35- وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ “Andolsun ki Musa’ya Kitabı verdik.”
وَجَعَلْنَا مَعَهُ أَخَاهُ هَارُونَ وَزِيرًا “Ve kardeşi Harun’u da Ona yardımcı yaptık.”
Hz. Harun, insanları hakka davette ve dinin yüceltilmesinde Hz. Musaya yardımcı oluyor, Onun bir kısım yükünü yükleniyordu. O’na vezir (yardımcı) olması, nübüvvetle müşterek olmalarına aykırı değildir. Çünkü bir şeyde müşterek olanlar, birbirlerine yardımcı konumundadırlar.
36- فَقُلْنَا اذْهَبَا إِلَى الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا “Haydi âyetlerimizi yalanlayan o kavme gidin” dedik.”Yani, Firavun ve kavmine gidin.
فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْمِيرًا “Sonunda onları yerle bir ettik.”
Onlar da gittiler. Ama, Firavun ve kavmi, onları yalanladılar. Biz de onları yerle bir ettik.
Burada, maksada uygun bir şekilde Hz. Musa’nın kıssasından çok kısa olarak söz edildi. Bununla,
-Peygamberlerin gönderilmesiyle kavimlerinin artık Allah katında bir mazeretleri kalmadığı anlatıldı.
-Peygamberlerin gönderilmesiyle, kavimlerinin yerle bir edilmeyi hak ettikleri mesajı verildi.
Devamında nazara verilen helâk olan kavimler tarihi seyir itibarıyla olmayıp, hüküm itibarıyla anlatılmaktadır.
37- وَقَوْمَ نُوحٍ لَّمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ أَغْرَقْنَاهُمْ “Nûh kavmini de, peygamberleri yalanladıkları vakit suda boğduk.”Hz. Nûhun kavminin “peygamberleri yalanlaması” şu cihetlerden değerlendirilebilir:
-Ya Hz. Nûhu ve ondan önceki peygamberleri yalanlayanlardır.
-Veya sadece Hz. Nûhu yalanlamışlardır. Ama bir peygamberi yalanlamak, hepsini yalanlamak hükmünde olduğundan, ayette böyle ifade edilmiştir.
-Veya Brahmanlarda olduğu gibi “peygamberlere imanı” yalanlamışlardır.
وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ آيَةً “Ve onları insanlara bir ibret yaptık.”
Onların boğulmasını veya kıssasını insanlara bir ibret yaptık.
وَأَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًا “Ve zalimler için çok elim bir azap hazırladık.”
Ayette bahsedilen “zalimler” Hz. Nûhun kavmi olabileceği gibi, bu kıssa münasebetiyle genel bir hüküm de olabilir.Şayet bununla Hz. Nûhun kavmi murat ise, “onlar için” demeyip “o zalimler için” şeklinde ifade edilmesi, onların zulmünü ortaya koymak içindir.
38- وَعَادًا وَثَمُودَ وَأَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُونًا بَيْنَ ذَلِكَ كَثِيرًا “Ad’ı, Semud’u, Ashab-ı Ress’i ve bunlar arasında daha bir çok nesilleri de (helak ettik.)”Ashab-ı Ress, putlara tapan bir kavimdi. Allahu Teâlâ kendilerine Hz. Şuaybı gönderdi, ama O’nu yalanladılar. Kendileri Ress denilen kuyunun etrafında iken kuyu çöktü, hem kendileri, hem de diyarları yerin altında kaldı.Denildi ki: Ress, Yemame tarafında bir beldedir. Burada Semud kavminden geriye kalanlar yaşıyordu. Kendilerine bir peygamber gönderildi, ama O’nu katlettiler, bunun üzerine helâk oldular.Denildi ki: Ress, Ashab-ı Uhdud’tur.
Denildi ki: Antakya kuyusudur. Orada Habib-i Neccarı öldürmüşlerdi.
Denildi ki: Onlar, peygamber Hanzale Bin Safvanın ashabıdır. Allah onları kendisinde her türlü renk olan bir kuşla mübtela kılmıştı. Boynunun uzunluğu sebebiyle buna “Anka Kuşu” demişlerdi, dağda yaşıyordu. Av bulamadığında çocuklarına saldırıyor, kapıp götürüyordu. Peygamberleri Hanzale, kuşa beddua etti ve isabet eden yıldırımla kuş öldü. Onlar da Hanzaleyi öldürdüler ve bu yüzden helâk edildiler.Denildi ki: Ress Ashabı peygamberlerini yalanlayan ve onu kuyuya atan bir kavimdir.
“Ve bunlar arasında daha bir çok kurûn’u (nesilleri) (helak ettik.)”
Ve burada anlatılanlar arasında, ancak Allahın bileceği daha nice kurun’ları/ nesilleri helâk ettik.Ayet metninde geçen “kurûn”, “karn” kelimesinin çoğuludur. Kırk, yetmiş, yüzyirmi yıl gibi devirlere verilen bir isimdir:
39- وَكُلًّا ضَرَبْنَا لَهُ الْأَمْثَالَ “Onların her birine misaller getirdik.”Onların her birine, öncekilerin hayret verici ibretli kıssalarını açıklamıştık. Bunu hem bir uyarı olarak, hem de bir mazeretleri kalmasın diye yaptık. Ama onlar küfürde ısrar edince helâk edildiler:
وَكُلًّا تَبَّرْنَا تَتْبِيرًا “(Ama öğüt almadıkları için) hepsini kırdık geçirdik.”
Onların hepsini kırıp geçirdik, mahv u perişan ettik.
40- وَلَقَدْ أَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّتِي أُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِ “Andolsun, onlar (Seninkavmin), belâ yağmuruna tutulan beldeye uğradılar.”Kur’anın ilk muhatapları olan Kureyş kavmi, Şama ticarete giderlerken, Lût kavminin yaşadığı yerden geçiyorlardı. Beldeden murat Sedom olup üzerlerine taş yağdırılmıştı.
أَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا “Yoksa onu görmüyorlar mıydı?”
Oradan geçerken Allahın azap eserlerini görüp de ibret almıyorlar mı?
بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُورًا “Hayır! (Görüyorlardı, fakat) tekrar dirilmeyi ummuyorlardı.”
Ama kâfir olduklarından yeniden dirilmeyi ve o âlemde azabı beklemiyorlardı. Bundan dolayı da ibret gözüyle bakıp ders alamıyorlardı. Oradan geçerken, üzerine binip gittikleri hayvanlar gibi geçiyorlardı.Veya mana şöyle olabilir: “Mü’minlerin sevap ümidiyle ahirette umdukları gibi bir umutları yoktu.”
-Veya Tühame lügatinde kelimenin manasına göre, tekrar dirilmekten korkmuyorlardı.
41- وَإِذَا رَأَوْكَ إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا “Onlar Seni görünce ancak eğlenceye alırlar.”
أَهَذَا الَّذِي بَعَثَ اللَّهُ رَسُولًا “Allah’ın bir elçi olarak gönderdiği bu mu?”
“Bu mu?” derken tahkir için söyledikleri anlaşılmaktadır. Öyle görülüyor ki, onlar son derece ileri bir tehekküm ve alayla böyle demişlerdir.Yoksa şöyle demeleri gerekirdi: “Allah beni bir rasûl olarak gönderdi” iddiasında bulunan bu kimse mi?”
42- إِن كَادَ لَيُضِلُّنَا عَنْ آلِهَتِنَا لَوْلَا أَن صَبَرْنَا عَلَيْهَا “Biz, ilâhlarımıza sımsıkı sarılmasaydık neredeyse bizi ilâhlarımızdan uzaklaştıracaktı.”
Yoğun bir gayretle tevhide çağırması ve zihni iknaya yönelik pek çok deliller, mu’cizeler getirmesiyle neredeyse bizi ilahlarımıza ibadetten alıkoyacaktı.
وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ حِينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ أَضَلُّ سَبِيلًا “Onlar yakında azabı gördükleri zaman, yolca kimin daha sapık olduğunu bilecekler.”“Neredeyse bizi ilahlarımızdan uzaklaştıracaktı” ifadelerine bir cevap gibidir. Çünkü onların sözleri, Hz. Peygamberin yolunun sapık olduğunu gerektirir. “Onlar yakında azabı gördükleri zaman, yolca kimin daha sapık olduğunu bilecekler” ifadesi ise, Hz. Peygamberin yolunun değil, kendi gittikleri yolun sapık olduğunu bildirmektedir.
Ayette, Allah onlara mühlet verse bile ihmal etmeyeceği hususunda bir uyarı ve delâlet vardır.
43- أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ “İlahını hevâsı edineni gördün mü?”
Ona uymak, dinini ona bina etmek, hiçbir delili işitmemek ve görmemek suretiyle hevâsını ilahı edineni gördün mü?
Ayette “ilahı” kelimesinin hevâ kelimesinden önce gelmesinde özel bir vurgu vardır.[1>
أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا “Şimdi ona sen mi vekil olacaksın?”
Artık hâli böyle olan birini Sen mi şirkten ve günahlardan koruyacaksın?
“İlahını hevâsı edineni gördün mü?” ayetindeki soru hayrete sevketmek içindir.
Buradaki soru ise, inkâr içindir.[2>
44- أَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَ “Yoksa Sen, onların çoğunun gerçekten dinleyeceğini yahut aklını kullanacağını mı sanıyorsun?”
Yoksa Sen onların çoğunun dinlediklerini veya akıllarını kullandıklarını sanıp mu’cizeler veya deliller onlara fayda verecek diye kendilerine ihtimam gösteriyor ve imana gelmelerini mi umuyorsun? Ayetin bu kısmı, onların ilahlarını hevâları edinmelerini kınamaktan daha şiddetli bir kınamadır.Ayette “onlar” demek yerine “onların çoğu” denilmesi,
-Onlardan bir kısmının ilerde iman edecek olmasından,
-Bazılarının hak olanı akletmelerinden,
-Kimisinin kibrinden dolayı kabule yanaşmadığından,
-Kimisinin de riyaset elden gider korkusuyla imana girmediğindendir.
إِنْ هُمْ إِلَّا كَالْأَنْعَامِ “Onlar ancak hayvanlar gibidir.”
Onlar,
-Kulaklarıyla ayetleri işittikleri hâlde bunlardan faydalanmamaları,
-Ve o kadar deliller, mu’cizeler gördükleri hâlde düşünmemelerinden dolayı ancak hayvanlar gibidirler.
بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا “Hatta yolca daha sapıktırlar.”
Çünkü hayvan,
-Kendisini kullanan kimseye boyun eğer.
-Kendisine iyi muamele yapanı kötü muamele yapandan ayırır.
-Kendisine fayda verecek şeyin peşinde gider, zarar verecek şeyden ise kaçınır.
Şu kâfirler ise
-Onları yaratan Rabbe boyun eğmiyorlar.
-Onun iyi muamelesini şeytanın kötü muamelesinden ayırt edemiyorlar.
-En büyük menfaat olan sevaba talip olmuyorlar, en şiddetli zarar olan İlâhi cezadan sakınmıyorlar.
-Öte yandan hayvanlar, her ne kadar hakkı bilmese ve sevap kazandıracak bir hayır işlemese bile, hiç olmazsa batıl bir inançları olmuyor ve şer işlemiyorlar. Ama bu kâfirler öyle değiller.[3>
-Keza, hayvanların cehâleti kimseye zarar vermez. Ama bu kâfirlerin cehaleti fitneyi dalgalandırıyor, insanları haktan alıkoyuyor.
-Ayrıca, hayvanlar için bir kemâl kazanma imkânı söz konusu değildir, bundan dolayı “neden kemâl elde etmediler” diye kusurlu bulunmazlar ve ayıplanmazlar. Ama kâfirler, kemâl mertebeleri elde etmeye kabiliyetleri varken bunları değerlendirmediklerinden dolayı kusurludurlar, bu ihmâllerine karşılık en büyük cezaya layıktırlar.
[1> Yani, “hevâ’sını ilahı edinmekle”, “ilâhını hevâ’sı edinmek” vurgu noktasında farklıdırlar.
[2> Yani, böyle birini Sen de koruyamazsın.
[3> Hakka inanmadıkları gibi batıla inanıyorlar, sevap kazandıracak işler yapma dıkları gibi günah kazandıracak işler yapıyorlar.