"Bir ümmetin diğerinden daha çok olmasından ötürü, aranızdaki yeminleri bozarak, ipliğini iyice eğirip katladıktan sonra bozan kadın gibi olmayın. Allah onunla sizi dener. And olsun ki, sorumlu tutulacaksınız." (Nahl, 16/92)
Âyet, teorik olarak yanlış sayılsa bile pratikte sıkça rastlanan "Güçlü olan yemini bozabilir, verdiği sözü yerine getirmeyebilir." şeklindeki aldatmacı anlayışı, özellikle yadırgamakta ve yasaklamaktadır.
Allah Teâlâ bu âyet-i kerimede, yapılan muahadelerin, sözleşmelerin ve yapılan yeminlerin, yerine getirilmesini emretmektedir. Zira bir Müslümanın, yaptığı sözleşmeyi tek taraflı olarak bozması, karşı tarafa bir ihanettir; ihanet ise İslam dini tarafından yasaklanmıştır.
Cahiliye döneminde insanlar birbirleriyle anlaşma yapıp taraftarlar edinirlerdi. Anlaşma yaptıktan sonra, kendileriyle anlaşma yaptıkları topluluklardan daha güçlü ve sayıca da daha çok olanlarını bulunca, öncekilerle olan anlaşmalarını bozup o güçlü ve sayıca çok olanlarla anlaşma yaparlardı. Böylece, kendileriyle daha önce anlaşma yaptıkları insanları, Allah'a söz verdikleri halde aldatmış olurlardı. Allah Teala onların bu hallerini, ipliğini iyice eğirdikten sonra, onu tekrar çözen kadının haline benzetmiştir. Müslümanlara, yaptıkları anlaşmayı, başkalarına yaranmak için bozmamalarını emretmiştir. (Taberi, İlgili ayetin tefsiri)
Ancak, herhangi bir kimsenin hak ve hukukuyla ilgili olmayan yeminleri, keffaret ödeyerek bozmak caizdir.