334. DERS (Şura Suresi, 47 - 53) Allah’ın Konuşması

47- اسْتَجِيبُوا لِرَبِّكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لَّا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ “Allah’tan, geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden önce, Rabbinize icabet edin.”

مَا لَكُم مِّن مَّلْجَأٍ يَوْمَئِذٍ وَمَا لَكُم مِّن نَّكِيرٍ “O gün sizin için ne sığınacak bir yer vardır, ne de (günahlarınızı) inkâra bir mecal!”

Ve o gün yapmış olduklarınızı inkâra da bir mecâl yoktur. Çünkü bütün yaptıklarınız amel defterlerinizde toplanmıştır. Ayrıca, dilleriniz ve azalarınız da yaptıklarınıza şehâdet eder.

 

48- فَإِنْ أَعْرَضُوا فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا “Eğer yüz çevirirlerse (bilesinki), biz seni onlara bir muhafız olarak göndermedik.”

Biz Seni onlara bir gözetleyici ve hesaba çekici olarak göndermedik.

إِنْ عَلَيْكَ إِلَّا الْبَلَاغُ “Sana düşen, sadece tebliğdir.”Zaten onu da yaptın.

وَإِنَّا إِذَا أَذَقْنَا الْإِنسَانَ مِنَّا رَحْمَةً فَرِحَ بِهَا “Gerçekten biz insana katımızdan bir rahmet tattırdığımızda ona sevinir.”

وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ فَإِنَّ الْإِنسَانَ كَفُورٌ “Ama elleriyle yaptıkları işler yüzünden onlara bir kötülük dokunursa, o zaman da insan pek nankördür.”

Nimeti bütün bütün unutur, belayı ise durmadan hatırlar ve gözünde büyütür, sebebinin ne olduğunu düşünmez.

Ayette anlatılan durum her ne kadar mücrimlere has ise de, insan türünde böylelerinin çok olması ve mücrimlerin de insan sınıfına dâhil olması yüzünden, bu özelliğin insana isnadı caizdir.

Ayette insana rahmetin tattırılmasının katiyet ifade eden إِذَا “iza” ile, belanın gelmesinin ise ihtimal ifade eden إِنْ “in” ile gelmesi, rahmetinin tattırılmasının, bizzât gerekli bir âdet olması cihetiyle muhakkak olmasından, belanın isabetinin ise muhtemel bulunmasındandır.

 

49- لِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ “Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah’ındır.”

Böyle olunca, nimeti ve belayı dilediği şekilde taksim etmek O’na aittir.

يَخْلُقُ مَا يَشَاء “Ne dilerse yaratır.”

Yaratması, bir ihtiyaçtan değildir. Ayrıca yarattığı bir şeye de itiraz söz konusu olamaz.

يَهَبُ لِمَنْ يَشَاء إِنَاثًا وَيَهَبُ لِمَن يَشَاء الذُّكُورَ “Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir.”

 

50- أَوْ يُزَوِّجُهُمْ ذُكْرَانًا وَإِنَاثًا “Yahut o çocukları erkekler ve dişiler olmak üzere çift olarak verir.”

وَيَجْعَلُ مَن يَشَاء عَقِيمًا “Dilediği kimseyi de kısır yapar.”

Allah insanlara meşietinin muktezasına göre evlat verir. Bir kısmına sadece erkek veya sadece kız verir. Bir kısmına hem erkek hem kız verir. Bir kısmına da hiç vermez.

Önce kız çocuğunun nazara verilmesi, muhtemelen neslin çoğalması için onların daha ziyade olması sebebiyledir.

-Veya ayetin sevk edildiği mana, insanın değil, Allahın meşietinin taalluk ettiğinin gerçekleştiğine delâlet içindir. Kız vermesi de böyledir.[1>

-Veya kelâm belâ hakkında idi. Arablar ise kız çocuğunu böyle telakki ediyorlardı.

-Veya kız babalarının kalplerini hoş etmek için önce onlardan başlanmıştır.

-Veya ayet sonlarındaki fasılaları muhafaza için böyle gelmiştir. “Zükûr” kelimesinin “ez-zükûr” şeklinde gelmesi de bundandır.

إِنَّهُ عَلِيمٌ قَدِيرٌ “Şüphesiz O, Alîm’dir – Kadîr’dir (her şeyi hakkıyla bilendir, her şeye gücü yetendir).”

Böyle olanca yaptığını bir hikmet ve irade ile yapar.

 

51- وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُكَلِّمَهُ اللَّهُ إِلَّا وَحْيًا أَوْ مِن وَرَاء حِجَابٍ “Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla, yahut perde arkasından konuşur.”

“Vahiy yoluyla”

Bundan murat, idrak edilen gizli kelâmdır. Böyle bir kelâm, hadd-i zâtında harflerden mürekkep, peş peşe sıralanmaya dayalı değildir.

-Mi’rac hadisinde anlatıldığı tarzda ve rüyet hadisinde vaat edildiği şekliyle şifahî kelâmı [2>

-Ve Tuva ve Tur’da Hz. Musaya gelen vahiy gibi gaybtan bir sesle konuşmayı da içine alır. Ancak, “Yahut perde arkasından konuşur” ifadesinin üsttekine atfedilmesi, onu birinciye (yani şifahî kelama) has kılar.

Ayet, rü’yetin imkânsızlığına değil, caiz olmasına bir delildir.

Denildi ki: Bundan murat ilham ve mananın kalbe bırakılmasıdır.

Veya bundan murat, meleğin peygamberlere getirdiği vahiydir. Bu durumda, bunun devamında gelen mana söz konusudur.

أَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِإِذْنِهِ مَا يَشَاء “Yahut bir elçi gönderip, izniyle ona dilediğini vahyeder.”Allah, beşere bir nebi gönderir, o da Allahın vahyini O’nun emrettiği şekilde tebliğ eder.

Ancak birinciye göre “rasûl” kelimesi, peygamberlere vahiy getiren meleği ifade eder.

إِنَّهُ عَلِيٌّ حَكِيمٌ “Şüphesiz O, Aliyy’dir - Hakîmdir.”

Allah, mahlûkatın sıfatlarından yücedir, hikmetinin muktezası ne ise onu yapar.

Böylece bazan vasıtayla, bazan da vasıtasız konuşur. Vasıtasız konuşması da,

-Ya doğrudan olur,

-Veya perde arkasından gerçekleşir.

 

52- وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِّنْ أَمْرِنَا “İşte sana da, emrimizden bir ruh vahyettik.”

Hz. Peygambere gelen vahyin “ruh” olarak isimlendirilmesi, kalplerin onunla hayat bulmasındandır.

Veya bundan murat Cebraildir. Yani “Onu Sana vahiy meleği olarak gönderdik.”

مَا كُنتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ “Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin.”

Sen, vahiyden önce kitap nedir, iman nedir bilmiyordun.

Ayet, Hz. Peygamberin nübüvvet öncesi bir din ile ibadet etmediğine bir delildir.

Denildi ki: Ayetteki imandan murat, ancak nakil yoluyla ulaşılabilecek bir imandır.

وَلَكِن جَعَلْنَاهُ نُورًا نَّهْدِي بِهِ مَنْ نَّشَاء مِنْ عِبَادِنَا “Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştireceğimiz bir nur yaptık.”

Onu” ifadesinden murat,

-Ruh,

-Kitap,

-Veya iman olabilir.

Biz, kullarımızdan dilediğimizi ona kabule ve kendinde tefekküre muvaffak kılarız.

وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ “Şüphesiz ki sen doğru bir yola iletiyorsun.”

Bundan murat, İslâmdır.

 

53- صِرَاطِ اللَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ “Göklerdeki ve yerdeki her şeyin sahibi olan Allah’ın yoluna.”

Semavat ve arzın hem yaratılması, hem de idaresi O’nundur.

أَلَا إِلَى اللَّهِ تَصِيرُ الْأُمُورُ “İyi bilin ki, bütün işler Allah’a döner.”

Vasıtaların ve taallukatın kaldırılmasıyla bütün işler Allaha döner.

Ayette muti, olanlara vaat ve mücrim olanlara da vaîd vardır.

Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Şûrâ sûresini okuyan kimse Meleklerin hakkında dua ettikleri, istiğfarda bulundukları ve kendisi için rahmet talebinde bulundukları kimselerden olur.”


[1> Genelde anne-babalar kızdan ziyade erkek çocuk isterler. Ama bu, kimsenin keyfine bırakılmamıştır. Allah, dünyanın her tarafında dengeli bir şekilde nüfusun yarısını kız olarak yaratır.

[2>Hz. Peygamber şöyle bildirir: Miraçta bir merhalede Cebrail benden ayrıldı, sesler benden kesildi. Derken Rabbimin kelâmını işittim: “Gönlün rahat olsun Ya Muhammed! Yaklaş, yaklaş” diyordu.

 

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
42. Şura
Gönderi tarihi: 16-04-2014
1,137 kez okundu
Block title
Block content