Ayette söz konusu olan hüküm, rahminde başkasının çocuğunu taşıyan bir kadının yapacağı yeni evliliğiyle ilgilidir. Neslin karışmaması için bu tedbir alınmıştır. Cinsel ilişkiyle doğrudan bir alakası yoktur. Çünkü, hamile bir kadının bekleme süresi olan hamilelik durumu devam ettiği sürece, hiç kimse onunla nişanlanamaz, onunla nikah kıyamaz, onunla evlenemez. Ayette bu hüküm ortaya konuyor.
Genellikle lohusalık süresi bitikten sonra, hemen bir evlilik hazırlığına başlansa bile bu günlerce, haftalarca, belki aylarca sürer. Tarihte bebeğini doğurduğundan hemen sonra evlenmiş bir olaya pek rastlanmaz. Günümüzde de öyledir.
Doğumdan hemen sonra nikah olsa bile, lohusalık döneminde cinsel ilişki zaten haramdır:
"Sana hayızlı ile cinsel ilişkiyi soruyorlar. De ki, bu (her iki tarafâ da) eziyet verici bir şeydîr. Onlar âdetli iken onlardan ayrılın ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Iyice temizlendiklerinde Allah'ın size emrettiği yerden onlara gidin. Allah çok tevbe edenleri ve tertemiz olanları sever." (Bakara, 2/222)
İslam âlimleri arasında lohusalık döneminin azamî süresi ile ilgili iki temel görüş vardır: Hanefî ve Hanbelilere göre, bu sürenin azami miktarı, 40 gündür. Malikî ve Şafiilere göre ise, 60 gündür. Bu ihtilaf da gösteriyor ki, bu sürenin tespiti tecrübeye dayalı olarak değerlendirilmiştir. (bk. Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 1/467)
Tıp da tecrübî bir ilimdir. Aktaracağı bilgiler de tecrübeye dayalıdır. İslam’ın kabul ettiği lohusalık süresinin yukarıda arz edilen şekliyle sona erdikten sonra bunun tıbbî açıdan bir sakıncasının olduğunu söylemek mümkün değildir. Pratik hayattaki milyonlarca insanın tecrübesi de bu yöndedir.