53- وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْهُدَى “Andolsun, biz Mûsâ’ya hüda’yı verdik.”
Hüda’dan murat, dîn hususunda yol gösterici olan mu’cizeler, sahifeler ve hükümlerdir.
وَأَوْرَثْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ الْكِتَابَ “İsrailoğulları’nı da Kitaba varis kıldık.”
Hz. Musa’dan sonra İsrailoğullarını Tevrata mirasçı yaptık.
54- هُدًى وَذِكْرَى لِأُولِي الْأَلْبَابِ “(O Kitap), akıl sahipleri için bir rehber ve öğüttür.”
O Tevrat bir hidayet ve öğüttür.
Veya bir yol gösterici ve bir hatırlatıcıdır.
Ayet metnindeki ulu’l-elbab’tan murat, selim akıl sahipleridir.
55- فَاصْبِرْ “Öyleyse sen sabret.”
Öyleyse (ey peygamber!) Sen o müşriklerin ezasına sabret!
إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ “Allah’ın va’di şüphesiz haktır.”
Allahın yardım vaadi elbette haktır. O, vaadinde hulfetmez. Sen, Musa ve Firavunun kıssasına bak, orada buna şahitler bulursun.
وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ “Günahın için istiğfar et.”
-Evlâ olanı terk etmek,
-Veya düşmanların durumundan dolayı kederlenmek gibi hâllerin için istiğfar ederek eksiklerini tamamla, dininin meselelerine yönel. Çünkü Allahu Teâlâ, yardımda ve dinini galip kılmada Sana kâfidir.
وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِبْكَارِ “Akşam-sabah Rabbini hamd ederek tesbih et.”
Rabbine olan tesbih ve tahmîdine devam et.
Denildi ki: Bu iki vakitte namaz kıl! Çünkü Mekke döneminde farz olan namaz, sabah ve akşam ikişer rekât namaz kılmak idi.
56- إِنَّ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ إِن فِي صُدُورِهِمْ إِلَّا كِبْرٌ مَّا هُم بِبَالِغِيهِ “Allah’ın âyetleri hakkında, kendilerine gelmiş bir delil olmaksızın mücadele edenler var ya, onların kalplerinde kendisine asla ulaşmayacakları bir kibir vardır.”Ayet, her ne kadar Mekke müşrikleri ve Yahudiler hakkında inse de, hüküm olarak batıl yolda mücadele veren herkesi içine alır.
Hz. Peygamber bazı Yahudileri İslâma davet ettiğinde şöyle demişlerdi: “Bizim kurtarıcımız (beklediğimiz zât) Sen değilsin. O, Davud neslinden Mesihtir. O’nun saltanatı karayı ve denizi içine alır. Nehirler onunla beraber akar.”
Kibirden murat,
-Hakka karşı büyüklenmek,
-Tefekkürden ve ilim öğrenmekten kendini müstağni saymaktır.
-Veya reislik sevdasıdır.
-Veya nübüvvet ve saltanatın ancak kendilerinin hakkı olduğunu düşünmeleridir.
فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ “Sen Allah’a sığın.”
إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ “Şüphesiz O, Semi’ – Basîr’dir.”
Çünkü O, sözlerinizi işitir, fiillerinizi görür.
57- لَخَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ “Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür.”
Dolayısıyla, büyüklüğü ile beraber gökleri ve yeri bir asıl olmadan yoktan yaratmaya kâdir olan, elbette bu insanı ikinci defa bir asıldan yaratmaya kâdirdir.
Ayetin bu kısmı, onların hakkında mücadele ettikleri en müşkil olan haşir meselesini, tevhid meselesiyle bir beyandır.[1>
وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ “Fakat insanların çoğu bilmezler.”
Çünkü onlar,
-Aşırı gafletleri,
-Ve hevâya tâbi olmaları yüzünden tefekkür ve teemmül ile bakmazlar.
58- وَمَا يَسْتَوِي الْأَعْمَى وَالْبَصِيرُ “Kör ile gören bir değildir.”
Bundan murat, gafil kimse ile gerçekleri gören kimsedir.
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُسِيءُ “İman edip salih ameller işleyenler ile kötülük yapanlar da.”Güzel işler yapanla kötü işler yapan da bir değildir. Dolayısıyla, bunların farklılığının ortaya çıkacağı bir hâlin olması gerekir, bu ise öldükten sonraki hayattır.
قَلِيلًا مَّا تَتَذَكَّرُونَ “Siz pek az düşünüyorsunuz!”Zamir, insanlara racidir. Veya sadece kâfirler için kullanılmıştır.Ayette, gaybtan hitaba bir iltifat vardır.Veya, cümlenin başında Hz. Peygambere yönelik olarak “De ki” şeklinde mukadder bir emir vardır.
59- إِنَّ السَّاعَةَ لَآتِيَةٌ لَّا رَيْبَ فِيهَا “Kıyamet günü mutlaka gelecektir, bunda hiç şüphe yoktur.”Çünkü, gelmesine bir engel olmadığı gibi, bütün peygamberler onun vukuu ile ilgili vaadi bildirmekte ittifak halindedirler.
وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ “Fakat insanların çoğu buna inanmazlar.”
Sadece zâhire (dış görünüşe) bakıp durduklarından kıyametin gelmesini tasdik etmiyorlar.
60- وَقَالَ رَبُّكُمُ “Rabbiniz şöyle dedi:”
ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ “Bana dua edin, size cevap vereyim.”
Ayetin devamında ibadetten bahsedildiğinden, buradaki “dua edin” ifadesi “ibadet edin” manası taşıyabilir.
إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ “Bana ibadet etmekten kibirlenenler, aşağılanmış bir hâlde cehenneme gireceklerdir.”
Veya dua doğrudan kendi anlamında olup, ayetin bu kısmında geçen “ibadet”, dua olarak açıklanabilir. Çünkü dua, ibadetin bölümlerinden biridir.
61- اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا “O Allah ki, içinde rahat etmeniz için geceyi ve gösterici olarak da gündüzü var etti.”Çünkü gecenin tabiatında soğukluk ve karanlık vardır, bu da hareketlerin zayıflamasına ve duyguların sükûnet bulmasına sebebiyet verir.
Ayette görmenin gündüze nispet edilmesi, görme olayını daha etkili bir şekilde anlatmak içindir.[2>
إِنَّ اللَّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ “Şüphesiz Allah, insanlara karşı sonsuz lütuf sahibidir.”
Öyle bir lütuf sahibidir ki, hiçbir lütuf ona denk olamaz. Ayette, bunu hissettirmek için mesele mutlak bırakıldı, insana olan lütuflar anlatılmadı.
وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ “Fakat insanların çoğu şükretmezler.”
Ekser insanların şükretmemesi,
-Mün’imi (nimetleri veren Allahı) bilmemelerinden,
-Ve nimet mevkilerinden gaflette bulunmalarındandır.
Üst cümlede “insanlar” ifadesi geçtiği hâlde burada da tekrar edilmesi, nankörlüğün onlara has olmasındandır.[3>
62- ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ “İşte her şeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Allah!”
لَّا إِلَهَ إِلَّا هُوَ “O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur.”
İşte, ulûhiyeti ve rububiyeti gerektiren fiiller kendine ait olan Zât, Rabbiniz olan Allahtır.
Bunları yapan zât olan Allah, şu özelliklerle anlatılmıştır:
-O sizin Rabbinizdir.
-Herşeyi O yaratmıştır.
-Ondan başka ilâh yoktur.
Bu cümlelerin her biri, önceki cümleyi tahsis ve takrir eder.[4>
فَأَنَّى تُؤْفَكُونَ “Durum bu iken, nasıl oluyor da (haktan) döndürülüyorsunuz?”
Durum böyle iken nasıl ve hangi cihetle O’na ibadet etmeyi bırakıyor, başkasına tapıyorsunuz?!
63- كَذَلِكَ يُؤْفَكُ الَّذِينَ كَانُوا بِآيَاتِ اللَّهِ يَجْحَدُونَ “Allah’ın âyetlerini inkâr etmekte olanlar, işte böyle döndürülürler.”Yani, bunların çevrilmeleri gibi, Allahın ayetlerini inkâr eden ve düşünmeyen herkes haktan çevrilir.
64- اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ قَرَارًا وَالسَّمَاء بِنَاء “O Allah ki, yeryüzünü sizin için yerleşim yeri, göğü de üzerinize tavan yaptı.”
Ayet, Allahın ulûhiyet ve rububiyetine, başka özel fiillerle ikinci bir istidlâldir.
وَصَوَّرَكُمْ فَأَحْسَنَ صُوَرَكُمْ “Size suret verip de suretlerinizi en güzel kıldı.”
İnsanın en güzel surette olması,
-Endamının düzgünlüğü,
-Vücudunun tümüyle kıllı olmaması,
-Azalarının tenasübü,
-Çeşitli sanat eserleri meydana getirebilmesi,
-Kemâlât elde edebilmesi gibi özellikleri sebebiyledir.
وَرَزَقَكُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ “Ve temiz şeylerle sizi rızıklandırdı.”
ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ “İşte Rabbiniz Allah!”
فَتَبَارَكَ اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ “Alemlerin Rabbi Allah yücedir!”
Çünkü, Allahın dışında ne varsa, hepsi terbiyeden geçmiştir. Bunların her biri hadd-i zâtında fakir ve muhtaçtır, zevale maruzdur.
65- هُوَ الْحَيُّ “O, Hayy’dır.”
-O sizin Rabbiniz olduğu için Allahtır.
-Herşeyi yaratan O olduğu için, sizin de Rabbiniz O’dur.
-Kendisinden başka ilah olmadığı için, her şeyi yaratan da Odur.
Böylece bu cümleler, birbirine zincirin halkaları gibi bağlıdırlar.
O’nun hayatı zâtındandır, hayatı başkasının hayat vermesiyle olmayıp, kendindendir.
لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ “O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur.”
Çünkü O’ndan başka mucid (icad eden) yok.
Zâtında ve sıfatlarında O’na denk veya O’na yakın biri söz konusu değil.
فَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ “O hâlde dinde samimi olarak sadece O’na dua edin.”
O’na ibadet edin.
Şirk ve riyadan arınmış bir şekilde O’na taatte bulunun.
الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ “Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allaha mahsustur.”
66- قُلْ إِنِّي نُهِيتُ أَنْ أَعْبُدَ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ لَمَّا جَاءنِيَ الْبَيِّنَاتُ مِن رَّبِّي “De ki: Rabbimden bana beyyinat gelince, Allah’ı bırakıp da sizin çağırdıklarınıza ibadet etmem bana yasaklandı.”
Beyyinattan murat, deliller ve ayetlerdir. Veya sadece ayetlerdir. Çünkü onlar aklın delillerini takviye eder ve onları uyarır.
وَأُمِرْتُ أَنْ أُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ “Ve âlemlerin Rabbine teslim olmam bana emredildi.”
67- هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ “O ki, sizi (önce)topraktan, sonra nutfeden, sonra “alaka”dan yarattı.”
ثُمَّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلًا “Sonra sizi (ana rahminden) bebek olarak çıkarır.”
ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ “Sonra olgunluk çağına ulaştırır.”
ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخًا “Sonra da ihtiyarlık dönemine erdirir.”
وَمِنكُم مَّن يُتَوَفَّى مِن قَبْلُ “İçinizden bir kısmı önceden vefat eder.”
Bir kısmınız yaşlılığa veya kemâl yaşına varmadan vefat eder.
وَلِتَبْلُغُوا أَجَلًا مُّسَمًّى وَلَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ “Allah bunları, ecel-i müsemmaya erişmeniz ve düşünüp akıl erdirmeniz için yapar.”
Ecel-i müsemmadan murat,
-Ya ölüm vaktidir,
-Veya kıyamettir.
Allahın bütün bunları yapması, işte bu belli olan ecele ulaşmanız ve bunlarda olan delil ve ibretleri düşünmeniz içindir.
68- هُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ “O, yaşatır ve öldürür.”
فَإِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ “Bir şeye hükmettiğinde, ona sadece “ol” der, o da oluverir.”O, murat ettiğini yaratmada külfete katlanmaya ve bir takım aletlere muhtaç değildir.Hayatı vermek ve almak, aletlere ve maddelere bağlı olmayan zâtî bir kudreti iktiza eder.
[1> Çünkü haşrin en büyük delili tevhiddir. Âlemi yaratan kabul edildiğinde, haşri getirmenin O’na zor olmadığı da anlaşılır.
[2> “Ömer âdildir” yerine “Ömer, adalettir” dediğimizde, her şeyiyle âdil olduğu anlatılmış olur. Burada da benzeri bir anlatım söz konusudur.
[3> Yani, diğer mahlûklar Allahı bilirler ve O’nun nimetlerinin farkındandırlar. Dolayısıyla, şükür görevlerini yerine getirirler.
[4> Yani mesela,