Duyguların beynin fonksiyonu olduğu halde Kur’an’da kalbe atfedilmesinin, hadiste “insandaki et parçası düzelirse beden düzelir” denilmesinin o zamanki Arap bilgisini yansıttığı iddiasına ne dersiniz?

Kur’an’da kalb kavramı iki manaya gelir:

Birincisi:  Maddi kalptir ki, bedenin her tarafına kanı pompalamakla görevli olan kozalak şeklinde, biraz yuvarlak bir organdır.

İkincisi; akıl, ruh, beyin fonksiyonlarını da ihtiva eden manevi bir latife-i rabbaniyedir.

Nitekim, İmam Gazalî, altıncı his çerçevesinde değerlendirdiği basiret mefhumunu açıklarken, kalb, nur, akıl gibi sözcüklerin birbirinin yerine kullanılabileceğini, bunların teşhis ve tayini konusunda bir tartışmanın yersiz olacağını ifade etmektedir. (bk. İhya, 4/289)

Kur’an’ın kullandığı kalb kavramı; latife-i rabbanî denilen manevî kalbi de, aklı da ulvî duyguların merkezi olan ruhu da içine alacak geniş bir kapsama sahiptir. Nitekim, Kur’an’da -fiil şekli hariç- “akıl” kelimesi hiç kullanılmamıştır. Demek ki, kalb sözcüğü onu da ifade etmektedir.

Kur’an’da kalbin tarifi yapılmamakla beraber, İslam alimleri ayet ve hadislerin ışığı altında akıl ve kalbin yerini, aklın kalp ile olan ilişkisi konusunda değişik görüşler ortaya koymuşlardır.

- İbn Hacer el-Askalanî’nin de içinde yer aldığı  bir kısım alimlere göre, akıl kalptedir. Yani kalp manevi bir mekanizma olup aklı da içine almaktadır. Bu alimlerin gösterdikleri delillerden bazıları şunlardır:

a. “Elbette bunda, içinde bir kalb taşıyan veya zihnini derleyip toplayarak can kulağıyla dinleyen kimseler için alacak bir ders vardır” (Kaf, 50/37) mealindeki ayette yer alan Kalb kelimesi akıl manasında kullanılmıştır. İbn Hacer’e göre, çoğu tefsirciler bu ayette yer alan kalbi akıl olarak anlamışlardır. (Örnek olarak bk. Taberi, Maverdî, Kurtubî, İbn Kesir, Celaleyn, İbn Aşur, ilgili ayetin tefsiri)

Kur’an’ın bu ifadesi, aklın kalpte karar kıldığını, kalpten kaynaklandığını göstermektedir. (bk. İbne hacer, 1/129)

- Rivayete göre, İbn Abbas da bu ayetteki kalb sözcüğünü akıl olarak açıklamıştır. Ünlü dil bilgini Ferra, İbn Abbas’ın bu görüşünü desteklemiş ve Arapça’da kalbin akıl manasında kullanıldığını belirtmiştir. (bk. Ferra, Bağevî, ilgili ayetin tefsiri)

b. Aklın dimağda değil de kalpte olduğunu savunanların bir diğer delilleri de -soruda da söz konusu  edilen- şu hadistir: “İnsan vücudunda bir et parçası vardır o düzelirse bütün vücut düzelir, o bozulduğunda  bütün vücut bozulur. İyi bilin ki,  o et parçası kalptir.” (Buhârî, İmân, 39; Müslim,Musâkât, 107)

Bu görüşteki alimlere göre, bu hadiste yer alan ifadeler aklın kalpte olduğunu gösteriyor. (bk. Nevevî, ilgili hadisin şerhi)

Şunu hemen belirtelim ki, Hadisin zahiri ifadesinden ilk anlaşılan şey, buradaki kalbin sol tarafımzda yer alan ve kanı pompalayan et parçasıdır. Çünkü, hadiste açıkça bu kalp tarıf edilmiştir. Kendisi et parçası olduğu gibi, cesedin/bedenin, biyolojik bünyenin sağlıklı çalışması onun sağlıklı çalışmasına bağlıdır. Bütün organlar bu kalbe tabidir. Ölüm dahi bu kalbin çalışmasını dudurmasıyla gerçekleşir. Bir açıdan beyin ölümü dahi kalbin ölümüne bağlı olarak söz konusu olur. Kalp ile diğer organlar arasında olumlu veya olumsuz yönden olsun çok sıkı bir ilişki vardır. Ve genel olarak da kalp biyolojik bünyenin bir sultanı gibidir. Onun emirleri geçerlidir. Hadiste kalbin bu fonksiyonuna işaret edilmiştir. (Mirkatu’l-mefatih, ilgili yer)

İmam-ı azam gibi bazı alimlere göre, akıl kalbte değil, dimağdadır, beyindedir. (Nevevî, a.y.)

Esasen Latife, insanın manevi ve latif duygularının genel adıdır. Bir nevi cihaz tabirinin zıddı gibidir. İnsanın mahiyetini bildiği bilmediği ne kadar manevi duyguları varsa bunların ortak ve genel adıdır diyebiliriz. Kalp, ruh, vicdan,bunlara örnek olarak verilebilir.

İnsanın maddi cesedinin bir haritası olduğu gibi, maneviyatını da bir ceset olarak hayal edersek, onun da manevi bir haritası vardır. Bu maddi harita ile manevi harita arasında birebir bir eşleşme yapmak zor ise de, ehemmiyet açısından bir eşleşme yapanlar da vardır..

Mesela, önem ve işlev açısından maddi cesette kalp ne ise, manevi cesette de kalp ona denk gelir. Yine, önem açısından beynin maddi cesetteki yeri ne ise, aklın da manevi ceset için yeri odur.

Bu yüzden hadiste akıl ve kalp gibi manevi cihazlar, beyin ve et parçası olan yüreğe nispet edilmiştir. Nasıl, beyin ve yürek, maddi cesedin en önemli azaları ve sultanları ise, akıl ve kalp de manevi cesedin sultanlarımesabesindedir.

Temsil bakımından, manevi kalbi ve maddi cesedi, yürek temsil eder. Aklı da beyin temsil eder. Aralarında böyle manevi bir irtibat olduğu gibi, belki bizim, idrakinden aciz olduğumuz ince, maddi bir bağ da olabilir.

Bununla beraber, Allah’a ve Kur’an’a iman eden kimsenin alması gereken duruş şudur:

Allah ve Resulü ve Kur’an ne dediyse o doğrudur. Şayet görünürde bazı ayet veya hadislerin manası ile müspet ilmin verileri çelişiyorsa, mutlaka ya İslam alimlerinin yorumlarında, yahut da fen bilimlcilerinin yorumlarında bir yanlışlık vardır. Zira, Kur’an Allah’ın kelam sıfatından, kainat ise Allah’ın kudret ve irade sıfatından gelir. Her iki kitabın da sahibi Allah’tır. Elbette, bu iki kitabın konuları çelişmez. Hiç bir kesin fennî keşif, doğru anlaşılan Kur’an’ın ortaya koyduğu hakikatlerle çelişemez. Yanlışlık varsa  insanların kısır bakışlarındadır, ufacık akıllarındadır, azıcık bilgilerindedir.

Dğrusunu isterseniz, her bilmediğimiz bir konudan ötürü imanımızı kaçıracak şüphelere giriyorsak, vay bizim halimize, Materyalist bir fencinin veya filozufun sözüne tereddütsüz yaklaşan bir kimsenin, Allah’ın ve resulullah’ın sözlerinden şüpheye düşmesi imanla bağdaşır bir şey değil.

Allah cümlemizi hakiki ve tahkiki iman sahibi olmaya muvaffak kılsın. Amin.

Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategorisi:
Soru ve Cevaplar
Gönderi tarihi: 07-12-2012
1,892 kez okundu
Bu Kategorideki Diğer Yazılar
  1. Nahl Suresi 32. ayette: "(Onlar,) meleklerin, "Size selâm olsun. Yapmış olduğunuz (iyi) işlere karşılık cennete girin" diyerek tertemiz olarak canlarını aldıkları kimselerdir." buyuruluyor. Burada "melekler" deniyor, can alan melek kaç tanedir?

  2. Fatıma Mushafı nedir? Böyle bir şey var mıdır; varsa da bu nasıl mümkün olabilir?

  3. “(Kurtuluş) ne sizin kuruntularınıza, ne de Ehl-i kitab’ın kuruntularına göre olacaktır” (Nisa 123) ayetinde geçen “siz” den maksat Müslümanlar mıdır?

  4. "Muhakkak ki muttakîler cennetlerde ve ırmakların başındadırlar. Doğruluk makamında güçlü bir hükümdarın katındadırlar" (Kamer 54; 54-55) Ayetlerin manasını açıklar mısınız?

  5. Namaz kaç vakittir? Nur Suresi 58. ayette namazın üç vakit olduğu ifade edilmiyor mu? "Ey inananlar, emriniz altında çalışanlar ve sizden henüz erginliğe ermemiş olanlar üç kez izin almalıdırlar: Sabah namazından önce, öğle vaktinde dinlenmek için..."

  6. “Biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız." (Taha, 97) ayetine göre, Altın buzağının eriyip yok olması ve küllerinin denize savrulması mümkün müdür?

  7. Kur'an-ı Kerim ayetlerinin bir ksımının günümüzde uygulanamayacağı söylenmektedir. Bu konuda nasıl düşünmeliyiz?

  8. Meryem suresinin 71. ayeti kerimesinde cehennem için "içinizden oraya girmeyecek kimse kalmayacak" buyruluyor. Müminler dahi girecek mi?

  9. Madem ki şahit getiremediler, onlar Allah katında yalancılardır (Nur 13), ayetine göre yalancı şahit getirselerdi, doğru mu söylemiş olacaklardı?

  10. Abese suresinin 15-16. ayetlerinde "erdemli katipler"in Kuran'ı yazmasından mı bahsedilmektedir? Ayetlerde kastedilen mana nedir?

Block title
Block content