat, Hz. Peygamberi onların sözüne iltifat etmekten, kendilerine tartışmayı netice verecek şekilde münazara imkânı vermekten bir nehiydir. Çünkü münazara ancak hakkı araştıran kimselere fayda verir. Bunlar ise, inatçı, mücadele ehli kimselerdir.
Veya ayet, Hz. Peygamberi onlarla tartışmaktan nehyeder.
Sebeb-i Nüzûl
Denildi ki: Ayet, Huzaa kâfirleri hakkında indi. Müslümanlara şöyle demişlerdi: “Size ne oluyor ki, kendi öldürdüğünüzü yiyor, ama Allahın öldürdüğünü yemiyorsunuz?”
وَادْعُ إِلَى رَبِّكَ “Ve Rabbine davet et.”
Rabbinin birliğine ve yalnızca ona ibadet etmeye davet et.
إِنَّكَ لَعَلَى هُدًى مُّسْتَقِيمٍ “Çünkü sen hiç şüphesiz hakka götüren dosdoğru bir yol üzeresin.”
68- وَإِن جَادَلُوكَ فَقُلِ “Eğer seninle tartışırlarsa, de ki:”
Hak zâhir olmuş, delillerle bilinmiş iken yine de seninle mücadele ederlerse, onlara de ki:
اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ “Allah yaptıklarınızı en iyi bilendir.”
Allah, yapmış olduğunuz bu bâtıl mücadeleyi ve diğer işlerinizi en iyi bilendir, bunlara göre size karşılık verecek, cezalandıracaktır.
Ayet, şefkat ile onlara bir uyarıdır.
69- اللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ “Allah, hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında kıyamet günü aranızda hüküm verecektir.”
Allah, içinizdeki mü’min ve kâfirler arasında sevap ve ceza ile hükmedecektir.
O, dünyada deliller ve ayetlerle aranızda hüküm verdiği gibi, diğer alemde de din hususunda ihtilafa düştüğünüz şeylerde hüküm verecektir.
70- أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاء وَالْأَرْضِ “Bilmedin mi Allah, gökte ve yerde ne varsa hepsini bilir.”Hiçbir şey O’na gizli değildir.
إِنَّ ذَلِكَ فِي كِتَابٍ “Şüphesiz bunlar bir kitaptadır.”“Kitap”tan murat levh-i mahfuzdur. Allah her şeyi daha olmazdan önce orada yazmıştır. Dolayısıyla, (ey peygamber!) bizim ilmimiz ve hıfzımız varken, onların durumu Seni kederlendirmesin.
إِنَّ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ “Şüphesiz bunlar Allah’a pek kolaydır.”
O şeyi kuşatmak ve levh-i mahfuzda sabit kılmak veya aranızda hükmetmek Allaha çok kolaydır. Çünkü O’nun ilmi, Zâtının gereğidir, bütün malumatı eşit bir şekilde bilir.
71- وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا وَمَا لَيْسَ لَهُم بِهِ عِلْمٌ “Onlar Allah’ı bırakıp da O’nun, haklarında hiçbir delil indirmediği ve kendilerinde de bir bilgi bulunmayan şeylere taparlar.”Onlar, Allahın dışında bir kısım batıl mabutlara,
-Allahtan, bunlara ibadet edilmesini caiz gösteren bir delil olmadan,
-Ve aklın zorunlu olarak bildiği ve delille ulaştığı bir sonuç bulunmadan ibadet ediyorlar.
وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِن نَّصِيرٍ “Ve zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.”
Böyle bir zulüm işleyenler için gittikleri yolu doğru gösterecek veya azabı kendilerinden def edecek hiçbir yardımcı yoktur.
72- وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ تَعْرِفُ فِي وُجُوهِ الَّذِينَ كَفَرُوا الْمُنكَرَ “Âyetlerimiz kendilerine apaçık olarak okunduğunda, o kâfirlerin yüzünde hoşnutsuzluğu hemen fark edersin.”
Onlara Kur’an ayetleri, hak inanca ve ilâhî hükümlere delâleti gayet açık bir şekilde okunduğunda, sen onların yüzlerinde hoşnutsuzluğu hemen tanırsın. Çünkü,
-Hakkı inkarda aşırıdırlar.
-Takliden aldıkları batıl şeylerden dolayı, hakka karşı kin ile doludurlar. Bu ise, cehaletin zirvesidir.
Bunu hissettirmek için ayette “onların yüzünde fark edersin” denilmesi yerine “o kâfirlerin yüzünde…” ifadesi kullanıldı.
يَكَادُونَ يَسْطُونَ بِالَّذِينَ يَتْلُونَ عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا “Neredeyse, onlara âyetlerimizi okuyanlara saldıracaklar.”
قُلْ أَفَأُنَبِّئُكُم بِشَرٍّ مِّن ذَلِكُمُ النَّارُ “De ki: “Şimdi size ondan daha kötü
olanını haber vereyim mi?: Cehennem ateşi!”
Ayetlerimizi okuyanlara kin duyuşunuzdan ve üzerlerine saldırmanızdan veya onların size okuduklarından dolayı sizde meydana gelen sıkıntıdan daha kötüsünü size haber vereyim mi: Cehennem ateşi!
Ayetin bu kısmı, sanki “o nedir?” sualini sorana karşı mukadder bir cevaptır.
وَعَدَهَا اللَّهُ الَّذِينَ كَفَرُوا “Allah onu kâfir olanlara vaad buyurdu.”
وَبِئْسَ الْمَصِيرُ “O ne kötü bir dönüş yeridir.”