Kur’an’ın şefaati manevî yardım olarak değerlendirmek isabetli olur. Kur’an imanın kaynağı ve kalbi nurlandıran bir kurtuluş ve hidayet vesilesidir. Şefaati bu manada da değerlendirilebilir. Allah, Kur’an’a saygılı olanların bazı kusurlarını, bu saygılarından ötürü bağışlaması Kur’an’ın bir nevi şefaati hükmündedir.
Şu hadis-i şeriften de anlaşılıyor ki, Kur’an’ın şefaatinin şekli bizce meçhul olmakla beraber, bir nev-i manevî, lisan-ı hal ile yapılır:
Abdullah b. Ömer’in anlattığına göre, Peygamberimiz (asv) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet günü oruç ve Kur’an kul için şefaat edecekler. Oruç “Ya Rab! Ben bu adamın yemek yemesine ve isteklerini yerine getirmesine engel oldum. Ne olur beni onun hakkında şefaatçi yap.” diyecektir. Kur’an da “Ben bu adamın geceleri uyumasına mani oldum. Ne olur beni onun hakkında şefaatçi kabul et.” diyecektir. Böylece ikisi de o adam hakkında şefaat edecekler.” Taberanî’nin “el-Kebîr”deki bu rivayeti sahihtir. (bk. Zevaid, 3/181).
Kur’an’ın kıyamet günü insanlara umumî manada bütün peygamberlerden daha fazla şefaat edeceğine dair elimizde bir bilgi yoktur. Halbuki, Hz. Peygamber (asv)'in o gün bütün insanlara büyük şefaati vardır, Makam-ı mahmud da bu şefaati anlatmaktadır.
Hz. Peygamber (asv) canlı, yaşayan bir Kur’an olduğu için hem kendi namına hem de Kur’an’ı temsilen şefaat edecektir.
Mahşerdeki insanların Hz. Adem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsa (Aleyhimüsselam ecmain) sırasıyla gidip şefaat diledikleri halde, hepsi de bu işi bir başkasına havale edeceklerini, nihayet insanlar Hz. Muhammed (asv)’e geldiklerinde bu ricalarını kabul edip onları temsilen secdeye varıp Allah’a yalvaracağını ve Allah tarafından “Kaldır başını şefaatin kabul edilir.” diye kendisine umumî şefaat payesi verileceğini sahih hadislerden öğreniyoruz.(bk. Müslim, İman, 326, 327).
Peygamberimiz (asv)'in “Benim şefaatim ümmetimden büyük günah işleyen kimseler içindir.”( Ebu Davud, sünnet,23; Tirmizî, Kıyamet, 11; İbn Mace,Zuhd, 27) buyurması, hem ümmetine yapacağı şefaatin boyutunu aydınlatıcı hem de sevindirici bir müjdedir. Çünkü, bunun manası; “Küçük günahların sahibi zaten affedilir, asıl sorunlu olan büyük günah sahiplerine de ben şefaat ederim.” demektir.