344. DERS (Ahkaf Suresi, 1 - 14) İlâhî Kitab

 

1- حم “Hâ, mîm.”

 

2- تَنْزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ “Kitabın indirilişi, Azîz – Hakîm olan Allah tarafındandır.”

 

3- مَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَأَجَلٍ مُّسَمًّى “Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları ancak hak üzere ve belirli bir süre için yarattık.”

Göklerin ve yerin hak üzere yaratılması, hikmet ve adaletin gerektirdiği şekilde yaratılmasını ifade eder. Böyle bir yaratılışta, daha önce de defalarca dikkat çektiğimiz gibi, Sani-i Hakîmin varlığına ve insanların amellerinin karşılığını almaları için ahiretin lüzumuna bir delalet vardır.

“Belirli bir süre”den (ecel-i müsemma’dan) murat, bütün varlıkların kendisinde eceli tadacağı kıyamet günüdür veya her bir varlık için belirlenmiş sürenin sonudur.

وَالَّذِينَ كَفَرُوا عَمَّا أُنذِرُوا مُعْرِضُونَ “İnkâr edenler ise, uyarıldıkları şeylerden yüz çeviriyorlar.”Onunla ilgili düşünmüyorlar, uyarıldıkları ahiret konusunda bir hazırlık yapmıyorlar.

 

4- قُلْ أَرَأَيْتُم مَّا تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ “De ki: “Allah’ı bırakıp da taptıklarınızı gördünüz mü?”

Yani, ilahlarınızın durumu hakkında düşündükten sonra bana haber verin bakalım!

أَرُونِي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْأَرْضِ “Gösterin bana, yeryüzünden neyi yarattılar?”

Onların âlemin cüzlerinden herhangi bir şeyin yaratılmasında herhangi bir katkıları olmasını akıl kabul eder mi, ta ki bununla ibadete layık olsunlar!

أَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمَاوَاتِ “Yoksa göklerde onların bir ortaklığı mı var?”

Ayette şirkin semavatla bağlantılı söylenmesi, semavî sebeplerin arzda meydana gelen olayların icadında ortaklıkları olması tevehhümünü reddetmek içindir.

اِئْتُونِي بِكِتَابٍ مِّن قَبْلِ هَذَا أَوْ أَثَارَةٍ مِّنْ عِلْمٍ “Bundan öncesinden bir kitap, yahut bir bilgi kalıntısı olsun getirin bana!”

“Bundan öncesinden” murat, Kur’andır. Çünkü O, tevhidi anlatmaktadır.[1>

“Yahut bir bilgi kalıntısı”

Kitapta bulamadınızsa, öncekilerin ilimlerinde, bu şeriklerinizin ibadete layık olduklarına veya onlara ibadet edilmesine emir verildiğine dair bir ilim kırıntısı varsa, bana gösterin.

إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ “Eğer doğru söyleyenler iseniz…”

Davanızda sadık iseniz, bunu yapın.

 

5- وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّن يَدْعُو مِن دُونِ اللَّهِ مَن لَّا يَسْتَجِيبُ لَهُ إِلَى يَومِ الْقِيَامَةِ “Allah’ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine hiç bir cevap veremeyecek olana dua edenden daha sapmış kim olabilir?”

Ayetin evvelinde Allahın şeriki olmadığına aklen delil getirilmişti, bu kısımda da naklen delil getirildi. Böylece, hem aklen hem de naklen bir delilleri olmadığı ortaya konuldu.

Ayette soru üslûbu, böyle yapan birinden daha ziyade sapmış biri olmadığını ifade etmek içindir.

Çünkü bu müşrikler,

-Her şeyi işiten,

-Her şeyi gören,

-Her şeye gücü yeten,

-Her şeyden haberdar olan Allaha ibadeti bırakıp kendilerini duysalar bile icabet edemeyecek olan şeylere tapmaktadırlar. Bu taptıkları nerde kaldı onların içlerinden geçenleri bilsinler ve onların maslahatlarını gözetsinler!

وَهُمْ عَن دُعَائِهِمْ غَافِلُونَ “Oysa o taptıkları, onların dualarından gafildirler.”

Çünkü o taptıkları

-Ya putlar gibi cansız şeylerdir.

-Veya kendi işine bakan musahhar kullardır.

 

6- وَإِذَا حُشِرَ النَّاسُ كَانُوا لَهُمْ أَعْدَاء “Kıyamette insanlar bir araya toplandığı zaman, taptıkları şeyler kendilerine düşman kesilirler.”

Diğer âlemde de bu batıl mabutlar, kendilerine tapanlara zarar verirler, fayda veremezler.

وَكَانُوا بِعِبَادَتِهِمْ كَافِرِينَ “Ve onların kendilerine ibadetini inkâr ederler.”

Doğrudan konuşarak veya hâl dili ile kendilerine ibadet edenleri inkâr ederler.

Denildi ki: Ayetin bu kısmı, “Sonra onların fitnesi, ancak şöyle demek olacak: Vallahi ey Rabbimiz, biz müşriklerden değildik.” (En’am, 23) ayetinde olduğu gibi, bunlara ibadet edenler hakkındadır.

 

7- وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءهُمْ هَذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ “Ayetlerimiz onlara açıkça okunduğunda, o hakkı inkar edenler hemen “bu, apaçık bir sihirdir” dediler.”

Hak’tan murat, ayetlerdir. İnkârcılar bu ayetler kendilerine geldiğinde hiç tefekkür etmeden “bu apaçık bir sihirdir” demişlerdir.

Ayette “ayetlerimiz onlara açıkça okunduğunda” denildikten sonra hem ayetler hem de kâfirler için zamir gönderilebileceği hâlde “hakkı inkâr edenler şöyle dediler” denilmesi, onlara okunan ayetlerin hak olduğunu ve onların da tam bir küfür ve dalaletle mukabelede bulunmalarını tescil etmek içindir.

 

8- أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ “Yoksa, “Onu uydurdu” mu diyorlar?”

Kur’ana “sihir” demekle kalmamış, daha çirkin olan “Kendi sözünü Allaha nisbet ile O’na iftira ediyor” demişlerdir. Ayette, onların bu iddialarını reddetmek ve sözlerine hayret uyandırmak vardır.

قُلْ إِنِ افْتَرَيْتُهُ فَلَا تَمْلِكُونَ لِي مِنَ اللَّهِ شَيْئًا “De ki: Eğer onu uydurmuşsam Allah’tan gelecek olana karşı siz benim için hiçbir şey yapamazsınız.”

De ki: Farz-ı muhal ben Kur’anı Allaha iftira etsem, O da beni hemen cezalandırmak istese, siz o cezadan bir şeyi benden gideremezsiniz. Dolayısıyla, böyle bir şeye ben nasıl cesaret eder, kendimi azaba maruz bırakırım?

هُوَ أَعْلَمُ بِمَا تُفِيضُونَ فِيهِ “O sizin yaptığınız taşkınlıkları en iyi bilendir.”

كَفَى بِهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ “Benimle sizin aranızda şâhit olarak O yeter!”

O, benim sadık olduğuma ve size tebliğde bulunduğuma, sizin de yalancı ve inkârcı olduğunuza şehadet eder.

Ayet, onların taşkınlıklarına mukabil bir vaîddir.[2>

وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ “O, Ğafur’dur – Rahîm’dir.”

Ayet, küfründen dönen ve iman edenler için mağfiret ve rahmeti vaat eder. Ayrıca, cürümleri büyük olmasına rağmen Allahın Halîm olduğunu hissettirir.

 

9- قُلْ مَا كُنتُ بِدْعًا مِّنْ الرُّسُلِ “De ki: Ben Peygamberlerden bir bid’a değilim.”

Ben sizi, diğer peygamberlerin davet ettiği şeylerden farklı bir şeye çağırıyor değilim.

Veya, onların yapamadığı bir şeyi ben yapacak değilim.

Bu da, müşriklerin talep ettiği bütün mu’cizeleri göstermektir.

وَمَا أَدْرِي مَا يُفْعَلُ بِي وَلَا بِكُمْ “Bana ve size ne yapılacağını da bilmem.”

Dünya ve ahirette bana ve size ne yapılacağını ayrıntılı olarak bilmiyorum. Çünkü, benim gayba ait ilmim yok. Bunun dışına çıkmam.

إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَى إِلَيَّ “Ben ancak bana vahyedilene uyarım.”

Ayet, onların gaybla ilgili haberler almak istemelerine bir cevaptır. Hâlbuki O, vahyedilmedikçe bu konuda bir şey diyemez.

Veya bir an önce müşriklerin ezalarından kurtulmak isteyen mü’minlere bir cevaptır.

وَمَا أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُّبِينٌ “Ve ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”

Ben ancak apaçık şahitlerle ve tasdik edici mu’cizelerle Allahın ceza vermesinden uyarmaktayım.

 

10- قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِن كَانَ مِنْ عِندِ اللَّهِ وَكَفَرْتُم بِهِ “De ki: Ne dersiniz? Şayet bu, Allah katından ise ve siz onu inkâr etmişseniz?”

وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِّن بَنِي إِسْرَائِيلَ عَلَى مِثْلِهِ فَآمَنَ وَاسْتَكْبَرْتُمْ “İsrailoğullarından bir şahit de bunun misline şahitlik edip inandığı hâlde, siz büyüklük taslamışsanız (haksızlık etmiş olmazmısınız?).”

Zamir, Kur’ana râcidir.

Şahit’ten murat, Abdullah Bin Selam’dır.

Hz. Musa olduğu da söylendi. O’nun şehadeti Tevratta Hz. Peygamberin evsafının yer almasıdır.

O şahid, Kur’anda olan manaların benzerine şehâdet etmektedir. Bu da Kur’andaki manaları tasdik eden ve O’na uygunluk arzeden Tevrattaki bilgilerdir.

Veya Kur’anın misli olması, yani O’nun gibi Allah katından gelmesidir.

Bu şahit, Kur’andaki hakka mutabık ilâhî vahyi görmüş ve Ona iman etmiştir.

إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ “Şüphesiz Allah, zâlimler topluluğunu doğru yola iletmez.”

Ayet, onların Kur’ana iman etmemelerinin, zulümlerinden kaynaklanan dalaletleri sebebiyle olduğunu hissettirmektedir. Ayrıca, hazfedilmiş cevaba da bir delildir. Yani, “Siz de zâlimler değil misiniz?”

 

11- وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا “İnkâr edenler, iman edenler için şöyle dediler:”

لَوْ كَانَ خَيْرًا مَّا سَبَقُونَا إِلَيْهِ “Şayet bu bir hayır olsaydı, onlar onu kabulde bizi geçemezlerdi.”

Sebeb-i Nüzûl

O kâfirler mü’minler hakkında şöyle dediler: “İman veya Muhammedin getirdikleri hayırlı bir şey olsaydı, mü’minler düşük kimseler oldukları cihetle bizden evvel ona koşmazlardı.”

Çünkü, mü’minler genelde fakir, köle, çoban kimselerdi.

Bunu söyleyen Kureyş’tir.

Denildi ki: Cüheyne, Müzeyne, Eslem ve Ğıfar kabileleri Müslüman olduğunda, Benî Âmir ve Ğatafan kabileleri böyle dediler.

Veya, Abdullah Bin Selâm ve etrafı İslâma girince, Yahudiler böyle söylediler.

وَإِذْ لَمْ يَهْتَدُوا بِهِ فَسَيَقُولُونَ هَذَا إِفْكٌ قَدِيمٌ “Onunla doğru yolu bulamadıkları için “Bu kadîm bir yalandır” diyeceklerdir.”

“Bu kadîm bir yalandır” demeleri, onların “esatîru’l-evvelin” yani “eskilerin masalları” demeleri gibidir.

 

12- وَمِن قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَى إِمَامًا وَرَحْمَةً “Bundan önce bir önder ve bir rahmet olarak Mûsâ’nın kitabı vardı.”

وَهَذَا كِتَابٌ مُّصَدِّقٌ لِّسَانًا عَرَبِيًّا لِّيُنذِرَ الَّذِينَ ظَلَمُوا وَبُشْرَى لِلْمُحْسِنِينَ “Bu ise, zulmedenleri uyarmak ve muhsin olanlara müjde olmak üzere Arab diliyle gelmiş, onu tasdik edici bir kitaptır.” Bu Kur’an, Musanın kitabını veya genel anlamda önceki semavî kitapları tasdîk eden bir kitaptır.

 

13- إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ “Şüphesiz ‘Rabbimiz Allah’tır’ deyip sonra da dosdoğru olanlara hiçbir korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de.”

Bunlar ilmin özü olan tevhid ile amelin müntehası olan istikametli hareketi cem ettiler.

Önce imanın nazara verilip “sonra” ifadesiyle amele geçilmesi, amel rütbesinin imandan sonra geldiğine ve tevhîd itibarıyla bir kıymet kazandığına delâlet eder.

Onlar, kendilerine gelecek nahoş bir şeyden korkmazlar.

Sevdikleri bir şeyi kaybetmekten de mahzun olmazlar.

 

14- أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ “Onlar cennet ashabıdır.”

خَالِدِينَ فِيهَا جَزَاء بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ “Yaptıklarına karşılık, orada daimi kalacaklardır.”

Cennet, onların kesbettikleri ilmî ve amelî faziletlerine bir mükâfattır.


[1> Yani “Kur’anda davanıza bir delil bulamazsınız. Bu durumda daha öncesinden bir kitaptan delil getirin!”

Böyle denilmesi, onları susturmak içindir. Çünkü Allahın gönderdiği bir kitapta asla böyle bir şey bulamayacaklardır.

[2> Allah onların yaptığına şahit olunca, bu yaptıkları taşkınlıkları elbette cezalandıracaktır.

 

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
46. Ahkaf
Gönderi tarihi: 16-04-2014
1,051 kez okundu
Block title
Block content