“Allah'ın sözlerini değiştirebilecek hiçbir kuvvet yoktur.” (Enam, 6/34) mealindeki ayette yer alan “Allah’ın kelimeleri / sözleri”nden maksat, -vahyin sözleri değil- Allah’ın elçileri ile onları yalanlayanlar hakkında tarih boyunca gerçekleşen hükmü demektir. Ayette -azgın düşmanlar karşısında bulunan Hz. Muhammed (asv)'e teselli ve müjde vermek maksadıyla- vurgulanan husus şudur: “Tarih boyunca sosyolojik bir vaka olarak kâfirler tarafından tekzip edilen ve eza-cefa gören elçilerin sabretmesi ve ardından da Allah’ın o elçilerine yardımını göndermesi, değişmez ilahî bir kanundur...”
“Allah'ın sözlerinde asla bir değişme yoktur.”(Yunus, 10/64) mealindeki ayette de “değişmeyen sözler” den maksat vahiy sözleri değil, Allah hükmü, kanunu, prensibi demektir.
Bu konuyla ilgili önceki ayetlere baktığımızda bunu rahat anlarız:
“İyi bilinmeli ki, Allah’ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Ve onlar üzülmeyecekler de. Onlar, iman edip Allah’a karşı gelmekten sakınan kimselerdir. Dünya hayatında da âhirette de onlara müjde vardır. Allah’ın sözlerinde asla bir değişme yoktur. İşte budur büyük kurtuluş.”(Yunus, 10/62-64).
Bütün tefsirlerde bu ayetlerdeki “Allah’ın değişmez sözleri” vahiy sözleri değil, onun hükümleri, kanunları, verdiği sözler manasında algılanmıştır. Bunun özeti “Allah’ın hükümleri, kararları değişmez / Allah sözünden caymaz” şeklindedir.
“Biz bir ayetin hükmünü diğer bir ayetle değiştirirsek veya unutturursak (geri bırakırsak), ondan daha hayırlısını yahut onun benzerini getiririz.” (Bakara, 2/106) mealindeki ayette ise “vahiy sözleri” kastedilmiştir. Eskiden beri Allah, daha önceki bir peygamberin şeraitinde olan bazı hükümleri değiştirmiş, yerine başka hükümler getirmiştir. Bu değişiklik zaman ve mekân şartlarına bağlı olarak gerçekleşiyor ki, ilahî hikmetin gereğidir.
Örneğin; Mekke devrinde şartlar uygun olmadığı için düşmanın bütün eziyetlerine rağmen, Müslümanların savaşmalarına izin verilmemiştir. Medine’de Müslümanların lehine şartlar oluşunca kendilerini silahla müdafaa etmek için savaşa izin verilmiştir. Keza sahabenin iman coşkusuyla çok güçlü olduğu Medine’nin ilk döneminde "bir müminin on kâfirin önünden kaçması yasaklanmıştı." Daha sonra insanın yapısının gereği olarak onlarda bir zafiyet meydana gelince Allah bu hükmünü değiştirdi ve “bir müminin, iki kâfirin önünden kaçmasını yasakladı.”(Enfal, 8/65-66).
Keza Hz.İsa (as), Hz. Musa (as)’ın dininde yasak olan bazı şeylere cevaz verdi. “Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak ve (daha önce) size haram edilenlerin bir kısmını helâl kılmak üzere gönderildim.”(Ali İmran, 3/50) mealindeki ayette bu hususa dikkat çekilmiştir.
Hulasa; “değişmez sözler” Allah’ın verdiği sözlerdir, değişmez prensipleridir. Örneğin, Allah’ın dostlarına ahirette asla korku ve üzüntü olmayacaktır.
Ama "değişen sözler" ise, Allah’ın ezelî ilminde zamana bağlı olarak değişkenlik gösteren hükümlerdir. Mesela; Allah geceye karar verir ve gece olur, ama sonra gündüze karar verir, gece gider gündüz gelir. Kışa karar verir kış gelir; sonra bahara karar verir, kış gider bahar gelir. İnsanları yaratıp hayat sahibi kılmaya karar verir, insanlar dünyaya gelir ve canlanır, sonra ölmelerine karar verir, onlar da ölürler, ardından ölmemek üzere tekrar canlanmalarına karar verir ve dirilip mahşer meydanında toplanırlar.
Keza Allah karar vermiş, Hz. Musa (as)’a Tevrat’ı vermiştir. Sonra karar verip Hz. İsa (as)’a İncil’i vermiştir. Daha sonra Hz. Muhammed (asv)’e Kur’an’ı indirmiştir.
Bütün bu kararlar, Allah’ın sonradan -hâşâ- düşünüp ortaya koyduğu kararlar değil, ezelî ilminde var olan kararlardır.
DEMEK Kİ; söz konusu ayetler arasında asla bir çelişki söz konusu değildir.
İlave bilgi için tıklayınız: