101. DERS (A'raf Suresi, 44 - 53) A’raftakiler

 

44- وَنَادَى أَصْحَابُ الْجَنَّةِ أَصْحَابَ النَّارِ “Cennet ehli, cehennem ehline şöyle seslenirler:”

أَن قَدْ وَجَدْنَا مَا وَعَدَنَا رَبُّنَا حَقًّا “Rabbimizin bize vaat ettiğini hak olarak bulduk.”

فَهَلْ وَجَدتُّم مَّا وَعَدَ رَبُّكُمْ حَقًّا “Siz de Rabbinizin vaat ettiğini hak olarak buldunuz mu?”

Cennet ehlinin cehennem ehline böyle seslenmeleri, kendi hallerinin hoşluğundan ve cehennem ehlinin perişanlığından dolayıdır ve onların pişmanlığını artırmak içindir.

Ayette “Rabbimizin bize vaat ettiğini hak olarak bulduk, siz de Rabbinizin vaat ettiğini hak olarak buldunuz mu?” denilirken şöyle bir inceliğe yer verilmiştir:

“Bize vaat ettiğini” demiş ama ona mukabil “size vaat ettiğini” yerine “Rabbinizin vaat ettiğini” ifadesini kullanmıştır. Çünkü onlara vaat edilen kötü akıbet, sadece onlara has bir vaat olmayıp, öldükten sonra diriltilmek, hesap vermek, ehl-i cennete nimet verilmesi gibi genel bir vaat idi.

 

45- قَالُواْ نَعَمْ “Onlar da “evet” derler.”

فَأَذَّنَ مُؤَذِّنٌ بَيْنَهُمْ أَن لَّعْنَةُ اللّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ “Bunun üzerine aralarında bir münadi şöyle seslenir: “Allah’ın laneti zalimler üzerine olsun!”

Cennet ve cehennem ehli arasında bu nidayı sur’a görevli meleğin yapacağı söylenir.

 

46- الَّذِينَ يَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ “Onlar, Allah’ın yolundan men ederler.”

وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا “Ve onda eğrilik ararlar.”

وَهُم بِالآخِرَةِ كَافِرُونَ “Ve onlar ahireti de inkâr eden kimselerdir.”

 

47- وَبَيْنَهُمَا حِجَابٌ “Ve aralarında bir perde vardır.”

“Aralarına kapısı olan bir sur çekilir.” (Hadid, 13) ayetiyle nazara verildiği gibi, bu iki fırka arasında bir perde vardır.

Veya bu hicap (engel-perde) birinin eseri diğerine ulaşmasın diye cennet ve cehennem arasındadır.

وَعَلَى الأَعْرَافِ رِجَالٌ يَعْرِفُونَ كُلاًّ بِسِيمَاهُمْ “A’raf üzerinde de, her iki taraftakileri simalarından tanıyan kişiler vardır.”

A’raf ehlinin kimler olduğu hakkında farklı değerlendirmeler yapılır:

1-Bunlar tevhid ehlinden ameli az kimselerdir. Aralarında Allahu Teâlânın dilediği şekilde hükmetmesi için cennet ve cehennem arasında bekletilirler.

2-Yüksek makam sahibi olan peygamberler, şehitler, mü’minlerin önde gelenleri ve âlimlerdir.

3-Veya insan sûretinde görülecek meleklerdir.

Bunlar, cennet ve cehennem ehlini yüzlerinin beyazlığı ve siyahlığı gibi Allahın onlara koyduğu alâmetlerden tanırlar. Bunu bilmeleri, ilhamla veya meleklerin öğretmesiyledir.

وَنَادَوْاْ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ أَن سَلاَمٌ عَلَيْكُمْ لَمْ يَدْخُلُوهَا وَهُمْ يَطْمَعُونَ “Bunlar cennetliklere, henüz cennete girmemiş, fakat girmeyi arzu eder bir şekilde, “selâm olsun size” derler.”

A’raf ehli henüz cennete girmeyen kimseler olarak ele alındığında mana şöyle olur:

“A’rafta olanlar, henüz kendileri cennete girmemiş ve girmeyi ümit eder bir halde iken cennet ehline selam verirler.”

A’raf ehli, peygamberler gibi yüksek makam sahibi kimseler olarak değerlendirildiğinde ise ayete şöyle mana verilir:

“A’raf ehli, cennet ashabı henüz daha cennete girmemiş, ama girmeyi ümit eder bir halde beklerken onlara selam verirler.”

 

47- وَإِذَا صُرِفَتْ أَبْصَارُهُمْ تِلْقَاء أَصْحَابِ النَّارِ قَالُواْ رَبَّنَا لاَ تَجْعَلْنَا مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ “Gözleri cehennemlikler tarafına çevrilince de, “Rabbimiz! Bizi zalim toplulukla beraber eyleme!” derler.”

 

48- وَنَادَى أَصْحَابُ الأَعْرَافِ رِجَالاً يَعْرِفُونَهُمْ بِسِيمَاهُمْ “A’raftakiler simalarından tanıdıkları kişilere nida ederler:”

قَالُواْ مَا أَغْنَى عَنكُمْ جَمْعُكُمْ وَمَا كُنتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ “Onlara şöyle derler: Topluluğunuz da büyüklük taslamanız da size hiç bir yarar sağlamadı.”

A’raf ehli, simalarından tanıdıkları küfrün önderlerine şöyle derler: “Sayıca çokluğunuz veya mal biriktirmeniz, ayrıca hakkı kabul etmeyişiniz veya halka üstten bakışınız size bir fayda vermedi, azaptan sizi kurtaramadı.”

 

49- أَهَؤُلاء الَّذِينَ أَقْسَمْتُمْ لاَ يَنَالُهُمُ اللّهُ بِرَحْمَةٍ “Allah onları hiç bir rahmete erdirmeyecek” diye yemin ettiğiniz kimseler bunlar mıydı?”

Araf ehlinin işaret ettiği kimseler, kâfirlerin dünyada iken hakir gördükleri ve “Allah bunları cennete almaz” diye yemin ettikleri kişilerdir.

ادْخُلُواْ الْجَنَّةَ (Cennetliklere dönerek): “Girin cennete!”

لاَ خَوْفٌ عَلَيْكُمْ وَلاَ أَنتُمْ تَحْزَنُونَ “Size ne bir korku vardır, ne de üzüleceksiniz.”

Böyle söylerler ve cennet ehline yönelip “girin cennete” derler.

A’raf ehlinin yüksek makam sahibi kimseler olmasını esas aldığımızda mana böyledir.

Ama onları ameli az kimseler olarak değerlendirirsek, bu hitap onlara yönelik olur, cennete alınmalarını beyan eder. Bu yoruma göre, A’raf ehli cennet ve cehennem arasında bekletilmiş, her iki fırkanın hallerini görmüş, onlarla konuşmuş ve ardından Allahın lütfu ile cennete alınmışlardır.

 

50- وَنَادَى أَصْحَابُ النَّارِ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ أَنْ أَفِيضُواْ عَلَيْنَا مِنَ الْمَاء أَوْ مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّهُ “Cehennemdekiler, cennettekilere: “Bize biraz su akıtın veya Allah’ın size verdiği rızıktan bize de verin” diye nida ederler.”

Ayet, cennetin cehennemin fevkinde olmasına bir delildir.

قَالُواْ إِنَّ اللّهَ حَرَّمَهُمَا عَلَى الْكَافِرِينَ “Cennettekiler de “Allah, bunların ikisini de kâfirlere haram kıldı” derler.”

 

51- الَّذِينَ اتَّخَذُواْ دِينَهُمْ لَهْوًا وَلَعِبًا “Onlar, dinlerini bir eğlence ve oyun yerine koydular.”

Kâfirler,

-Aslında haram kılınmayan bazı yiyecekleri kendilerine haram kılarak,

-Kâbe etrafında alkış tutarak ve ıslık çalarak tavaf etmek gibi hâllerle dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler.

وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا “Ve dünya hayatı kendilerini aldattı.”

فَالْيَوْمَ نَنسَاهُمْ كَمَا نَسُواْ لِقَاء يَوْمِهِمْ هَذَا وَمَا كَانُواْ بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ “Onların bugüne kavuşmalarını unutmaları ve âyetlerimizi inkâr etmeleri gibi, biz de bugün onları öyle unuturuz.”

Onlar bu güne ulaşmayı unutup hatırlarına getirmediği ve bu güne bir hazırlık yapmadıkları gibi, biz de bu gün onları unutur, kendilerine unutan kimsenin yaptığı gibi muamele eder, ateşe terk ederiz.

 

52- وَلَقَدْ جِئْنَاهُم بِكِتَابٍ فَصَّلْنَاهُ عَلَى عِلْمٍ “Gerçekten onlara, ilim üzere açıkladığımız bir Kitap getirdik.”

Biz onlara akaid, ahkâm ve öğütlerle dolu bir kitap getirdik, bunları da ayrıntılı bir şekilde açıkladık.

Bu açıklamayı ilim üzere yaptık, böylece o tafsil, hikmetli bir tafsil oldu.

Ayette, Allahu Teâlânın ilim ile Âlim olduğuna bir delil vardır.

هُدًى وَرَحْمَةً لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ “O, inanan bir toplum için bir hidayet ve bir

rahmettir.”

 

53- هَلْ يَنظُرُونَ إِلاَّ تَأْوِيلَهُ “Onlar Kitabın te’vilini mi gözetiyorlar?”

Onlar, ancak Kur’anın haber verdiği vaad ve vaidin ortaya çıkmasıyla doğru olduğunun anlaşılmasını bekliyorlar.

يَوْمَ يَأْتِي تَأْوِيلُهُ يَقُولُ الَّذِينَ نَسُوهُ مِن قَبْلُ قَدْ جَاءتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ “Onun te’vili geldiği gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: “Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmiş.”

فَهَل لَّنَا مِن شُفَعَاء فَيَشْفَعُواْ لَنَا أَوْ نُرَدُّ فَنَعْمَلَ غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ “Keşke şimdi bizim şefaatçilerimiz olsa da bize şefaat etseler, yahut tekrar geri döndürülsek de, eski yaptıklarımızdan başkasını yapsak!”

قَدْ خَسِرُواْ أَنفُسَهُمْ “Onlar, kendilerini zarara soktular.”

Ömürlerini küfürde geçirerek kendilerine yazık ettiler.

وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَفْتَرُونَ “Ve uydurdukları şeyler kendilerinden kaybolup gitti.”

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
7. A'raf
Gönderi tarihi: 03-05-2013
2,620 kez okundu
Block title
Block content