239. DERS (Furkan Suresi, 21 - 34) Allah’a Kavuşmak

 

21- وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءنَا “Bize kavuşmayı ummayanlar şöyle dediler:”

Ayetten murat, öldükten sonra dirilmeyi inkârları sebebiyle Allaha kavuşmayı ummayanlar veya kötü bir şekilde Ona gelmekten korkmayanlar.

Ayet metnindeki likâ, bir şeye vasıl olmak ve onu görmektir. Burada likâdan murat Allahın amellere karşılık vermesine kavuşmaktır. Bununla rüyetullahın murat edilmesi de mümkündür.

لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْنَا الْمَلَائِكَةُ “Keşke bize melekler indirilseydi.”

Bunlar dediler ki: Keşke bize melekler inse de, Muhammedin doğru söylediğini bildirseler!

Denildi ki: Bundan murat, “keşke bize Peygamber olarak melekler gelse!” manasıdır.

أَوْ نَرَى رَبَّنَا “Yahut Rabbimizi görseydik!”

Veya Rabbimizi görsek de Muhammedi tasdik etmemizi ve O’na uymamızı bize emretse!

لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا فِي أَنفُسِهِمْ “Andolsun, onlar kendi iç dünyalarında büyüklük tasladılar.”

Böyle diyerek kendilerini çok yüksekte tuttular. Allahın en mükemmel kulları olan peygamberlere en kâmil vakitlerde verilen hallerin kendilerine verilmesini istediler, hatta “Rabbimizi görsek” diyerek daha da ileri gittiler.

وَعَتَوْ عُتُوًّا كَبِيرًا “Ve büyük bir taşkınlık gösterdiler.”

Zulümde en ileri noktaya ulaştılar. Öyle ki, gözleriyle mu’cizeleri gördüler, ama bunlardan yüz çevirdiler. Kendi habis nefisleri için, kudsî nefislere bile kolayca nasip olmayan şeyleri talep ettiler.

 

22- يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلَائِكَةَ لَا بُشْرَى يَوْمَئِذٍ لِّلْمُجْرِمِينَ “Fakat melekleri görecekleri gün, işte o gün mücrimlere hiçbir müjde yoktur.”Bundan murat, ölüm meleği veya azap meleği olabilir.

Ayette geçen “mücrimler” ifadesi ya geneldir, delil yoluyla diğer mücrimlere de o gün bir müjde olmayacağını ifade eder. Ama melekleri görecekleri o günde kendilerine bir müjde olmayacağının söylenmesi, başka bir vakitte af veya şefaatin onlar için söz konusu olmayacağı anlamına gelmez.

Veya buradaki “mücrimler” ifadesi, “o mücrimler” anlamında kıssası anlatılan mücrimlere hastır. “Onlar” demek yerine “O mücrimler” denilmesi,

-Cürümlerini tescillemek,

-Melekleri görmenin kendileri için müjde sayılmamasının sebebini bildirmek,

-Onları görmenin değil müjde, tam zıddı olacağının sebebini göstermek içindir.[1>

وَيَقُولُونَ حِجْرًا مَّحْجُورًا “Ve ‘hicran mahcura’ diyecekler.”

Kâfirler o gün “hicran mahcura” diyecekler. Bu, bir istiaze, yani Allaha sığınma ifadesidir. (Yani, “bizden uzak olun. Sizden Allaha sığınırız” diyecekler.)

Veya bu sözü söyleyenler melekler olabilir. Yani, “cennet size uzak olsun, müjde size haram olsun” diyecekler.

 

23- وَقَدِمْنَا إِلَى مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَاء مَّنثُورًا “Amel olarak ne yapmışlarsa onlara varır ve onları heba-i mensura (saçılmış zerrelere) çeviririz.”

Küfürleri sâbit olmakla beraber,

-Misafire ikramda bulunmak,

-Sıla-i rahim yapmak,

-Muhtaçlara yardım etmek gibi yapmış oldukları güzel amellerini boşa çıkarırız. Çünkü, itibara alınması için gereken iman şartı kendilerinde bulunmamaktadır.

Ayette şöyle bir teşbih vardır: Onların hâl ve amelleri, sultanlarına karşı

Hebâ kelimesi, güneş ışığında pencereden sızan ışıkta görülen tozlardır. Onların amellerinin un ufak hâle getirilmesi ve bir işe yaramaması bu kelime ile anlatıldı.

Artık tekrar bir araya getirilememe yönüyle de saçılmış olmalarına dikkat çekildi.

 

24- أَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُّسْتَقَرًّا وَأَحْسَنُ مَقِيلًا “O gün cennet ashabının kalacakları yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer daha güzeldir.”O gün cennet ehli, hoşça vakit geçirmek üzere en hayırlı mekânlarda olurlar, oturup sohbet ederler.

Aileleriyle en güzel dinlenme şartlarına hâiz olarak tatlı tatlı beraber olurlar.

Ayette geçen “megîl” kaylule yapılan yer demektir. Onların dinlenme yerleri, mecazen böyle ifade edilmiştir. Çünkü cennette uyku olmayacaktır. Bunun “ahsen” yani en güzel olması, gerek suret, gerekse bir istirahat yerini güzel kılan neler varsa, bu özelliklerin orada mevcut olduğuna bir remizdir. “Müstekarr ve megîl” kelimelerinden biriyle masdar veya zaman murat edilmesi muhtemeldir. Bunda, onların mekânlarının ve zamanlarının hayal edilebilecek en hoş şekilde olacağına bir işaret vardır.

Ayette “daha hayırlı” ve “daha güzel” şeklinde ifade edilmesi,

-Ya mutlak manada ziyadeliği göstermek içindir.

-Veya dünyadaki refah ehline nisbetle çok daha hayırlı ve çok daha güzel yerlerde olduklarını anlatmak içindir.

Rivayete göre, kıyamette yarım gün içinde insanların muhasebesi yapılır. Sonra cennet ehli cennette, cehennem ehli de cehennemde kaylule yapar[2>

 

25- وَيَوْمَ تَشَقَّقُ السَّمَاء بِالْغَمَامِ وَنُزِّلَ الْمَلَائِكَةُ تَنزِيلًا “O gün gök bulutlar şeklinde parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir.”

Bundan murat “Onlar bulut gölgeleri içinde Allah’ın ve meleklerin kendilerine gelmesini ve işin bitirilmesini mi bekliyorlar?” (Bakara, 210) ayetinde anlatılan durumdur. Melekler bu bulutlar içinde insanların amel defterleriyle inerler.

 

26- الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ لِلرَّحْمَنِ “O gün gerçek hükümranlık Rahmân’ın-dır.”

O gün mülk ve saltanat, Allah hakkında sabittir. Çünkü o gün her hükümran olanın hükümranlığı bitmiş olur, ancak Onun hükümranlığı kalır.

وَكَانَ يَوْمًا عَلَى الْكَافِرِينَ عَسِيرًا “Ve kâfirlere zorlu bir gün olacaktır.”

 

27- وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَى يَدَيْهِ “O gün zalim kimse ellerini ısıracak.”

O gün zâlim kişi pişmanlığının şiddetinden ellerini ısırır. “Ellerini ısırmak,” “parmaklarını yemek”, “dişlerini gıcırdatmak” gibi ifadeler kin ve pişmanlıktan kinayedirler. Çünkü kin ve pişmanlık hâllerinde bu tarz görünümler meydana gelir.Ayette geçen “zâlim”den murat, cinstir. Yani, bütün zâlimleri içine alır.Denildi ki: Bundan murat Ukbe Bin Ebi Muayt’tır. Bu kişi Hz. Peygamberle sıkça beraber bulunurdu. Bir defasında Hz. Peygamberi evine yemeğe davet etti. Hz. Peygamber kelime-i şehadeti getirmeden yemeğinden yemeyeceğini söyledi. Ukbe, kelime-i şehadeti getirdi.Übey Bin Halef, Ukbe’nin arkadaşı idi. Yaptığı şeyden dolayı Ukbeyi ayıpladı. “Dininden mi döndün?” diye sordu. Ukbe, “hayır”, dedi. “Evimde iken kelime-i şehadeti getirmezsem yemeğimden yemeyeceğini yeminle söyleyince kendisinden utandım, söyledim.”Bunun üzerine Übey şu teklifte bulundu: “Onun yanına varıp ensesine vurmadan ve yüzüne tükürmeden dönersen, ben de senden razı olmam.”

Ukbe gitti, Hz. Peygamber secdede iken Übeyin dediğini yaptı. Hz. Peygamber kendisine şöyle dedi: “Seninle Mekke dışında karşılaştığımda başını kılıçla vuracağım.”

Ukbe, Bedir savaşında esirler arasındaydı. Hz. Peygamber, Hz. Aliye emretti, O da kılıçla Ukbeyi öldürdü.Hz. Peygamber Uhud’da Übey ile mübarezede bulundu, mızrak ile onu yaraladı. Übey, Mekke’ye döndü ve öldü.

يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلًا “Diyecek Yazıklar olsun bana! Keşke Peygamberin yanında bir yol tutsaydım!”O zaman o zalim der ki: Keşke peygamberle beraber, ben de kurtuluşa götüren bir yol edinseydim.Veya, O’nunla beraber olsaydım. O’nun gittiği yoldan gitseydim de dalalet yollarına düşmeseydim.

 

 28- يَا وَيْلَتَى لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْ فُلَانًا خَلِيلًا “Yazıklar olsun bana! Keşke falanı dost edinmeseydim.”

 

29- لَقَدْ أَضَلَّنِي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَاءنِي “Andolsun, zikir bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı.”

Zikirden murat,

-Allahın zikri,

-O’nun kitabı,

-Peygamberin nasihati,

-Veya kelime-i şehadettir.

وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْإِنسَانِ خَذُولًا “Ve şeytan insanı yapayalnız ve yardımcısız bırakır.”

Şeytandan murat,

-Kendisini yoldan saptıran kötü arkadaşı,

-Veya İblistir. Çünkü İblis onu zikre muhalefete ve Peygambere karşı gelmeye sevk etmiştir.

-Veya bundan murat, şeytanlık yapan her türlü insî ve cinnî şeytan olabilir.

Şeytan insana dost görünür, ardından da onu helâke sürükler, sonra da sahip çıkmaz, yalnız bırakır, hiçbir fayda vermez.

 

30- وَقَالَ الرَّسُولُ “Peygamber dedi ki:”

Hz. Peygamber o gün, veya dünyada iken kederini Allaha şöyle arzeder:

يَا رَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا “Ya Rabbi! Kavmim bu Kur’ân’ı mehcûr yaptılar.”

Ya Rabbi, benim kavmim olan Kureyş, bu Kur’anı

-Terkederek

-Ve başkalarını alıkoyarak mehcûr bıraktılar.Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Bir kimse Kur’anı öğrense, sonra da mushafını asıp onu anlamaya çalışmasa, onu okumasa, kıyamet günü boynuna Kur’an asılı olduğu hâlde gelir. Kur’an şöyle der: Ya Rabbi, bu kulun beni mehcûr bıraktı, terk etti. Benimle onun arasında hükmünü ver.”Bundan murat, Kur’anı duyduklarında onu terk etmeleri, insanlar anlamasın diye gürültü yapmaları da olabilir.

Veya onun hakkında “eskilerin masalları” şeklinde iddiada bulunmalarıdır.

Hz. Peygamberin bu serzenişinde, kavmini korkutmak vardır. Çünkü peygamberler kavimlerini Allaha şikayet ettiklerinde, azabın gelmesi uzun sürmez.

 

31- وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا مِّنَ الْمُجْرِمِينَ “Ve işte biz böyle herpeygamber için mücrimlerden bir düşman yapmışızdır.”

Sana mücrim kimselerden düşman olduğu gibi, her peygambere de mutlaka düşman çıktı. Öyleyse, onlar sabrettiği gibi, Sen de sabret.

Ayette, Allahu Teâlânın şerrin de yaratıcısı olduğuna bir delil vardır.[3>

“Düşman” kelimesi hem bir kişi için, hem de çoğul anlamda kullanılır.[4>

وَكَفَى بِرَبِّكَ هَادِيًا وَنَصِيرًا “Hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.”

Onları kahır yoluna sevketmede ve onlara karşı sana yardımda Rabbin Sana yeter.

 

32- وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْآنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً “Ve inkâr edenler dediler: Kur’ân Ona, toptan bir defada indirilseydi ya!”

“Önceki üç kitap gibi, Kur’an da bir defada indirilseydi ya” dediler.

Bu, kendilerine fayda vermeyecek bir itirazdır. Çünkü onun mu’cizeliği, bir defada indirilmesi veya parça parça indirilmesiyle farklılık arzetmez. Kaldı ki, parça parça indirilmesinde, ayetin devamında işaret edildiği üzere pek çok faydalar vardır.

كَذَلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ “Biz, kalbini pekiştirmek için onu böyle yaptık

(kısım kısım indirdik.)Böyle indirişimiz onu daha kolay ezberlemen ve daha iyi anlaman içindir. Böylece, Kur’an kalbine iyice yerleşir, kalbin onunla kuvvet bulur. Çünkü Hz. Peygamberin hâli Hz. Musa, Hz. Davud ve Hz. İsa’dan farklı idi. Onlar okuma yazma biliyorlardı, Hz. Peygamber ise ümmî idi. Kur’an kendisine bir defada indirilseydi, hıfzı yorucu olurdu, belki de gerçekleşmezdi. Çünkü bir şeyi yutmak, peyderpey gerçekleşir.

-Ayrıca, olaylara göre ayetlerin inmesi, daha iyi anlamayı ve manaya dalmayı icap ettirir.

-Peyderpey indiğinde her bir kısmına karşı benzerini getirmelerinde meydan okur, onlar da muarazasından aciz kalınca bu durum Hz. Peygamberin kalbinin kuvvetini ziyade kılar.

-Hz. Cebrailin değişik zamanlarda Kur’an ayetlerini getirmesi, Hz. Peygamberin kalbini takviye eder.

-Kur’anın bir defada inmemesiyle nâsih-mensuh bilinir.

-Ayetler olaylara cevap olarak inince, lafızların manaya olan delâletine mevcut hâlin karineleri de ilâve olur, bu da belağata yardım eder.

وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا “Ve onu ağır ağır okuduk.”

Biz onu Sana yirmi üç sene boyunca peyder pey, parça parça okuduk.

Tertil kelimesi, dişlerin arasının birbirinden ayrılması gibi tane tane olmayı ifade eder.

 

33- وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا “Onlar sana hiçbir mesel getirmezler ki (buna karşılık) sana gerçeği ve en güzel tefsiri getirmiş olmayalım.”

Onlar, Senin nübüvvetini tenkid amacıyla, sanki batıl olmada mesel hâline gelmiş ne gibi hayret verici isteklerde bulunurlarsa bulunsunlar, biz Sana sadra şifa olacak, meseleyi hâlledecek cevabı getirdik.Ve açıklama olarak, onların taleplerinden daha güzelini açıkladık.

Veya onlar Seninle alakalı “keşke hâli şöyle olsaydı” dedikleri durumlardan daha güzellerini biz sana verdik. Ama bunu hikmetimize uygun ve Senin gönderiliş gayene muvafık bir şekilde yaptık.

 

34- الَّذِينَ يُحْشَرُونَ عَلَى وُجُوهِهِمْ إِلَى جَهَنَّمَ “Yüzüstü cehenneme sürüklenecek olanlar var ya…”

Onlar, yüz üstü sürüklenerek cehenneme götürülürler.

Bundan murat, kalplerinin süfliyata (süfli şeylere, şehvanî lezzetlere) bağlı olması, yüzlerinin hep böyle seviyesiz hâllere yönelmiş olması da olabilir.

Hz. Peygamber şöyle buyurur: “İnsanlar kıyamet günü üç farklı şekilde haşredilir:

-Bir kısım hayvanlar gibi dört ayaklı,

-Bir kısmı iki ayak üzerinde,

-Bir kısmı da yüz üstü sürünerek.

أُوْلَئِكَ شَرٌّ مَّكَانًا وَأَضَلُّ سَبِيلًا “İşte onlar konumları itibariyle daha kötü, tuttukları yolca daha sapıktırlar.”Bunların, kendisiyle mukayese edildikleri Hz. Peygamber yanında konumca daha şerli, yolca daha sapmış olmaları “De ki: Allah katında sevabı! bundan daha kötü olanları size haber vereyim mi?” (Maide, 60) ayeti tarzında bir üslûbtur.[5> Sanki şöyle denilmiştir: Onları böyle taleplere, suallere sevkeden şey, kendilerine bakmadan Hz. Peygamberin konumunu küçük görmek, yolunun dalâlet olduğunu iddia etmek ise şunu bilsinler ki, kendileri konum itibarıyla daha kötü ve yolca daha sapmış durumdadırlar.

Denildi ki: Ayet, cennet ehlinin durumunu anlatan ayetle muttasıldır: (Furkan, 24)[6>


[1>Yani, o mücrimler “keşke bize melekler indirilseydi” diyorlardı. Bu temennileri gün gelip gerçek olacak. Ama o gün mücrimler buna sevinemeyecekler. Çünkü gelen ölüm meleği ruhlarını alacak, azap meleği kendilerine azap verecek. Dolayısıyla, mücrim olmaları melekleri görünce sevinmelerine engel olacak. Suçlu kimselerin polisi görünce daralmaları gibi..gelen bir topluluğa benzer. Sultan, onların mallarına varır, paramparça yapar, hepsini işe yaramaz hâle getirir, geride bir eser bırakmaz.

[2>Kaylule, öğle vakti bir miktar dinlenmektir. Cennettekiler, hesabı düzgün vermenin keyfiyle cennette zevklerine bakarken, cehennem ehli azaplarıyla baş başa kalırlar. Artık cennettekilere bir yorgunluk yoktur, cehennemdekilere de rahat yüzü görmek olmayacaktır.

[3> Mu’tezile mezhebi, şerrin yaratılmasının Allaha nisbet edilmesini uygun görmediklerinden “kul, kendi fiillerinin yaratıcısıdır” deyip kula nisbet ederler. Üstteki ayette olduğu tarzdaki nisbetleri de te’vil cihetine giderler.

[4> Ayette “her peygamber için mücrimlerden bir düşman kıldık” derken “düşmanlar” anlamındadır. Nitekim “düşmanı yendik” dediğimizde, onların bir kişi olması gerekmez.

[5>“Ukubet” kelimesinin şerde kullanılması gibi, aslında ayetteki “mesûbe” kelimesi hayırlı şeyler için kullanılır. Burada şerde kullanılması “onların kendi aralarındaki selamlaşmaları, birbirlerine tokat atmalarıdır” deyiminde olduğu gibidir.

[6> Yani, cennet ehli en güzel nimetler içinde keyiflerine bakarken, bunlar yüz üstü cehenneme sürükleneceklerdir. Böyle olunca, bunların hâliyle cennet ehlinin hâli mukayese bile girmez.

 

 

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
25. Furkan
Gönderi tarihi: 14-04-2014
1,518 kez okundu
Block title
Block content