252. DERS (Neml Suresi, 1 - 14) Hz. Musa ve Dokuz Mu’cize

1- طس “Tâ, Sîn.”

تِلْكَ آيَاتُ الْقُرْآنِ وَكِتَابٍ مُّبِينٍ “Bunlar, Kur’ân’ın ve kitab-ı mübinin âyetleridir.”

“Bunlar” ifadesi sûrenin ayetlerine işarettir.

Kitab-ı Mübin ya levh-i Mahfuzdur veya Kur’an-ı Kerîmdir.

Levh-i Mahfuzun “mübîn” olması, olacak her şeyin orada yazılması ve kendisine bakanlara bunu beyan etmesi yönündendir.

Burada Kitab-ı Mübînin tehiri, ilmimizin ona taalluku itibarıyladır. Hicr sûresinin başında başta zikredilmesi ise, vücut itibarıyladır.

Kur’anın “mübîn” olması ise, kendisinde bulunan hikmetler ve hükümler yönündendir. Veya mu’cize olmasının apaçık gözler önünde olmasındandır.

Kitab-ı Mübîni “Kur’an” olarak açıkladığımızda, bunun Kur’ana atfedilmesi, iki sıfattan birinin diğerine atfı şeklinde olur. “Kitab-ı Mübin” ifadesinin elif-lâmsız gelmesi, onun azametini göstermek içindir.

 

2- هُدًى وَبُشْرَى لِلْمُؤْمِنِينَ “Mü’minler için rehber ve müjde olmak üzere.”

 

3- الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ “Onlar namazı dosdoğru kılarlar.”

وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ “Zekatı verirler.”

وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ “Ve ahirete de yakinen iman ederler.”

“Ahirete de yakinen iman ederler” ifadesi, onların yakînlerinin kuvvetine ve sebatına, hatta yakînîn kendilerine mahsus oluşuna delâlet eder.

Bu ifade bir cümle-i muteriza da olabilir. Yani, “bu iman eden ve namazı kılmak, zekâtı vermek gibi salih amelleri işleyenler, ahirete yakinen inanan kimselerdir.” Çünkü zorluklara dayanmak, ancak akıbetten korkmak ve hesaba çekileceğine inanmakla olur.

 

 4- إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمْ أَعْمَالَهُمْ “Şüphesiz ahirete inan mayanların amellerini biz kendilerine güzel gösterdik.”Bunlara, yaptıkları kötü amellerin süslü kılınması, fıtraten bunlara istek duymaları, nefis itibarıyla bunları sevmeleri noktasındandır.

Veya şöyle bir mana olabilir: “Biz, yapmaları gereken salih amellere sevap terettüp ettirerek, onlara amellerini süslü kıldık.”

فَهُمْ يَعْمَهُونَ “Bu yüzden bocalayıp dururlar.”

Ama onlar basiretleri körelmiş bir hâlde bocalar dururlar, bu amellere terettüp eden zarar veya menfaati derketmezler.

 

5- أُوْلَئِكَ الَّذِينَ لَهُمْ سُوءُ الْعَذَابِ “İşte bunlar, kendileri için kötü azap olan kimselerdir.”

وَهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْأَخْسَرُونَ “Ve ahirette en çok ziyana uğrayacaklar kimseler de işte onlardır.”Dünyada onlara Bedir’de öldürülmeleri veya esir edilmeleri gibi kötü azap vardır. Diğer âlemde ise onlar,

-Sevabı kaçırmaları,

-Ve cezaya müstehak olmalarıyla insanların en zararda olanlarıdırlar.

 

6- وَإِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْآنَ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ عَلِيمٍ “Şüphesiz bu Kur’an sana

Hakîm – Alîm (hikmet sahibi ve hakkıyla bilen Allah) tarafından verilmektedir.”

İlim, hikmete dâhil olmakla beraber daha geneldir.[1>

Hikmet, fiilin mükemmelliğine delâlet eder.

Burada bu iki ilâhî vasfın beraber gelmesi, Kur’andan bir kısmının – akaid ve şeriat gibi- hikmetle alakalı, bir kısmının da –kıssalar ve gaybî haberler gibi– ilimle alakalı olmasındandır.

Cenab-ı Hak, daha sonra bu ilimlerden bir kısmını anlatmaya başlayıp şöyle buyurdu:

 

7- إِذْ قَالَ مُوسَى لِأَهْلِهِ “Hani Musa, ehline şöyle demişti:”

إِنِّي آنَسْتُ نَارًا “Gerçekten ben bir ateş gördüm.”

سَآتِيكُم مِّنْهَا بِخَبَرٍ “Size ondan bir haber getireceğim.”

Hz. Musa, yanındakilerle birlikte yolu kaybetmişti. Şayet yanında sadece hanımının olduğu rivayeti sahihse, çoğul zamiri kullanılması “ehli” ifadesinden kinaye olarak hanımının kastedilmesindendir.

Hz. Musanın gelecek zaman sığasıyla “Size ondan bir haber getireceğim” demesi, ateşe olan mesafenin uzaklığına ve velev biraz gecikse de bir haber getirme vaadine delâlet eder.

أَوْ آتِيكُم بِشِهَابٍ قَبَسٍ “Yahut bir kor ateş getiririm.”

لَّعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ “Umarım ki ısınırsınız.”Hz. Musanın, gördüğü o ateşten yol hakkında bir bilgi veya ısınmaları için bir parça ateş getirme vaadi, zanna dayalı olduğundan Taha Sûresinde “Ola ki” kaydıyla söyledi. (Taha, 10) Hz. Musanın “Size ondan bir haber getireceğim. Yahut bir kor ateş getiririm. Umarım ki ısınırsınız” demesinde, ikisini beraber elde edemese bile, en azından birini elde edeceğine delâlet vardır.

Hz. Musa,

-Ya zâhir durumdan böyle bir sonuca ulaşmıştır.

-Veya Allahu Teâlânın kuluna iki mahrumiyeti birden yaşatmayacağına güveni sebebiyle böyle söylemiştir.

 

8- فَلَمَّا جَاءهَا نُودِيَ أَن بُورِكَ مَن فِي النَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَا “Oraya geldiğinde şöyle seslenildi: Ateşte olan ve çevresindekiler mübarek kılındılar!”

“Ateşte olan”dan murat, (Kasas, 30) da anlatılan mübarek mekânda olan(lar)dır. Çevresinde olanlar ise, o mübarek mekânın etrafında olanlardır. Görülen o ki, bu alanda olanların hepsine şümûlü vardır.Eymen Vadisi ve bunun çevresi, Şam bölgesindedir. Buraların mübarek kılındığı ayetlerde ifade edilmiştir. Çünkü buralar,

-Peygamberlerin sıkça ve çokça gönderildiği yerlerdir.

-Buralardan elde edilen mahsuller çok çok bereketlidir. Ve özellikle de Allahu Teâlânın Hz. Musa ile konuştuğu yer, çok daha mübarek kılınmıştır.

Denildi ki: “Ateşte olan ve çevresindekiler”den murat, Hz. Musa ve o sırada orada hazır olan meleklerdir.

“Ateşte olan ve çevresindekiler mübarek kılındılar” denilirken, geçmiş zaman sığasıyla mübarek kılındıklarını söylemek, Hz. Musa’ya büyük bir görevin verildiğini ve bunun bereketinin Şam bölgesine yayılacağını müjdelemektir.

وَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ “Âlemlerin Rabbi olan Allah münezzehtir!”

Ayetin bu kısmı da, nida edilen şeye dâhildir. Bu kaydın getirilmesi, duyduğu ilâhî kelam karşısında Hz. Musanın Cenab-ı Hakkı yaratılmışlara benzetmemesi içindir. Ayrıca, bu durumun azametinden hayretini artırmak içindir.

Veya bu kelam, Hz. Musanın hayretini ifade eden bir söz olabilir. Durumun azameti karşısında böyle söylemiştir.

 

9- يَا مُوسَى إِنَّهُ أَنَا اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ “Ey Musa! İyi bil ki, ben, Azîz – Hakîm olan Allah’ım!”Azîz ve Hakîm, Allahın iki vasfıdır. Burada bu ikisinin zikri, Allahu Teâlânın ortaya koymak istediği şeye uygun olmalarındandır. Yani, “Ben, asayı yılana çevirmek gibi şeyleri yapmaya kâdirim, böyle şeyleri yapmak bana zor gelmez. Ve yaptığım her şeyi de hikmet ve tedbirle yaparım.’’[2>

 

10- وَأَلْقِ عَصَاكَ “Asânı at!”

فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّى مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ (Asâyı atıp) onu yılan gibi deprenir görünce dönüp ardına bakmadan kaçtı.”Hz. Musanın korkması, yılanın kendisine zarar vermesi tevehhümündendir. Ayetin devamı buna delâlet eder:

يَا مُوسَى لَا تَخَفْ “Ey Musa, korkma!”Ya Musa, bana güven, benden başkasından korkma.

“Korkma!” ifadesi mutlak da olabilir. Çünkü ayetin devamında şöyle denilir:

إِنِّي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَ “Çünkü benim huzurumda peygamberler korkmaz.”

Peygamberler Allahtan en çok korkan kimselerdir. Ama vahiy geldiğinde, buna tam müstağrak olmaları sebebiyle korkmazlar.Veya, “onlar için benim nezdimde kötü bir akıbet yoktur ki ondan korksunlar.”

 

11- إِلَّا مَن ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْنًا بَعْدَ سُوءٍ فَإِنِّي غَفُورٌ رَّحِيمٌ “Ancak kim zulmeder, sonra kötülüğünü bir iyiliğe çevirirse, bilsin ki ben Ğafur - Rahîmim.”Burada istisna munkatıdır.Cenab-ı Hak “Benim huzurumda peygamberler korkmaz” deyince, Hz. Musanın sadrında meydana gelen heyecana açıklık getirdi. Çünkü Hz. Musa, bir Kıbtiyi hataen öldürmesi sebebiyle içinde bir korku duymaktaydı.

Yani, o peygamberlerden bazı küçük günahlar sadır olabilir. Onlar, her ne kadar böyle hataları olsa da, peşinden bunu ibtal ettirecek ve kendilerini Allahtan bir mağfiret ve rahmete layık kılacak işler yaparlar. O zaman, böyle küçük bir günahı işleyen de benim huzurumda korkmaz.İstisnanın muttasıl olduğu da söylenmiştir. Yani, bu peygamberlerden hatası sebebiyle korkanlar da olur. Ama onlar da hatasını tevbe ile affettirirler, o zaman onlar da korkmaz.

 

12- وَأَدْخِلْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاء مِنْ غَيْرِ سُوءٍ فِي تِسْعِ آيَاتٍ إِلَى فِرْعَوْنَ وَقَوْمِهِ “Elini koynuna sok; Firavun’a ve onun kavmine gönderilen dokuz mu’cizeden biri olarak, kusursuz bembeyaz olarak çıksın.”

Dokuz mu’cize şunlardır:

1-Deniz sularının ayrılması.

2-Tufan.

3-Çekirge istilası.

4-Haşerelerin istilası.

5-Kurbağa istilası.

6-Suların kana dönüşmesi.

7-Sihirbazların sihrini bozmak.

8-Kuraklık.

9-Kıtlık.

Üstteki ayetlerde nazara verilen asa ve yed-i beyza mu’cizelerini de bu dokuza dahil edenler, son iki maddeyi bir olarak saydılar ve denizin yarılmasını Firavuna gösterilen bir mu’cize olmadığı cihetle bu dokuza dahil etmediler.

إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ “Çünkü onlar fasık bir kavimdir.”

Ayetin bu kısmı, Hz. Musa’nın gönderilme hikmetini beyan eder.

 

13- فَلَمَّا جَاءتْهُمْ آيَاتُنَا مُبْصِرَةً قَالُوا هَذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ “Nitekim âyetlerimiz kendilerine gerçeği gösterecek biçimde gelince, “Bu apaçık bir sihirdir” dediler.”Ayet metninde mu’cizelerin “mubsıra” şeklinde nitelendirilmesi, onların son derece açık ve gerçekleri gözler önüne serici olmasını ifade eder.Veya, hidayete sevk edici olması cihetiyle böyle denilmiştir. Âmâ olan biri, kendi kendine yolu bulamaz, nerde kaldı başkasına yol göstersin. İşte bu mu’cizeler ikinci türden olup yol göstermektedirler.

Veya kendilerine bakan ve dikkat eden herkese kendilerini göstermektedirler.

 

14- وَجَحَدُوا بِهَا وَاسْتَيْقَنَتْهَا أَنفُسُهُمْ ظُلْمًا وَعُلُوًّا “Ve vicdanları bunlara tam bir kanaat getirdiği halde, zulüm ve kibirlerinden ötürü onları inkâr ettiler.”

Vicdanları bunlara tam bir kanaat getirdiği hâlde, nefislerine zulmederek ve imana gelmekten kibirlenerek, bile bile inkâr ettiler.

فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ “Müfsitlerin akıbetinin nasıl olduğuna bir bak!”

O müfsitlerin akıbeti,

-Dünyada boğulmak

-Ahirette yanmak oldu.


[1> Yani, her ilim hikmetli olmayabilir; ilimdir ama hikmet değildir.

[2> Yani, “birazdan göreceğin “asayı yılana çevirmek” gibi sıra dışı harika fiillerde “acaba bu gördüğüm bir hayal midir?” şeklinde vehme düşme. Senin Rabbin Azîzdir, Hakîmdir.”

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
27. Neml
Gönderi tarihi: 15-04-2014
1,512 kez okundu
Block title
Block content