Hud Suresi, Ayet 3:
"Bir de Rabbinizden mağfiret dileyin. Sonra, O'na tövbe edin ki belli bir süreye kadar sizi güzel bir şekilde faydalandırsın ve her fazilet sahibine kendi lûtfunu versin. Eğer yüzçevirirseniz, muhakkak ben sizin için büyük bir günün azabından korkarım."
Ayetin Açıklaması:
O'nun mağfiretini isteyiniz ki, Rabbiniz Allah Teâlâ, günahlarınızı bağışlasın, ayıplarınızı örtsün. Biraz ileride "Ancak iman edip iyi ameller işleyenler başkadır, onlara mağfiret ve büyük ecir vardır." (Hûd 11/11) buyurulmasından da anlaşılır ki, bu mağfiret dileme ve bağışlanma isteme işi, iman ve amel-i salih ile olacaktır. Onun için kuru bir istekle kalmayıp sonra da O'na tövbe ediniz. Sizi O'ndan çevirmiş ve uzaklaştırmış olan günahlarınıza pişmanlık duyup O'na tam bir samimiyetle yöneliniz, O'na dönünüz. Çünkü hak yolundan yüz çevirmiş olanlar, yine hak yoluna dönmedikçe muradlarına eremezler. O'nun bağışlanma isteğine de tövbe ile birlikte tevessül etmek, tövbe ile varmak lazımdır. (bk. Elmalılı Tefsiri)
"Bir de Rabbİnizden mağfiret dileyin" buyruğu bir öncekine atfedilmiştir. "Sonra O'na tövbe edin" yani itaat ve ibadet ile O'na dönün. el-Ferrâ der ki: Burada; "Sonra" edatı "vav, ve" anlamındadır. Yani: "Ve O'na tövbe edin" demektir. Çünkü Allah'tan mağfiret dilemek tövbenin bizatihi kendisidir, tövbe mağfiret dilemekle aynı şeydir. Şöyle de açıklanmıştır: Geçmiş günahlarınızdan ötürü, O'ndan mağfiret dileyin ve ne zaman olursa olsun yeni yaptığınız günahlardan dolayı da O'na tövbe edin.
Salihlerden birisi şöyle demiştir: Günahtan vazgeçmeksizin mağfiret dilemek, yalancıların tövbesidir.
Şöyle de açıklanmıştır: Önce mağfiret dilemenin söz konusu edilmesi, asıl maksadın mağfiret (günahların bağışlanması) oluşundan dolayıdır. Tövbe ise mağfirete sebebtir, o bakımdan mağfiret öncelikle istenmesi gereken bir husustur, fakat ona sebeb tövbe olduğundan dolayı, sonra gerçekleşen bir şeydir. Buyruğun, küçük günahlarınızdan ötürü O'ndan mağfiret isteyin, büyük günahlarınızdan da O'na tövbe edin, anlamına gelmesi ihtimali de vardır.
"... ki belli bir süreye kadar sizi güzel bir şekilde faydalandırsın." İşte mağfiret dilemenin ve tövbenin meyvesi budur. Yani geniş rızık, rahat geçim gibi çeşitli faydalarla sizleri yararlandırır, sizden önce helak ettiği kavimlere yaptığı gibi azab ile kökten sizi imha etmez. Bir görüşe göre "sizi faydalandırması" size uzun ömür vermesi anlamındadır. Çünkü bu "faydalandırma"nın, yani "imtâ"nın asıl anlamı uzun süre vermek demektir. Nitekim; "Allah seni uzun süreli faydalı kılsın" ifadesi de buradan gelmektedir. Sehl b. Abdullah der ki: Güzel bir şekilde faydalanmak, mahlukatı terkedip Hakk'a yönelmek demektir. Bunun mevcuda kanî olup yetinmek ve ele geçirilmeyene de üzülmeyi terketmek anlamında olduğu da söylenmiştir.
"Belli bir süreye kadar" ifadesi ölüm, kıyamet ve cennete girmek ile de açıklanmıştır. Bu görüşe göre güzel bir şekilde faydalanmak, kabir ve buna benzer kıyametin dehşetli ve sıkıntılı halleri arasında yer alan, hoşa gitmeyen ve kendisinden korkulan herbir husustan korunmak demektir. Birinci görüş ise daha kuvvetlidir, çünkü yüce Allah yine bu sûrede şöyle buyurmaktadır: "Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret dileyin. Sonra, O'na tövbe edin ki üzerinize gökten bol bol yağmur göndersin, gücünüze güç katsın." (Hûd,11/52) Bu ise ölüm ile sona eren bir durumdur. İşte burada sözü edilen "belli bir süre" de budur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Mukatil der ki: Ancak kavmi bu emre uymayı kabul etmedi. Bundan dolayı da Allah Rasûlü (sav) onlara beddua etti. O bakımdan yedi yıl kıtlık belasına duçar oldular ve sonunda yakılmış kemikleri, pislikleri, leşleri, köpekleri yemek zorunda kaldılar.
"...ve her fazilet sahibine kendi lutfunu versin." Yani salih amellerden herbir amel işleyen herkese amelinin karşılığını versin. Şöyle de açıklanmıştır: İyilikleri, kötülüklerden daha üstün gelen herkese "lutfunu" yani cenneti versin demektir, çünkü cennet Allah'ın lutfudur. Buna göre yüce Allah'ın: "Kendi lutfunu" buyruğundaki zamir yüce Allah'a raci'dir. Mücahid de der ki: Buradaki Allah'ın lutfundan kasıt, insanın Allah'tan ecrini bekleyerek, diliyle söylediği sözü, el yahut ayağıyla işlediği bir ameli yahut da malından nafile olarak tasadduk ettiği şeydir. İşte bunlar Allah'ın lutfudur ve Allah, iman eden kimseye bunu(n karşılığını) verir (mükafatlandırır.) Ancak kişi kâfir ise onun bu yaptıklarını kabul etmez.
"Eğer yüzçevirirseniz muhakkak ben sizin için büyük bir günün azabından korkarım." Büyük günden kasıt kıyamet günüdür. Bu gündeki dehşetler dolayısıyla bugün büyük bir gündür. Büyük günün Bedir günü ve benzeri diğer günler olduğu da söylenmiştir.
"Yüz çevirirseniz" fiilinin mazi (di'li geçmiş) bir fiil olması da mümkündür. O takdirde; eğer onlar yüz çevirirlerse sen de onlara, ben sizin için büyük bir günün azabından korkarım de, demek olur.
İki "te"den birisi hazfedilmiş muzari bir fiil olması da mümkündür. O takdirde mana şöyle olur: Onlara de ki: Eğer siz yüz çevirecek olursanız, muhakkak ben sizin için büyük bir günün azabından korkarım. "Dönüşünüz ancak Allah'adır." Yani ölümden sonra dönüşünüz yalnız O'na olacaktır. "O" mükâfat ve cezalandırmak türünden "her şeye gücü yetendir." (bk. İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, Buruc Yayınları: 9/9-12.)
Allah razı olsun