325. DERS (Mü'min Suresi, 69 - 85) Kâfirlerin Hüsranı

 69- أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ أَنَّى يُصْرَفُونَ “Allah’ın âyetleri hakkında mücadele edenleri görmedin mi?”

اَنٰى يُصْرَفُونَّۛۚ “Nasıl da döndürülüyorlar?”

Nasıl da O’nu tasdikten çevriliyorlar?!

56. ayette Allahın ayetleri hakkında mücadele edenlerden söz edilmişti. Burada tekrar edilmesi,

-Mücadele edenlerin farklı olmasından,

-Veya mücadele ettikleri şeyin farklılığındandır.

-Veya te’kîd içindir.

 

70- الَّذِينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَا أَرْسَلْنَا “Onlar, kitabı ve elçilerimizle gönderdiklerimizi yalanladılar.”

Kitap’tan murat

-Ya Kur’andır.

-Veya bütün semavî kitaplardır.

“Elçilerimizle gönderdiklerimizi yalanladılar.” ifadesinden murat ise,

-Ya diğer kitaplardır.

-Veya vahiy ve şeriatlerdir.

بِهِ رُسُلَنَا فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ “Ama sonra bilecekler.”

Yalanlamalarının karşılığını sonra bilecekler.

 

71- إِذِ الْأَغْلَالُ فِي أَعْنَاقِهِمْ وَالسَّلَاسِلُ يُسْحَبُونَ “O zaman boyunlarında halkalar ve zincirler olduğu halde sürükleneceklerdir.”

 

72- فِي الْحَمِيمِ “Kaynar suda.”

ثُمَّ فِي النَّارِ يُسْجَرُونَ “Sonra da ateşte yakılacaklardır.”

Ayetten murat, onların çeşit çeşit azaplara maruz kalacaklarını, azabın birinden diğerine intikal ettirileceklerini bildirmektir.

 

73- ثُمَّ قِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ تُشْرِكُونَ “Sonra onlara şöyle denilir: Ortak koştuklarınız nerede?”

 

74- مِن دُونِ اللَّهِ “Allah’tan başka.”

قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا “Onlar da derler: Bizden kaybolup gittiler.”

Ayette anlatılan bu durum, batıl mabutları olan putlarıyla bir araya getirilmeden öncedir.

Veya bundan murat “onlar bizden yana kaybolup gittiler, onlardan umduğumuzu bulamadık.” manasıdır.

بَل لَّمْ نَكُن نَّدْعُو مِن قَبْلُ شَيْئًا “Doğrusu, önceden hiçbir şeye tapmıyorduk.”

Yani, doğrusu şunu anladık: Biz onlara ibadet etmekle aslında hiçbir şeye ibadet etmiyormuşuz. Çünkü onlar, kendilerinden bahse değer şeyler değillermiş.

Bu mana, “onu bir şey zannetmiştim, ama değilmiş” denilmesi gibidir.

كَذَلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ الْكَافِرِينَ “Allah, kafirleri işte böyle saptırır.”

İşte bu dalalet gibi, Allah kâfirleri yoldan çıkarır, böylece ahirette kendilerine fayda verecek bir şeye ulaşamazlar.

Veya bundan maksat şöyle olabilir: Onlara ilahlarını kaybettirir, arasalar da onlara rastlayamazlar.

 

75- ذَلِكُم بِمَا كُنتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنتُمْ تَمْرَحُونَ “İşte bu, sizin yeryüzünde haksız yere şımarmanızdan ve böbürlenmenizden ötürüdür.

Haksız yere yeryüzünde şımarmak ve kibirlenmek, şirk ve tuğyan şeklinde kendini gösterir.

Üstte, “Allah kâfirleri işte böyle saptırır” denildikten sonra bu ayette doğrudan kendilerine hitap edilmesi, daha etkin bir şekilde onları kınamak içindir.

 

 76- ادْخُلُوا أَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا “Ebedî kalmak üzere girin cehennem kapılarından!”

Sizin her bir grubunuza uygun bir şekilde yedi kısma taksim edilmiş cehennem kapılarından girin bakalım!

فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرِينَ “Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!”

Cehennem, hakka karşı kibirlenenler için ne kötü bir yerleşim yeridir!

 

77- فَاصْبِرْ “Öyleyse sen sabret!”

إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ “Şüphesiz Allah’ın vaadi haktır.”

Allahın kâfirleri helâkiyle ilgili vaadi haktır, mutlaka gerçekleşecektir.

فَإِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ “Onlara vaat ettiğimiz azâbın bir kısmını sana göstersek veya (göstermeden önce) seni vefât ettirsek, sonunda onlar bize döndürüleceklerdir.”

Onlarla ilgili vaat edilen azap, onların öldürülmeleri ve esir edilmeleridir.

Bunu Sana göstersek veya Sen neticeyi görmeden vefat ettirirsek, kıyamet günü onların dönüşü bizedir. Biz de amellerine göre kendilerine karşılık veririz.

“Sonunda onlar bize döndürüleceklerdir.”

Ayetin bu kısmı “veya Seni vefat ettirirsek” kısmının cevabıdır.[1>

Ayetin bu kısmının her iki “eğer” ifadesine cevap olması da caizdir. Yani, “biz onlara Senin hayatında azap versek de vermesek de, alâ külli hâl ahirette en şiddetli azabı vereceğiz.

Dönüşün sadece Allaha olduğunun bildirilmesi, azabın şiddetine delâlet eder.

 

78- وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًا مِّن قَبْلِكَ “Andolsun, senden önce de elçiler gönderdik.”

مِنْهُم مَّن قَصَصْنَا عَلَيْكَ “Onlardan bir kısmını sana anlattık.”

وَمِنْهُم مَّن لَّمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ “Bir kısmını ise sana anlatmadık.”

وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَنْ يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ “Hiçbir peygamber, Allah’ın izni olmadan bir ayet getiremez.”

Denildi ki: Peygamberlerin sayısı yüzyirmidört bindir. Bunlardan kıssası anlatılanlar ise, az sayıda şahıslardır. Çünkü mu’cizeler Allahtan birer ihsan olup, ihsanının diğer kısımları gibi bunları da hikmetinin gereğine göre onlar arasında taksim etmiştir. Peygamberler için bunları kendilerinin tercih etmesi veya talep edilen mu’cizeyi mutlaka meydana getirmesi söz konusu değildir.

فَإِذَا جَاء أَمْرُ اللَّهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ “Allah’ın emri gelince hak yerine getirilir.”

Allahın dünyada veya ahirette azapla ilgili emri gelince, hak yolda olanın kurtarılması ve batıl yolda olanın cezalandırılması gerçekleşir.

وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ “İşte o zaman, batıl dava peşinde koşanlar,tam bir hüsrana uğrarlar.”O zaman, aslında kendilerine nice mu’cizeler, ayetler geldiği hâlde yine de bunları talep eden inatçı kimseler, helâk olurlar.

 

79- اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَنْعَامَ لِتَرْكَبُوا مِنْهَا وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ “O Allah ki, kimine binesiniz, kimini de yiyesiniz diye sizin için o en’amı (davarları) yarattı.”

Çünkü o davarlar içinde koyun gibi eti yenenler olduğu gibi, deve ve sığır gibi aynı zamanda binilenler de vardır.

 

80- وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ “Onlarda sizin için daha birçok faydalar da vardır.”

Onlarda sizin için süt, deri ve kıl gibi faydalar vardır.

وَلِتَبْلُغُوا عَلَيْهَا حَاجَةً فِي صُدُورِكُمْ “Gönüllerinizdeki ihtiyaçlara onlar üzerinden ulaşırsınız.”Ve bir de bunların üzerine binerek seyahat edersiniz.

وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ “Hem onlarla hem de gemilerle taşınırsınız.”

Karada bunlarla, denizde gemilerle taşınırsınız.

 

81- وَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ “Ve size âyetlerini gösteriyor.”

Ve O size kudretinin kemâline ve sonsuz merhametine delâlet eden delillerini gösteriyor.

فَأَيَّ آيَاتِ اللَّهِ تُنكِرُونَ “Şimdi Allah’ın hangi âyetlerini inkâr edersiniz?”

Bu ayetlerden/ delillerden hangi birini inkâr edersiniz?

Çünkü bunlar gayet açık birer delil olmalarıyla, inkârı kabul etmez.

 

82- أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ “Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı?”

كَانُوا أَكْثَرَ مِنْهُمْ وَأَشَدَّ قُوَّةً وَآثَارًا فِي الْأَرْضِ “Onlar kendilerinden daha çok, daha güçlü ve yeryüzündeki eserleri daha üstündü.”

Yeryüzündeki eserleri, onlardan geriye kalan saraylar, san’at eserleri ve benzerleridir.

Denildi ki: Bundan murat, onların cesetlerinin ne kadar büyük olduğunu gösteren ayak izleridir.

فَمَا أَغْنَى عَنْهُم مَّا كَانُوا يَكْسِبُونَ “Fakat onların kazançları kendilerine bir fayda vermedi.”

Ayetteki مَا “ma” harfi olumsuzluk ifade edebileceği gibi, soru anlamın da da olabilir. Yani, “onların kazançları kendilerine ne fayda verdi?”

 

83- فَلَمَّا جَاءتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِندَهُم مِّنَ الْعِلْمِ “Peygamberleri onlara apaçık deliller getirince, kendilerindeki ilim ile ferahlandılar.”

Peygamberler, kendilerine mu’cizeler veya apaçık ayetler getirdiklerinde onların ilmini hakir gördüler.

“Kendilerindeki ilim ile ferahlandılar.”

İlimden murat, onların haktan uzak inançları ve “Doğrusu onların ahiret hakkındaki bilgisi peş peşe gelmiştir.”(Neml, 66)Veya ilimden murat, tabiat ilimleri, astronomi, sanayi ve benzeri diğer ilimler de olabilir.

Veya bundan murat peygamberlerin ilmidir. Bundan şımarmaları ise bu ilme gülmeleri ve peygamberlerle dalga geçmeleridir. Ayetin devamı bu manayı teyid eder.

Denildi ki: Ayetteki “ferah” da peygamberlere râcidir. Çünkü peygamberler kâfirlerin cehalette ısrarlarını ve kötü akıbetlerini görünce, kendilerine verilen ilimden dolayı ferah duydular ve Allaha şükrettiler.

وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون “Ve alaya almakta oldukları şey kendilerini sarıverdi.”

Kâfirlere ise, cehaletlerinin ve peygamberlerle dalga geçmelerinin cezası verildi.

 

84- فَلَمَّا رَأَوْا بَأْسَنَا قَالُوا آمَنَّا بِاللَّهِ وَحْدَهُ “Azabımızı gördükleri zaman şöyle dediler: “Tek Allah’a inandık.”

وَكَفَرْنَا بِمَا كُنَّا بِهِ مُشْرِكِينَ “Ve O’na ortak koşmakta olduğumuz şeyleri inkâr ettik.”

 

85- فَلَمْ يَكُ يَنفَعُهُمْ إِيمَانُهُمْ لَمَّا رَأَوْا بَأْسَنَا “Fakat azâbımızı gördükleri zaman inanmaları, kendilerine fayda vermedi.”Çünkü, o hâlde iman etmek, makbul bir iman değildir.

سُنَّتَ اللَّهِ الَّتِي قَدْ خَلَتْ فِي عِبَادِهِ “Bu, Allah’ın kulları hakkında eskiden beri yürürlükte olan kanunudur.”

Allah, kulları arasında böyle tasarrufta bulunmayı eskiden beri bir düstur edinmiştir.

وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ “İşte o zaman inkârcılar hüsrana uğradılar.”

Ayetteki هُنَالِكَ “hünelike” aslında mekân için kullanılır. Burada istiare

yoluyla zaman için kullanılmıştır.

Hz. Peygamber şöyle buyurur:

“Kim Mü’min sûresini okusa, bütün peygamberlerin, sıddıkların, şehitlerin ve mü’minlerin ruhu ona rahmet okur, Allahtan mağfiret talep eder.”


[1> Yani, onların öldürülmelerini veya esir edilmelerini Sen görmesen bile hiç merak etme, onlar bize döndürülecekler ve layık oldukları cezaları bulacaklar.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
40. Mü'min
Gönderi tarihi: 16-04-2014
997 kez okundu
Block title
Block content