217. DERS (Enbiya Suresi, 94 - 112) Rahmet Peygamberi

94-  فَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا كُفْرَانَ لِسَعْيِهِ “Artık her kim mü’min olarak salih amellerden işlerse, çalışması inkâr edilmeyecektir.”

“Çalışması inkâr edilmeyecektir” ifadesinde istiare vardır, “Sevabı men edilmez” demektir.

Benzeri bir şekilde “şükür” kelimesi Allaha nisbet edildiğinde “vermek” manasını ifade eder.

وَإِنَّا لَهُ كَاتِبُونَ “Biz şüphesiz onu yazmaktayız.”

Biz, onun çalışmasını amel defterinde kaydederiz, hiçbir cihetle o amel zayi olmaz.

 

95- وَحَرَامٌ عَلَى قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا أَنَّهُمْ لَا يَرْجِعُونَ “Helâk ettiğimiz bir belde halkı artık dönmezler.”Helakine hükmettiğimiz bir belde halkı için artık şöyle bir hâl imkânsız olur, kendilerinden tasavvur edilemez: Onlar tevbeye dönmezler.

Veya şöyle mana verilebilir: Helak ettiğimiz bir belde halkının, yaptıklarının cezasını çekmek üzere bize dönmemeleri söz konusu olamaz, tasavvur edilemez.

Veya şu mana verilebilir: Helâk ettiğimiz bir belde halkına, artık tekrar dünya hayatına dönmek haram olur.

 

9ّ6- حَتَّى إِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ “Nihayet Ye’cûc ve Me’cûcun önü açıldığı zaman.”

Yani, hakka dönmekten kaçınmaları veya bizim onları helak edişimiz, kıyamet saatine ve kıyametin emareleri ortaya çıkıncaya kadar devam eder.

وَهُم مِّن كُلِّ حَدَبٍ يَنسِلُونَ “Onlar her tepeden akın edip çıkarlar.”

Ye’cüc ve Me’cüc, kendilerini engelleyen sed açıldığında her tepeden kurtlar gibi akın ederler.

 

97- وَاقْتَرَبَ الْوَعْدُ الْحَقُّ “Ve gerçek vaad yaklaştı.”

Yani, kıyamet yaklaştı.

فَإِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ أَبْصَارُ الَّذِينَ كَفَرُوا “İşte o zaman kâfir olanların gözleri dehşetle açılır.”

يَا وَيْلَنَا “Eyvah bizlere!”

قَدْ كُنَّا فِي غَفْلَةٍ مِّنْ هَذَا “Gerçekten biz bundan gaflet içindeydik.”

Biz bundan gaflet içinde idik, onun hak olduğunu bilmiyorduk.

بَلْ كُنَّا ظَالِمِينَ “Doğrusu biz zalim kimselerdik.”

Tefekkür etmeyerek ve uyarıcılara önem vermeyerek nefislerimize zulmettik.

 

 98- إِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ حَصَبُ جَهَنَّمَ “Gerçekten siz ve Allah’dan başka ibadet ettikleriniz cehennem odunusunuz!”Allahtan başka ibadet edilenler,

-Putları,

-İblis ve avanelerini de içine alır. Çünkü, bunlara itaat, onlara ibadet hükmündedir.

Sebeb-i NüzûlBu konuda şöyle rivayet edilir: Hz. Peygamber bu ayeti müşriklere okuyunca İbnu Za’beri Hz. Peygambere dedi: “Ka’benin Rabbine yemin ederim, bu defa münazarada işini bitirdim. Yahudiler Hz. Üzeyr’e, Hristiyanlar Hz. İsaya ve Melik oğulları da meleklere ibadet etmiyorlar mı?”Hz. Peygamber şöyle cevap verdi: “Onlar, bunlara değil, kendilerine böyle yapmayı emreden şeytanlara tapıyorlar.”Bu olay üzerine “Şüphesiz kendileri için tarafımızdan güzellik takdir edilenler ise, işte onlar oradan (cehennemden) uzak tutulanlardır.” (Enbiya, 101) ayeti indi.Bir başka rivayette İbnu Za’beri şunu da sorar: “Bu, bizim ilahlarımıza has bir şey mi, yoksa Allah dışında ibadet edilenlerin hepsini içine alıyor mu?” Hz. Peygamber “Allah dışında ibadet edilenlerin hepsi dâhil” buyurdu.

أَنتُمْ لَهَا وَارِدُونَ “Sizler oraya gireceksiniz.”

 

99- لَوْ كَانَ هَؤُلَاء آلِهَةً مَّا وَرَدُوهَا “Şayet onlar ilâh olsalardı, oraya girmezlerdi.”

Çünkü azaba maruz kalan, ilah olamaz.

وَكُلٌّ فِيهَا خَالِدُونَ “Ve hepsi orada daimi kalacaktır.”

Onlara oradan bir kurtuluş yoktur.

 

100- لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌ “Onların orada derin bir iç çekişleri vardır!”

وَهُمْ فِيهَا لَا يَسْمَعُونَ “Ve onlar orada hiçbir şey işitmezler.”

Ve onlar dehşetten ve azabın şiddetinden bir şey işitmezler.

Denildi ki: Onlar orada kendilerine sürur verecek bir şey işitmezler.

 

 101- إِنَّ الَّذِينَ سَبَقَتْ لَهُم مِّنَّا الْحُسْنَى أُوْلَئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَ “Şüphesiz kendileri için tarafımızdan güzellik takdir edilenler ise, işte onlar oradan (cehennemden) uzak tutulanlardır.”

“Güzellik takdiri”nden murat

-Saadet,

-Taate muvaffak kılınmak,

-Cennetle müjdelenmek olabilir.

İşte bunlar, âlâ-yı illiyyine (en yücelere) yükseltilirler.

Rivayete göre Hz. Ali (r.a.) insanlara hitap etti ve bu ayeti okudu. Sonra da “Ben, Ebubekir, Ömer, Osman, Talha, Zübeyir, Sa’d, Saîd, Abdurrahmân Bin Avf ve İbnu Cerrah onlardanız” dedi. Sonra namaz kılındı. Hz. Ali kalktı, ridasını sürüyor ve ayetin devamını okuyordu: “Bunlar onun (cehennemin) hışıltısını bile duymazlar.”

 

102- لَا يَسْمَعُونَ حَسِيسَهَا “Bunlar onun (cehennemin) hışıltısını bile duymazlar.”

وَهُمْ فِي مَا اشْتَهَتْ أَنفُسُهُمْ خَالِدُونَ “Ve canlarının istediği şeyler içinde daimi kalırlar.”

Onlar son derece büyük nimetler içinde daimidirler.

 

103- يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْأَكْبَرُ “O en büyük korku (Fezaul-ekber) bunları üzmez.”

“Fezaul-ekber”den murat,

-O gün sûr’a üfürülür. Allah’ın diledikleri müstesna, göklerde ve yerde bulunanlar hep dehşete kapılır.” (Nahl, 87) ayetinin delâletiyle, sura ikinci üfürülüştür.

-Cehenneme götürülmek,

-Cehennemde daimi kalmak,

-Veya ölümün boğazlanmasıdır.

وَتَتَلَقَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ “Ve melekler onları şöyle karşılarlar.”

هَذَا يَوْمُكُمُ الَّذِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ “İşte bu, size vaad edilen gününüzdür.”

Onlara şöyle denilir: “Bugün, dünyada size vaat edilen sevap gününüzdür.”

 

104- يَوْمَ نَطْوِي السَّمَاء كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ “O gün yazılı kâğıtların dürülmesi gibi semayı düreriz.”Sema Âdemoğullarını gölgelemek için neşredilmiş, üzerlerine açılmıştı. Onlar tümüyle şu dünyadan gidince, onun da görevi sona ermiş olacak, yazılı kâğıtların tomar yapılıp dürülmesi misali, vazifesini tamamlamış olacak.

Denildi ki: Sicil, bir melek olup, kendisine gelen amel defterlerini dürer.

كَمَا بَدَأْنَا أَوَّلَ خَلْقٍ نُّعِيدُهُ “Başlangıçta ilk yaratmayı nasıl yaptıysak, onu yine yaparız.”

Ayetten maksat, kıyas yoluyla yeniden yaratılışın kolaylığını göstermektir. Çünkü ilk yaratılış, yaratmanın zâtında mümkün bir şey olduğunu göstererek yeniden yaratılışın sıhhatine delil olur. Cenab-ı Hakk ezeli kudretiyle hem yoktan yaratmaya, hem de iade etmeye kâdirdir, bunlardan biri diğerine nisbetle daha zor veya daha kolay değildir.

وَعْدًا عَلَيْنَا “Katımızdan verilmiş bir söz olarak.”

إِنَّا كُنَّا فَاعِلِينَ “Doğrusu biz bunları yaparız.”

 

105- وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِن بَعْدِ الذِّكْرِ “Andolsun ki, zikirden sonra Zebûr’da şöyle yazmıştık:”

أَنَّ الْأَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ “Arza ancak salih kullarım mirasçı olur.”

Zikirden murat, Tevrattır.

Denildi ki: Zeburdan murat bütün semavî kitaplardır. Zikirden murat ise levh-i mahfuzdur.

Arzdan murat ise,

-Cennet diyarı

-Veya arz-ı mukaddestir.

Salih kullardan murat,

-Bütün mü’minler,

-Veya arzın doğusunda batısında zulme maruz ehl-i imandır.

-Veya ümmet-i Muhammeddir (asm).

 

 106- إِنَّ فِي هَذَا لَبَلَاغًا لِّقَوْمٍ عَابِدِينَ “Şüphesiz bunda ibadet eden kimseler için kâfi bir öğüt vardır.”Zikrolunan haberler, öğütler ve tehditlerde bize kul olan, âdet olarak değil ciddi olarak ibadet eden kimseler için yeterli bir mesaj veya maksada ulaştırıcı bir sebep vardır.

 

107- وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ “Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”

Çünkü Senin gönderildiğin din, onların saadetlerine bir sebeptir, dünya ve ahiretlerini düzeltmeyi netice verir.

Denildi ki: Hz. Peygamberin kâfirlere de rahmet olması, onların da Hz. Peygamber hürmetine

-Yerin dibine geçirilmekten (Hasf),

-Hayvan hâline çevrilmekten (Mesh),

-Toptan helâk edilmekten güven içinde olmalarıdır.

 

108- قُلْ إِنَّمَا يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ “De ki: Bana ancak şöyle vahyediliyor: İlâhınız ancak tek bir ilâhtır.”Çünkü Hz. Peygamberin gönderilmesinden asıl maksat, tevhiddir.

فَهَلْ أَنتُم مُّسْلِمُونَ “Şimdi siz artık hakka teslim oluyor musunuz?”

Artık siz de delille musaddak olan vahyin bildirdiği şekilde sadece Allaha ibadete var mısınız? Ona teslim oluyor musunuz?

 

109- فَإِن تَوَلَّوْا فَقُلْ آذَنتُكُمْ عَلَى سَوَاء “Eğer (yine de) yüz çevirirlerse deki: Size eşit olarak haber verdim.”

Şayet tevhidden yüz çevirirlerse de ki: Ben, bana emredileni size bildirdim.

Bundan murat,

-Herkese eşit olarak anlattım.

-Size bildirmemle, ben ve siz bunu bilmede eşit hâle geldik.

-Ben bunu size dengeli ve parlak delile dayalı bir şekilde bildirdim.

وَإِنْ أَدْرِي أَقَرِيبٌ أَم بَعِيدٌ مَّا تُوعَدُونَ “Bilemiyorum, vaat olunduğunuz şey yakın mı, yoksa uzak mıdır?”

Yani,

-Müslümanların galebesi,

-Veya haşir yakın mıdır, yoksa uzak mıdır, bilemiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa, bu mutlaka olacaktır.

 

110- إِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ مِنَ الْقَوْلِ وَيَعْلَمُ مَا تَكْتُمُونَ “Şüphesiz O, açığa vurulan sözü bilir, gizlediklerinizi de bilir.”O sizin İslâmı tenkid için açıktan söylediklerinizi bilir, Müslümanlar aleyhinde gizlediğiniz düşmanlık ve kinlerinizi de bilir, buna göre ceza verir.

 

111- وَإِنْ أَدْرِي لَعَلَّهُ فِتْنَةٌ لَّكُمْ وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ “Bilemiyorum, belki bu gecikme sizin için bir imtihan ve bir süreye kadar faydalandırmadır.”

Bilemiyorum, belki de cezanızın tehiri sizin için bir istidraçtır, fitnenizin daha ziyade olmasıdır, nasıl yapacağınızın görülmesi için bir imtihandır.

Ve O’nun meşietinin gerektirdiği belli bir süreye kadar sizi faydalandırmaktır.

 

112- قَالَ رَبِّ احْكُم بِالْحَقِّ “Peygamber dedi: Ya Rabbi! Aramızda hak ile hükmet.”

“Ya Rabbi, bizimle Mekke ehli arasında adaletle hükmet.”

Bu hükmün, onların azabı hemen istemelerine ve azabın şiddetli olmasına bir cevap olsun.

وَرَبُّنَا الرَّحْمَنُ الْمُسْتَعَانُ عَلَى مَا تَصِفُونَ “Rabbimiz, sizin nitelemelerinize karşı Rahmân, Müstean’dır.”Rabbimiz Rahmândır, mahlûkatına rahmeti çoktur.

Müsteandır, yardım O’ndan dilenir.Siz, galibiyetin sizin olacağını, İslâm sancağının biraz dalgalanıp sonra sükûnet bulacağını, vaad edilen azap hak olsa başınıza inmesi gerektiğini söylüyorsunuz. Bütün bu beklentilerinize karşı, Rahmân ve Müstean olan Allah bize yeter.

Allahu Teâlâ Rasûlünün duasına icabet etti, onların heveslerini kursaklarında bıraktı, Peygamberine yardım etti.

Hz. Peygamberden şöyle rivayet edilir:

“Her kim Enbiya sûresini okursa Allahu Teâlâ onu kolay bir şekilde hesaba çeker. Kur’anda adı geçen bütün peygamberler onunla musafaha yapar ve kendisine selâm verir.”

Allahu A’lem (Doğrusunu en iyi Allah bilir.)

 

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
21. Enbiya
Gönderi tarihi: 14-04-2014
1,375 kez okundu
Block title
Block content