329. DERS (Fussılet Suresi, 45 - 54) Âfak ve Enfüsteki Ayetler

 

45- وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ فِيهِ “Andolsun ki biz Musa’ya Kitabı vermiştik de onda ihtilaf edilmişti.”Kur’anda ihtilaf edildiği gibi, Musaya Kitabı (Tevratı) verdiğimizde de tasdik ve tekzip yönünden ihtilaf edildi.

وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ “Şayet Rabbin tarafından bir söz geçmeseydi mutlaka aralarında hüküm verilirdi.”Bundan murat, kıyametin vaat edilmesi ve husumetin o zaman halledilmesidir.Veya bundan murat, ecellerin takdiri de olabilir. Şayet böyle bir söz olmasa, Kitabı yalanlayanların hepsi toptan helâk edilirlerdi.

وَإِنَّهُمْ لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ مُرِيبٍ “Gerçekten onlar bunda derin bir şüphe içindedir.”

O Yahudiler veya genel anlamda o iman etmeyenler, Tevrattan, Kur’andan şek içindedirler.

 

46- مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ “Kim salih bir iş yaparsa kendi lehinedir.”

وَمَنْ أَسَاء فَعَلَيْهَا “Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir.”

وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِّلْعَبِيدِ “Rabbin, kullara asla zulmedici değildir.”

Dolayısıyla, onlara yapması uygun olmayan bir şeyi yapması söz konusu olamaz.

 

47- إِلَيْهِ يُرَدُّ عِلْمُ السَّاعَةِ “Kıyametin ilmi O’na havale edilir.”Kıyametten sorulduğunda, bunun bilgisi O’na havale edilir. Çünkü, Ondan başkası bunu bilmez.

وَمَا تَخْرُجُ مِن ثَمَرَاتٍ مِّنْ أَكْمَامِهَا وَمَا تَحْمِلُ مِنْ أُنثَى وَلَا تَضَعُ إِلَّا بِعِلْمِهِ “Meyvelerin tomurcuklarından çıkması, dişinin hamile kalması ve doğurması ancak O’nun ilmiyledir.”Bütün bunlar O’nun ilmi dairesinde meydana gelir. İlminin taalluku olmadan bir şey olması düşünülemez.

وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ أَيْنَ شُرَكَائِي “Allah o gün onlara “Nerede şeriklerim?” diye seslenir.”

Bana şerik olduğunu iddia ettikleriniz nerede!?

Onlara “nerede şeriklerim?” denilmesi, kınamak içindir.

قَالُوا آذَنَّاكَ مَا مِنَّا مِن شَهِيدٍ “Şöyle derler: Sana arz ederiz ki, bizden bir şahit yok.”

Ya Rabbi, bizden artık onların şerik olduğuna şehadet eden kimse yok. Çünkü, durumu gördüğümüzde, onlardan teberri ettik.Veya mana şöyle de olabilir: “Bizden onları gören kimse yok, çünkü hepsi kayboldular.”Denildi ki: “Bizden bir şahit yok” ifadesi, şeriklerin sözü de olabilir. Yani, “bizden, o müşriklerin haklı olduğuna şehadet eden kimse yok.”

 

48- وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَدْعُونَ مِن قَبْلُ “Daha önce yalvardıkları batıl mabutlar onları bırakıp kayboldu.”

وَظَنُّوا مَا لَهُم مِّن مَّحِيصٍ “Ve kendileri için kaçacak bir yer olmadığını anladılar.”

 

49- لَا يَسْأَمُ الْإِنسَانُ مِن دُعَاء الْخَيْرِ “İnsan hayır istemekten usanmaz.”

İnsan, genişlik ve nimet talebinde bulunmaktan hiç usanmaz.

وَإِن مَّسَّهُ الشَّرُّ فَيَؤُوسٌ قَنُوطٌ “Fakat kendisine kötülük dokununca, ümitsizliğe düşer, yıkılır.”

Ama darlık kendisine dokunduğunda Allahın lütuf ve rahmetinden bütün bütün ümidini keser. Bu ise, “Çünkü Allah’ın rahmetinden kâfirlerden başkası ümit kesmez.” (Yusuf, 87) ayetinin hükmünce kâfire ait bir özelliktir.

 

50- وَلَئِنْ أَذَقْنَاهُ رَحْمَةً مِّنَّا مِن بَعْدِ ضَرَّاء مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ هَذَا لِي “Andolsun! Başına gelen bir zarardan sonra kendisine tarafımızdan bir rahmet tattırsak mutlaka şöyle der: Bu benim hakkımdır.”

O zaman, “bu benim hakkımdır, üstünlüğüm ve çalışmam sayesinde bunu kazandım” der.

Veya “bu hâl, benim daimî hâlimdir” der.

وَمَا أَظُنُّ السَّاعَةَ قَائِمَةً “Kıyametin kopacağını da sanmıyorum.”

وَلَئِن رُّجِعْتُ إِلَى رَبِّي إِنَّ لِي عِندَهُ لَلْحُسْنَى “Andolsun, Rabbime döndürülürsem, şüphesiz O’nun yanında benim için en güzeli vardır.”Böyle demesi, kendisine isabet eden dünya nimetlerinin kendisinden kaynaklanan bir liyakat sebebiyle olduğuna inanmasındandır. Bu hâlin kendisinden hiç ayrılmayacağını zannetmektedir.

فَلَنُنَبِّئَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِمَا عَمِلُوا “Andolsun, biz inkâr edenlere işlediklerini mutlaka haber vereceğiz.”Biz, hiç şüphe yok ki, onların amellerinin hakikatini kendilerine haber vereceğiz ve bu konudaki inançlarının tam aksini onlara göstereceğiz.

وَلَنُذِيقَنَّهُم مِّنْ عَذَابٍ غَلِيظٍ “Ve andolsun, onlara mutlaka ağır azaptantattıracağız.”

Bu azaptan hiçbir şekilde kurtulamayacaklar.

 

51- وَإِذَا أَنْعَمْنَا عَلَى الْإِنسَانِ أَعْرَضَ وَنَأى بِجَانِبِهِ “İnsana nimet verdiğimiz zaman yüz çevirir, yan çizer.”

وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ فَذُو دُعَاء عَرِيضٍ “Ona şer dokunduğu zaman ise, uzun uzun yalvarır.”

 

52- قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِن كَانَ مِنْ عِندِ اللَّهِ ثُمَّ كَفَرْتُم بِهِ مَنْ أَضَلُّ مِمَّنْ هُوَ فِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ “De ki: “Ne dersiniz? Eğer o (Kur’an) Allah katından olup da siz de onu inkâr etmişseniz, çok uzak bir ayrılığa düşenden daha sapık kim olabilir?”

Eğer Kur’an Allah katından ise ve siz de hiç düşünmeden ve bir delile uymadan onu inkâr etmişseniz, durumunuz ne olur?

Ayette “sizden daha sapmış olanı var mı?” demek yerine “çok uzak bir ayrılığa düşenden daha sapık kim olabilir?” denilmesi, hem onların hâlini açıklar, hem de haktan ziyadesiyle sapmalarının illetini bildirir.

 

53- سَنُرِيهِمْ آيَاتِنَا فِي الْآفَاقِ وَفِي أَنفُسِهِمْ “Onlara ayetlerimizi âfakta ve enfüste (kendi nefislerinde) göstereceğiz.”Âfakta ayetlerin gösterilmesi,

-Hz. Peygamberin onlara haber verdiği istikbale matuf hadiseleri ve helâk olan milletlerin kalıntılarını,

-Allahın Hz. Peygambere ve halifelerine harikulâde bir şekilde nasip ettiği fetihleri, doğu ve batı hükümdarlarına galebesini onlara göstereceğiz.

Kendi nefislerinde ayetlerin gösterilmesi,

-Mekke ehli arasında zuhur eden ilâhî ayetleri ve onların başına neler geldiğini göstermek,

-Veya, insan bedenindeki Allahın kudretinin kemâline delâlet eden sanat harikalarını onlara göstermek olabilir.

حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُ الْحَقُّ “Ta ki, onun hak olduğu kendilerine iyice belli olsun.”

Buradaki “o” zamiri

-Kur’an,

-Peygamber,

-Tevhid,

-Veya Allah’a raci olabilir.

أَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ أَنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ “Rabbinin, her şeye şehîd (şâhit) olması yetmez mi?”

Allah her şeyi tahakkuk ettirendir. Vaad edilen diğer şeyleri tahakkuk ettirdiği gibi, Senin dinini de vaat edilen ayetleri göstermek suretiyle diğer dinlere galip kılar.

Veya Allahın “Şehîd” olması, muttali olması anlamındadır.

Dolayısıyla Senin de, onların da hâlini bilir.

İnsanı günahlardan sakındırmada Allahu Teâlânın her şeye muttali olması, hiçbir gizli hâlin O’na gizli olmaması yetmez mi?

 

54- أَلَا إِنَّهُمْ فِي مِرْيَةٍ مِّن لِّقَاء رَبِّهِمْ “İyi bilin ki onlar Rablerine kavuşmaktan bir şüphe içindedir.”

Onlar, öldükten sonra diriltililerek ve hesap vererek Rab’lerine mülaki olacaklarından bir şüphe içindeler.

أَلَا إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطٌ “İyi bilin ki O, her şeyi kuşatmıştır.”

O, bütün her şeyi, bütün ayrıntılarıyla bilir, her şeye gücü yeter. Hiçbir şey O’ndan kaçamaz.

Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Kim Fussılet sûresini okursa Allah her harfine on hasene verir.”

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
41. Fussılet
Gönderi tarihi: 16-04-2014
1,100 kez okundu
Block title
Block content