54- إِنَّ رَبَّكُمُ اللّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ “Şüphesiz Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan Allahtır.”
Ayetteki “gün” ifadesi (Enfal, 16) ayetinde olduğu gibi “vakit” anlamındadır. Yani gökler ve yer altı merhalede yaratılmıştır.
Veya “altı gün miktarında” demektir.
Çünkü “gün” ifadesinden “güneşin doğuşundan batışına kadar olan zaman” anlaşılır, hâlbuki gökler ve yer yaratıldığında böyle bir şey söz konusu değildi.
Dilese bir anda yaratabileceği halde, Allahın eşyayı kademeli bir şekilde yaratmasında,
-Onun iradesine bir delil,
-Tefekkürle bakan kimselerin ibret almasını sağlamak,
-Ve işleri yaparken teennî ile yapmaya bir teşvik vardır.
ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ “Sonra Arşa istiva etti.”
Allahın arşa istivası, keyfiyetini bilemeyeceğimiz şekilde Allahın bir sıfatıdır. Yani Allahu Teâlâ için, bir mekânda bulunmak veya yerleşmekten münezzeh bir şekilde, kendisinin kastettiği vecih üzere arşa istivası (hükmetmesi) vardır.
Arş, diğer cisimleri kuşatan bir cisimdir. “Arş” denilmesi yüksekliği itibarıyladır.
Veya Allahın arşa istivası, bir hükümdarın tahtına oturmasına benzetilmiştir. Çünkü işler ve tedbirler, tahttan gelen emirlerle icra edilir.
يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ “O, geceyi gündüze bürüyüp örter.”
Ayette sadece gecenin gündüzü bürümesi nazara verilmesi, aksinin malum olduğu cihetledir veya lafzın buna da ihtimali olmasındandır.
يَطْلُبُهُ حَثِيثًا “Gece durmadan onu kovalar.”
Gece, yakalamak istercesine süratle gündüzü takip eder, aralarına başka bir şey giremez.
وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِأَمْرِهِ “Güneş, ay ve yıldızlar emrine âmâdedir.”
أَلاَ لَهُ الْخَلْقُ وَالأَمْرُ “Dikkat edin, yaratma ve emir O’nundur.”
Çünkü icad eden de, tasarrufta bulunan da O’dur.
تَبَارَكَ اللّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ “Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.”
Allahu Teâlâ Ulûhiyette tek olmakla yücedir. Rububiyette de bir olmakla azamet sahibidir.
Ayetin tahkiki: -En doğrusunu Allah bilir.- Kâfirler bir takım rabler ediniyorlardı. Bu ayet beyan etti ki, rububiyete layık olan birdir ve o da Allahu Teâlâdır. Çünkü yaratma ve emir onundur. Zira âlemi sağlam bir tertip ve hikmetli bir tedbir üzere yarattı. Felekleri yoktan, misilsiz bir şekilde var etti. “En yakın semayı kandillerle süsledik ve onu koruduk.” (Fussilet, 12) ayetinde işaret ettiği üzere, felekleri yıldızlarla süsledi. Ve süfli cisimleri yaratmayı murat etti. Ardından, değişik sûretleri ve muhtelif tarzları kabul edebilecek bir cismi yarattı.[1>
Sonra bunları birbirine zıd eserleri ve fiilleri olan türler şekline ayırdı. Buna (Fussılet, 9) ayetiyle işaret etti. Burada arzdan murat süfli-aşağı âlemdir.
Sonra canlılar âleminin nevilerini, önce maddelerini terkip, ikinci olarak da bunlara sûret vermek sûretiyle inşa etti. Buna “De ki: Yeri iki günde yaratanı inkâr ediyor ve O’na ortaklar mı koşuyorsunuz?” (Fussılet, 9) ayetiyle ve devamında “O, yeryüzünde yükselen sabit dağlar yarattı. Orada bolluk - bereket meydana getirdi Ve orada rızıklar takdir etti.” (Fussılet, 10) ile işaret etti. Buradaki dört günden murat, “O Allah ki, gökleri- yeri ve bu ikisi arasındakileri altı günde yarattı.” (Secde, 4) ayetinden de anlaşılacağı üzere, önceki iki günle beraber dört gündür.
Sonra mülk âlemi tamamlandığında memleketin tedbiri için tahtına oturan hükümdar gibi, bunların tedbirine müteveccih oldu. Felekleri çevirerek, yıldızları, yürüterek, geceleri-gündüzleri birbirine dolayarak semadan arza işlerin tedbirini gördü. Sonra bunu, anlatılanların bir, fezlekesi ve neticesi olarak şöyle açıkladı:
“Dikkat edin, yaratma ve emir O’nundur.” (A’raf, 54)
55- ادْعُواْ رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً “Rabbinize tazarru ile ve gizlice dua edin.”
Çünkü gizlice yapılan dua, ihlâsın delilidir.
إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ “Çünkü O, haddi aşanları sevmez.”
Allah duada ve başka işlerde emredilenleri aşanları sevmez.
Cenab-ı Hak bununla, dua eden kimsenin
-Peygamberlik rütbesi istemek
-Ve semaya yükselmek gibi uygun olmayan şeyleri talep etmemesi gerektiğine tenbihte bulundu.
Denildi ki: Ayette yasaklanan haddi aşmak,
-Duada bağırmak
-Ve uzun dua yapmaktır.
Hz. Peygamberlerden şöyle rivayet edilir:
“İleride duada haddi aşan kimseler olacak, hâlbuki kişiye şöyle dua etmesi yeter: Allahım, Senden cenneti ve beni ona yaklaştıracak söz ve ameli istiyorum. Cehennemden ve beni ona yaklaştıracak söz ve amelden ise Sana sığınıyorum.”
Hz. Peygamber bunu dedikten sonra ayetin son kısmını okudu:
“Çünkü O, haddi aşanları sevmez.”
56- وَلاَ تُفْسِدُواْ فِي الأَرْضِ بَعْدَ إِصْلاَحِهَا “Islahından sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.”
Peygamberlerin gönderilmesi ve dinî hükümlerin bildirilmesiyle yeryüzünde düzen sağlandıktan sonra, küfür ve günahlarla onda bozgunculuk yapmayın.
وَادْعُوهُ خَوْفًا وَطَمَعًا “O’na, korkarak ve rahmetini umarak dua edin.”
Amellerinizin kusurlu olması ve liyakatinizin olmayışı dolayısıyla reddedilmesinden korkarak ve Cenab-ı Hakkın sonsuz rahmetini düşünüp O’ndan bir lütuf ve ihsan olarak kabul edileceğini ümit ederek Allaha yalvarın.
إِنَّ رَحْمَتَ اللّهِ قَرِيبٌ مِّنَ الْمُحْسِنِينَ “Muhakkak ki Allah’ın rahmeti, muhsin olanlara yakındır.”
Ayetin evvelinde korku ve ümitle dua edilmesi emredilmişti. Bu cümle ile ümidin daha üstün tutulması nazara verildi ve duanın kabulüne vesile kılınacak ilâhî rahmete dikkat çekildi.
“Rahmet” kelimesi müennes iken, “yakındır” anlamındaki “karib” kelimesinin müzekker getirilmesi,
-Rahmetin Rahîm manasında olmasından,
-”Allahın rahmeti yakın bir durumdur” gibi hazfedilmiş bir kelimenin sıfatı olmasından,
-Masdar olmasındandır.
-Veya nesepten olan yakın ile başka yakınlığı ayırmak içindir.
57- وَهُوَ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ “O ki, rahmetinin önünde müjdeci olarak rüzgârları gönderdi.”
Ayette nazara verilen ilâhî rahmetten murat, yağmurdur. Çünkü saba rüzgârı bulutu harekete geçirir. Şimal (kuzey) rüzgârı onu toplar. Güney rüzgârı ondan yağmur getirir. Batı rüzgârı ise dağıtır.
حَتَّى إِذَا أَقَلَّتْ سَحَابًا ثِقَالاً سُقْنَاهُ لِبَلَدٍ مَّيِّتٍ “O rüzgarlar, yağmur yüklü bulutları yüklenince, onu ölü bir beldeye gönderdik.”
فَأَنزَلْنَا بِهِ الْمَاء “Sonra onunla yağmur yağdırdık.”
فَأَخْرَجْنَا بِهِ مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ “Böylece onunla her çeşit ürünü çıkardık.”
كَذَلِكَ نُخْرِجُ الْموْتَى “İşte Biz, ölüleri de böyle çıkarırız.”
“İşte böyle” ifadesi, topraktan her türlü mahsulün çıkmasına veya ölü beldenin ihyasına işaret olabilir. Yani, o mahsulleri, kendilerinde büyüme kuvveti meydana getirerek hayatlandırdığımız gibi, kabirlerden de ölüleri çıkarırız ve ruhları bedenlere göndererek hayat veririz.
لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ “Ola ki düşünür, ibret alırsınız.”
Ola ki bunlara bakar da, bunları yapan Zatın tekrar diriltmeye kadir olduğunu bilirsiniz.
58- وَالْبَلَدُ الطَّيِّبُ يَخْرُجُ نَبَاتُهُ بِإِذْنِ رَبِّهِ “Güzel memleketin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar.”
Toprağı hoş, verimli olan araziden Rabbinin meşieti ve kolaylaştırmasıyla hoş, faydalı ve bolca bitkiler çıkar.
وَالَّذِي خَبُثَ لاَ يَخْرُجُ إِلاَّ نَكِدًا “Kötü olandan ise, yararsız bitkiden başka bir şey çıkmaz.”
Çorak araziden ise çok az şey çıkar, çıkan da işe yaramaz.
كَذَلِكَ نُصَرِّفُ الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَشْكُرُونَ “İşte biz, şükreden bir toplum için âyetleri böyle açıklarız.”
İşte biz; ayetleri, Allahın nimetlerine şükredip onlarla tefekkür eden ve onlardan ibret alanlar için tekrar be tekrar nazara veriyoruz.
Verimli ve çorak arazi, Allahın ayetlerini düşünüp faydalananla, onlara başını çevirmeyip etkilenmeyen kimselerin halini anlatan bir temsildir.
[1> Bundan murat, elementler olabilir.