254. DERS (Neml Suresi, 45 - 58) Hz. Salih ve Hz. Lût

45- وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ “Andolsun ki Semud’a ‘Allah’a ibadet edin’ diye kardeşleri Salih’i gönderdik.”

فَإِذَا هُمْ فَرِيقَانِ يَخْتَصِمُونَ “Derken, birbirleriyle çekişen iki zümre oluverdiler.”

Hz. Salihin gönderilmesiyle, aralarında ayrılık ve düşmanlık çıktı, bir fırka iman etti, bir fırka da inkarcı oldu.

 

46- قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ “Dedi ki: Ey kavmim! İyilik dururken niçin kötülüğe koşuyorsunuz?”Ey kavmim! Tevbe etmek varken niye “haydi bize vaad ettiğin azabı getir” diyerek hemen cezalandırılmanızı istiyor, onu cezanın geldiği vakte bırakıyorsunuz?Çünkü kavmi, “eğer bizi kendisiyle korkuttuğu azap doğruysa, o azap geldiğinde tevbe ederiz” diyorlardı.

لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللَّهَ “Ne olur Allah’a istiğfar etseniz.”Azap gelmeden istiğfar edip Allahtan mağfiret dileseniz ya!

لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ “Ola ki rahmete ulaşırsınız.”Şayet tevbeyi tehir etmez hemen yaparsanız, Allahın mağfiretine kavuşmanız umulur. Yoksa azap geldiğinde tevbe etseniz de kabul edilmez.

 

47- قَالُوا اطَّيَّرْنَا بِكَ وَبِمَن مَّعَكَ “Dediler: Sen ve beraberindekiler yüzünden uğursuzluğa uğradık.”Başımıza gelen çetin hâller, Senin ve Sana tâbi olanlar yüzünden!

Veya yeni bir dinle çıktığınızdan bu yana aramızda ayrılık meydana geldi, sen bize bir hayır getirmedin!

قَالَ طَائِرُكُمْ عِندَ اللَّهِ “Dedi: Uğursuzluğunuz Allah katındadır.”

Başınıza gelen musibetin sebebi, Allah nezdinde yazılı olan amelinizdir.

بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ تُفْتَنُونَ “Doğrusu siz imtihan edilen bir kavimsiniz.”

Doğrusu siz peşpeşe gelen tatlı ve acı olaylarla denenmektesiniz.

“Doğrusu” ifadesiyle başlarına gelen çetin hallerin asıl sebebine dikkat çekilmiştir.

 

48- وَكَانَ فِي الْمَدِينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ “Şehirde dokuz kişilik bir çete vardı.”

يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ “Bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar, ıslaha hiç yanaşmıyorlardı.”Yani, onların bütün yaptıkları ortalığı karıştırmaktı, işe yarar bir şeyler yapmaları söz konusu değildi.

 

49- قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللَّهِ “Allah’a and içerek birbirlerine şöyle dediler:”

لَنُبَيِّتَنَّهُ وَأَهْلَهُ “Gece ona ve ehline baskın yapalım.”

ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّهِ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ أَهْلِهِ “Sonra da velisine şöyle diyelim:

Biz ehlinin helaki sırasında orada değildik.”Biz, bırakın bu işi yapmak, orda bile değildik.

“Mehlik” kelimesi, “helâk” kökünden gelir, masdar, zaman veya mekân için olabilir.[1>

وَإِنَّا لَصَادِقُونَ “Ve inanın ki doğru söylüyoruz.”

 

50- وَمَكَرُوا مَكْرًا “Onlar böyle bir tuzak kurdular.”Onlar böyle bir komplo ile tuzak kurdular.

وَمَكَرْنَا مَكْرًا “Biz de bir tuzak kurduk.”Biz de onların bu taşkınlığını kendi helâklerine sebep yaparak onlara tuzak kurduk.

وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ “Onlar farkında değillerdi.”Ama onlar, bunun farkında değillerdi.

Rivayete göre Hz. Salihin vâdide bir mescidi vardı, orda namaz kılardı. Kavminden inkârcı olanlar şöyle dediler: “Bizim üç güne kadar helâk olacağımızı söyleyip, kendisinin bizden, bizim de O’ndan ve ehlinden fariğ olacağımızı iddia ediyor.”

Ardından, O’nu öldürmek için vâdiye gittiler, oraya vardıklarında üzerlerine bir kaya yuvarlandı, vadinin girdikleri kısmını kapattı. Onlar burada, diğerleri de bulundukları yerde, ayetin işaret ettiği gibi sayha ile (şiddetli bir sesle) helâk olup gittiler.

 

51- فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ مَكْرِهِمْ “İşte bak! Tuzaklarının akibeti nice oldu?”

أَنَّا دَمَّرْنَاهُمْ وَقَوْمَهُمْ أَجْمَعِينَ “Onları da, kavimlerini de toptan helak ettik.”

 

52- فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُوا “İşte zulümleri yüzünden çökmüşevleri!

“Haviye” kelimesi, bir şeyin içi boş olmasını veya düşmesini ifade eder.

Birinciye göre mana: İşte onların bomboş kalmış evleri!

İkinciye göre mana: İşte onların çökmüş evleri!

Onların helâk edilişleri, zulümleri yüzünden olmuştur.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لِّقَوْمٍ يَعْلَمُونَ “Bilen bir kavim için elbette bunda bir ibret vardır.”

 

53- وَأَنجَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا “İman edenleri ise kurtardık.”Hz. Salih ve beraberinde olan ehl-i imanı kurtardık.

وَكَانُوا يَتَّقُونَ “Onlar sakınıyorlardı.”Onlar, küfür ve günahlardan sakınan kimselerdi. Bundan dolayı, helâk olmadılar, kurtuldular.

 

54- وَلُوطًا “Ve Lût’u da.”“Lût’u da an.”Veya, biraz önce kırkbeşinci ayette “Semuda Salih’i gönderdik” ayetine atıfla “Lûtu da gönderdik” manası verilebilir.

إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ “O, kavmine şöyle demişti:”

أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَأَنتُمْ تُبْصِرُونَ “Göz göre göre o hayasızlığı yapacak mısınız?”

Göz göre göre, çirkinliğini bildiğiniz hâlde o hayâsızlığı yapacak mısınız?

Bir şeyin çirkinliğini bilen kimsenin o şeyi yapması, bilmeden yapana nisbetle çok daha çirkindir.Ayetteki “ibsar” fiili “göstermek” anlamını da ifade edebilir. Çünkü onlar bu çirkin fiili aleni olarak yapmaktaydılar. Zâten çirkin olan bir fiilin bir de açıktan yapılması daha fahiş bir durumdur.

 

55- أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِّن دُونِ النِّسَاء “Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi varıyorsunuz?”Ayetin bu kısmı, onların yaptığı hayâsızlığın beyanıdır. Normalde erkeğin kadına şehvet duyması gerekirken, onların erkeğe şehvet duymaları, yaptıkları şeyin çirkin oluşunu gösterir. Ayrıca, insana verilen şehvetten gayenin neslin devamını sağlamak olup, sadece şehveti tatmin etmek olmadığına bir tenbihte bulunmaktır.

بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ “Doğrusu siz ne yaptığını bilmez bir topluluksunuz.”

Doğrusu siz bu işin çirkinliğini bilmeyen veya güzel ve çirkini ayırt edemeyen kıt akıllı kimse gibi hareket ediyor, bu işin sonunu düşünmüyorsunuz!

 

56- فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَن قَالُوا “Bunun üzerine kavminin cevabı ancak şöyle demek oldu:”

أَخْرِجُوا آلَ لُوطٍ مِّن قَرْيَتِكُمْ “Lût’un ehlini memleketinizden çıkarın.”

إِنَّهُمْ أُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ “Çünkü onlar temiz kalmak isteyen insanlarmış(!)”

 

57- فَأَنجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ “Biz de onu ve karısı dışındaki ehlini kurtardık.”

قَدَّرْنَاهَا مِنَ الْغَابِرِينَ “Onu geride kalanlar içinde takdir ettik.”

Yani, onu azapta kalanlar arasında takdir ettik.

 

58- وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِم مَّطَرًا “Onların üzerine bir yağmur (taş yağmuru) yağdırdık.”

فَسَاء مَطَرُ الْمُنذَرِينَ “Uyarılanların yağmuru ne kötüydü!”


[1>Buna göre mana şöyle olur: “Biz o âilenin,

-Helâk edilişini görmedik.

-Helâk edildiği zaman orda değildik.

-Onların helâk edildiği yerde değildik.

 

 

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
27. Neml
Gönderi tarihi: 15-04-2014
1,177 kez okundu
Block title
Block content