213. DERS (Enbiya Suresi, 11 - 29) Helâk Olan Ümmetler

 

11- وَكَمْ قَصَمْنَا مِن قَرْيَةٍ كَانَتْ ظَالِمَةً “Biz, zalim olan nice beldeyi kırıp geçirdik.”

“Kırıp geçirdik” ifadesi, çok büyük bir gadabın göstergesidir.

وَأَنشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْمًا آخَرِينَ “Ve onlardan sonra başka kavimler var ettik.”

Onların helakinden sonra, yerlerine başkalarını getirdik.

 

12- فَلَمَّا أَحَسُّوا بَأْسَنَا إِذَا هُم مِّنْهَا يَرْكُضُونَ “Onlar azabımızın şiddetini hissettikleri zaman oradan kaçmaya koyuluyorlardı.”Helâk edilen o kimseler, azabımızın şiddetini gözleriyle idrak ettiklerinde, bineklerine binip sür’atle kaçmaya başlıyorlardı.

Bu ifade, “ürkmüş hayvanların kaçması gibi kaçıyorlardı” anlamına da gelebilir.

 

13- لَا تَرْكُضُوا “Koşup kaçmayın!”

Onlara böyle denilmesi bir istihza olup, lisan-ı hâl ile veya söz ile denilmiştir.

Böyle diyen melektir veya orada bulunan mü’minlerdir.

وَارْجِعُوا إِلَى مَا أُتْرِفْتُمْ فِيهِ وَمَسَاكِنِكُمْ “Size verilen bolluğa ve yurtlarınıza dönün.”

Ne kaçıyorsunuz? Geride refah içinde bıraktığınız bir hayat vardı, oraya ve size ait olan meskenlerinize dönün!

لَعَلَّكُمْ تُسْأَلُونَ “Çünkü sorguya çekileceksiniz.”

Yarın amellerinizden sorulacaksınız.

Suale çekilmekten murat, azap görecek olmalarıdır. Çünkü suçluların sorgulanması, azabın öncülerindendir.

 

 14- قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ “Onlar da dediler: Yazıklar olsun bize! Biz gerçekten zalimler idik.”Ancak onların bu itirafı azap geldiğinde gerçekleştiğinden kendilerine bir faydası olmaz.Denildi ki Yemen beldelerinden Hadûr ahalisine bir peygamber gönderilmişti. Onlar, o peygamberi öldürdüler. Allah da kendilerine Buhtunnasr’ı musallat kıldı, o da hepsini kılıçtan geçirmek kararı verdi. Semada bir melek şöyle nida etti: “İşte, peygamberlerin kısası böyledir.” Bunu duyunca pişman oldular “yazıklar olsun bize! Biz gerçekten zalimleri idik” dediler.

 

15- فَمَا زَالَت تِّلْكَ دَعْوَاهُمْ حَتَّى جَعَلْنَاهُمْ حَصِيدًا خَامِدِينَ “Biz onları biçilmiş ekin, sönmüş ateş gibi yapıncaya kadar bu feryatları devam etti.”

 

16- وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاء وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ “Biz göğü, yeri ve aralarındakileri oyun olsun diye yaratmadık.”

Biz gökleri ve yeri,

-Bakanların tefekkür edeceği,

-İbret alacaklar için bir ibret,

-İnsanların dünya ve ahiret işlerini tanzime bir sebep olacak şekilde harikalarla doldurduk. Dolayısıyla, insanların bunlara dikkat edip kemâl elde etmeye çalışmaları ve dünyanın müzahrafatıyla aldanmamaları gerekir. Çünkü dünya ve dünya içindeki zâhiren cazip olan şeyler süratle zevâle mahkumdur.

 

17- لَوْ أَرَدْنَا أَن نَّتَّخِذَ لَهْوًا لَّاتَّخَذْنَاهُ مِن لَّدُنَّا “Şayet bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan edinirdik.”Şayet bir eğlence edinmek istesek, yüksek tavanlar yapmak ve bunları yaldızlamak, döşekler sermek ve bunları süslemek gibi sizin âdetinize uygun olarak yükseltilmiş cisimler ve yere döşenmiş maddelerle değil, zâtımıza yaraşır mücerret şeylerle yapardık.

Denildi ki: Yemen lügatine göre, eğlenceden murat, çocuktur.

Denildi ki: Eğlenceden murat, zevcedir.

Bu son iki manaya göre ayet, Hristiyanlara bir cevaptır.

إِن كُنَّا فَاعِلِينَ “Yapacak olsaydık öyle yapardık.”

 

18- بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ “Hayır, biz hakkı batılın üzerine atarız da beynini parçalar.”Bu ifade, Cenab-ı Hakkın zâtını eğlenceden tenzihtir. Yani, biz öyle yapmayız.Hak cümlesinden olan ciddiyeti, batıl zümresinden olan eğlenceye galip kılmak bizim şanımızdandır.

Ayette şöyle bir tasvir vardır: Hak, bir mermi gibi batıla atılıyor, onun ta beynine işleyip işini bitiriyor.

فَإِذَا هُوَ زَاهِقٌ “Bir de bakarsın yok olup gitmiştir.”

O zaman onun helâk olup gittiğini, canının çıktığını görürsün.

وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ “Allah’a karşı yakıştırdığınız nitelemelerden

ötürü yazıklar olsun size!”

Allah hakkında caiz olmayan vasıfları söylemenizden dolayı vay sizin hâlinize!

 

19- وَلَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ “Göklerde ve yerde kim varsa, hepsi O’nundur.”

Göklerde ve yerde ne varsa, yaratma ve bunlarda tasarruf yönüyle O’na aittir.

وَمَنْ عِندَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَ “Onun nezdinde olanlar O’na ibadetten ne çekinirler ve ne de yorulurlar.”

Bu ifadeden murat, meleklerdir. Melekler, bir hükümdarın yakın çevresinde bulunan kimseler mesabesindedir.

“Onun nezdinde olanlar” ifadesinden murat gökte ve yerde bulunmaktan yüce olan bir çeşit melâike de olabilir.

Melekler, “hayır, biz ibadet etmeyiz” demezler, büyüklenmezler.

“Ve ne de yorulurlar.”

Ayetin üslûbunda, aslında ibadetlerinin ağır ve devamlı olup normal şartlarda usanmaya müsait bulunduğuna, ama onların usanmadığına bir tenbih vardır.

 

20- يُسَبِّحُونَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ “Gece gündüz tesbih ederler, usanmazlar.”

Daima Allahı tenzih ederler, tazimde bulunurlar.

 

21- أَمِ اتَّخَذُوا آلِهَةً مِّنَ الْأَرْضِ هُمْ يُنشِرُونَ “Yoksa arzdan birtakım ilâhlar edindiler de, ölüleri onlar mı diriltecekler?”Ayette, onların yerden ilahlar edinmesini reddetmek vardır.

“Arzdan” denilmesi tahsis için olmayıp tahkir içindir.

Onlar her ne kadar “bizim ilahlarımız ölüleri diriltecek” demeseler de, ilah olduklarını söylemek bunu da gerekli kılar. Çünkü ilah olmanın lazımlarından biri, imkân dairesinde olan her şeye muktedir olmaktır.Ayette bunun nazara verilmesi, onların cehâletini ortaya koymak ve kendileriyle dalga geçmektir.Ayette هُمْ “hüm” (onlar) zamirinin ayrıca söylenmesi “yoksa ölüleri diriltmeyi onlar mı yapacak?” şeklinde bir hasr manası verir. Bu da, onların cehâletini ortaya koymada ayrı bir mübalağadır.

 

22- آلِهَةٌ إِلَّا اللَّهُ لَفَسَدَتَا “Şayet göklerde ve yerde Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, bunların düzeni bozulurdu.”

O zaman o ilahlar arasındaki ihtilaf ve temanu (birbirine engel olma) sebebiyle, gökler ve yerin nizamı bozulurdu.

Çünkü, ikisi de aynı şeyi yapmak istese, onu yapan ilah olur, diğerini terk ederdi. Farklı şeyler yapmak isteseler, birbirlerine engel olurlardı.

فَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ “Arş’ın Rabbi olan Allah, onların nitelemelerinden münezzehtir.”Arş, her şeyi kuşatmış olup her türlü tedbirin mahalli ve bütün mukadderatın menşeidir.Allah, onların niteledikleri ortak edinmek, çocuk ve eş sahibi olmak gibi uluhiyete aykırı nitelemelerden münezzehtir.

 

23- لَا يُسْأَلُ عَمَّا يَفْعَلُ “O, yaptığından sual olunmaz.”

-Azameti,

-Saltanatının kuvveti,

-Uluhiyette ve zâtî saltanatta tek olması sebebiyle yaptığından suale tâbi değildir.

وَهُمْ يُسْأَلُونَ “Onlar ise sorulacaklardır.”

Çünkü onlar, mâlik değil memlüktürler, mabud değil abddirler.

 “Onlar” zamiri,

-O batıl ilahlara,

-Veya onlara ibadet edenlere râcidir.

 

24- أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ آلِهَةً “Yoksa O’ndan başka ilâhlar mı edindiler?”

Biraz önce yirmi birinci ayette, buna yakın bir ibare geçmişti. Tekrarlanması,

-Küfürlerinin ne büyük bir cinayet olduğunu göstermek,

-Yaptıkları işin çirkinliğini nazara vermek,

-Onları susturmak,

-Cehaletlerini ortaya koymak içindir.

-Veya akıl yönüyle onlara delil olabilecek durumun inkârından sonra, nakil yoluyla kendilerine sened olabilecek şeyi reddetmektir. Yani, bunun tekrarı ile şu manaya dikkat çekilmiştir:

“Yoksa onlar ölüleri dirilten ilahlar buldular da, onlarda bulunan uluhiyet özellikleri sebebiyle onları ilahlar mı edindiler? Veya ilâhî kitaplarda onları Allaha ortak kılmak için emir mi buldular ki, emre uyarak onları ilahlar olarak kabul ettiler?”

Birinci defa “Yoksa O’ndan başka ilahlar mı edindiler” denildikten sonra, bunun fesadına aklen delil getirilmesi, ikinci defa aynı cümlenin tekrarından sonra ise naklen delil getirilmesi bu manayı takviye eder.

قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ “De ki: Kesin delilinizi getirin.”

Ondan başka ilahlar varsa, buna ya akıl veya nakil cihetiyle delilinizi getirin. Çünkü, delili olmayan bir görüşü söylemek muteber değildir. Hâlbuki böyle bir görüşün batıl olduğu hususunda akıl ve nakil delilleri tam bir mutabakat hâlindedir.

هَذَا ذِكْرُ مَن مَّعِيَ وَذِكْرُ مَن قَبْلِي “İşte bu, benimle olanların zikri ve benden öncekilerin zikridir.”Allahın tek olduğu, hem bana gelende, hem de daha önce inen semavî kitaplarda bildirilmiştir. Onlara bakın, onlarda ancak tevhidin emredildiğini ve şirkten de nehiyde bulunulduğunu bulacaksınız.

Tevhidin sahih olması Peygamberlerin gönderilmesi ve kitapların indirilmesine bağlı olmadığından, bu konuda naklen delil getirmek sahih olur. (Yani, devir lazım gelmez.)

 “İşte bu, benimle olanların zikri ve benden öncekilerin zikridir.” ifadesinde kastedilenler Hz. Peygamberin ümmeti ve geçmiş ümmetlerdir.

Zikrin onlara izafeti, onlara öğüt olarak gelmesindendir.

بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ الْحَقَّ “Hayır, onların çoğu gerçeği bilmezler.”

Onların çoğu hak ile batılı birbirinden ayırt edemezler.

فَهُم مُّعْرِضُونَ “Onun için bunlar yüz çeviren kimselerdir.”

Onlar, hakkı bilmedikleri için, tevhidden ve Hz. Peygambere tâbi olmaktan yüz çeviren kimselerdir.

25- وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رَّسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ “Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki, ona şöyle vahyetmiş olmayalım: Gerçek şu ki benden başka ilâh yoktur, öyleyse bana ibadet edin.”Ayet, tahsisden sonra tamimdir. Çünkü “bu, benden öncekilerin zikri” ifadesinde “bu” ifadesiyle onların ellerinde mevcut olan üç kitaba işaret edilmiştir. Bu ayette ise, tevhid davasının bütün peygamberlerin ortak davası olduğuna dikkat çekilmiştir.

 

26- وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَنُ وَلَدًا “Böyle iken dediler ki: Rahmân çocuk edindi.”

Ayet, “melekler Allahın kızlarıdır” diyen Huzaa kabilesi hakkında indi.

سُبْحَانَهُ بَلْ عِبَادٌ مُّكْرَمُونَ “Allah bundan münezzehtir.”

Bu ifade, Allahı çocuk edinmekten tenzihtir:

بَلْ عِبَادٌ مُكْرَمُونَۙ “Doğrusu onlar ikrama mazhar kullardır.”

Onlar yaratılmış kullardır, çocuk değillerdir. İkrama mazharlardır, şerefli varlıklardır. Bu ifadede, Rahmâna çocuk nisbet edenlerin görüşlerinin batıl oluşuna bir tenbih vardır.

 

27- يَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ “Onlar Onun (Allah’ın) sözünün önüne geçmezler.”

Edepli kölelerin âdeti olduğu üzere, melekler de kendilerine izin verilmeden konuşmazlar.

Ayette, meleklerin emir almadan konuşmadıkları nazara verilmek suretiyle, Allah hakkında ileri geri konuşanların ne derece çirkin bir şey yaptığına tenbihte bulunulmuştur.

وَهُم بِأَمْرِهِ يَعْمَلُونَ “Ve sadece O’nun emriyle hareket ederler.”

 

28- يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ “O, onların önlerindekini de, arkalarındakini de bilir.”

Onların yaptıkları ve yapacakları Allaha gizli değildir.

Ayet, meleklerin emir almadan konuşmamalarına bir illet ve devamında gelen hükme de bir hazırlık gibidir. Çünkü onlar bunu bildikleri için kendilerini tutarlar ve hallerini kontrol ederler.

وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَى “Onlar, Onun hoşnud olduğu kimseden başkasına şefaat etmezler.”O’ndan korkularından, kimin için şefaate izin vermişse ona şefaatçi olurlar.

وَهُم مِّنْ خَشْيَتِهِ مُشْفِقُونَ “Hepsi de O’nun haşyetinden titrerler.”

Haşyet, saygıyla beraber olan korkudur. Âlimlerin Allahtan korkmaları bu türdendir.

 

29- وَمَن يَقُلْ مِنْهُمْ إِنِّي إِلَهٌ مِّن دُونِهِ فَذَلِكَ نَجْزِيهِ جَهَنَّمَ “İçlerinden her kim “Ben, O’ndan başka bir ilâhım” derse, biz onu cehennem ile cezalandırırız.”

“İçlerinden her kim” ifadesi “meleklerden veya mahlûkattan her kim” manasını anlatır.

Ayetten murat, “Allahın çocuğu” olması iddiasının reddidir. Rububiyet iddiasında bulunan meleğe yönelik bu tehdit, aslında müşriklere yöneliktir.[1>

كَذَلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ “Zalimleri biz işte böyle cezalandırırız.”

Allaha şirk koşarak ve rububiyet davasında bulunarak zulmedenleri, işte biz böyle cezalandırırız.


[1>Çünkü melek, böyle bir iddiada bulunmaz. Ama müşrikler bulunuyorlar.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
21. Enbiya
Gönderi tarihi: 14-04-2014
1,346 kez okundu
Block title
Block content