61- تَبَارَكَ الَّذِي جَعَلَ فِي السَّمَاء بُرُوجًا “Ne yücedir O Zat ki, semada burçlar var etti.”
Burçlardan murat, oniki burçtur. Bunlara “yüksek-âli köşkler” anlamında “büruc” denilmesi, gezegenler için birer menzil (konak yeri) hükmünde olmalarındandır.[1>
وَجَعَلَ فِيهَا سِرَاجًا وَقَمَرًا مُّنِيرًا “Ve onların içinde bir lamba ve nurlu bir ay kıldı.”
“Görmediniz mi, Allah yedi semayı birbiriyle uyumlu olarak (tabaka tabaka) nasıl yarattı? Ayı onların içinde bir nur kıldı. Güneşi de bir lamba yaptı.” (Nûh, 15-16) ayetinden anlaşıldığı gibi, semadaki lambadan murat, güneştir.
Ay ise, geceleri aydınlatmaktadır.
62- وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِّمَنْ أَرَادَ أَن يَذَّكَّرَ أَوْ أَرَادَ شُكُورًا “O ki, ibret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getirdi.”
Bunların her biri diğerine halef olur, onun yerine geçer.
Veya “…Gece ve gündüzün ihtilafında… ayetler vardır.” (Bakara, 164) ayetinde ifade edildiği gibi, bunlar birbirini takip ederler.Bu şekilde Allahın nimetlerini tezekkür eden ve O’nun sanatı hakkında düşünen kimse, bunları böyle yapanın kullarına merhametli, vacibu’l-vücut bir Sani-i Hakîm olması gerektiğini bilir. Onlarda olan nimetlere karşı şükretmek ister.
Gece ve gündüz, tezekkür ve şükür için iki ayrı vakittirler. Bunlardan birinde virdini yapamayan, diğerinde eksiğini telâfi edebilir.
63- وَعِبَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْنًا “Rahmânın kulları o kimselerdir ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler.”Burada bahsi geçen zâtlara “Rahmânın kulları” denilmesi, tahsis ve tafdil içindir.[2>
Veya bunlar Ona ibadette daha köklü, sağlamdırlar. Rahmânın bu kulları arz üzerinde sekînet ve tevazu ile yürürler.
وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَامًا “Ve cahiller kendilerine laf attığı zaman “selam” derler (geçerler).”Onların seviyesiz sataşmalarına muhatap olmazlar, onlara ilişmezler, “aramızda sizinle ne hayır ne de şer yok” derler, selâmetle onları geçiştirirler.
Veya kendilerini eziyetten ve günahtan salim kılacak sağlam söz söylerler.
Bu ayet, savaşı emreden kıtal ayetine münafi değildir, dolayısıyla onunla neshedilmesi söz konusu olamaz. Çünkü bundan murat sefih – seviyesiz kimseleri muhatap almamak ve kendilerine sözlü mukabelede bulunmamaktır.
64- وَالَّذِينَ يَبِيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًا وَقِيَامًا “Onlar, Rablerine secde ederek ve kıyamda durarak gecelerler.”Onlar, geceleri Rablerine namazda secde ve kıyamla geçirirler.
Ayette gecenin zikri, gece ibadetinin hem daha zahmetli, hem de riyadan daha uzak olmasındandır.
Kıyamın secdeden sonra gelmesi, ayet sonlarına uygunluk içindir.
65- وَالَّذِينَ يَقُولُونَ “Onlar ki şöyle derler:”
رَبَّنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَ “Ya Rabbena, cehennem azabını bizden uzak kıl!”
إِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَامًا “Gerçekten onun azabı sürekli bir helâktir!”
Bunlar insanlarla güzel bir şekilde içli dışlı olmalarına, Hakka ibadetlerine dikkat etmelerine rağmen azaptan korkarlar, Allahın o azabı kendilerinden çevirmesi için yalvarırlar. Çünkü amellerine güvenmezler. İyi hâllerinin devam edeceğini garantide görmezler.
66- إِنَّهَا سَاءتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا “Orası ne kötü bir varış yeri ve ne kötü bir yerleşim yeridir.”Bu ifade, onların sözlerinin devamı olabileceği gibi, taraf-ı ilâhîden bir bildirme de olabilir.
67- وَالَّذِينَ إِذَا أَنفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا “Ve onlar harcadıklarında ne
israf ne de cimrilik ederler.”
Cömertlik sınırını aşmazlar. Cimriler gibi ellerini sıkı tutmazlar.
Denildi ki: İsraf, haramlara harcamak, cimrilik ise, farz olanı vermemektir.
وَكَانَ بَيْنَ ذَلِكَ قَوَامًا “İkisi arasında orta bir yol tutarlar.”
68- وَالَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ “Ve onlar Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarmazlar.”
وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ “Ve Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar.”
وَلَا يَزْنُونَ “Ve zina etmezler.”
Önce, taatin esası olan fiilleri yaptıklarını anlatmıştı. Burada da onların ana günahlardan uzak kalmalarını nazara verdi. Bunda,
-Onların imanlarının kemâlini ortaya koymak,
-Vaad edilen mükafatın, bu özellikleri kendinde cem edenler için olduğunu hissettirmek vardır.
-Keza, kâfirlere de bunların zıtları olduğunu tariz yoluyla bildirmek söz konusudur. Bundan dolayı, ayetin devamında onlara tehdîd olarak şöyle denildi:
وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ يَلْقَ أَثَامًا “Kim bunları yapsa, günahı(nın cezasını) bulur.”
69- يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ “Kıyamet günü azabı kat kat olur.”
وَيَخْلُدْ فِيهِ مُهَانًا “Ve orada zelil bir halde daimî kalır.”Onlara azabın kat kat olması, inkârlarına ilave olarak günah fiilleri işlemeleridir. Ayetin devamı buna delâlet eder.
70- إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا “Ancak tevbe eden ve iman edip salih amel yapanlar başka.”
فَأُوْلَئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ “İşte, Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir.”
Onların geçmiş günahlarını siler, yerine müstakbel taatlerini sabit kılar.
Veya, nefisdeki günah melekesini taat melekesine değiştirir.
Denildi ki: Onu, önceden yaptığı günah fiillerin zıdlarını yapmaya muvaffak kılar.
Veya, her ikaba bedel bir sevap sabit kılar.
وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا “Ve Allah Ğafur – Rahîm’dir.”
Ğafur-Rahîm olduğu için seyyieleri siler, hasenelere ise sevap verir.
71- وَمَن تَابَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَإِنَّهُ يَتُوبُ إِلَى اللَّهِ مَتَابًا “Ve her kim tevbe edip salih amel işlese, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner.”
-Terk ile ve pişman olmakla günahlardan dönen,
-Ve daha önceden yapmakta kusur ettiği salih amelleri işleyen veya günahla dolu hayattan çıkıp taate giren kimse, Allaha bunlarla döner.
Allah nezdinde kendisinden razı olunmuş, günahları silinmiş, sevapları verilmiş bir durumda olur.Veya, tevbe edenleri seven ve onlara özel ikramlarda bulunan Allaha döner.
Veya, böyle yapan kimse güzel bir dönüşle Allaha ve O’nun sevabına döner.
Bir önceki ayette belli günahlar nazara verildikten sonra bunlardan tevbe edilmesi anlatılmıştı. Bu ayette ise, genel anlamda tevbe nazara verildi.
72- وَالَّذِينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَ “Ve onlar yalan yere şahitlik etmezler.”
Onlar, batıl, boş şehadette bulunmazlar.Veya onlar yalan söylenen yerlerde bulunmazlar. Çünkü batılı görmek, bir nevi ona ortak olmaktır.
وَإِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا “Ve uygunsuz bir şeye rastladıkları zaman vakar ile geçip giderler.”
Bırakılması, atılması gereken bir durumla karşılaştıklarında güzellikle ondan sıyrılıp yüz çevirirler, ona dalmazlar. Mesela,
-Çirkin şeylerden uzak kalmak,
-Günahları bağışlamak,
-Açıktan söylenmesi çirkin olan şeyleri kinaye yoluyla söylemek gibi.
73- وَالَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَيْهَا صُمًّا وَعُمْيَانًا “Onlar, kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar.”
Bunlar, öğüt veya okumak yoluyla Rablerinin ayetleri kendilerine hatırlatıldığında duymayan, görmeyen bir kimsenin anlamaması, ibret almaması gibi tavır sergilemezler. Aksine, can kulağıyla ve gözlerini dört açarak bu ayetleri anlamaya çalışırlar.
Ayetten murat, hâlin nefyidir, yoksa fiilin nefyi değildir.[3>
“Onlara karşı sağır ve kör davranmazlar.”Denildi ki: Ayetteki zamir, günahlara raci olabilir. O zaman mana şöyle olur: “Onlar, günahlara karşı kör ve sağır gibi vurdumduymaz bir tavır içinde olmazlar.”
74- وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ “Ve onlar derler ki: Ey Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve nesillerimizden gözümüzü aydınlatacak kimseler ver.”
“Onları taate muvaffak kılarak ve faziletlerle donatarak medar-ı iftiharımız kıl”
Çünkü mü’min, ailesi Allaha taat içinde olursa kalbi mesrur olur, gözü sevinçle güler. Onları dinde kendine yardımcı görmekle ve ilerde cennette beraber olma ümidiyle sevinçle dopdolu olur.
وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا “Ve bizi takva sahiplerine önder kıl.”
Bizi ilimde ve amelde muvaffak kılarak din hususunda kendilerine iktida edilen kimseler kıl.
Ayette “önderler” demeyip “önder” şeklinde tekil gelmesi,
-Ya cinse delâlet etmesindendir.
-Veya “Sonra sizi (ana rahminden) bebek olarak çıkarır.” (Mü’min, 67) ayetinde “bebek” kelimesinin tekil gelmesi gibi, yanlış anlama ihtimali olmadığından böyle getirilmiştir.
-Veya kelimenin asıl olarak masdar olmasındandır.
-Veya “bizden her birini önder kıl” anlamına te’vil edilmesindendir.
-Veya yollarının bir ve davalarının aynı olması sebebiyle hepsinin tek bir ruh hâlinde bulunmasındandır.Denildi ki: Şu mana da olabilir: “Bizi müttakilerin yoluna sevket, onlara uyanlardan eyle.”
75- أُوْلَئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا “İşte onlar, sabretmelerine karşılık
“ğurfe” ile mükâfatlandırılacaklar.”Bir başka ayette “Ve onlar ğurfelerde (cennet köşklerinde) emniyet içindedirler.” (Sebe, 37) “ğurfe” kelimesi çoğul olarak gelmiştir, burada da çoğul manası murattır. Yani, onlar cennetin en yüksek makamlarıyla mükâfatlandırılacaklardır.Denildi ki: “Ğurfe”, cennetin isimlerinden biridir.
“İşte onlar, sabretmelerine karşılık...”
-Taat hususundaki zorluklara dayanmaları
-Şehevî durumlara karşı koyabilmeleri,
-Mücahedeye tahammülleri sebebiyle bu mükafatı elde edeceklerdir.
وَيُلَقَّوْنَ فِيهَا تَحِيَّةً وَسَلَامًا “Ve orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır.”
Cennette melekler tarafından hürmetle ve selâmla karşılanırlar.
Veya onlar o cennette birbirlerine hep güzel şeyler söylerler, birbirlerine selâm verirler.
Bundan murat, ebedi hayatları ve her türlü afetten selâmette kalmaları da olabilir.
76- خَالِدِينَ فِيهَا “Orada daimî kalacaklar.”Onlar orada ölmezler ve oradan çıkarılmazlar.
حَسُنَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا “Orası ne güzel bir varış yeri ve ne güzel biryerleşim yeridir.”
Bu sûrenin 66. ayetinde cehennemle alakalı “Orası ne kötü bir varış yeri ve ne kötü bir yerleşim yeridir.” denilmişti. Bu ifade, onun tam mukabilidir.
77- قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ “De ki: Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin?”De ki: Şayet ibadetiniz olmasa Rabbim sizi ne yapsın, niye size ehemmiyet versin? Çünkü, insanın şerefi ve itibarı marifet ve taat iledir. Yoksa o, hayvanlarla müsavidir.
فَقَدْ كَذَّبْتُمْ “Ama siz yalanladınız.”
Ama siz, size haber verdiklerimi onlara muhalefet etmekle yalan saydınız.
Veya şu mana da olabilir: “İbadette gevşek davrandınız, onun hakkını vermediniz.”
فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا “O halde azap yakanızı bırakmayacaktır!”
Bu yalan saymanın vebali hiç şüphesiz sizi bulacak, başınıza gelecektir.
Ayette onlara verilecek cezanın müphem bırakılmasında, o azabın tavsif edilemeyecek şekilde şiddetli olduğuna bir tenbih vardır.
Denildi ki: Bu ayet, onların Bedirde öldürülmelerine işaret eder.
Hz. Peygamber şöyle buyurur:
“Her kim Furkan sûresini okusa, iman ile, Rabbine mülaki olur, hiçbir zorlukla, yorgunlukla karşılaşmadan cennete alınır.”
[1> Yani, gezegenler uzaydaki seyahatleri esnasında her ay bunlardan birine misafir olurlar.
[2>Aslında herkes Rahmânın kuludur. (Bkz. Meryem, 93) Ama burada medihle kendilerinden bahsedilen kimseler Rahmânın çok daha özel ve üstün kullarıdırlar.
[3>Mü’min olan biri genelde bu tavırları sergiler. Onda asıl olan böyle hallerdir. Ama nefsine uyup az da olsa bu hallerden farklı tavırları söz konusu olabilir.