20- مَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الْآخِرَةِ نَزِدْ لَهُ فِي حَرْثِهِ “Kim âhiret mahsulünü isterse, onun mahsulünü artırırız.”Ahiret sevabı, çalışmakla elde edildiğinden, ziraat yoluyla elde edilen mahsule benzetildi. Bundan dolayı “dünya ahiretin tarlasıdır” denilmiştir.
Ayette geçen “hars” kelimesi asıl olarak “toprağa tohumu bırakmak” anlamına gelir. Bu ekimin sonunda elde edilen mahsul için de kullanılır.
“Onun mahsulünü artırırız.”
Biz bu kimseye bire on, bire yediyüz hatta daha fazlasını veririz.
وَمَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤتِهِ مِنْهَا “Kim de dünya mahsulünü isterse, ona da ondan veririz.”İstediğinin tamamını değil de, onun için taksim ettiğimiz kadarını veririz.
وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِن نَّصِيبٍ “Fakat onun ahirette hiçbir nasibi olmaz.”
Çünkü “ameller niyetlere göredir ve herkes için niyet ettiği vardır.’’[1>
21- أَمْ لَهُمْ شُرَكَاء شَرَعُوا لَهُم مِّنَ الدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَن بِهِ اللَّهُ “Yoksa, onlar için Allah’ın izin vermediği bir dini kendilerine yol kılan şerikler mi var?”
Ayet, onların Allahı bırakıp da O’na şerikler edinmelerini takrir eder ve bunu başlarına vurur. Bu şerikleri, onların şeytanlarıdır.
Bu şerikler,
-Allaha şirk koşmak,
-Ahireti inkâr etmek,
-Sırf dünya için çalışmak gibi, aslında Allahın izin vermediği kötü inanç ve amelleri, kendilerine tapanlara süslü göstermişlerdir.
Denildi ki: Onların şerikleri, taptıkları putlardır. Bu şeriklerin müşriklere nisbet edilmesi, müşriklerin bunları şerikler edinmiş olmasındandır. Bu şeriklere hüküm vaz etmenin isnad edilmesi, müşriklerin yoldan çıkma sebebinin bunlar olmasından ve bu batıl din ile fitneye düşürülmelerindendir.
Onların şerikleri, bu yolu kendilerine açanların suretleri de olabilir.
وَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ “Şayet konulmuş kesin hüküm olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi.”Cezanın te’hiriyle ilgili Allahın önceden belirlediği bir prensip olmasaydı, kâfirlerle mü’minler arasında veya müşriklerle şerikleri arasında iş bitirilmiş olurdu.
وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ “Şüphesiz zâlimler için elem dolu birazap vardır.”
22- تَرَى الظَّالِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا كَسَبُوا “Yaptıkları şeylerden dolayı o zalimleri korkudan titrer halde görürsün.”Sen o müşrikleri kıyamet gününde, işlemiş oldukları kötü ameller yüzünden korkar bir şekilde görürsün.
وَهُوَ وَاقِعٌ بِهِمْ “O ise başlarına gelecektir.”
Korksalar da korkmasalar da, yaptıklarının vebâli başlarına gelecektir.
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فِي رَوْضَاتِ الْجَنَّاتِ “İman edip Salih ameller işleyenler ise, cennet bahçelerindedir.”
Bunlar, en hoş ve en nezih yerlerdedir.
لَهُم مَّا يَشَاؤُونَ عِندَ رَبِّهِمْ “Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır.”
ذَلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الكَبِيرُ “İşte bu, büyük lütuftur.”
Mü’minlere yapılacak bu ikram, büyük lütuftur. Öyle ki, bu lütfa nisbetle dünyadakilere verilenler çok çok küçük kalır.
23- ذَلِكَ الَّذِي يُبَشِّرُ اللَّهُ عِبَادَهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ “İşte bu,Allah’ın, iman edip salih ameller işleyen kullarına müjdelediği şeydir.”
قُل لَّا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا “De ki: Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum.”
Ben yaptığım tebliğe ve verdiğim müjdeye mukabil sizden bir ücret istemiyorum.
إِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبَى “Ancak yakınlıktan gelen sevgi istiyorum.”
Ancak, size yakınlığımdan dolayı sevmenizi istiyorum.
Veya yakınlığımı sevmenizi istiyorum.
Veya “Asla bir ücret istemiyorum. Lakin sizden yakınlarıma sevgi istiyorum.”
Rivayete göre, bu ayet nazil olduğunda Hz. Peygambere “Ya Rasûlallah, sevmemiz vacip olan yakınların kimlerdir?” diye soruldu. Hz. Peygamber “Ali, Fatıma ve bunların iki oğlu (Hasan ve Hüseyin)” buyurdu.
Denildi ki: Ayet şöyle de yorumlanabilir: “Tâat ve salih amelle Allaha yaklaşmanızda, Allah ve Rasûlüne sevginizi istiyorum.”
وَمَن يَقْتَرِفْ حَسَنَةً نَّزِدْ لَهُ فِيهَا حُسْنًا “Kim güzel bir iş yaparsa, onun iyiliğini artırırız.”
Özellikle de Rasûlullahın Âl-i Beytine muhabbetle kim bir iyilik yapsa, biz o iyiliğine kat kat sevap veririz. Ayetin Hz. Ebubekir hakkında nazil olduğu söylenir.
إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ شَكُورٌ “Şüphesiz Allah, Ğafur’dur – Şekûr’dur.”
Allah, günahkâr olana karşı Ğafur’dur. İtaat edene de, hem sevabını eksiksiz vererek, hem de lütfuyla artırarak Şekûr’dur.
24- أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا “Yoksa “Yalan uydurup Allah’a iftiraetti” mi diyorlar?”Yoksa “Muhammed ‘ben peygamberim’ ve ‘Kur’an da Allahın kelamıdır’ derken aslında yalan söyleyip Allaha iftira etti” mi diyorlar?!
فَإِن يَشَأِ اللَّهُ يَخْتِمْ عَلَى قَلْبِكَ “Eğer Allah dilerse senin kalbini mühürler.”
Ayet, Hz. Peygamber gibi birinden –haşa- Allaha bir iftira olamayacağını bildirir. Çünkü böyle bir şeye ancak kalbi mühürlü, Rabbini bilmeyen biri cesaret edebilir. Basiret ve marifet sahibi olan biri ise, böyle bir şeye asla cesaret edemez ve yapamaz.
Ayet sanki şöyle demektedir: “Allah eğer Seni perişan etmek isterse, O’na iftiraya cür’et edebilmen için kalbini mühürler.”
Şöyle de denildi: Eğer Allah dilerse kalbini mühürler de o kalbe Kur’an inmez, vahiy gelmez.
Şöyle de denildi: Allah dilerse kalbine sabır verir de, onların böyle ezaları Sana ağır gelmez.
وَيَمْحُ اللَّهُ الْبَاطِلَ “Ve Allah batılı yok eder.”
وَيُحِقُّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ “Hakkı ise kelimeleriyle gerçekleştirir.”
إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ “Şüphesiz O, kalplerde olanları hakkıyla bilendir.”
Ayet, iftirayı nefyetmektedir. Yani, şayet Kur’an uydurma bir şey olsaydı, Allah onu ortadan kaldırırdı. Çünkü batılı ortadan kaldırmak ve vahiy ile veya hüküm ile hakkı sabit kılmak O’nun âdetindendir.
Allahın “kelimatıyla” batılı mahvetmesi ve hakkı gerçekleştirmesi, Kur’an vasıtasıyla onların batıllarını mahvetmeyi ve hakkı da sabit kılmayı vaat etmesidir.
Veya karşısında durulamaz hükmüyle bunu gerçekleştirmesidir.
25- وَهُوَ الَّذِي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ “O, kullarından tevbeyi kabul eder.”
Tevbe ettikleri şeylerde, onları cezalandırmaz.
Tevbenin hakikatını daha önce anlamıştın
Hz. Ali’den (r.a.) şöyle rivayet edilir:
Tevbe, altı şekilde görülür:
1-Geçmiş günahlar için pişmanlık duymak.
2-Yapamadığın farzları iâde etmek.
3-Kul hakkını çiğnediğinde geri vermek.
4-Masıyette nefsi büyüttüğün gibi, taat içinde onu eritmek.
5-Nefis, günahların tatlılığını tattırdığı gibi, ona itâatin acılığını tattırmak.
6-Gafletli gülmelerine bedel, ağlamak.
وَيَعْفُو عَنِ السَّيِّئَاتِ “Ve kötülükleri bağışlar.”
Dilediği kimsenin küçük ve büyük bütün günahlarını affeder.
وَيَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ “Ve yaptıklarınızı da bilir.”
Bilir de ona göre karşılık verir. Cezalandırır veya hikmetine muvafık bir şekilde cezalandırmaz.
26- وَيَسْتَجِيبُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ “İman edip salih ameller işleyenlerin dualarına icabet eder.”
Bundan murat,
-Dualarına icabet etmek,
-Veya tâatlerinin karşılığını vermektir. Çünkü sevap vermek de, kendisine terettüp eden neticeler itibarıyla dua ve talep gibidir. Hz. Peygamberin şu hadisi buna misal olabilir: “Duanın en efdali, elhamdülillahtır.”
Veya ayete şöyle de mana verilebilir: “İman eden ve salih amel işleyenler, Allah onları tâate çağırdığında O’na icabet ederler.”
وَيَزِيدُهُم مِّن فَضْلِهِ “Lütfundan onlara fazlasını da verir.”
Allah onlara istediklerinden ve layık olduklarından daha fazlasını verir.
وَالْكَافِرُونَ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ “Kâfirler için ise, çetin bir azap vardır.”
Mü’minlere verilecek olan sevap ve lütfa bedel, kâfirler için çok şiddetli bir azap vardır.
[1>Bu ibare Hz. Peygamberin en meşhur hadislerinden birinin mealidir.