1- اقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ “İnsanlar için hesap vakti yaklaştı.”
Geçen zamana nisbetle, insanların hesap verme vakti yaklaştı.
Veya “Şüphesiz onlar onu uzak görüyorlar. Biz ise onu yakın görüyoruz.” (Mearic, 6-7) ve “Bir de senden acele azap istiyorlar. Hâlbuki Allah asla va’dinden caymaz. Şüphesiz Rabbinin nezdinde bir gün, sizin saydığınızdan bin yıl gibidir.” (Hacc, 47) ayetlerinde nazara verildiği gibi, Allaha bakan yönüyle onların hesabı yaklaştı.
Veya böyle denilmesi “her gelecek yakındır” esasına göredir. Geride kalan ve geçmiş olan ise, artık uzaktır.
وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ مَّعْرِضُونَ “Onlar ise bir gaflet içinde yüz çevirmekteler.”
Ayetin devamında böyle denilmesi, hesaptan gafil bu insanlardan muradın kâfirler olduğunu gösterir.
2- مَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مَّن رَّبِّهِم مُّحْدَثٍ إِلَّا اسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَ “Rablerinden kendilerine gelen her yeni uyarıyı hep eğlenerek dinliyorlar.”Kendilerini gaflet ve cehalet uykusundan uyandıracak yeni bir öğüt geldiğinde, onlar bu öğüdü,
-İleri derecede gafletleri,
-Tefekkürden ve işlerin akıbetini düşünmekten yüz çevirmeleri sebebiyle alay ederek ve dalga geçerek dinliyorlar.
3- لَاهِيَةً قُلُوبُهُمْ “Kalpleri hep eğlencede.”Dinlerken, kalpleri eğlenceye dalmış haldedir.
وَأَسَرُّواْ النَّجْوَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ “Ve o zalimler aralarında şu gizli fısıltıyı
yaptılar:”Onlar, gizli fısıldaşmaları yaparken, zalim kimseler olduğuna bir ima vardır.
هَلْ هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ “Bu, ancak sizin gibi bir insan.”
Öyle anlaşılıyor ki, önce kendi zihinlerinde “peygamber ancak bir melek olur” şeklinde bir esas benimsediler. Sonra da Hz. Peygamberin risalet iddiasında yalancı olduğunu buna dayandırdılar.
أَفَتَأْتُونَ السِّحْرَ وَأَنتُمْ تُبْصِرُونَ “Artık göz göre göre sihre mi gidip uyarsınız?”
O’nun getirmiş olduğu Kur’an gibi harikaları da, yine bu yanlış esastan hareketle, “sihir” olarak değerlendirdiler.Bunu, aralarında gizli bir görüşme şeklinde yapmaları, O’nun davasını yıkacak ve bütün insanlara fesadını gösterecek neticeleri meşveret etmek içindir.[1>
4- قَالَ رَبِّي يَعْلَمُ الْقَوْلَ فِي السَّمَاء وَالأَرْضِ “(Peygamber) dedi: Benim Rabbim gökte ve yerde her sözü bilir.”Söylenen söz ister açıktan ister gizli olsun, Rabbim onu bilir. Onların gizliden fısıldaşmalarını da elbette bilir.Ayetin bu ifadesi “(Ey Peygamber) De ki: Onu, göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir.” (Furkan, 6) ayetinden daha te’kidlidir. Bundan dolayı burada tercih edildi. Ayrıca, onların gizli konuşmalarını da bildiğini nazara vermek için bu ayette “söz” ifadesi de yer aldı.
وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ “O, Semi’ – Alîm’dir.”Dolayısıyla onların gizledikleri ve içlerinden geçirdikleri de Allaha gizli değildir, hepsini işitir ve bilir.
5- بَلْ قَالُواْ أَضْغَاثُ أَحْلاَمٍ “Dediler: Hayır, bunlar karışık hayallerdir.”
بَلِ افْتَرَاهُ “Yok, onu kendisi uydurdu.”
بَلْ هُوَ شَاعِرٌ “Yok, o bir şairdir.”
Ayet, Kur’an hakkında onların şaşkınlıklarını nazara vermektedir. Önce “sihirdir” diye iddia ettiler. Ardından “yok, karışık hayaller” dediler. Sonra “hayır, o uydurulmuş bir kelâm” dediler. Peşinden de “yok, şair sözü” iddiasında bulundular.
Önceki ayette Hz. Peygamberin durumu ve O’na gönderilen ayetler hakkında konuşmaları anlatılmıştı. Burada da Kur’anın durumu hakkında konuşmalarına yer verildi. Önce “karışık hayaller” dediler. Ardından “kendi nefsinden uydurduğu iftiralar” şeklinde ele aldılar. Burada de durmayıp Kur’anı “şairane bir söz” olarak gördüler. Yani, “dinleyene mana dolu gibi görülse de, aslında hakikati yoktur” dediler.
Ayette nazara verilen “karışık hayaller, iftira ve şair sözü” isnadlarının, onların tertibine göre değil de, sözlerinin fesadını nazara vermek için taraf-ı ilâhîden bir sıralama olması da caizdir.Kur’an şiir olamaz. Zira o, hakikatler ve hikmetlerle doludur. Onda, şair sözlerine uygun bir şey yoktur. Bu durumda o, Allaha iftira ile söylenmiş bir söz değildir.
İftira ile söylenmiş bir söz değilse, “karışık hayaller” de olamaz. Çünkü Kur’an vaki’ye mutabık pek çok gaybî haberlere yer verir. İftira eden kimsede ise böyle bir özellik olmaz.
Ayrıca onlar kırk yıl kadar Hz. Peygamberi denediler, ama O’ndan bir tek yalan bile işitmediler.
Onlar, sözlerine devamla şöyle dediler:
فَلْيَأْتِنَا بِآيَةٍ كَمَا أُرْسِلَ الأَوَّلُونَ “(Şayet peygamberlerse), öncekilerin gönderildiği gibi, o da bize bir mu’cize getirsin.”Şayet peygamberse, önceki peygamberlere verilen yed-i beyza, asa, körlerin gözünü açmak ve ölüleri diriltmek gibi bize bir mu’cize getirsin. Çünkü Peygamber olarak gönderilmek, mu’cize getirmeyi tazammun eder.
6- مَا آمَنَتْ قَبْلَهُم مِّن قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا “Onlardan önce helak ettiğimiz hiçbir belde iman etmedi.”Onlardan önce helâk ettiğimiz hiçbir belde ahalisi, istedikleri mu’cize kendilerine geldiğinde iman etmedi.
أَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ “Şimdi bunlar mı iman edecekler?”
Şayet Sen bunlara istedikleri mu’cizeyi getirsen, bunlar mı iman edecekler? Hâlbuki bunlar, öncekilerden daha taşkın kimseler.
Ayette, onların toptan helâk olmaması için talep edilen mu’cizenin gelmediğine bir tenbih vardır. Çünkü Hz. Peygamber talep ettikleri mu’cizeyi onlara getirse, şayet iman etmezlerse kendilerinden öncekiler gibi toptan helâk edilmeyi hak edeceklerdir.
7- وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ إِلاَّ رِجَالاً نُّوحِي إِلَيْهِمْ “Senden önce de, ancak kendilerine vahyettiğimiz bir kısım erkekleri (elçi olarak) gönderdik.”
فَاسْأَلُواْ أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ “Bilmiyorsanız ehl-i zikre sorun.”
Ayetin bu kısmı, biraz önce “Ve o zalimler aralarında şu gizli fısıltıyı yaptılar: Bu, ancak sizin gibi bir insan.” (Enbiya, 3) ayetinde nazara verilen iddialarına bir cevaptır.
Cenab-ı Hak, şüphelerinin izale olması için önceki peygamberlerin hâliyle ilgili olarak kitap ehline sormalarını onlara emretti.
Onlara sormalarını istemesi:
-Ya onları ilzam içindir. Çünkü müşrikler Hz. Peygamberin davası hakkında onlarla meşveret ediyorlar ve sözlerine güveniyorlardı.
-Veya şunu nazara vermek içindir: Kâfir bile olsalar, ekseriyetin verdiği haber ilmi gerektirir.
8- وَمَا جَعَلْنَاهُمْ جَسَدًا لَّا يَأْكُلُونَ الطَّعَامَ “Biz onları yemek yemez birer ceset kılmadık.”
وَمَا كَانُوا خَالِدِينَ “Ve onlar ölümsüz de değillerdi.”
Peygamberliği meleklerin özeliliklerinden kabul edenlere göre, peygamberlerin yiyip içmemeleri ve ölmemeleri gerekirdi. Ayet, birer insan olmaları hasebiyle, böyle özeliliklerin onlar için söz konusu olmadığını bildirir.Denildi ki: Ayet, onların “Bu nasıl peygamber! Yemek yiyor ve çarşılarda geziyor?” (Furkan, 7) sözlerine bir cevaptır.
Ayetin son kısmında “Ve onlar ölümsüz de değillerdi.” denilmesi, onların birer insan olarak yemek de yediklerini te’kid ve takrirdir. Çünkü yemek ile hayatını devam etitrmek, fanilik alametlerindendir. Yemeye muhtaç olanın vücudundan eksilmeler olur, bu da ölüme yol açar.
9- ثُمَّ صَدَقْنَاهُمُ الْوَعْدَ فَأَنجَيْنَاهُمْ وَمَن نَّشَاء “Sonra onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik, onları ve dilediğimiz kimseleri kurtardık.”Sonra o peygamberlere verdiğimiz sözü yerine getirdik, onları ve dilediklerimizi kurtardık.
Burada “Dilediğimiz kimseleri kurtardık” ifadesi ile kastedilenler,
-Peygamberlere inananlardır.
-Veya geride kalmasında bir hikmet olanlardır. Mesela, ilerde kendisi veya neslinden bazıları iman edecek olanlar. Bundan dolayı Arablar toptan helâk edilmekten korunmuşlardır.
وَأَهْلَكْنَا الْمُسْرِفِينَ “Aşırı gidenleri ise helak ettik.”
Küfürde ve isyanda aşırı gidenleri ise, helâk ettik.
10- لَقَدْ أَنزَلْنَا إِلَيْكُمْ كِتَابًا فِيهِ ذِكْرُكُمْ “Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki, zikriniz ondadır.”
Hitap Kureyşedir. Kitaptan murat Kur’andır.
“Zikriniz” ifadesi,
-Şan ve şerefiniz anlamına gelir. Şu ayette de buna dikkat çekilmiştir:
“Şüphesiz o, sana ve kavmine bir zikirdir.” (Zuhruf, 44)
-“Onda size öğüt vardır” manasını ifade eder.
-Veya “yüce ahlakla ilgili talep etmiş olduğunuz yâd-ı cemil ondadır” manasını da taşır.
أَفَلَا تَعْقِلُونَ “Hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?”
Aklınızı kullanıp da Ona iman etmez misiniz?
[1> Zaten gizli fesat komiteleri hep böyle yaparlar, kapalı kapılar ardında kafa kafaya verip ehl-i iman aleyhinde neler yapabileceklerini enine boyuna konuşurlar