45- وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ “Onlara:“Önünüzdekinden ve arkanızdakinden sakının ki size rahmet edilsin” denildiği zaman…”
“Önünüzdeki” derken daha önce meydana gelmiş olaylar, “arkanızdaki” derken de ahirette hazırlanan azaba dikkat çekilmektedir.
Veya “Gökten ve yerden önlerinde ve arkalarında olanları görmediler mi?” (Sebe, 9) ayetinde olduğu gibi, sema ve arzdan gelen felâketler olabilir.
Veya dünya ve ahiret azabı olabilir. Bunun aksi de düşünülebilir.[1>
Veya bundan murat, önceden yapılan günahlar ve sonradan yapılacak olan günahlardır.
46- وَمَا تَأْتِيهِم مِّنْ آيَةٍ مِّنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ “Ve kendilerine Rablerinin âyetlerinden bir âyet gelmez ki, ondan yüz çevirir olmasınlar.”
Sanki şöyle demiş oldu: Onlara “azaptan sakının” denildiğinde yüz çevirdiler. Çünkü günahlı bir hayata alışmışlar, böylesine bir hayatı benimsemişlerdi.
47- وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمْ اللَّهُ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا “Onlara, “Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden infak edin” denildiğinde, inkâr edenler iman edenlere şöyle dediler:”Mekke kâfirlerine böyle denildiğinde, onlar Allaha inanan ve işleri O’nun dilemesine bırakıp “Allah dilerse” diye konuşan mü’minlere şöyle dediler:
لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنُطْعِمُ مَن لَّوْ يَشَاء اللَّهُ أَطْعَمَهُ “Şayet Allah dileseydi doyuracağı kimseyi biz mi doyuracağız?”Sizin iddianıza göre “Allahın dilerse doyuracağı” kimseleri biz mi doyuracağız?Denildi ki: Bu sözü söyleyenler Mekke müşrikleridir. Fakir Müslümanlar onlardan yiyecek isteyince şu manayı hissettirmeye çalıştılar: “Allah onlara vermeye kâdir iken vermediğine göre, bizim vermeyişimiz yadırganmamalı!’’[2>
Bu, onların ileri derecede olan cehaletlerindendir. Çünkü Allah insanları sebeplerle doyurur. Zenginleri fakirlere yedirmeye teşvik etmesi ve buna muvaffak kılması da bu sebeplerden biridir.
إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ “Siz ancak apaçık bir dalalet içindesiniz.”
Siz Allahın meşietine (dilemesine) zıt bir şeyi bizden istemekle apaçık bir dalâlet içindesiniz.
Bu ifadenin Allahtan onlara bir cevap olması da caizdir.
Veya, mü’minlerden onlara verilen cevabın bir hikâyesi de olabilir.
48- وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ “Eğer doğru söyleyenlerseniz, bu vaat ne zaman gerçekleşecek?” diyorlar.”Bundan murat, öldükten sonra diriltilme vaadidir.
49- مَا يَنظُرُونَ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ “Onların beklediği, çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak bir sayhadan başkası değildir.”
Sayha, şiddetli ses demektir. Bundan murat, sûra birinci üfürülüştür.
Onlar ticarethanelerinde ve günlük işlerinde birbirleriyle çekişirlerken “Yoksa onlar Allah’ın azabından hepsini saracak bir felaket gelmesinden veya farkında değillerken ansızın kıyametin kopmasından emin mi oldular?” (Yusuf, 107) ayetinde anlatıldığı üzere, hatırlarına hiç gelmez bir hâlde iken kıyamet kopuverir.
50- فَلَا يَسْتَطِيعُونَ تَوْصِيَةً “Artık ne bir vasiyette bulunabilirler.”
Hiçbir işleri için bir vasiyette bulunamazlar.
وَلَا إِلَى أَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ “Ne de ailelerine dönebilirler.”
وَنُفِخَ فِي الصُّورِ “Ve sûr’a üfürülmüştür.”
51- فَإِذَا هُم مِّنَ الْأَجْدَاثِ إِلَى رَبِّهِمْ يَنسِلُونَ “Bir de bakarsın kabirlerinden Rablerine doğru akın akın gidiyorlar.”
Bundan murat, ikinci defa sûra üfürülmesidir. Bunun tefsiri Mü’minun sûresinde geçti.[3>
52- قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَن بَعَثَنَا مِن مَّرْقَدِنَا “Şöyle derler: Vay başımıza gelene!
Yattığımız yerden bizi kim uyandırdı?”
“Yattığımız yerden bizi kim uyandırdı?” demelerinde, onların akılları karıştığından dolayı kendilerini uykudan uyanmış sanmalarına dair bir terşîh, bir remz ve bir hissettirmek vardır.
Hafs kıraatinde, “merkadina” kelimesinde latîf bir sekte yapılır. Diğer kıraatlerde de burada sekte yapılması güzeldir.
هَذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمَنُ “İşte bu, Rahmân’ın vaad ettiği şeydir.”
وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ “Ve gelen elçiler doğru söylemişlerdir.”
Bu ayet, okuyuş ve duruş yerine göre farklı farklı manaları ifade eder. Mesela:
“İşte bu Rahmânın vaat ettiği şeydir. Ve gelen elçiler doğru söylemişlerdir” ayeti, onların cümlesini naklediyor olabilir.[4>
Veya bu ayet onların “Vay başımıza gelene! “Yattığımız yerden bizi kim uyandırdı?” demelerine mukabil, melekler veya mü’minler tarafından bir cevaptır.
Bu cevapta,
-Onların inkârlarını hatırlatmak,
-Küfürlerinden dolayı kendilerini kınamak,
-Asıl onları ilgilendirmesi gereken durumun “Yattığımız yerden bizi
kim uyandırdı?” demek yerine bu uyandırmanın ne olduğunu bilmeleri olduğuna tenbihte bulunmak vardır. Sanki şöyle cevap vermiş oldular: “Öldükten sonra diriltmeyi vaat eden ve size elçiler gönderen Rahmân sizi diriltti. O elçiler size doğruyu söylediler. İş, sizin zannettiğiniz gibi olmadı. Çünkü şimdi uyandırılmanız, uyuyan kimsenin uyandırılması türünden değildir ki “kim uyandırdı?” diye merak edesiniz. Şu anda yaşamış olduğunuz olay, dehşetli durumlarla dolu olan yeniden diriltilme olayıdır.”
53- إِن كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً “Bu, başka değil sadece bir tek sayhadır.”
Bundan murat, sûra son üfürülüştür.
فَإِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ “Bakarsın hepsi toplanmış, huzurumuza getirilmişlerdir.”
Sadece bir tek sayha ile hepsi huzurumuzda bir araya getirilmiştir.
Bu üslûbta öldükten sonra diriltmenin ve insanları bir araya toplamanın Allaha çok kolay olduğunu ve bu diriltme ve toplama için insanların gözlemledikleri şeyler türünden sebeplere ihtiyaç olmadığını anlatmak vardır.
54- فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا “Artık bugün hiç kimseye zerre kadar zulmedilmez.”
وَلَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ “Ve siz ancak yaptıklarınızın cezasınıçekersiniz.”
Ayet, bu diriltilmede onlara ne söyleneceğini anlatır.
Bunda, vaat edilen şeyler için hem bir tasvir, hem de nefislerde bunun kolayca yerleşmesini sağlayacak sonsuz bir kudreti nazara vermek vardır.
[1> Yani “önünüzdeki dünya azabı ve arkanızdaki ahiret azabından sakının” denildiği gibi başka açıdan bakıldığında “önünüzdeki ahiret azabından ve arkanızdaki dünya azabından sakının” da denilebilir.
[2> Yani, tersinden mantık yürüterek cerbezeli bir şekilde “Allahın vermediğine biz mi vereceğiz?” dediler.Evlerine de dönüp onların hâllerini göremezler. Ani bir şekilde, bulundukları yerlerde ölüme yakalanırlar.
[3> Bkz. Mü’minun, 101.
[4> Yani, öldükten sonra dirilmeyi görünce, mecburen ahireti ve peygamberlerin haber verdiği şeyleri kabullenmişlerdir. Zaten başka bir tercihleri de yoktur. Kıyameti görmüş, kabrinden uyandırılmış birinin “kıyamet olmayacaktır, öldükten sonra kimse diriltilmeyecektir” demesi düşünülemez.