Bilindiği üzere, Allah’ın isim ve sıfatları ezelî ve ebedî olduğundan onların zıddı yoktur ve dışarıdan bir müdahaleye de imkân vermemektedir. Çünkü, böyle bir müdahale, sonsuzu sonlu kılmak, sınırsız olanı sınırlandırmak ve iki zıddın bir anda bir araya gelmesi manasına gelir. Bu da -aynı anda ham gece hem gündüz olmasının imkânsızlığı gibi- bir muhaldir.
Kur’an’da yer alan bu gibi ifadeler, Allah’ın sonsuz olan sıfatlarındaki dereceleri değil, tecelli ettikleri, nesnelerin ekranlarındaki derecelere işaret etmektedir. Mesela; güneşin aya yansıması ile bir kar taneciğinde parlaması birbirinden çok farklıdır. Bu fark, güneşin ışığından değil, yansıma alanı olan nesnelerin kabiliyetlerinden kaynaklanmaktadır.
Yine, koca bir güneşin yaratılmasındaki yansıması ile bir atomu yaratması arasındaki farklılık, ilahî kudretin yansıdığı iki farklı nesnenin kabiliyetlerinden kaynaklanmaktadır. Bu sebepledir ki, Allah’ın isimlerinin -kendilerinde değil- tecellileri arasında dereceler vardır. Her ismin azamî bir tecellisi olduğu gibi, Esma-i hüsna içerisinde bir ism-i azamın olması da bu tecellilerin derecelerinden kaynaklanmaktadır.
“Siz ey haşri inkâr edenler: Düşünün, sizi yeniden yaratmak mı zor, yoksa gök âlemini mi? İşte bakın: Allah onu nasıl da sağlam bina etti!”(Naziat, 79/27) mealindeki ayette de, Allah’ın kudretinin zıddı olduğunu değil, kudretin tecelli ettiği aynaların farklı kabiliyetlerine göre farklı yansımalarının olduğuna işarettir.
Ayrıca, Kur’an-ı hakimde, muhatabın akılları ve görgüleri dikkate alınarak bir üslubun kullanılması onun hikmetinin bir gereğidir. Muhatap insan olduğuna göre, insanın kendi düşüncesinde var olduğunu kabul ettiği farklılıklara dikkat çekmek irşadın bir gereğidir. Nitekim aşağıda mealini vereceğimiz ayet gibi Kur’an’ın daha bir çok ifadelerinde bu “tenezzülat, mümaşat” denilen muhatabın anlayış seviyesini gözeten bir irşat üslubu vardır:
“Gökleri ve yeri yaratmak, insanları yaratmaktan daha büyük bir iştir, ama insanların çoğu gerçeği bilmezler”(Mümin, 40/57). Evet, Allah’ın kudretine göre aralarında bir fark olmasa da, gerçekte bu ikisinin arasında çok büyük fark vardır. Bu ayette insanların anlayış kabiliyeti ve yaratıklar arasındaki hakikat farklılığı nazara verildiği gibi;
“Ey insanlar! Sizin hepinizi yaratmak veya hepinizi öldükten sonra diriltmek bir tek kişiyi diriltmek gibidir. Allah semîdir, basîrdir/her şeyi hakkıyla işitir ve görür”(Lokman, 31/28) mealindeki ayette de ilahî kudret için derecelerin olmadığına, yaratmak istediği şeylerde küçük-büyük farkı bulunmadığına işaret edilmiştir.