215. DERS (Enbiya Suresi, 51 - 73) Put Kıran Peygamber

51- وَلَقَدْ آتَيْنَا إِبْرَاهِيمَ رُشْدَهُ مِن قَبْلُ “Andolsun ki biz daha önce İbrahim’e rüşdünü vermiştik.”Hz. İbrahime verilen rüşdden maksat, salah cihetlerine sevkedilmesidir.

Rüşdün Hz. İbrahime nisbet edilmesi, özel bir hidayet olduğuna işaret eder.

“Daha önceden” verilmesi, “Hz. Musa ve Hz. Harundan, veya Hz. Muhammedden önce” demektir. (Aleyhimüsselam)

Veya bu rüşdün nübüvvetten veya büluğdan önce verilmesini anlatır.

وَكُنَّا بِه عَالِمِينَ “Ve biz onu biliyorduk.”

Biz O’nun, kendisine verdiklerimize ehil olduğunu biliyorduk.

Veya O’nun güzel vasıfları ve değerli hasletleri kendinde toplayan biri olduğunu biliyorduk.

Ayetin anlatımında,

-Cenab-ı Hakkın fiilinin irade ve hikmetle olduğuna,

-Ve O’nun cüzî şeyleri de bildiğine bir işaret vardır.

 

52- إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا هَذِهِ التَّمَاثِيلُ الَّتِي أَنتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ “Hani O babasına ve kavmine, “Nedir bu tapınıp durduğunuz heykeller?” demişti.”Hz. İbrahimin bu sözü, heykellerin durumunu tahkirdir ve onlara saygı gösterilmesini kınamadır. Çünkü heykel bir surettir, ne ruhu vardır, ne de bir fayda veya bir zarar verir.

 

 53- قَالُوا وَجَدْنَا آبَاءنَا لَهَا عَابِدِينَ “Onlar da, “Biz atalarımızı bunlara tapar bulduk” dediler.”Atalarımızı bunlara ibadet ediyor gördük, biz de onları taklid ettik.

Sualde, bu heykellere ibadeti neyin iktiza ettiği ve onları buna sevkedenin ne olduğu zımnî olarak sorulduğundan, bu şekilde cevap verdiler.[1>

 

54- قَالَ لَقَدْ كُنتُمْ أَنتُمْ وَآبَاؤُكُمْ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ “İbrahim dedi: Andolsun ki siz de, atalarınız da apaçık bir dalalet içindesiniz.”

Hem siz, hem de onlar yoldan çıkmışsınız. Bunun böyle olduğu aklı başında herkese malumdur. Çünkü onlar da siz de bir delile dayanmıyorsunuz. Taklid ise, olsa olsa ancak kısmen hak üzere olduğunu bilme durumunda caiz olur.

 

55- قَالُوا أَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ “Onlar dediler: Sen bize gerçeği mi getirdin (Sen ciddi mi söylüyorsun?).”

أَمْ أَنتَ مِنَ اللَّاعِبِينَ “Yoksa şaka mı ediyorsun?”

Sanki Hz. İbrahimin kendilerini dalalette görmesini akıldan uzak gördüler, şaka yollu böyle söylediğini zannettiler. Bundan dolayı da “ciddi mi söylüyorsun, yoksa dalga mı geçiyorsun?” dediler.Hz. İbrahim, iddiasına delil getirerek dalga geçmediğini onlara gösterdi.

 

56- قَالَ بَل رَّبُّكُمْ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الَّذِي فَطَرَهُنَّ “Dedi: Hayır, Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir ki onları O yaratmıştır.”Ayette “onları” ifadesiyle kastedilen

-Gökler ve yer,

-Veya heykeller olabilir. Zamirin “heykellere” raci kılınması, onların dalaletini gösterme ve aleyhlerinde delil getirmekte çok daha etkilidir.

وَأَنَا عَلَى ذَلِكُم مِّنَ الشَّاهِدِينَ “Ve ben de buna şahidlik edenlerdenim.”

Ben de zikrolunan tevhid konusunda işi bilen, delillerini getiren biriyim. Çünkü şahid, bir şeyi tahkik eden, araştıran kimsedir.

 

57- وَتَاللَّهِ لَأَكِيدَنَّ أَصْنَامَكُم بَعْدَ أَن تُوَلُّوا مُدْبِرِينَ “Ve Allah’a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra, ben putlarınıza elbette bir tuzak kuracağım.”

Allaha yemin ederim ki, siz o putların yanından ayrılıp bayramınıza gittiğinizde putlarınıza bir oyun oynayacağım.

Hz. İbrahim, muhtemelen bunu gizlice söyledi. Bunu yeminle ve “tuzak” anlamında “keyd” kelimesiyle ifade etmesi, işin zorluğundan ve bunu yapabilmenin bir çeşit hileyi gerektirmesindendir.

 

58- فَجَعَلَهُمْ جُذَاذًا إِلَّا كَبِيرًا لَّهُمْ لَعَلَّهُمْ إِلَيْهِ يَرْجِعُونَ “Derken o, bunları parça parça etti. Ola ki ona dönerler diye onların büyüğüne dokunmadı.”Diğer heykelleri parça parça yaptı, onu ise bıraktı. Baltayı da onun boynuna astı.

“Ola ki ona dönerler” ifadesindeki “o” zamirinden murat,

1-Hz. İbrahimin kendisi,

2-Büyük heykel,

3-Allahu Teâlâ olabilir.

1-Hz. İbrahim zann-ı galiple, bu işin failini bilmek için kendisine müracaat edeceklerini biliyordu. Çünkü bu konuda tek idi ve onların putlarına düşman olduğu bilinmekteydi. “Sen mi yaptın?” diye sorduklarında “belki onu şu büyükleri yapmıştır...” diyerek onları ilzam etmek istedi.

2-Veya büyük heykele varıp, ondan bu heykelleri kıranı sorarlar diye düşündü. Çünkü mabud olmak, her türlü problemin çözümünde kendisine müracaatı gerektirir. Bunu yapmaları durumunda da Hz. İbrahim onları ilzam edecektir.

3-Taptıkları batıl mabutların acizliklerini görürler de hak mabut olan Allaha dönerler diye düşündü.

 

59- قَالُوا مَن فَعَلَ هَذَا بِآلِهَتِنَا “Onlar dediler: Bunu ilahlarımıza kim yaptı!”

إِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِمِينَ “Muhakkak o zalimlerdendir.”

Döndüklerinde böyle dediler:

“İlahlarımıza bunu yapan, gerçekten zalimlerdendir.”

Bunu yapanı “zalim” olarak nitelemeleri şu cihetlerden olabilir:

-Kendilerince hürmete şayan ilahlara böyle bir şey yapmaya cüret etmekle zâlimdir.

-Onları parça parça etmekle zulmetmiştir.

-Kendisini helâke maruz kılmakla kendine zulmetmiştir.

 

60- قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُ إِبْرَاهِيمُ “İbrahim denen bir gencin, onları diline doladığını duymuştuk” dediler.”

 

61- قَالُوا فَأْتُوا بِهِ عَلَى أَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ “Dediler: O halde onu insanların gözleri önüne getirin, ola ki şehadet ederler.”

 “Ola ki şehadet ederler” cümlesi

-Onun yaptığına,

-Onun daha önceden putlar aleyhinde konuştuğuna,

-Bizim onu cezalandırmamıza şahit olurlar, manalarına gelebilir.

 

 62- قَالُوا أَأَنتَ فَعَلْتَ هَذَا بِآلِهَتِنَا يَا إِبْرَاهِيمُ “Dediler: Ey İbrahim! Bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?”

 

63- قَالَ بَلْ فَعَلَهُ كَبِيرُهُمْ هَذَا “İbrahim dedi: Belki onu şu büyükleri yapmıştır!”

فَاسْأَلُوهُمْ إِن كَانُوا يَنطِقُونَ “Konuşabiliyorlarsa onlara sorun.”

Hz. İbrahim “Belki şu büyükleri yapmıştır” ifadesini gerçek anlamda söylemedi. Onların ona olan aşırı saygısına öfkesinden böyle dedi.

Veya tariz üslûbuyla onlarla dalga geçmek ve susturmak için böyle söyledi. Güzel hattı olmayan birisi, zarif bir hatla yazdığın yazıyı görüp “bunu sen mi yazdın?” diye sorsa, “yok sen yazdın!” diye cevap vermen gibi…[2>

Veya bu heykelleri ilah kabul eden muhataplarının inancının bunun cevazını gerekli kıldığını hikâye eder.

Hz. İbrahim’in “belki şu büyükleri yapmıştır” ifadesi, sözünün devamında gelen “konuşabiliyorlarsa” ifadesine bağlı da olabilir.[3>

Hz. Peygamber, “Hz. İbrahim’in üç yalanı vardır” buyurur. Bunlar aslında yalan olmayıp tevriyeli ifadelerdir. Fakat şeklen yalana benzediğinden, hadiste böyle denilmiştir.

 

64- فَرَجَعُوا إِلَى أَنفُسِهِمْ فَقَالُوا “Bunun üzerine kendilerine dönüp şöyle dediler:”

Kendilerine döndüler, akıllarına müracaat ettiler.

إِنَّكُمْ أَنتُمُ الظَّالِمُونَ “Doğrusu asıl sizler zalimlersiniz.”Evvelinde, putlarını kıranı zalim olarak nitelemişlerdi. Ama akıllarını başlarına alınca asıl zalimlerin kendileri olduğunu gördüler.

Kendilerini “zalim” olarak nitelemeleri,

-Böyle bir sual sormakla,

-Veya konuşmayan, zarar ve fayda vermeyen putlara tapmakla zâlimler olduklarını görmelerindendir.

 

65- ثُمَّ نُكِسُوا عَلَى رُؤُوسِهِمْ “Sonra yine eski kafalarına döndüler:”

Akıllarına müracaatla istikameti bulduktan sonra, tekrar mücadeleye döndüler. Ayette tekrar batıla dönüşleri, bir şeyin altının en üstüne gelmesi üslûbuyla anlatıldı.

لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هَؤُلَاء يَنطِقُونَ “Andolsun ki bunların konuşmayacağını sen de bilirsin.”

Dediler ki: Bunların konuşmadığını Sen de bilirsin. Niye onlara sormamızı istiyorsun?

 

66- قَالَ أَفَتَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنفَعُكُمْ شَيْئًا وَلَا يَضُرُّكُمْ “Dedi: O halde, Allah’ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar veremeyecek olanlara mı tapıyorsunuz?”

Putların fayda ve zarar vermeyen cansız şeyler olduğunu itiraflarından sonra, bunlara ibadet etmelerinin çok garip olduğunu söyledi. Çünkü bu özellikte olmak, ulûhiyete aykırıdır.

 

67- أُفٍّ لَّكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ “Size de, Allah’ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun.”

أَفَلَا تَعْقِلُونَ “Hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?”Yaptığınız şeyin çirkinliğini akletmiyor musunuz?

 

68- قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانصُرُوا آلِهَتَكُمْ إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ “Onlar dediler: Bir şey yapacaksanız, O’nu yakın ve ilahlarınıza yardım edin.”Münazarada mağlup olunca kaba kuvvete yöneldiler, “Eğer ilahlarınıza yardım edecekseniz, verilebilecek en dehşetli cezayı verin, cayır cayır onu yakın” dediler.Bunu söyleyen Fars Kürtlerinden biri idi. İsmi Heyyun olan bu kişi, yerin dibine geçirilerek cezalandırılmıştır.Veya bunu söyleyen Nemrud’dur.

 

69- قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ “Ey ateş! İbrahim’e serin ve selametli ol” dedik.”Ayette ilâhî kudrete musahhar olan ateş, itaatkâr bir memur olarak nazara verilmiştir.

Rivayete göre, büyük bir meydanda büyük bir ateş yaktılar. Sonra Hz. İbrahimi elleri bağlı bir şekilde ateşe attılar. Hz. Cebrail, Hz. İbrahime “bir ihtiyacın var mı?” diye sordu. Hz. İbrahim “Sana ihtiyacım yok” dedi. Cebrail, “öyleyse Rabbinden iste” deyince de “O’nun hâlimi bilmesi, benim istememe lüzum bırakmaz” cevabını verdi. Allahu Teâlâ, sözünün bereketiyle, ateş dolu meydanı bir bahçeye çevirdi. Ateş, sadece Hz. İbrahimi bağlayan ipleri yaktı. Nemrud, saraydan duruma muttali oldu. “Ben Senin ilahına yakınlık istiyorum” dedi, dört bin sığırı kurban etti ve Hz. İbrahime dokunmadı.

Hz. İbrahim bu olay olduğunda onaltı yaşındaydı. Ateşin hoş bir havaya dönüşmesi, inkâr edilecek bir şey değildir. Bu, sıra dışı bir durum olduğundan, Hz. İbrahimin mu’cizelerindendir.Denildi ki: Ateş, ateş olarak kaldı, lakin Allahu Teâlâ Hz. İbrahimden ateşin ezasını kaldırdı. “İbrahime serin ve selâmetli ol” ifadesi de bunu hissettirmektedir.

 

70- وَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا “Ona bir tuzak kurmak istediler.”

فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَخْسَرِينَ “Biz de onları en çok zarar eden kimseler kıldık.”

Biz de onları her cihetle zararda olanlardan kıldık. Çünkü Hz. İbrahime zarar verme çalışmaları kendilerinin batıl üzere, Hz. İbrahim’in ise hak üzere olduğuna katî bir delil oldu.

Bu olay Hz. İbrahim’in derecesini artırdı. Onları da en şiddetli bir azaba layık hâle getirdi.

 

71- وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطًا إِلَى الْأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا لِلْعَالَمِينَ “Onu da, Lût’u da, âlemler için mübarek kıldığımız yere ulaştırıp kurtardık.”

Bu olaydan sonra Hz. İbrahim ve Hz. Lût Irak’tan Şam’a gittiler.

Şam bölgesinin mübarek oluşu, pek çok peygamberin bu bölgede gönderilmesindendir.

Bunların şeriatleri âlemde intişar etti. Şeriat ise, hem dinî, hem de dünyevî her türlü kemâlat ve hayırların esasıdır.Denildi ki: Buranın mübarek oluşundan murat, verimli topraklara ve çeşitli nimetlere sahip olmasıdır.Rivayete göre Hz. İbrahim Filistine yerleşti. Hz. Lût ise Mü’tefike’ye… Bu ikisi arasında bir günlük bir mesafe vardır.

 

72- وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ نَافِلَةً “Ona (İbrahim’e) İshak’ı, üstelik bir de Yakub’u ihsan ettik.”Hz. Yakub, Hz. İshakın oğludur. Hz. İbrahim sadece bir evlât beklerken, Allahu Teâlâ O’na istediğinden çok daha fazlasını ikram etmiştir.

وَكُلًّا جَعَلْنَا صَالِحِينَ “Ve herbirini salih kimseler kıldık.”

Bu dördünün her birini salaha muvaffak kıldık, salih olmaya sevkettik. Böylece hepsi salahatta kâmil kimseler oldular.

 

73- وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا “Onları bizim emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık.”Onları, kendilerine iktida edilen önderler yaptık.

Onlar, emrimizle böyle yaptılar, insanların hidayetine vesile oldular. Sadece kâmil olmakla kalmayıp mükemmil oldular, başkalarını da kâmil olmaya sevkettiler.

وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلَاةِ وَإِيتَاء الزَّكَاةِ “Kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik.”Onlara hayırlı işleri yapmayı vahyettik. Ta ki diğer insanları da bunlara teşvik etsinler, böylece kemâlleri tam olsun, ilme ameli de katsınlar.

Namaz ve zekâtın, ayetin evvelinde geçen “hayırlı işler”e dahil olmakla beraber müstakil olarak zikredilmeleri, faziletlerine dikkat çekmek içindir. Bu tarz atıflara “özelin genele atfı” denilir.

وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ “Onlar sadece bize ibadet eden kimselerdi.”

Onlar sadece bize ibadet ediyorlardı.


[1>Yani “nedir bu tapınıp durduğunuz heykeller?” ifadesi “neden bu heykellere tapıyorsunuz?” manasını da ihtiva etmektedir.

[2>Yani, bu durumda “yok, sen yazdın!” ifadesi “elbette sen yazmadın” manasına geldiği gibi, Hz. İbrahim’in bu ifadesi de “elbette o cansız heykel bunu yapacak değil” manası taşır.

[3> Yani, bu heykeller konuşabiliyorsa, büyükleri de böyle bir şey yapmıştır. Ama konuşamadıklarına göre, bunların hepsi aciz, cansız varlıklardır, ilah olmaya asla liyakatleri yoktur

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
21. Enbiya
Gönderi tarihi: 14-04-2014
1,363 kez okundu
Block title
Block content