De ki: "Allah'ın size indirdiği; sizin de, bir kısmını helâl, bir kısmını haram kıldığınız rızıklar hakkında ne dersiniz?" De ki: "Bunun için Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz?" (Yunus, 10/59)
Rızık, kısaca "insanların istifade ettiği nimet ve imkânlar" demektir. Allah'ın nzık vermesi, bir lütuf ve ihsan olduğu için 59. âyette bu husus, "rızık indirme" olarak ifade edilmiştir. Ayrıca meyve, sebze, hububat gibi besinlerin yağmur sayesinde yetişmesinden dolayı da bu ifade kullanılmış olabilir.
Taberî'ye göre burada putperest Araplar'ın, En'âm sûresinde (6/136) bir örneği zikredilen temelsiz anlayış ve uygulamalarına işaret edilmektedir. Meselâ onlar, ziraat ürünleriyle hayvanlarından bir bölümünü, şefaatini umdukları putları için ayırarak bunu kendileri veya başka insanlar için harcamanın haram olduğunu ileri sürer, sadece âyin ve putların bakımı gibi hizmetlerde kullanırlardı. Buna göre âyetin asıl maksadı, putperestlerin bazı rızıkları keyfî olarak haram saymalarıdır. Halbuki ilke olarak Allah'ın verdiği rızıkların hepsi helâldir (Zemahşerî, II, 194); haram hükmünü koyma yetkisi Allah'a aittir. Eğer Allah haram sayılmasına izin vermediyse onun haram olduğunu söylemek 59. âyette "Allah adına hüküm uydurmak" şeklinde değerlendirilmiş; 60. âyette de bunu yapanların kıyamet gününde başlarına gelecekleri iyi düşünmeleri uyarısında bulunulmuştur.(Diyanet Tefsiri, Kuran Yolu, Yunus Suresi 59. ayetin Tefsiri)
Cahiliye döneminde Araplar, normalde Allah'ın helal kıldığı bazı şeyleri birtakım mânâsız Örf ve âdetlerine uyarak kendilerine haram kılarlardı. Mesela bazı develeri bazı sebeplerle serbest bırakır, onlara binmez, sütünü sağmaz ve onları kendilerine haram kılarlardı. İslâm gelince bu tür anlamsız örfleri kaldırdı. Allah'ın, kullarına helal kıldığı şeyleri, kimsenin haram kılamayacağım hükme bağladı.
Allah'ın helal kıldığı şeyleri kulların, kendi düşüncelerine göre haram kılmalarının yanlış olduğunu ve böyle davranışların mânâsız olduğunu ifade bakımından şu Hadis-i şerif i zikretmek mümkündür: Bu hususta Mâlik b. Nadle diyor ki:
"Bir gün, kıyafetim perişan bir halde Resulullah'ın huzuruna gittim. Resulullah bana dedi ki:"
- Senin malın var mı?
- Evet
- Ne cins malın var?
- Her cins mal. Deve, köle, at, koyun.
- Allah sana bir mal verdiğinde o malın eserini senin üzerinde görmek ister. Resulullah sözlerine devamla buyurdu ki:
- Sen, kavminin develeri sağlam olarak doğurduklarında eline usturayı alıp onların kulaklarını kesip "Bunlar bahirelerdir." veya kulaklarını yahut derilerini yarıp "Bunlar sadmelerdir." diyor ve onları kendine ve ehline haram kılıyor musun?
- Evet.
- Allah teala'nın sana verdiği bu şeyler helaldir. Allah'ın bileği senin bileğinden daha güçlü ve onun usturası senin usturandan daha keskindir.
-Ey Allan'ın Resulü, ben bir adama gitsem de o bana ikram etmese ve beni misafir etmese o bana gelince ben ona aynen bana davrandığı gibi mi davranayım? Yoksa onu misafir edeyim mi?
- Misafir et" buyurdu.(Ahmed b. Hanbel. Müsned, C: 3, S: 473)
Görüldüğü gibi Resulullah (s.a.v.) Allah'ın helal kıldığı develeri, cahiliye âdetlerine uyarak kendilerine haram kılan Mâlik b. Nadle'yi bu kötü âdetten men ediyor ve Allah'ın helal kıldığı şeyleri kimsenin haram kılamayacağnı beyan ediyor. Bu bir misaldir. Benzer olaylar da bunun gibidir.(Taberi, İlgili ayetin tefsiri)
güzel bir yazı olmuş