Elbette her şey Rabbimizin nimetidir. Ancak bunları Allah’ın nimeti olarak bilmek ve Onun izniyle helal yerde kullanmak ile Onun nimeti olduğunu bilmemek veya bilse bile haramda kullanmak bir değildir.
“Sakın sakın onlardan bazı kesimlere, kendilerini sınamak için dünya hayatının süsü olarak verdiğimiz şeylere gözlerini dikme. Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha devamlıdır.”(Taha, 20/131) anlamındaki ayetin açıklaması şöyledir:
Sakın ola, kendilerini denemek veya bu sebeple ahirette azaplandırmakiçin o kâfirlerden bazılarına verdiğimiz dünya hayatının geniş imkânlarına,bunları beğenerek ve yerlerinde olmayı temenni ederek gözlerini dikme.
Rabbinin Senin için ahirette hazırladığı veya rızk olarak Sana nasip ettiği hidayet ve nübüvvet, dünyada onlara verilenden çok daha hayırlıdır. Hem daha daimidir, çünkü son bulmaz. (Beydavi, Razi, ilgili ayetin tefsiri)
Hz. Peygamber'in ve ona inananların büyük sıkıntılar çektiği bir dönemde inmiş olan Taha sûresi, -ilk âyetlerinde olduğu gibi- Resûlullah'ın ve müminlerin moral gücünü arttıran açıklamalarla sona ermektedir. Bir çok âyette inkarcı kavimlerin başlarına gelen felâketlerden söz edilip bunlardan ibret alınması istenirken, Kur'an'ın ilk muhatapları arasında da artık bir ilâhî ceza gelmesi konusunun zihinleri kurcalaması tabii idi. Zira o sıralarda müşrikler müminlere karşı baskı ve işkencelerini gitgide arttırıyor ve gerçek peygamber olmadığına insanları inandırmak üzere Resûlullah hakkında küstahça nitelemelerde bulunuyorlardı.
Bu durum inkarcı kesim açısından bir meydan okuma anlamı taşıdığı gibi, inançlı kesimde de Allah katından onlara ağır bir şamar inmesi beklentisini doğuruyordu.
Taha suresinin son ayetlerinde ilâhî irade ile belirlenmiş vade dolmadıkça bu inkarcıların kökünü kazıyan bir ceza gelmeyeceği bildirilmekte; müminlerin İslâm mesajının hedefine ulaşması için bu tür beklentilere bel bağlamak yerinekarşılaştıkları zorluklara katlanmaları, sürekli bir ibadet bilinci ve disiplini içinde mücadeleye devam etmeleri istenmekte; Allah yolunda eziyete katlanmalarına ve çalışıp çabalamalarına Allah'ın ihtiyacı olmayıp bunu asıl kendi iyilikleri için yapmış olacaklarına dikkat çekilmektedir. Mutlu geleceğe ancak Allah'a saygı şuuru içinde yaşayanların erişebileceği hatırlatılmaktadır.
İşte soruda geçen ayet Resûlullah'ın şahsında müminlere yapılan uyarıdır. “Şayet Rabbinden sebkat eden bir kelime ve belirlediği bir süre olmasaydı, hemen azaba uğrarlardı.” (Taha, 20/129) mealindeki ayette işaret edilen beklentinin bir başka türünü, yani bazı müminlerin Allah'ın birliğini inkâr edenlerin ferah fahur yaşantısına özenmiş olabilecekleri ihtimalini hatıra getirmektedir.
Bu ve benzeri birçok âyette belirtildiği üzere, dünya hayatındaki refah düzeyi ebedî mutluluğun ve hele Allah'ın hoşnutluğunun göstergesi değildir; bu hayat bir sınavdan ibarettir. Fakat bu yaklaşım, Allah'ın hoşnutluğunu kazanmanın dünya hayatını fakru zaruret içinde geçirmeye bağlandığı gibi ters bir mantık işletilmesine de izin vermez; aksine âyette sadece, Allah'a ve O'nun dinine sırt çevirip kendilerini geçici dünya nimetlerinin debdebesine kaptırmış olanların bu haline aldanılmaması ve onlara özenilmemesiistenmiş, Allah'ın hoşnutluğuna uygun olarak elde edilen maddî ve manevî imkânların ise en iyi ve sonuçları itibariyle en kalıcı olduğu belirtilmiştir.
Mümin helâlinden elde ettiği dünya nimetlerinden yararlanır, başkalarına da yardım eder; yokluk ve yoksulluk halinde çökmez, ayakta kalmasını, rabbine güvenmesini ve O'nun rızâsını elde etme bilinci içinde mutlu olmasını bilir. (bk. Kur’an Yolu, Heyet, ilgili ayetlerin tefsiri)