19- وَيَوْمَ يُحْشَرُ أَعْدَاء اللَّهِ إِلَى النَّارِ فَهُمْ يُوزَعُونَ “O gün Allah düşmanları cehennem ateşine sürülmek üzere yığın yığın bir araya getirilirler.”
Dağılıp gitmemeleri için hepsi tutuklu hâlde tutulurlar.
Ayet, cehennem ehlinin sayıca çok olmasını anlatmaktadır.
2ّ0- حَتَّى إِذَا مَا جَاؤُوهَا شَهِدَ عَلَيْهِمْ سَمْعُهُمْ وَأَبْصَارُهُمْ وَجُلُودُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ “Nihayet oraya vardıklarında, kulakları, gözleri ve derileri, yapmış oldukları işler hakkında, kendileri aleyhine şahitlik ettiler.”
Bu, Allahın o azaları konuşturmasıyla olur veya bu azaların üzerinde neler işlediklerine delâlet eden alâmetler bulunur, böylece azalar hâl diliyle konuşmuş olur.
21- وَقَالُوا لِجُلُودِهِمْ لِمَ شَهِدتُّمْ عَلَيْنَا “Derilerine, “Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz?” dediler.”
Bu, kınama ve şaşkınlık sorusudur.
قَالُوا أَنطَقَنَا اللَّهُ الَّذِي أَنطَقَ كُلَّ شَيْءٍ “Derileri dedi: Her şeyi konuşturan Allah bizi konuşturdu.”Yani, biz kendi irademizle konuşmuyoruz, her şeyi konuşturan Allah bizi konuşturuyor.Veya, “Her canlıyı konuşturan Allahın kudreti açısından, bizim konuşmamız hayret edilecek bir şey değildir.”
Şayet onların cevabı ve konuşması “hâl diliyledir” şeklinde te’vîl edilse, o zaman ayetteki “şey” ifadesi imkân dairesindeki herşeyi içine alır.
وَهُوَ خَلَقَكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ “Sizi ilk defa yaratan da O’dur.”
وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ “Ve O’na döndürüleceksiniz.”
Ayetin bu kısmı, onların derilerinin sözü olabileceği gibi, müstakil yeni bir cümle de olabilir.
22- وَمَا كُنتُمْ تَسْتَتِرُونَ أَنْ يَشْهَدَ عَلَيْكُمْ سَمْعُكُمْ وَلَا أَبْصَارُكُمْ وَلَا جُلُودُكُمْ “Siz kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin, aleyhinize şâhitlik etmesinden sakınmıyordunuz.”
وَلَكِن ظَنَنتُمْ أَنَّ اللَّهَ لَا يَعْلَمُ كَثِيرًا مِّمَّا تَعْمَلُونَ “Lâkin, yaptıklarınızın çoğunu Allah’ın bilmediğini sanıyordunuz.”Siz, çirkin işleri yaparken rezil olma korkusuyla insanlardan gizleniyordunuz. Ama gün gelip azalarınızın bu gizli hâllerinize şahitlik yapacağını hiç zannetmiyordunuz?!
Ayette, mü’min olan kimsenin daima gözetleme altında olduğunu hatırdan çıkarmaması gerektiğine bir tenbih vardır.
23- وَذَلِكُمْ ظَنُّكُمُ الَّذِي ظَنَنتُم بِرَبِّكُمْ أَرْدَاكُمْ “İşte Rabbiniz hakkında beslediğiniz bu zannınız sizi helak etti.”
فَأَصْبَحْتُم مِّنْ الْخَاسِرِينَ “Böylece zarara uğrayanlardan oldunuz.”
Bu zannınız sebebiyle, böyle cürümler işlemeye cesaret ettiniz. Çünkü, dünya ve ahiret mutluluğunu kazanmanız için size verilenleri, hem dünyayı hem de ahireti kaybetmeye vesile yaptınız.
24- فَإِن يَصْبِرُوا فَالنَّارُ مَثْوًى لَّهُمْ “Şimdi eğer dayanabilirlerse, artık cehennem onların yeridir!”
وَإِن يَسْتَعْتِبُوا فَمَا هُم مِّنَ الْمُعْتَبِينَ “Eğer Allah’ın rızasını kazandıracak amelleri işlemeye izin isteseler, onlara izin verilmeyecektir.”
Onlara, o cehennemden bir kurtuluş yoktur. Bunun bir benzeri şu ayettir:
“Feryat da etsek, sabır da göstersek artık bizim için bir şey değişmez.” (İbrahim, 21)
25- وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَاء “Biz onlara birtakım arkadaşlar musallat ettik.”
O kâfirlere şeytanlardan dostlar takdir ettik. Kabuğun yumurtayı sarması gibi, bu şeytanlar da onları her taraftan istila ederler.
فَزَيَّنُوا لَهُم مَّا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ “Bunlar kendilerine önlerinde ve arkalarında ne varsa güzel gösterdiler.”
Önlerinden olan, dünya işleri ve şehvete uymak gibi durumlardır.
Arkalarından olan ise, ahiret işleri ve ahireti inkâr tarzındaki hâllerdir.
وَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِم مِّنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ “Böylece kendilerinden önce gelip geçmiş olan cin ve insan toplulukları hakkındaki azab sözü onlar için de hak oldu.”
Böylece bunlar da, daha önce azabı hak etmiş cin ve ins gibi kötü ameller yaptılar, böylece azap kelimesi bunlar hakkında da tahakkuk etti.
إِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِرِينَ “Çünkü onlar kendilerine yazık etmişlerdi.”
Azabı hak etmelerinin gerekçesini bildirir. Zamir, hem onlara, hem de önceki milletlere racidir.
26- وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَسْمَعُوا لِهَذَا الْقُرْآنِ وَالْغَوْا فِيهِ “İnkâr edenler dediler: Bu Kur’ân-ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın.”
Ve hurafe şeylerle de olsa ona karşı çıkın.
Veya hurafe şeylerle sesinizi yükseltin, ta ki Kur’anı okuyanın aklını karıştırın.
لَعَلَّكُمْ تَغْلِبُونَ “Ola ki üstün gelirsiniz.”
Böylece, onun okunmasına engel olursunuz.
27- فَلَنُذِيقَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا عَذَابًا شَدِيدًا “İnkâr edenlere mutlaka şiddetli bir azabı tattıracağız.”İnkâr edenlerden murat, üstteki sözü söyleyenler olabileceği gibi, genel anlamda kâfirler de olabilir.
وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَسْوَأَ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ “Ve onları yaptıklarının en kötüsü ile cezalandıracağız.”
Amellerinin seyyieleriyle, elbette onları cezalandıracağız. Bunun benzeri daha önce geçmişti.[1>
28- ذَلِكَ جَزَاء أَعْدَاء اللَّهِ النَّارُ “İşte böyle, Allah düşmanlarının cezası ateştir.”
لَهُمْ فِيهَا دَارُ الْخُلْدِ جَزَاء بِمَا كَانُوا بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ “Ayetlerimizi inkâr etmelerinin cezası olarak onlar için o ateşte ebedîlik yurdu vardır.”
Çünkü orası, onların ikâmet yeridir. Bu, hakkı inkâr etmelerine veya gürültü çıkararak ona engel olmaya çalışmalarına bir cezadır.
29- وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا رَبَّنَا أَرِنَا الَّذَيْنِ أَضَلَّانَا مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ نَجْعَلْهُمَا تَحْتَ أَقْدَامِنَا لِيَكُونَا مِنَ الْأَسْفَلِينَ “(Ateşe giren) inkârcılar şöyle dediler: Ey Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster de onları ayaklarımızın altına alalım ki en aşağılıklardan olsunlar.”
Bununla dalalet ve isyana sevkeden cin ve ins şeytanlarını kastetmektedirler.
Denildi ki: Bundan murat İblis ve Kâbil’dir. Çünkü küfür ve katli başlatanlar, bu ikisidir.
Denildi ki: “Onları ayaklarımızın altına alalım ki en aşağılıklardan olsunlar” kısmından murat “Onları cehennemin en alt derekesine atalım. Ta ki mekân veya zillet yönüyle en aşağıda yer alsınlar” manası olabilir.
30- إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا “Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır” deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya…”Rububiyetini itiraf ve vahdaniyetini ikrâr olarak “Rabbimiz Allah” diyenler, sonra amelde istikamet üzere olanlar…
Ayette önce imanın sonra istikametin gelmesi, istikametin imana terettüp etmesindendir.
Veya zor olduğundan böyle gelmiştir. Çünkü, iman edip de tam bir istikamet üzere olan kimse, çok çok azdır.
Hulefa-i Raşidinden istikametin yorumu olarak imanda sebat etmek, ameli ihlaslı yapmak ve farzları eda etmek” gibi nakledilen rivayetler, istikametin cüziyatındandır.
تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا “Onların üzerine melekler iner ve derler ki: Korkmayın ve üzülmeyin.”
Melekler onlara,
-Sadırlarına genişlik verecek,
-Kendilerinden korku ve hüznü giderecek şekilde nüzul ederler.
Bu nüzul, ölüm anındadır veya kabirden çıkıştadır.
Önden gönderdiklerinize korkmayın, geride bıraktıklarınıza da üzülmeyin.
وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ “Ve size va’dedilmekte olan cennetle sevinin!”
Peygamberlerin diliyle dünyada iken size vaat edilen cennetle sevinin.
31- نَحْنُ أَوْلِيَاؤُكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ “Biz dünya hayatında da âhirette de sizin dostlarınızız.”
Şeytanların kâfirlere yaptıklarına bedel, biz de dünya hayatında sizin dostlarınız olduk, size hakkı ilham ettik, hayra sevkettik. Ahirette ise, kâfirler şeytanlarıyla birbirine düşman olurken, biz şefaat ve ikram ile sizlerle beraber olacağız.
وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَشْتَهِي أَنفُسُكُمْ “Sizin için orada canınızın çektiği her şey var.”
Size, ahirette nefsinizin hoşlanacağı her türlü lezzetler var.
وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَدَّعُونَ “Sizin için orada istediğiniz her şey var.”
Ayetin bu kısmı, birinci kısmından daha geneldir.[2>
32- نُزُلًا مِّنْ غَفُورٍ رَّحِيمٍ “Bunlar çok bağışlayıcı ve çok merhametli olan Allah tarafından bir ikramdır.” Ayet metnindeki “nüzül” ifadesi, “misafire geldiğinde ilk ikram edilen şey” manasını ifade ettiği cihetle, ayet onlara hatırlarına bile gelmeyen daha nice şeylerin verileceğini hissettirir.
[1> Mesela bkz. Nahl 96-97, Ankebut 7, Zümer 35.
[2> Birinci kısmı, insana fıtrî olarak iştah duyduğu her şeyin cennette olduğunu anlatırken, bu kısmı ise talep ettiği her şeyin cennette olacağını nazara verir. Bunun alanı, diğerine göre daha geniştir.