77- أَوَلَمْ يَرَ الْإِنسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ “İnsan, kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmedi mi, şimdi hasım-ı mübîn (apaçık bir hasım) kesildi?”
Ayet, Onların söyledikleri şeylerin haşri inkârlarına nispetle az bir şey olduğunu göstermekle, Hz. Peygambere ikinci bir tesellidir.Ayette, insanın öldükten sonra dirilmeyi inkâr etmesine karşı çok beliğ bir kınama vardır. Şöyle ki:
-İnsanın bu inkârının hayret edilecek bir şey olduğu bildirildi.
-İnkârcı kişinin Allaha karşı çok açık bir husumet içinde olduğu anlatıldı.
-Yoktan yaratan kudrete karşı, daha kolayını yapmasını akıldan uzak görmenin ne kadar akıl dışı olduğu gözler önüne serildi.
-En hasis ve değersiz bir şeyden en şerefli ve kıymetli insanı yaratan kudretin sonsuz nimetlerine mukabil, inkâr ve yalanlamakla karşılık vermenin çirkinliği gösterildi.
Sebeb-i Nüzûl
Rivayete göre Übey Bin Halef, bir parça kemikle Hz. Peygamberin yanına geldi, o kemiği elinde ufaladı “ne dersin, bu kemik çürümüş hâle geldikten sonra Allah bunu diriltebilir mi?” diye sordu. Hz. Peygamber “evet, diriltir ve seni de cehennemine koyar!” diye cevap verdi. Bu münasebetle bu ayetler nazil oldu.Denildi ki: Ayetteki “hasım-ı mübîn” şu manayı da ifade edebilir: O, bir zamanlar basit bir su parçası iken bir de bakarsın zamanla etrafta olup bitenleri ayırabilen, muhakeme edebilen, söz ile mücadele yapabilen bir duruma gelir, içindeki manaları düzgün cümlelerle ifade edebilir.
78- وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُ “Ve kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi.”
قَالَ مَنْ يُحْيِي الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ “Çürümüş kemikleri kim diriltecek?”dedi.”
Getirmiş olduğu örnek, Allahın ölüleri diriltmeye kudretini inkâra yöneliktir.
Veya insanların aciz kaldığı şeyden Allahın da aciz olacağını düşünüp, O’nu mahlûkata benzetmesidir.“Çürümüş kemikleri kim diriltecek?”Böyle sorması, öğrenmek için olmayıp inkârından ve akıldan uzak görmesindendir.Ayette kemiğin de canlı olduğuna, diğer azalarda olduğu gibi, ölümün onda da tesir ettiğine bir delil vardır.
79- قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ “De ki: İlk defa yaratan onları diriltecek.”
Çünkü O’nun kudretinde bir değişme yoktur. İlk yaratılışta nasılsa yine öyledir. Madde de, zâtının bir lazımı olarak, kudretten gelen tesiri almaya müheyyadır.
وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ “Ve O, her türlü yaratmayı bilendir.”İlmiyle, mahlûkatın ayrıntılarını ve yaratılış keyfiyetini bilir. Böyle olunca darmadağın olmuş, un ufak hâle gelmiş kimselerin eczalarını (parçalarını), parçaların asıllarını, fasıllarını ve birbirinden ayrılma yolunu, önceki tarzda bunların birbirine birleştirilmesini, onlarda bulunan arızî özelliklerin ve kuvvetlerin yeniden verilmesini veya mislini yapmasını bilir.
80- الَّذِي جَعَلَ لَكُم مِّنَ الشَّجَرِ الْأَخْضَرِ نَارًا “O ki, yeşil ağaçtan size bir ateş meydana getirdi.”Merh ve afar denilen iki ağaç, su damlayacak şekilde yeşil iken, merh afara sürtülünce bunlardan ateş çıkar, yanmaya başlar.
فَإِذَا أَنتُم مِّنْهُ تُوقِدُونَ “Şimdi siz ondan tutuşturmaktasınız.”
O ateşin o ağaçtan çıktığından şüphe etmiyorsunuz. Aralarında bulunan zıd tabiata rağmen yeşil ağaçtan ateşi meydana getirmeye kâdir olan elbette ve elbette taze iken kuruyan ve çürüyen bir bedeni yeniden iade etmeye çok daha ziyâdesiyle kâdirdir.
81- أَوَلَيْسَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِقَادِرٍ عَلَى أَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُم “Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya kâdir değil midir?”
Gökler ve yer o kadar büyük iken onları yaratan, onlara nisbetle daha küçük ve daha hakir olanı yapmaya kâdir değil midir?Burada misliyet, onların zât ve sıfatlarında da olabilir. Bu da ikinci yaratılıştır.
بَلَى “Elbette kâdirdir.”
Bu, nefiy sonrası Allahtan bir cevaptır. Böyle denilmesinde, bundan başka cevap olmadığını hissettirmek vardır.
وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ “Ve O, Hallak- Alîm’dir.”
O’nun mahlûkatı ve malumatı çoktur.
82- إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ “Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri o şeye sadece “Ol!” demektir. O da hemen oluverir.”
Ayet, Allahın murat ettiği şeyde kudretinin tesirini anlatan bir temsildir. Kendisine itaat edilen biri, itaatkâr hizmetkârına bir şeyi emrettiğinde, geri durma ve bekleme olmadan o şeyin meydana gelmesi gibi, Allahın dilemesiyle de, üzerinde çalışmaya ve bir âlet kullanmaya ihtiyaç olmadan dilediği şey meydana gelir.Getirilen bu temsil, Allahın kudretini mahlûkatın kudretine kıyas etmekten meydana gelen şüpheyi kesmek içindir.[1>
83- فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ “Her şeyin melekûtu (hükümranlığı) elinde bulunan Allah’ın şanı ne yücedir.”Ayet, Allah hakkında söylenen “çürümüş kemikleri kim diriltecek?” iddiasına karşı onu bir tenzih ve onların sözlerine karşı bir hayret ettirmedir. Çünkü bütün her şeyin mülkü O’nundur, dilediği her şeye de kâdirdir.
وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ “Ve siz O’na döndürüleceksiniz.”
Ayet, öldükten sonraki hayata inananlara bir vaat ve inanmayanlara da bir vaîddir.
İbnu Abbas’tan şöyle rivayet edilir: “Yasin sûresinin fazileti hakkında anlatılan rivayetlere bakıp, nasıl bunlara mazhar olduğunu bilmiyordum. Bir de ne göreyim, bu son ayet sebebiyle imiş.”Hz. Peygamber şöyle buyurur:“Her şeyin bir kalbi vardır. Kur’anın kalbi de Yasîn’dir. Allahın rızasını murat ederek hangi Müslüman onu okusa, Allah onu bağışlar ve sanki yirmi iki defa Kur’an hatmetmiş gibi sevap verir. Hangi Müslümana da ölüm meleği geldiği sekerat zamanında Yasin sûresi okunsa, onun her bir harfi için on melek iner. Bu melekler o kimsenin önünde saf olurlar, ona rahmet ve mağfiret duası ederler. Onun cenazesinin yıkanmasında bulunurlar, onun cenaze namazını kılarlar, teşyi eder ve defninde hazır olurlar.
Hangi Müslüman ölüm anında Yasin Sûresini okusa, Rıdvan isimli melek ona gelip de cennetten getirdiği şerbeti yatağında içmeden, ölüm meleği onun ruhunu kabzetmez. Ruhu kabzedilirken o kimsenin kokusu hoştur. Kabrinde dururken kokusu hoştur. Kirlerden temizlenmek için peygamberlerin havuzlarından bir havuzda yıkanmaya muhtaç değildir, çünkü orada da kokusu hoştur.”
[1>Yani, Allahın kudreti, mahlûkatın kudretine kıyas edilmez, bu çok yanlış bir kıyas olur. O, öyle bir kâdirdir ki, bir şeyi meydana getirmek istediğinde sadece dilemesi kâfidir. Dilemiş olduğu şey, dilediği şekilde meydana gelir.