333. DERS (Şura Suresi, 27 - 46) Şûrâ Düsturu

27- وَلَوْ بَسَطَ اللَّهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِهِ لَبَغَوْا فِي الْأَرْضِ “Allah, kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde azgınlık ederlerdi.”

O zaman arzda tekebbür ederler, fesat çıkarırlardı.

Veya bazısı bazısına karşı istilaya ve galip gelmeye çalışırdı.

Genelde de böyle olmuştur.[1>

Bağy” kelimesi, kemiyet veya keyfiyet yönüyle ortası aranan şeylerde haddi tecavüz etmektir.

وَلَكِن يُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَّا يَشَاء “Fakat O, dilediği ölçüde indirir.”

Lakin Allah meşietinin iktizasına göre, rızkı belli bir ölçüyle indirir.

إِنَّهُ بِعِبَادِهِ خَبِيرٌ بَصِيرٌ “Şüphesiz O, kullarına Habîr-Basîr’dir.”

Onların gizli durumlarını ve aşikar hâllerini bilir, onlara uygun olanı takdir eder.

Sebeb-i Nüzûl

Rivayete göre, Suffe ehli zengin olmayı temenni ettiklerinde bu ayet nazil oldu.

Denildi ki: Ayet Arablar hakkında indi. Bolluk olduğunda birbirleriyle savaşırlar, kıtlığa maruz kaldıklarında ise otlak ararlardı.

 

28- وَهُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ الْغَيْثَ مِن بَعْدِ مَا قَنَطُوا وَيَنشُرُ رَحْمَتَهُ “O ki, insanlar umutlarını kestikten sonra yağmuru indirir, rahmetini her tarafa yayar.”

Ayet metninde geçen “ğays”, kuraklıktan kurtaran yağmurdur.

Rahmetinin tecellisi olan yağmuru ovalara, dağlara, bitkilere ve hayvanlara, kısaca her yere neşreder.

وَهُوَ الْوَلِيُّ الْحَمِيدُ “O, Velî’dir – Hamîd’dir.”

O Velî’dir, lütfuyla ve rahmetini neşretmek suretiyle kullarına yardım eder.

Hamîd’dir, bu icraâtlarına mukabil hamde layıktır.

 

29- وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَثَّ فِيهِمَا مِن دَابَّةٍ “Gökleri, yeri yaratması ve bu ikisi içinde canlıları yayması, O’nun ayetlerindendir.”Çünkü gökler ve yer, maddesiyle ve özellikleriyle, her şeye gücü yeten hikmetli bir sanatkârın varlığına delâlet eder.

وَهُوَ عَلَى جَمْعِهِمْ إِذَا يَشَاء قَدِيرٌ “Ve O, dilediği zaman onları bir araya getirmeye de kadirdir.”

 

30- وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ “Size gelen her musibet, ellerinizin yaptıkları yüzündendir.”Başınıza gelen her musibet günahlarınız sebebiyledir.

وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ “O, yine çoğunu da affeder.”

Allah bununla beraber bütün günahlarınıza ceza vermez, bunların çoğunu affeder.

Ayet, mücrimler hakkındadır. Çünkü mücrim olmayanlara gelen musibetler, başka sebeplerdendir. Mesela, Allah musibet verir, kul da buna sabreder, bu vesile ile Allah onu büyük bir ecre nail eder.[2>

 

31- وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ “Yeryüzünde O’nu âciz bırakamazsınız.”

Sizler, Allahın sizin için takdir ettiği musibetlerden kaçmakla kurtulamazsınız.

وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ “Ve sizin için Allah’tan başka hiçbir dost ve yardımcı yoktur.”Allah dışında sizi bu musibetlerden koruyabilecek ve sizden onları giderebilecek kimse yoktur.

 

32- وَمِنْ آيَاتِهِ الْجَوَارِ فِي الْبَحْرِ كَالْأَعْلَامِ “Denizde yüzen dağlar gibi gemiler, O’nun ayetlerindendir.”

 

33- إِن يَشَأْ يُسْكِنِ الرِّيحَ فَيَظْلَلْنَ رَوَاكِدَ عَلَى ظَهْرِهِ “O, dilerse rüzgârı durdurur da onlar denizin üstünde kalakalırlar.”

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ “Elbette bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ayetler vardır.”Bunda, himmetini Allahın ayetlerini tefekkür etmeye sevkedip nefsini dizginleyen ve Allahın nimetlerini tefekkür eden kimseler için ibretler vardır.

Veya “bunda imanı kâmil her mü’min için ayetler vardır.”

Çünkü iman iki kısımdan ibarettir: Yarısı sabır ve yarısı da şükürdür.

 

34- أَوْ يُوبِقْهُنَّ بِمَا كَسَبُوا “Yahut yaptıkları yüzünden onları (gemileri)helâk eder.”

Veya Allah kuvvetli bir rüzgar göndererek gemileri gark eder.

Bundan murat, gemidekilerin helâkidir. “Yaptıkları yüzünden” denilmesi bunu gösterir.

وَيَعْفُ عَن كَثِيرٍ “Ve birçoğunu da affeder.”

Bir kısmı ise, affedilmeleri sebebiyle kurtulurlar.

 

35- وَيَعْلَمَ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِنَا مَا لَهُم مِّن مَّحِيصٍ (Allah, böyle yapar ki), âyetlerimiz hakkında tartışanlar, kendileri için kaçacak bir yer olmadığını bilsinler.”

 

36- فَمَا أُوتِيتُم مِّن شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيَاةِ “Size verilenler, bu dünya hayatının bir metaıdır.”Hayatınız süresince bunlardan faydalanırsınız.

الدُّنْيَا وَمَا عِندَ اللَّهِ خَيْرٌ وَأَبْقَى لِلَّذِينَ آمَنُوا وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ “Allah nezdindekiler ise, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler için daha hayırlı ve daha kalıcıdır.”

Allah katında olan ahiret sevabı ise, daha hayırlı ve daha daimîdir.

Allah katında olan bu sevap, iman eden ve Rab’lerine tevekkül edenler içindir.

Ahiret sevabı, tamamen faydadır ve bu faydalılık gelip geçici değildir. Bundan dolayı, dünya nimetlerinden çok daha hayırlı ve devamlıdır.

Sebeb-i Nüzûl

Hz. Ali den şöyle rivayet edilir: Hz. Ebubekir malının tamamını tasadduk edince, pek çok kimse O’nu kınamıştı. Ayet bu münasebetle nazil oldu.

 

37- وَالَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ “Onlar büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınırlar.”

وَإِذَا مَا غَضِبُوا هُمْ يَغْفِرُونَ “Öfkelendikleri zaman bağışlarlar.”

 

38- وَالَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمْ “Onlar Rablerine icabet ettiler.”

وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ “Ve namazı dosdoğru kıldılar.”Ayet, ensar hakkında indi. Hz. Peygamber onları imana davet etmiş, onlar da kendisine icabet etmişlerdi.

وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ “İşleri, aralarında şûrâ (danışma) iledir.”Münferid bir görüşle harekete geçmezler. Aralarında meşveret edip ittifakla iş yaparlar. Bu, onların iş yaparken ziyadesiyle tedbirli olmaları ve işlerinde müteyakkız bulunmalarındandır.

وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ “Ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.”

Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden, Allah yolunda hayır olmak üzere harcarlar.

 

39- وَالَّذِينَ إِذَا أَصَابَهُمُ الْبَغْيُ هُمْ يَنتَصِرُونَ “Ve onlar bir haksızlığa uğra dıkları zaman, ona karşı direnirler.”Çünkü Allah, zelil halde olmalarını hoş karşılamamaktadır. Onların bu vasıfları, şecaâtlerini (cesur olmalarını) anlatır. Daha evvelinde de bir kısım büyük faziletleri nazara verilmişti. Bu vasıflar arasında affedicilik vasfının da olması, onların cesur olmalarına muhalif değildir.Çünkü bağışlamak, bağışlananın aczinden, intisar ise hasmın mukavemetinden haber verir. Aciz kimseye karşı hilim göstermek güzel bir haslettir. Galibe karşı hilim göstermek ise kötü bir özelliktir. Çünkü galibe karşı gösterilecek hilim, onu zulmetmeye karşı cesaretlendirmek ve teşvik etmek demektir.

Cenab-ı Hak, onları zulme karşı direnmekle vasfettikten sonra, haddi aşmaktan men etmek için şöyle bildirdi:

 

40- وَجَزَاء سَيِّئَةٍ سَيِّئَةٌ مِّثْلُهَا “Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır).”Kötülüğe karşı mukabelenin kötülük (seyyie) şeklinde gelmesi, müşakele üslûbundandır.Veya karşı tarafa kötü gelmesindendir.

فَمَنْ عَفَا وَأَصْلَحَ فَأَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ “Ama kim affeder ve arayı düzeltirse,onun mükâfatı Allah’a aittir.”Mükâfatının ne olduğunun bildirilmemesi, vaat edilenin büyüklüğüne delâlet eder.

إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ “Şüphesiz O, zâlimleri sevmez.”

Çünkü O, kötülüğü başlatan ve intikamda haddi aşan zalimleri sevmez.

 

41- وَلَمَنِ انتَصَرَ بَعْدَ ظُلْمِهِ فَأُوْلَئِكَ مَا عَلَيْهِم مِّن سَبِيلٍ “Zulme uğradıktan sonra, kendini savunup hakkını alan kimseye bir vebal yoktur.”Zulme maruz kalıp da hakkını alan kimselere bir vebâl yoktur, itaba ve cezaya maruz kalmazlar.

 

42- إِنَّمَا السَّبِيلُ عَلَى الَّذِينَ يَظْلِمُونَ النَّاسَ وَيَبْغُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ “Vebal, ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler içindir.”

Vebal ancak o kimseleredir ki,

-Başkalarına hiç yoktan zarar verirler.

-Hak etmedikleri şeyleri baskı uygulayarak onlardan almaya kalkışırlar.

أُوْلَئِكَ لَهُم عَذَابٌ أَلِيمٌ “İşte onlar için çok elîm bir azap vardır.”

Onlara, zulümlerine ve haksızlıklarına mukabil elem verici bir azap vardır.

 

43- وَلَمَن صَبَرَ وَغَفَرَ إِنَّ ذَلِكَ لَمِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ “Ve her kim de sabreder ve bağışlarsa, işte bu elbette azmedilecek güzel işlerdendir.”

 

44- وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن وَلِيٍّ مِّن بَعْدِهِ “Allah kimi saptırırsa, artık bundan sonra onun hiçbir dostu yoktur.”Allah ona yardımını kestikten sonra, artık ona yardım edebilecek bir veli (yardımcı) yoktur.

وَتَرَى الظَّالِمِينَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ يَقُولُونَ هَلْ إِلَى مَرَدٍّ مِّن سَبِيلٍ “Azabı gördüklerinde zâlimlerin, “dönmeye bir yol yok mu?” dediklerini görürsün.”

Ayette zalimlerin azabı görmeleri geçmiş zaman sığasıyla anlatılması, azab görmelerinin muhakkak olduğunu göstermek içindir.O zaman “dünyaya dönüş yok mu?” diye feryad ederler.

 

45- وَتَرَاهُمْ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا خَاشِعِينَ مِنَ الذُّلِّ يَنظُرُونَ مِن طَرْفٍ خَفِيٍّ “Onlar ateşe sunulurken, zilletten başlarını öne eğmiş, göz ucuyla gizli gizli baktıklarını görürsün.”

Onların cehennem ateşine bakmaları, kılıçla idam edilecek kimsenin kılıca bakması gibidir.

وَقَالَ الَّذِينَ آمَنُوا “İman edenler ise şöyle derler:”

إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ “İşte asıl hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve ehillerini ziyana sokanlardır.”

Bunlar hem kendilerini hem de beraber oldukları kimseleri ebedi azaba maruz bırakmakla en büyük hüsranı yaşamışlardır.

Mü’minlerin bunu dünyada söylemiş olmaları muhtemel olduğu gibi, diğer âlemde onların hâlini görünce söyleyecek de olabilirler.

أَلَا إِنَّ الظَّالِمِينَ فِي عَذَابٍ مُّقِيمٍ “İyi bilin ki zâlimler, sürekli bir azap içindedirler.”

Bu, onların sözünün davamı olabileceği gibi, Allahtan onları bir tasdik de olabilir.

 

46- وَمَا كَانَ لَهُم مِّنْ أَوْلِيَاء يَنصُرُونَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ “Onların Allah’tan başka kendilerine yardım edecek dostları da yoktur.”

وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن سَبِيلٍ “Ve Allah, kimi saptırırsa artık onun için hiçbir çıkar yol yoktur.”

Allahın yoldan çıkardığı kimse için hidayete veya kurtuluşa bir yol yoktur.


[1> Yani, genelde bol rızık verilenler, buna şükretmek yerine azgınlık yapmışlar, verilen nimetleri günahta kullanmışlardır.

[2>Beydavi’nin bu açıklaması, ayetinin hükmünün genel anlaşılmaya müsait olmasındandır. Bu açıklama, peygamber gibi masum insanlara ve çocuklar gibi günahsızlara gelen musibetlere güzel bir bakış getirmektedir.

 

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
42. Şura
Gönderi tarihi: 16-04-2014
1,261 kez okundu
Block title
Block content