Kur'an'da, güneşin dünya etrafında doğup batmasıyla ilgili ayetler var. Aslında güneş dünya etrafında değil de, dünya güneş etrafında dönüyor. Bu durumun hikmeti nedir?

Bütün kesimlere hitap eden ve aynı zamanda bir irşat kitabı olan Kur’an’ın kâinattan, fen bilimleri gibi detaylı bir şekilde bahsetmemesinin önemli nedenleri vardır:

Evvela, kâinatta bir tekâmül kanunu vardır. Eskiden çok kapalı meseleler zamanla açıkça bildiği ilimler sırasına geçebilir. Hâlbuki irşadın özelliği, o zamanın ilim ve fikir seviyesini dikkate almaktır. Meselâ: Şayet Kur'an, on dört asır önceki insanlara,

"Kendi ekseninde dolaşan güneşin duruşuna ve onun etrafında pervane gibi dönen dünyanın hareketine bakın! Ve bir milyondan fazla mikroskobik canlıları barındıran bir damlacık suyu temaşa edin ki, Allah'ın sonsuz kudretinin belgelerini görebilesiniz."

deseydi, insanların çoğunu şaşırtmış olacaktı. Çünkü onlar, gözleriyle dünyanın değil, güneşin -dünyanın bir tarafından öbür tarafına doğru dolaşıp dönmekte olduğunu görüyorlardı. Ve bir damla suda ise, hiç bir şey görmüyorlardı. Fennî keşifler ancak hicri onuncu asırdan sonra ortaya çıkmıştır. O asra kadar gelen insanları şaşırtmak, yalnız yeni fenlerin keşiflerinden sonra ancak anlaşılabilen konuları ders vermek, irşat prensibine de belagat kuralına da aykırıdır. Demek ki, insanların aklına göre konuşan Kur'an, tam belagat göstermiştir. (bz. İşârâtu'l-İ'caz, s.203; Muhâkemat, 160-161) Üstad

Bediüzzaman'ın ifade ettiği gibi, Kur’an’ın ifadeleri belagat zirvesinde olduğu için, dengeleri en güzel şekilde gözeten bir ölçüye sahiptir. Bu sebepledir ki, Kur'an'da medeniyet harikaları denilen müspet fenlerin keşfettiği teknolojik harikalara ayrıntılı bir şekilde yer verilmemiştir. Demek ki, birer teknolojik harikalar olarak bilinen uçak, denizaltı, tren, elektrik gibi sanatlar Kur'an'da daha fazla yer almak isteseler, bu taktirde, yıldızlar, şimşekler, atmosfer, gök cisimleri onlara karşı mücadele edecek ve "siz kendi cisminiz kadar Kur'an'da yer alabilirsiniz ve o kadar da almışsınız", diye onları susturacaklardır. Buna göre her şey kendi sanat değeri kadar Kur'an'da yer almıştır, denilebilir. (bk. Sözler, s.276).

Kur’an’ın bir kısım ifadelerinin, zahir mânası itibariyle aklî delillere ve vakıaya ters gibi göründüğü hususu ise, Bediüzzaman tarafından şöyle değerlendirilmiştir:

Kur’an’ın asıl maksadı Allah'ın birliği, nübüvvet, haşrin ispatı ve adaletin tesisidir. Kur’an’ın kâinattan söz etmesi, Allah'ın ilim ve kudretine delil olması içindir. Delil ise, iddiadan daha açık olması gerekir. Bu sebeple muhatapların doğrudan anlamadıkları konuları, akıllarının seviyesine yaklaştırmak için Kur'an, ifade tarzını onların duygu ve düşüncelerini okşayacak şekilde ayarlamıştır. Kaldı ki, âyetlerin bir kısmı bir kısmını açıklamaktadır. Kur’an’ın bütünlüğü içerisinde bakıldığı zaman, basit fikirli kimselerin düşüncelerini okşayan ifadelerin yanında, bilenler için de gerçeklere işaret eden bazı işaretler koymuştur. (bk. İşârât, s.204-205; Muhâkemat, s.161-163; Sözler, s.226, 227).

Kur’ân, "Güneş döner" diyor. Nitekim, güneş değil dünya döndüğü halde, ilk bakışta herkese öyle gelir ki güneş döner. Her gün doğudan doğar, başımız üzerinde gün boyu dolanır, batı ufkunda gözden kaybolur. Böylece, Kur’ân herkesin ilk bakışta gördüğü bir nizamı hatırlatır. Sonra der: "Güneş döner bir lambadır." Kur’ân ‘lamba’ tabiriyle âlemin bir saray suretinde olduğunu ima eder. İçinde olan eşyanın ise insana ve diğer canlılara hazırlanmış yiyecekler, malzemeler ve süslemeler olduğunu; ve güneşin de o sarayın Sanatkârının emrinde çalışan bir mumdar olduğunu hatırlatır. Böylece o Sanatkârın rahmet ve ihsanını anlatır. Demek ki, O’nun güneşi döndürmedeki maksadı, bizim iyiliğimiz, bizim rahatımızdır. Bu dönüşün ucunda, bizim için sayısız bahar çiçekleri, buğday başakları asılmış. İşte, Cenab-ı Hak bize bu sayısız meyveleri hatırlatarak güneşin dönüşündeki bir hikmeti anlatır. Tâ ki, biz de "Güneşi döndüren Sâni bize merhamet ediyor, bize ihsanlarda bulunuyor." diye anlayalım.
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategorisi:
Soru ve Cevaplar
Gönderi tarihi: 23-11-2012
1,449 kez okundu
Bu Kategorideki Diğer Yazılar
  1. Nahl Suresi 32. ayette: "(Onlar,) meleklerin, "Size selâm olsun. Yapmış olduğunuz (iyi) işlere karşılık cennete girin" diyerek tertemiz olarak canlarını aldıkları kimselerdir." buyuruluyor. Burada "melekler" deniyor, can alan melek kaç tanedir?

  2. Fatıma Mushafı nedir? Böyle bir şey var mıdır; varsa da bu nasıl mümkün olabilir?

  3. “(Kurtuluş) ne sizin kuruntularınıza, ne de Ehl-i kitab’ın kuruntularına göre olacaktır” (Nisa 123) ayetinde geçen “siz” den maksat Müslümanlar mıdır?

  4. "Muhakkak ki muttakîler cennetlerde ve ırmakların başındadırlar. Doğruluk makamında güçlü bir hükümdarın katındadırlar" (Kamer 54; 54-55) Ayetlerin manasını açıklar mısınız?

  5. Namaz kaç vakittir? Nur Suresi 58. ayette namazın üç vakit olduğu ifade edilmiyor mu? "Ey inananlar, emriniz altında çalışanlar ve sizden henüz erginliğe ermemiş olanlar üç kez izin almalıdırlar: Sabah namazından önce, öğle vaktinde dinlenmek için..."

  6. “Biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız." (Taha, 97) ayetine göre, Altın buzağının eriyip yok olması ve küllerinin denize savrulması mümkün müdür?

  7. Kur'an-ı Kerim ayetlerinin bir ksımının günümüzde uygulanamayacağı söylenmektedir. Bu konuda nasıl düşünmeliyiz?

  8. Meryem suresinin 71. ayeti kerimesinde cehennem için "içinizden oraya girmeyecek kimse kalmayacak" buyruluyor. Müminler dahi girecek mi?

  9. Madem ki şahit getiremediler, onlar Allah katında yalancılardır (Nur 13), ayetine göre yalancı şahit getirselerdi, doğru mu söylemiş olacaklardı?

  10. Abese suresinin 15-16. ayetlerinde "erdemli katipler"in Kuran'ı yazmasından mı bahsedilmektedir? Ayetlerde kastedilen mana nedir?

Block title
Block content